
Günümüzde modern yaşamın getirdiği yoğun stres ve karmaşıklık, ruh sağlığımızı her zamankinden daha fazla tehdit ediyor. "İyiyim" dediğimizde gerçekten ne kadar iyiyiz? Hangi konular bedenimizde fırtınalar estiriyor, hangileri bizi dinginleştiriyor? İşte bu sorulara yanıt arayan ve mental sağlık alanında devrim yaratmaya hazırlanan bir girişim var: UMAXLIFE. Selim BESİMZADE ve Orhan GÖREN’in kurduğu UMAXLIFE, giyilebilir teknolojiler ve yapay zekayı terapi süreçlerine entegre eden yenilikçi bir girişim. Bu startup, terapi sırasında danışanların bedensel tepkilerini sensörlerle ölçerek yapay zekâ ile analiz ediyor ve terapiste detaylı raporlar sunuyor. Böylece psikologlar, danışanlarını daha iyi anlayıp tedavi süreçlerini daha etkili bir şekilde yönetebiliyor. Mental sağlık alanında devrim yaratmayı hedefleyen UMAXLIFE’ın kurucuları Selim BESİMZADE ve Orhan GÖREN'in ICT MEDIA TV’nin Youtube kanalında yayınlanan ve Murat PEHLİVAN’ın sunduğu “Açık Açık” programına konuk oldu. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Açık Açık Programı'nda iki konuğum var. UMAXLIFE kurucu ortakları Selim Besimzade ve Orhan Gören. UMAXLIFE kimdir? Ne yapar? UMAXLIFE'ı bize anlatır mısınız?
Selim BESİMZADE: UMAXLIFE yeni kurulmuş bir start-up ve hedefleri arasında mental sağlık alanında devrimci çözümler üretmek var. Buradaki kastımız nedir derseniz eğer, mental sağlık alanındaki verilen hizmetler oldukça subjektif ve terapi odasının içerisinde kalmış, sıkışmış çalışmalar. Biz burada bir fark yaratarak mental sağlık hizmetlerini hem desteklemek hem de birinci basamak sağlık hizmetlerinin parçası haline getirmeyi hedefliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Misyonumuz bu kadar mı Orhan Bey? Siz ne diyorsunuz?
Orhan GÖREN: Özellikle terapi odasındaki subjektiviteyi ortadan kaldırmak için yola çıktık. Giyilebilir teknolojilerle yapay zekayı birleştiriyoruz. Bu sayede de bedenimizin konuştuğumuz konulara karşı üretmiş olduğu sinyalleri ölçüyoruz ve hangi konu bizde travmatik, hangi konu değil, bunu uzmanların görmesini sağlıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki uzmanlar görünce bunu ne yapacak?
Orhan GÖREN: Öncelikle danışanını daha iyi ve daha hızlı tanıyacak.
Murat PEHLİVAN: Bunu kim kullanacak? Örneğin ben kullanabilecek miyim?
Orhan GÖREN: Biz bir karar destek sistemi geliştirdik. Buradaki ana amacımız klinik psikologların danışanlarını daha iyi tanımaları, onlardaki iyileşmeyi daha ölçülebilir olarak takip edebilmeleri ve sundukları yol haritasında veriye dayalı karar verebilmelerini sağlamak. Bir anket ve belirli ölçeklerle veya biri size "Nasılsınız?" diye sorduğunda hiç kimse "10 üzerinden 8" demiyor, "İyiyim" diyor. Ne zaman bu soru gelse ya "kötüyüm" ya "iyiyim" diyor. Ne kadar iyiyim? Hangi konuyu konuşurken iyiydim veya kötüydüm? Bunu veriyle değerlendiren, objektif veri üreten bir platformla klinik psikologlara destek sunuyoruz.
Murat PEHLİVAN: Halk diliyle sorayım. Akıl sağlığımıza bunun katkısı ne olacak?
Orhan GÖREN: Aslında, aklımızın bedenimiz üzerindeki etkisini görünür hale getiriyoruz.
Murat PEHLİVAN: Nasıl olacak ürünü bize anlatır mısınız? Bir kol saati mi? Bir uygulama mı? Bir platform mu? Yoksa her kişinin alıp koluna takacağı ve bakacağı bir şey midir?
Selim BESİMZADE: Tabii, burada öncelikli hedefimiz, Orhan Bey'in de belirttiği gibi, klinik psikologlar. Uzmandan kastımız, mental sağlık alanında hizmet veren profesyonellerdir. Şu aşamada son tüketicinin bu ürünle doğrudan bir çözüme kavuşması gibi bir hedefimiz yok. Belki gelecekte böyle bir gelişme olabilir, ancak şu an için biz, mental sağlık terapi odasında danışanın koluna takılan bir sensör cihazıyız. Bu sensör, danışanın terapi esnasında anlattığı hikâyeyle birlikte verileri takip ediyor. Danışanın anlattığı hikâye içerisindeki hangi hatıraların veya konuların daha fazla stres yarattığını topladığımız verilerle belirleyebiliyoruz. Bu analizi arka planda yapay zekâ gerçekleştiriyor ve terapi oturumu sona erdiğinde bir analiz yaparak rapor oluşturuyoruz. Terapi süreçleri tekrarlandıkça ve ilerledikçe, uygulanan terapi yöntemlerinin doğruluğunu ve danışanda arzu edilen iyileşme etkisinin olup olmadığını kanıtlarıyla, verileriyle uzmana sunuyoruz. Ancak burada tedavi stratejisini geliştirmek tamamen klinik psikoloğun görevidir. Biz yalnızca geri bildirim sağlayan ve veri üreten bir tarafız.
Murat PEHLİVAN: Sensörler hangi verileri toplayıp anlamlı hale getiriyor ve klinik psikoloğun önüne koyuyor? Klinik psikolog istediği verilerle ilgili bir "checklist" mi oluşturuyor?
Orhan GÖREN: Çok basit şekilde ifade etmek gerekirse, terapi odasında çalışan bir çeşit yalan makinesiyiz. Detaylandırmak gerekirse, bedenimizdeki elektriksel aktivite, kalp atış hızı, nefes alıp verme düzeni ve vücut ısısı, geçmiş deneyimlerimize bağlı olarak terapi esnasında farklı tepkiler verir. Kişi, terapi sırasında hikâyesini uzmanla paylaşırken, bedensel tepkileri de bu anlatımla birlikte değişiklik gösterir. Her hikâyenin bizde bıraktığı bir iz vardır ve biz bu izleri takip ederek şu sorulara yanıt bulmayı sağlıyoruz: Bu hikâye ne kadar travmatik? Ne kadar heyecan verici? Yoksa artık tamamen normalleşmiş bir durum mu?
Peki, bugün uzmanlar biz olmadan bunu nasıl yapıyor? Uzmanlar, danışanın beden dilini, konuşma tarzını, göz hareketlerini, konuyu uzatıp uzatmadığını ya da kısa kesip kesmediğini, hatta terleme gibi fiziksel tepkilerini gözlemleyerek bir değerlendirme yapıyor. Biz ise onların anlamaya çalıştıkları bu tepkileri saniyeler seviyesinde, sürekli takip eden bir platform aracılığıyla kaçırılmadan ölçülebilir ve izlenebilir hâle getiriyoruz. Teknoloji büyük bir kapı aralıyor. Bugün dünya nüfusu 7 milyarın üzerinde ve yaklaşık 1 milyar insan mental sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor. Bu da her yıl küresel ölçekte 2 trilyon dolarlık ekonomik kayıplara neden oluyor.
Murat PEHLİVAN: 2 trilyon dolar mı?
Orhan GÖREN: Evet. Mental sağlığı sadece “Bugün biraz depresyondayım” veya “Bugün psikolojim bozuk” gibi düşünmemek gerekiyor. Konu derinleştikçe, dünyadaki bulaşıcı olmayan hastalıkların ana sebeplerine kadar uzanıyor. Bugün bulaşıcı olmayan hastalıklar; onkoloji, nöroloji, akciğer rahatsızlıkları ve kardiyoloji gibi ana başlıklarda toplanıyor ve dünya genelindeki ölümlerin %70’ini oluşturuyor.
Murat PEHLİVAN: Bu gerçekten ciddi bir durum.
Orhan GÖREN: Kesinlikle. Dahası, bu %70 oranındaki ölümlerin %60’ının temel sebebi stres. Peki, stresimizi ne kadar yönetebiliyoruz? Hangi konular bizde stres yaratıyor, hangileri yaratmıyor? Günlük hayatımızda bizi strese sokan birçok faktörü yan yana koyduğumuzda, bunları birbirinden ayırt etmek kolay olmuyor. Ancak biz, geliştirdiğimiz giyilebilir cihazımızla bu farkı görünür hâle getirebiliyoruz. Stresin etkisini ölçebiliyor, iyileşme sürecini takip edebiliyor ve uzmanların bu süreci daha etkili bir şekilde yönetmesini sağlıyoruz. Bu verileri öncelikli olarak uzmana sunmamızın temel sebebi, bilimsel metotları uygulayan kişinin klinik psikolog olması. Bu sayede, uzmanlar bu verilerle çok daha etkin çalışarak, 1 milyar insanın mücadele ettiği mental sağlık sorunlarına daha etkili çözümler sunabiliyor. Çünkü dünya genelinde klinik psikolog sayısı oldukça sınırlı. Hatta bugün tüm mezun olan psikologlar bile bu sorunun çözümüne yetecek seviyede değil. Birinci basamak sağlık hizmetlerine baktığımızda, hastaların stres yükünün ve semptomlarının yönetilebilir olması gerekiyor. Ancak, tıp biliminin psikologlarla birlikte daha etkin çalışabilmesi için objektif bir yaklaşıma ihtiyaç var. Günümüzde iki farklı uzmanın aynı kişinin mental sağlık problemini değerlendirme ve aynı tedavi yöntemini uygulama oranı yalnızca %24’e kadar düşmüş durumda. Bunun en büyük sebeplerinden biri, özellikle pandemi sonrası yaygınlaşan online terapiler. Ancak, yalnızca bir kamera görüntüsüne dayanarak bir kişinin ne hissettiğini anlamak çok zor olduğundan, bu terapilerin etkinliği ciddi şekilde azalmış durumda. Biz, objektif veriyle bu bariyeri ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Klinik psikolojinin, onkoloji klinikleri gibi alanlarda çok daha etkin bir şekilde rol almasını sağlayarak, kanserle mücadele eden hastaların tedavi sürecini daha sağlıklı yönetmesini mümkün kılıyoruz. Hastanın kendisine ve doktoruna duyduğu güveni, stresini ne kadar iyi yönettiğini objektif bir şekilde ölçerek uzmanın görmesini sağlıyoruz. Eğer hastanın durumu olumsuz bir seyir izliyorsa, bunu da erken tespit ederek gerekli müdahalelerin yapılmasına olanak tanıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Siz Freud’un işine soyunduğunuzun farkındasınız değil mi? Yapay zekâyla bunu nasıl yapacaksınız?
Selim BESİMZADE: Tabii ki haddimiz değil. Yapay zekâ, eğitilerek gelişen ve veriye dayalı çalışan bir sistem. Biz de geliştirdiğimiz bu çözüm platformuyla kendini sürekli geliştiren bir yapay zekâ oluşturduk. Topladığı veriler sayesinde, zamanla daha doğru sonuçlar üretecek ve uzmanlara daha iyi geri bildirimler sunacak. Bu arada, bahsettiğimiz geri bildirimleri biz icat etmedik. Dünyanın farklı ülkelerinde akademik alanda bu konuyla ilgili yapılan birçok araştırma mevcut. Bizim farkımız, bu akademik bulguları sahaya indirerek, insanlığın hizmetine sunulan bir çözüm platformuna dönüştürmemiz. Burada en büyük desteği ise klinik psikologlara sağlıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Sizleri dinlerken aklıma şu soru geliyor. Birincisi, siz bu konuya neden bu kadar önem verdiniz? İkincisi, bu çalışmayı kimlerle yürüttünüz? Bunu sormamın sebebi şu: Amerika’da Türk bir öğretim üyesi var, ölen bir kişinin beynini belli bir süre daha çalıştırabilmeyi başardı. Bunun sebebi de çok sevdiği kardeşini kaybetmiş olmasıydı. Kardeşinin beynini tekrar çalıştırarak onun hatıralarını ve hafızasını geri getirebilir miyim diye düşündü ve bu alanda çalışmalar yaptı. Genel olarak bakarsak, tıp alanındaki birçok keşif, kişisel kayıplar veya önemli birine duyulan bağlılık sebebiyle ortaya çıkıyor. Sıtma ilacının, aşının, penisilinin bulunması gibi örnekler de buna dahil. Peki, sizin bu konudaki motivasyonunuz neydi? Ülkenin sorunları mı, çevrenizdeki insanlar mı? Günümüzün en büyük problemlerinden biri aslında mental sağlık. Türkiye’de ortalama yaşam süresi uzadığı için son dönemde Alzheimer, demans gibi hastalıkları daha sık duyar olduk. Siz de muhtemelen bu artışı fark etmişsinizdir.
Selim BESİMZADE: Hikâyemiz, aslında psikolog arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetler sırasında başladı. Yeni akım terapilerle tanıştık ve bu alanlarda bazı özel elektronik cihazların kullanıldığını öğrendik. 2016-2018 yılları arasında bu cihazların Türkiye’de üretilmediğini fark ettiğimizde, bir elektronik mühendisi olarak bunu bir meydan okuma olarak gördüm. İşin başında, bir arkadaşıma ‘Ben sana böyle bir cihaz yapayım’ diyerek yola çıktım. Daha sonra Orhan Bey’le bir araya geldiğimizde, yalnızca bir cihaz üretmekle kalmayıp, üzerine nasıl daha fazla değer katabiliriz, bu alanda nasıl bir Ar-Ge süreci oluşturabiliriz diye düşündük.
Cihazları geliştirdikten sonra psikologlarla çok daha yakın çalışma fırsatı bulduk. Çalışmalarımız ilerledikçe, bu alanda kendimizi geliştirirken şunu çok net gördük: Az önce Orhan Bey’in de bahsettiği gibi, terapi süreçleri büyük ölçüde subjektif ilerliyor. Terapinin başarısı hem danışanın kendisini açmasına hem de karşısındaki uzmanın yetkinliğine bağlı. Danışanın, kendisini ifade edebilmesi ve hikâyesini paylaşması beklenirken, klinik psikoloğun da bu hikâyedeki önemli noktaları yakalayarak süreci yönetmesi gerekiyor.
Burada pek çok önemli parametre var ve biz şu soruyu sorduk: Acaba bu subjektifliği kırabilir miyiz? Ancak, bunu yapmak mental sağlık alanında gerçek bir devrim yaratmayı gerektiriyordu. İşte bizim çıkış noktamız da bu oldu.
Şu anda geliştirdiğimiz terapi cihazlarını kullanan 400’e yakın psikolog var. Türkiye’de olduğu gibi yurtdışından da siparişler alıyoruz. Ancak işimiz sadece cihaz üretmekle sınırlı değil; aynı zamanda Start-up ve Ar-Ge projeleriyle bu alanın gelişimini desteklemeye devam ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bu ürünü şu anda kullanan var mı?
Orhan GÖREN: Evet, var. Ayrıca, bu sürece başlama noktamızla ilgili kişisel bir motivasyonumdan da bahsetmek istiyorum. UMAXLIFE fizyolojik veri analiz katmanını inşa etmeye, 2023’te yaşadığımız depremler sonrasında başladık. Ağustos 2023’te, profesyonel hayatlarımızı bırakarak 11 kişilik bir ekiple bu projeye başladık. Bunun nedeni, maalesef ki yaşadığımız iki büyük depremdi. 16 milyon insan doğrudan etkilendi ve bu olay, yaklaşık 6 milyon kişide travma sonrası stres bozukluğu riskini ortaya çıkardı.
İki ayda bir Hatay’a gidiyoruz ve orada depremzedelere destek olmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda, bölgede destek veren uzmanlara teknoloji tedarikçisi olarak yardımcı oluyoruz. İlk zamanlar gittiğimizde şunu fark ettik: İnsanlar gönüllü olarak destek vermeye çalışıyor, ancak gerçekten yardımcı olabiliyorlar mı? Süreç daha mı iyiye gidiyor, yoksa daha mı kötüye? Bunu objektif olarak ölçen bir sistem yoktu.
O dönemde, Selim Bey ile birlikte kendi giyilebilir cihazımızı TÜBİTAK desteğiyle geliştirmiştik. Piyasada neler yapıldığına baktığımızda, benzer bir çalışmanın bulunmadığını gördük. Bu süreçte okuduğumuz The Body Keeps the Score (Beden Kayıt Tutar) adlı kitap, bize önemli bir bakış açısı kazandırdı. Kitapta, polivagal teori kapsamında beyin ve beden arasındaki ilişkinin fizyolojik olarak okunabilir olduğu vurgulanıyordu. Biz de geliştirdiğimiz cihazın bu alanda nasıl bir rol oynayabileceğini fark ettik.
Eğer bu cihazı terapi odalarında kullanılabilir ve herkes için erişilebilir hâle getirebilirsek, kendi coğrafyamızdaki sorunlara da çözüm üretebiliriz diye düşündük. Bugün geldiğimiz noktada, hastanelerde ve kliniklerde görev yapan uzmanların, terapi süreçlerini ölçebilir hâle getirmesini sağladık. Çünkü ölçemediğiniz şeyi düzeltemezsiniz.
Elbette, geleneksel yöntemlerle de ölçüm yapılabiliyor. Ancak mevcut sistemlerin güven oranı %60-70 seviyelerinde. 1 milyar insanın mental sağlık sorunu yaşadığını düşünürsek, her biri için farklı bir vaka, farklı bir profil ve farklı bir hikâye söz konusu. Tedavi süreçlerinde elbette herkese aynı yöntem uygulanmıyor, ancak mevcut uygulamalarda hastanın hikâyesi tedaviye yeterince entegre edilmiyor. Biz, hastanın hikâyesini tedavi süreciyle birleştirerek, hastaların daha kısa sürede iyileşmesini ve tedavi süreçlerinin daha verimli yönetilmesini sağlamak için bu platformu geliştirdik.
Bu süreç, maalesef ülkemiz adına üzücü bir olayla başlamış olsa da, bugün geldiğimiz noktada Amerika, İngiltere ve İsveç’te önemli kişilerle pilot çalışmalar yürütmeye başladık. Bu topraklardan doğan bir çözümün küresel çapta yaygınlaşması için yatırımcılarımızla birlikte ilerliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Start-up olarak başarılı bir ürün geliştirmişsiniz. Peki, saha çalışmalarına göre ürünün başarı oranı konusunda net bir rakam verebilir misiniz?
Orhan GÖREN: Geçen hafta bir terapi odasında gerçekleşen bir vakayı örnek olarak paylaşabilirim. Aynı hasta üzerinde çalışan iki farklı terapist vardı: Biri bizim teknolojimizi kullanıyordu, diğeri ise geleneksel yöntemlerle çalışıyordu.
Bizim teknolojimizi kullanan terapistin önünde, hastanın stres seviyesini gösteren bir grafik bulunuyordu. Grafikte, stresin yükseldiği ve düştüğü noktalar net bir şekilde izlenebiliyordu. Ayrıca, terapist bu değişimlerin hangi konularla ilişkili olduğunu da görebiliyordu. Bunun sonucunda, hastanın korku kaynağının A değil, B konusu olduğunu fark etti.
Diğer tarafta, geleneksel yöntemi kullanan terapist, hastanın tepkilerini yalnızca gözlemleyerek anlamaya çalıştı. Danışanın konuşma süresi, ifadeleri ve beden dili gibi unsurlara dayanarak bir değerlendirme yaptı ve bir sonraki seansa hazırlık sürecini buna göre yönetti.
Her iki terapist de aynı eğitimi almış ve aynı uzmanlık alanına sahipti. Ancak biz, karar destek sistemi olarak devreye girerek terapistin elindeki ölçülebilir veriyi zenginleştiriyoruz. Böylece, terapist hastanın ikinci, üçüncü veya dördüncü seansa ihtiyaç duyup duymayacağını daha iyi analiz edebiliyor. Sonuç olarak, terapi sürecinde kritik noktaların belirlenmesine ışık tutuyor ve tedavi sürecinin daha verimli yönetilmesini sağlıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bildiğim kadarıyla global markalarla da çalışıyorsunuz. Bu markalar ürünü herkese açık (public) bir şekilde mi kullanacak, yoksa abonelik modeliyle mi sunacaklar?
Orhan GÖREN: Şu anda terapi odasında aktif olarak çalışıyoruz ve farklı giyilebilir saat tedarikçilerini sistemimize entegre ettik. Aynı zamanda, TÜBİTAK desteğiyle geliştirdiğimiz kendi giyilebilir cihazımız da bu ekosistemin bir parçası olarak hizmet veriyor. Bununla birlikte, yapay zekâ destekli veri analizine dayanan çözümler sunan teknolojilerle iş birlikleri geliştirmeye başladık.
Bizim odağımız, bu giyilebilir saatlerin topladığı verileri insan hayatı için daha anlamlı ve kullanılabilir hâle getirmek. Şu an birçok kişi akıllı saatler kullanıyor ve bu saatler adım sayısı, kalp atış hızı, uyku kalitesi gibi verileri sunuyor. Ancak bu verilerin günlük yaşamımızdaki anlamı ne? İşte biz, bu verileri terapi süreçleriyle ilişkilendirerek daha görünür ve anlamlı hâle getiriyoruz.
Örneğin, bir danışan terapi sırasında heyecanlandığında, bunun hangi konuya bağlı olduğunu analiz edebiliyoruz. Hangi konular danışanı heyecanlandırıyor, hangi konular ilgisini çekmiyor veya kaçındığı bir konu var mı? Danışan, bazı konular hakkında uzun konuşurken, gerçekten onu etkileyen başka bir konuyu birkaç dakikada geçiştirebilir. Eğer terapist danışanı tanımıyorsa, hangi bilgiyi geçiştirdiğini veya neyi sakladığını anlaması çok zor olabilir. Hatta terapist istemeden de olsa danışanın yönlendirmesine maruz kalabilir.
Biz, bu subjektif süreci objektif verilere dayandırarak daha görünür ve ölçülebilir kılıyoruz. Bu noktada, sektörün önde gelen teknoloji tedarikçileriyle iş birlikleri yaparak bu alanda güçlü bir çözüm geliştirdik. Geçtiğimiz aralık ayında Sanofi’den aldığımız birincilik ödülüyle sağlık sektöründeki konumumuzu da pekiştirdik. Şimdi ise küresel markalarla iş birliklerimizi daha da ileriye taşıyarak yolumuza devam ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, bir Start-up olarak şu an geldiğiniz aşama nedir? Artık piyasaya çıkabiliyor musunuz?
Selim BESİMZADE: Evet, aslında piyasada aktif olarak varız diyebiliriz. Start-up dünyasında MVP (Minimum Viable Product), yani "asgaride kabul edilebilir ürünümüz" şu anda çalışır durumda ve müşteri adaylarımız bu yeni ürünle birlikte test süreçlerine başlamış durumda. Satış ve pazarlama süreçlerimizi Orhan Bey yürütüyor.
Orhan GÖREN: İstanbul ve İngiltere’de farklı ölçeklerde sağlık kuruluşlarıyla iş birlikleri geliştirdik ve şu anda cihazlarımız aktif olarak bu sistemlerde görev yapıyor. Ancak bizim sunduğumuz şey sadece bir cihaz değil, aynı zamanda bir platform. İş modelimiz, cihaz satışı yapmak yerine abonelik hizmeti sunmaya dayanıyor.
Geliştirdiğimiz sistem, üyelik modeliyle çalışan bir hizmet paketi sağlıyor ve cihazlarımız bu üyeliğin bir parçası olarak kullanılıyor. Amacımız cihaz satmak değil, veri üretmek ve bu veriler sayesinde bireylerin daha anlaşılır hâle gelmesini sağlamak.
İngiltere’de ve İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz pilot çalışmalar başarıyla tamamlandı ve artık bu pazarlarda ticarileşme sürecine geçtik. Sağlık sektörü başta olmak üzere, alanında önemli isimlerle güçlü ilişkiler kurarak yatırım süreçlerimizi de bu doğrultuda şekillendirmeye başladık.
Murat PEHLİVAN: Peki, yatırımcınız var mı? Yatırımla ilgili çalışmalar nasıl gidiyor?
Orhan GÖREN: Özellikle yapay zekâ ekonomisi ülkemizde henüz çok yeni bir alan. Yapay zekâ uygulamalarının sayısı giderek artıyor, ancak bu alanda gerçek anlamda bir ekonomi oluşturmak hâlâ uzun bir yol gerektiriyor. Bu süreçte güçlü yatırımcılara ihtiyacımız var.
Yatırım arayışımızın en önemli nedenlerinden biri, şu anda İngiltere ve Amerika’da alanımızda lider konumda olan iki büyük rakibimizin bulunması. Teknolojik olarak bu firmaların önündeyiz ve patent başvurularımızı da yaptık. Ancak, yalnızca teknolojik üstünlük yeterli değil; rekabet edebilmek ve büyüme hızımızı artırabilmek için finansal olarak da güçlü olmamız gerekiyor.
Bu sebeple, sektöre duyarlı ve güçlü yatırımcılarla bir araya gelmek istiyoruz. Çünkü bu başarının yalnızca bir kısmı teknolojiye dayanırken, önemli bir kısmı da finansal güçle mümkün oluyor. Ekibimizi büyütmek, İngiltere ve Amerika’da daha güçlü bir şekilde konumlanmak ve küresel pazarda önemli Start-up’lardan biri olmak hedeflerimiz arasında.
Murat PEHLİVAN: İnsanlığın hizmetine sunulacak, sağlık alanında çığır açacak bir teknoloji… Bu teknolojinin daha hızlı yaygınlaşması için güçlü yatırımcılara ihtiyaç var.
Orhan GÖREN: Bizim çok net bir hedefimiz var: 2029 yılına geldiğimizde, dünyanın en büyük davranışsal sağlık platformu olmak.
Murat PEHLİVAN: O hâlde, Türkiye’den bir unicorn daha çıkmış olacak!
Orhan GÖREN: İnşallah.
Murat PEHLİVAN: Bu iddialı bir hedef, ancak alanınıza baktığımızda bu iddianın altı boş değil.
Orhan GÖREN: Evet, oldukça iddialı bir hedef, ancak tek başımıza başarabileceğimiz bir şey değil. Bu, tüm ekosistemin başarısıyla mümkün olacak bir vizyon.
Selim BESİMZADE: Bu hedef, güçlü bir iş birliği gerektiriyor.
Orhan GÖREN: Evet, bu yolculuğa üç kişi olarak başladık, bugün 11 kişilik bir ekibiz ve yarın yüzlerce kişi olacağız. Bunu sağlayacak güçlü yatırımcılarla birlikte yol almak en büyük hedefimiz.
Murat PEHLİVAN: Yapay zekâyı herkes kullanmaya başladı. Hatta biz bile röportajlarımızda kullanıyoruz! Biraz farklılık katmak için yapay zekâya sizin ve firmanızın ismini girdim ve bana 14 soru hazırlamasını söyledim. Bu sorulardan bazılarını size yöneltmek istiyorum. İlk soru genel bir soru: UMAXLIFE fikri nasıl ortaya çıktı ve sizi bu yola yönlendiren ne oldu?
Selim BESİMZADE: Daha önce de değinmiştim. Psikolog arkadaşlarımızın terapilerde kullandıkları cihazlar ilgimizi çekti. Bu alanda bir eksiklik olduğunu fark ettik ve yalnızca bu cihazları geliştirmekle kalmayıp, Ar-Ge yaparak psikoloji terapilerine destek verecek bir yapı kurma fikriyle yola çıktık. İlk motivasyonumuz da bu oldu.
Murat PEHLİVAN: İkinci soru şu: Şirketin kuruluş aşamasındaki en büyük zorluklar nelerdi?
Orhan GÖREN: Kuruluş aşamasında karşılaştığımız en büyük zorluk, 11 kişilik bir ekibin inançla bu projeye devam edebilmesini sağlamaktı. İlk yatırımcımızla görüşmelerimiz sırasında ilginç bir diyalog yaşadık.
O dönemde hâlâ kendi işlerimizi yürütüyorduk ve projeye akşamları, hafta sonları zaman ayırıyorduk. Yaklaşık 6-7 ay boyunca Selim Bey ve ekibimizle her fırsatta bir araya gelip nasıl ilerleyebiliriz diye tartışıyorduk. Aday yatırımcılarımızla görüşüyorduk. Bir gün, görüştüğümüz bir yatırımcı bize şunu sordu: 'Siz gerçekten bu projeye 6 aydır çalışıyor musunuz? Bana kanıt gösterin, yoksa yalan söylüyor olabilirsiniz.' Biz de ekibimizin çalışmalarını ve ilerlememizi gösterdik. O inancı gördüğünde, sürece dahil oldu.
Selim BESİMZADE: İlk zamanlar ekip arkadaşlarımız tamamen gönüllü olarak, bilabedel çalışıyordu.
Murat PEHLİVAN: Üçüncü sorum şu: UMAXLIFE’ın misyonu ve vizyonu nedir?
Selim BESİMZADE: Misyonumuz, mental sağlığı subjektif yaklaşımdan kurtararak birinci basamak sağlık hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası haline getirmek.
Murat PEHLİVAN: Peki, vizyonunuz nedir?
Orhan GÖREN: Vizyonumuz, ulaştığımız her yerde insan hayatına dokunabilen ve bireyin hikâyesini sağlığının ayrılmaz bir parçası haline getiren bir platform olarak görev yapmak.
Murat PEHLİVAN: UMAXLIFE olarak hangi pazar boşluklarını tespit ettiniz ve bu boşlukları nasıl doldurmayı planlıyorsunuz?
Orhan GÖREN: Biz, dijital terapötik teknolojiler alanında faaliyet gösteriyoruz. Bu alanda terapi notları ve raporları, önemli ve katma değerli bilgiler içeriyor. Aynı zamanda ilaç sektörüyle bağlantılı olarak farmakofizyoloji, ilaç ve fizyoloji gibi konuları kapsayan geniş bir çerçevede çalışıyoruz. Bu noktada, fizyolojik veriyi sürece entegre ederek yeni bir veri üretim alanı oluşturuyoruz. Geleneksel terapi odalarında sadece ölçeklerle anlaşılmaya çalışılan noktaları dijitalleştirerek ölçülebilir hale getiriyoruz.
Selim BESİMZADE: Amacımız, anlamlı ve işlenebilir veri üretmek.
Orhan GÖREN: Bu bağlamda, şimdiye kadar dokunulmamış bir boşluğu tespit ettik ve tüm hızımızla bu alanda ilerlemeye devam ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Aslında denildiği gibi, “Aradığınız şey her zaman gözünüzün önündedir.” Siz de aradığınızın önünüzde olduğunu fark etmişsiniz. Peki, hangi stratejilerle rekabet avantajı sağlamayı hedefliyorsunuz?
Selim BESİMZADE: Açıkçası, bu alanda doğrudan bir rekabet pek yok.
Murat PEHLİVAN: Çünkü şu anda teksiniz.
Selim BESİMZADE: Evet, şu anda tekiz. Ancak bir start-up açısından en önemli konu, hızla ticarileşmek ve meydan boşken alanı kapmaktır.
Orhan GÖREN: Biz aslında uzmanlarla birlikte sağlık sektörünün farklı dikeylerinde konumlanıyor ve klinik projeler geliştiriyoruz. Ana stratejimiz, örneğin bir kardiyolog profesör ile çalışarak kardiyolojide fizyolojiye odaklanmak ve kalp hastalıklarının ortaya çıkış sebeplerinde hikâyelerimizin nasıl bir rol oynadığını görünür kılmak. Aynı şekilde, nöroloji alanında Parkinson hastalığında antidepresanların olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik çözümler geliştiriyoruz. Terapilerin hasta deneyimini daha etkili ve kolaylaştırıcı hale getirilmesine odaklanıyoruz.
Daha geniş bir perspektiften baktığımızda ise sağlık sektöründe mental sağlık ve stres kaynaklı maliyetleri azaltmayı hedefliyoruz. Ne demek istiyoruz? Örneğin, bir hasta hastanede 3 ay kalması gerekirken yaşadığı stres nedeniyle bu süre 4 aya kadar uzayabiliyor. Daha fazla ilaç kullanmak zorunda kalabiliyor ve stresin yoğunluğu nedeniyle ilacın etken maddesi yeterince verimli çalışmayabiliyor. Bu noktada, psikologların da içgörü üretebilir olması ve tedavi sürecinin aktif bir parçası haline gelmesi gerekiyor. Biz, bu maliyetleri düşürebilmek için veri üretmek ve sektörde konum almak istiyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bu durumda, sizin en büyük yatırımcınızın Sosyal Güvenlik Kurumu olması gerekiyor.
Orhan GÖREN: Şu anda Amerika, Fransa ve Almanya'da raporlarımız sigorta şirketleri tarafından karşılanıyor. Çünkü sunduğumuz hizmetin sağlık alanında nasıl bir değer ürettiği ve maliyetler üzerindeki etkisi ölçülmeye başlandı. Türkiye’de de bu alanda öncü konumdayız.
Murat PEHLİVAN: Bence SGK’nın sizinle hemen temasa geçmesi ve hastalık süreçlerinin başından sonuna kadar bu verileri ve raporları istemesi gerekiyor.
Orhan GÖREN: Neden olmasın? Biz hazırız.
Murat PEHLİVAN: Bunu samimi olarak söylüyorum, çünkü SGK’nın ciddi mali kayıpları var. Bu tür çözümler önleyici bir tedbir sağlayabilir.
Orhan GÖREN: Buradaki temel mesele, herkesin iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışması. Art niyet söz konusu değil, ancak karanlıkta kalan bir alan var. Biz, bu alanı aydınlatarak süreci daha verimli hale getirebilecek bir karar destek mekanizmasıyla ilerliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Ürün geliştirme süreciniz nasıl işliyor? Müşteri geri bildirimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orhan GÖREN: Müşteri geri bildirimlerinden çok memnunuz. Türkiye’nin yanı sıra operasyon başlattığımız İngiltere ve ABD’den de son derece olumlu geri dönüşler alıyoruz. Hatta şöyle bir örnek vereyim: Daha önce konuşmamda polivagal teoriden bahsetmiştim. Bu teori, 1996 yılında Amerikalı Profesör Stephen Porges tarafından ortaya atıldı. Onun öğrencisi Dr. Gregg şu anda bizim danışma kurulumuzda yer alıyor. Kendisi, laboratuvar ortamında travma sonrası stres bozukluğu vakalarını takip etmek için kullandığı fizyolojik veri yöntemlerini bizimle birlikte terapi odasında işlevsel hale getirdi.
Selim BESİMZADE: Amiyane tabirle, bu yöntemi "sokağa indirmeyi" hedefliyoruz.
Murat PEHLİVAN: UMAXLIFE’ın önümüzdeki beş yıl içinde ulaşmayı hedeflediği noktalar nelerdir?
Orhan GÖREN: Tek bir hedefimiz var: Alanımızda bir numara olmak. Önümüzde uzun bir yol var. Ürettiğimiz veri sayesinde, bu alanda daha önce karanlıkta kalmış noktaları keşfetmeye başladık. İkinci büyük hedefimiz ise şu: "İnsana dokunuyoruz, terapi odasındayız" diyoruz, ancak terapi gören bireyler şu anda kendi verilerini göremiyor. Seans sonrasında “Şimdi ne olacak?” veya “Bana ne oldu?” gibi sorular soruyorlar. Biz, onların verilerini kendileriyle paylaşmak üzerine bir çalışma başlattık. Bu süreç uzun soluklu bir yolculuk olacak ve uzmanlarla birlikte aşmamız gereken birçok kilometre taşı var. Ancak bu, yol haritamızdaki en öncelikli başlıklardan biri.
Murat PEHLİVAN: Bunu dinleyince aklıma "Joker" karakteri geldi. Sizce bu veriler çok zeki ama art niyetli kişiler tarafından kötüye kullanılabilir mi? İnsanlar, kendilerini daha iyi tanıdıkça bu bilgiyi yanlış yönlerde kullanabilir mi? Ters bir soru olsun.
Orhan GÖREN: İngiltere’de bu tür verilerin kötüye kullanımını önlemek için özel politikalar geliştirilmeye başlandı. Umarım bu veriler art niyetli ellere düşmez. Bizim bu alanda öncü olmamızın ve güvenilir iş birlikleri kurmamızın temel nedeni de bu. Öncelikle konuyu en iyi şekilde anlamak istiyoruz. Eğer potansiyel bir risk varsa, bunu önlemek için politika yapıcılarla iş birliği yaparak gerekli önlemleri almayı hedefliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Sektördeki gelişmeleri nasıl takip ediyorsunuz ve bu değişimlere nasıl adapte oluyorsunuz?
Selim BESİMZADE: Orhan Bey’in de belirttiği gibi milyar dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. 2016’da yola çıktığımızdan beri sağlık alanındaki start-up’ların yurt dışındaki gelişimini yakından takip ediyoruz. Start-up ekosistemi, bazen bir trend gibi görünse de aslında dünya çapında büyük dönüşümlerin öncüsü oluyor. Biz de bu gelişmelerden haberdar olabilmek için start-up’ları ve yatırımcıları bir araya getiren platformlara üye oluyoruz ve aktif şekilde takip ediyoruz. Bunun dışında, sosyal medya da önemli bir bilgi kaynağı. Algoritmalar, ilgi alanlarımıza göre bize en güncel haberleri sunuyor. Yurt dışındaki gelişmeleri izlerken şunu da görüyoruz: Şu anda bizim alanımızda doğrudan büyük bir rakip yok. Bu yüzden, hızla hareket etmek en önemli önceliğimiz.
Orhan GÖREN: Takip ettiğimiz önemli parametrelerden de bahsetmek isterim. Biz ilk olarak AWS Start-uplarında birisiyiz. Amazon Web Services’ın Dubai, İngiltere ve ana merkez ofislerinden sağlık alanındaki uzmanlardan destek alıyoruz. Onlarla iş birliği içinde ilerliyoruz. İkinci olarak Nvidia Inception Programındayız. Nvidia'nın teknoloji desteğiyle, ihtiyacımız olan modelleri ücretsiz olarak test etme imkânına sahibiz. Üçüncüsü ve en önemlisi biz İngiltere’de Manchester’dayız ve Alan Turing Enstitüsü’nün mental sağlık kümesine dahiliz. Her ay Kore, ABD, İngiltere ve Almanya’dan davranışsal sağlık araştırmacılarıyla bir araya geliyoruz. Her toplantıda iki uzman, kendi araştırmasını paylaşıyor. Biz de fizyolojik verinin bu süreçte nasıl tamamlayıcı bir rol oynayabileceğini inceliyoruz. Aynı zamanda, bu alandaki akademisyen ve araştırmacılarla iş birlikleri geliştiriyoruz. Bu tür uluslararası ağlar sayesinde, sektördeki gelişmeleri en yakından takip ediyor ve kendimizi sürekli güncelliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye’den buraya katılan uzmanlarımız var mı?
Orhan GÖREN: Şu ana kadar Türkiye’den sadece bir uzmanın katıldığını gördük. Davranışsal sağlık, Türkiye’de de oldukça yeni bir alan. Bu alanda daha fazla akademisyenin yer almasını istiyoruz. Maalesef TÜBİTAK projemizi desteklerken, bizi değerlendiren akademisyenler arasında bu alanda uzmanlaşmış bir hoca yoktu. Coğrafyamız için de oldukça yeni bir disiplin.
Selim BESİMZADE: Üstelik, bu coğrafyanın en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan biri...
Orhan GÖREN: Kesinlikle. Bölgeye coğrafi olarak baktığımızda, burası tam anlamıyla bir derya. Çok fazla vaka var, birçok olumsuz durum yaşanıyor ama aynı zamanda buradan çıkarabileceğimiz çok sayıda içgörü var. Hatta bu alanda dünyaya öncülük edebileceğimiz konular mevcut. Bu nedenle, çok daha güçlü yatırımlara ve altyapıya ihtiyaç duyuyoruz. Biz tek başımıza yeterli değiliz. Bu, bir ekosistem meselesi. Biz bir noktada ışık tutuyoruz, ancak tüm dünyada bu alanda ortak bir ekosistem inşa etmek için birlikte hareket etmemiz gerekiyor.
Murat PEHLİVAN: Şimdi, kişisel deneyimlere gelelim. Girişimcilik yolculuğunuzda en büyük öğrendiğiniz şey ne oldu?
Orhan GÖREN: Hız.
Murat PEHLİVAN: Hız?
Orhan GÖREN: Eğer rekabet yoksa ve hızla ilerleyemiyorsanız, yaptığınız iş ne kadar iyi olursa olsun geride kalıyorsunuz. Başarıya ulaşmak için hız kritik bir faktör.
Selim BESİMZADE: Yol taşlı ama koşmaya devam etmek gerekiyor. Hiçbir zaman tamamen açık ve düz bir yol olmuyor.
Murat PEHLİVAN: Bir girişimci olarak sizi en çok motive eden şey nedir?
Selim BESİMZADE: İnsan hayatına dokunmak.
Orhan GÖREN: Kesinlikle, insan hayatına dokunabilmek en büyük motivasyonumuz. Ekip arkadaşlarımızı seçerken de bu noktaya çok önem veriyoruz. Hatta benim mülakatlarda sorduğum bir soru var: “Gece seni uykundan ne uyandırır?” Çalışmalarımızın, kişisel tutkularımızla ve kariyer hedeflerimizle örtüşmesini çok önemsiyoruz.
Murat PEHLİVAN: Başarısızlık anlarınızda nasıl dersler çıkardınız? Selim Bey?
Selim BESİMZADE: Koşmaya devam ediyoruz. Her girişimde, her sektörde olduğu gibi inişler ve çıkışlar var. Önemli olan, hedeflerimiz belli ve biz bu hedeflere doğru ilerlemeye devam ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Siz ne dersiniz, Orhan Bey?
Orhan GÖREN: Başarısızlık anlarında dönüp neden yola çıktığımızı hatırlıyorum. Kimlere dokunmak için bu işe başladığımızı düşünüyorum. Sonra cihazımı takıyorum, sakinleştiğimi görüyorum ve yoluma devam ediyorum.
Murat PEHLİVAN: Yani kendi çözümünüzü kendiniz üretmişsiniz. Şimdi, toplumsal etkiyle ilgili bir sorum var. UMAXLIFE olarak topluma nasıl bir katkı sağlıyorsunuz?
Selim BESİMZADE: Deprem bölgesinde yaptığımız çalışmalar bu anlamda çok önemli bir örnek. Ülke olarak bu konunun ne kadar büyük bir mesele olduğunu hepimiz derinden hissettik. Milyonlarca insanımız mental sağlık alanında desteğe ihtiyaç duyuyor. Biz, elimizdeki kısıtlı kaynakları en verimli şekilde kullanarak bu desteği sağlamak ve bunun etki ve sonuçlarını ölçümlemek zorundayız. Bu noktada, üzerimize büyük bir sorumluluk düştüğünü düşünüyorum.
Orhan GÖREN: Toplumsal etki anlamında bizim için en önemli projelerden biri de şu an yürüttüğümüz çalışma. Bu, ticari bir amaç güttüğümüz bir proje değil. Şu anda Hatay’da bir mental sağlık merkezi, yani İyileşen Kalpler İstasyonu inşa ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: İyileşen Kalpler İstasyonu?
Orhan GÖREN: Evet.
Murat PEHLİVAN: Bir Hataylı olarak, bu projenizi merak ediyorum.
Orhan GÖREN: Hatay'da farklı coğrafyalarda geliştirilmiş oyunlar var. Bu oyunlar, çocukların özgüvenlerini artırmak, karar mekanizmalarını güçlendirmek ve farklı senaryolar oluşturmak üzerine tasarlanmış oyunlar. Biz de bu oyunları oynayan vatandaşlarımızın, özellikle gençlerin fizyolojik verilerini takip ederek iyileşme süreçlerini gözlemlemek ve onlara destek veren uzmanların bu verileri görebilmesini sağlamak için farklı teknoloji tedarikçileri ve oyuncularla bir araya geldik. Çok yakında Hatay'da bu istasyon faaliyete geçecek ve özellikle oyun terapisiyle çocuklarımızı kötü düşüncelerden, olumsuz durumlardan uzak tutmak için çalışacağız. Eğer bir çocuğun hayatını değiştirebilirsek, bu bizim için maddi kazançlardan çok daha değerli olacaktır.
Murat PEHLİVAN: Oyunlar dediğinizde genelde dijital oyunlar aklımıza gelir. O oyunları muhtemelen siz seçmişsinizdir.
Orhan GÖREN: Evet, oyun tedarikçileriyle anlaşarak, doğruluğu kanıtlanmış ve farklı coğrafyalarda da test edilmiş oyunlar kullandık. Özellikle savaş kamplarında kullanılan dijital oyunlar üzerinde çalıştık.
Selim BESİMZADE: Bu oyunlar sanal gerçeklik gözlükleriyle oynanıyor.
Orhan GÖREN: Evet, ama bu oyunlar pasif oyunlar. Oyuncu orada karar veriyor, devam ediyor. Ancak oyuncunun iyileşmesini, oyun bitimindeki durumunu, ne kadar stresli veya rahat olduğunu şu anda takip edebilmek mümkün değil. Bizim amacımız daha interaktif bir model yaratmak, böylece iyileşme sürecini daha iyi gözlemleyebiliriz. Bu sebeple bu projeye dahil olduk.
Murat PEHLİVAN: Oyun konusunu şunun için açtım. Her toplumun geleneksel oyunları vardır. Bizde de çelik çomak gibi oyunlar var, hem kız çocukları hem de erkekler için. Acaba siz de bu geleneksel oyunlardan faydalandınız mı?
Orhan GÖREN: Evet, aslında bir kısmı geleneksel oyunlara dayanıyor. Çocukluğumuzda oynadığımız oyunlar, motor reaksiyonlarımızı geliştirecek unsurlar taşıyor. Bir gün, 6 yaşında bir çocuğun sigara içmeye başladığını duyduğumuzda, bu bizim için büyük bir uyarıcı oldu.
Selim BESİMZADE: Genç değil, çocuk diyoruz; 6 yaşında bir çocuk.
Orhan GÖREN: Evet, çok daha aktif, çocukların dilinden anlayan çözümlerle onları destekleyebiliriz. Bu sadece bir laptop verip “oyna” demek değil. Bunu daha verimli hale getirerek, onların gerçekten iyileşmelerini sağlayacak bir çözüm sunmak bizim için ticari bir amaç değil; ama değerini gördüğümüzde her zaman gururla bakacağımız bir çalışma olacak.
Murat PEHLİVAN: Harika. Muhtemelen bu noktadan hareketle Millî Eğitim Bakanlığı size "çocukların derslerdeki durumlarını ölçelim, hangi derse yatkınlıkları var, hangi derse yatkınlıkları yok" gibi bir öneri getirebilir.
Orhan GÖREN: Neden olmasın?
Selim BESİMZADE: Bir araştırma konusu olabilir tabii.
Orhan GÖREN: Sınav psikolojisi de bu konuda önemli bir yer tutuyor.
Murat PEHLİVAN: Sınav psikolojisi başlı başına bir problem. Türk toplumunun sayısal zekada oldukça iyi olduğu söylenebilir. Neden mi? Çünkü Türkçe, matematiksel işlemler için son derece uygun bir dil. Dil uzmanı değilim ama bu çıkarımı yapabiliyorum. Ancak çocuklara baktığımızda, matematik konusunda uzaklaşıyorlar. Bu onların sayısal zekalarının zayıf olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, ama acaba neden?
Orhan GÖREN: İşte bu soruyu da uzmanlar araştırıyor. Çocuklar kendilerince cevaplar veriyor. Biz de çapraz sorularla bu sorunu anlamaya çalışıyoruz. Ne kadar çocuk kendini açarsa, o kadar yardımcı olabiliriz. Ancak çocuklarda bu tür problemleri doğru şekilde tanımlamak çok önemli. Örneğin, bir ilkokul öğrencisini ele alalım: Annesi kanser, çok zeki bir kız çocuğu ama çok sessiz. Arkadaşlarıyla ilişkilerinde zorluklar yaşıyor. Ne zaman konuşulmaya çalışılsa ne kadar açılabiliyorsa o kadar yardımcı olunabiliyor. Ama problemi annesi mi? Okulundaki arkadaşları mı? Derslerinde zorluk mu yaşıyor? Hepsini masaya koyduğumuzda, hangi sorun ön plana çıkıyor? Bunu kimse bilmiyor.
Murat PEHLİVAN: İlerleyen zamanlarda size çok iş düşecek. Bu proje, küresel çapta da büyük bir etki yaratacak gibi görünüyor. Son bir soru: Yapay Zekâ amcamızın hazırlamış olduğu soru; sürdürülebilirlik ve çevre konularına nasıl bir yaklaşım benimsemişsinizdir?
Orhan GÖREN: Sürdürülebilirlik bizim için çok önemli. Dünya genelindeki sürdürülebilirlik hedeflerinde, bulaşıcı olmayan hastalıklardan erken ölüm oranının %30 oranında azaltılması hedefleniyor. Bunun yanında mental sağlık hizmetlerinin farkındalığının artırılması da hedeflerden biri. Biz, küresel ölçekte bu hedeflere doğrudan hitap eden nadir start-uplardan biriyiz.
Murat PEHLİVAN: Çok doğru bir hedef koymuşsunuz. Tebrik ederim. Selim Bey, sizin bu soruya yanıtınız var mı?
Selim BESİMZADE: Pek yok açıkçası. Biz hep küçük adımlarla ilerliyoruz. Bugün terapi odasındayız. Gelecekte insanların günlük hayatlarında bir yer edindiğimizde, gerçek bir fark yaratabileceğimize inanıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, son cümlelerinizi alabilir miyim?
Orhan GÖREN: Son cümle olarak şunu söylemek isterim: Birlikte küresel ölçekte imza atacağımız bir projeyi bu topraklardan çıkartabiliriz, çıkardık ve kullanmaya başladık. Gelin, birlikte bu imzayı atalım.
Murat PEHLİVAN: Selim Bey?
Selim BESİMZADE: Hedefe doğru koşmaya devam edeceğiz.
Röportajın tamamını ICT Media YouTube kanalından izleyebilirsiniz.