MEDİPOL Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Hüseyin ARSLAN, Türkiye'yi 6G teknolojisine hazırlayan ekibin başında yer alıyor. 5G kapsamında bugüne kadar yürütülen tüm çalışmaların 6G teknolojisi için bir hazırlık olduğuna dikkat çeken ARSLAN, “Geldiğimiz noktada 100'e yakın bir patent portfolyomuz oluştu. Eğer bunu 400 yaparsak dünyada ilk 10’un içerisine gireriz. 6G'de ilk onun içinde olmak demek, bu alanda standartları belirleyen masada ben de varım demektir” dedi. ICT MEDIA TV Youtube kanalında yayınlanan Murat Pehlivan ile Açık Açık Programı’na konuk olan ARSLAN, Murat Pehlivan’ın sorularını cevaplandırdı. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye olarak 3G ihalesini yaptık. 4G’nin de ismini değiştirerek 4.5G yaptık. Şimdi sıra 5G'de. Ancak daha 5G’ye geçilmeden 6G konuşulmaya başlandı. 5G’de Türkiye ne durumda? Sizden dinleyebilir miyiz?
Hüseyin ARSLAN: Telekom sektörü Türkiye de dahil, bütün dünyanın en kritik teknoloji platformu oldu. Bu, sadece insanların birbirleriyle haberleşmesi değil artık. Bunun da ötesinde bu teknolojide bir misyon, bir vizyon var. Siber güvenliği de direkt etkileyen bir teknoloji. Sadece insanlara etki etmiyor, 5G ile gelen vizyonla bütün dikey sektörlere etki ediyor. Bu sektörlere örnek verecek olursak tarım mesela. Akıllı tarım, şehircilik, ulaşım, otomotiv sektörü. Biliyorsunuz araçlarımız eskiden daha çok mekanik ağırlıklıydı. Şimdi Telekom ağırlıklı, radar ve haberleşme sistemleri ağırlıklı. Yani iyi bir aracı orta bir araçtan ayırabilecek en önemli özellik Telekom ve elektroniğin daha iyi olması. Yani otomotiv sektörü, tarım sektörü, sağlık sektörü... Bu sektörlerin bir kısmı, İngilizce'de mission critical diyoruz, Türkçesiyle gerçekten çok kritik sektörler. Bilgi de çok önemli. Bu bilginin aktarıldığı ortamlar da çok önemli ve kritik. Bununla bağlı olarak da siber güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalabileceğimiz bir teknoloji. Onun için siber güvenlik, 5G ve ötesi teknolojiler ülkenin kritik alanları, öncelikli alanları olarak belirlendi. Ama bu sadece Türkiye'ye has bir şey değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin, siber güvenlik ve Telekom öncelikli alandır, kritik alandır. Bu teknoloji sadece ticari değil, onun da ötesinde ülkelerin var olma savaşını verdiği bir teknolojidir. Ülkelerin birbirleriyle atıştığı bir sektördür. Huawei'nin bugün Amerika'ya ve Amerika'nın yönlendirdiği ülkelere girememesinin tek sebebi ticari değildir.
Murat PEHLİVAN: Mesele ticaretten çıkıyor.
HÜSEYİN ARSLAN: Kesinlikle ticaretten çıkıyor. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Bütün Türkiye'nin de bunu bilmesini istiyorum. Akademisyenlerimizin bilmesini istiyorum. Öğrencilerimizin bilmesini istiyorum. Yöneticilerimizin bilmesini istiyorum. Bu sektör ona buna devredilecek bir sektör değil. Bu sektör birilerinden alınıp da kullanılacak bir sektör de değil. Yani bunu mutlaka ve mutlaka bizim yerel olarak geliştirmemiz gereken, üretmemiz gereken ve yön vermemiz gereken bir sektör. Sizin de desteklerinizle öncelikle bunu vurgulamak isterim. Her gittiğimiz yerde bu söylüyoruz ama tabii sizler daha rahat ulaştırabiliyorsunuz. Lütfen bu mesajı ulaşabildiğiniz her yere ulaştırın.
Bütün Türkiye bunun farkındalığına kavuştu, ulaştı. Peki ne yapmamız lazım veya ne yapıyoruz şu anda? Bence kısmen doğru adımlar attık. 3G ile beraber, 4G ile beraber bir vizyon ortaya konuldu. Bu vizyon çok önemlidir. Çünkü daha önce yoktu bu vizyon. Daha önce bu kadar kritik de değildi sektör. Daha önce haberleşmeyi çok kritik değerlendirmeyebilirdik. Şimdi çok kritik olunca, bütün dikey sektörleri etkileyince yöneticilerimiz de dedi bunu öncelikli alan ilan edelim, yerlileştirelim ve millileştirelim dedi. Gerekli vizyonu ortaya koydu. Bu vizyon nedir? Yerlileştirme. Yani madem bu teknoloji çok kritik bunu yerli üretmemiz gerekiyor. Dışarıdan bunu ithal edip kullanmamamız gerekiyor.
Daha vahim bir durum söyleyeyim size. Sadece cihazların alınması değil. Biz aslında uçtan uca bir şekilde onlara teslim ediyoruz. Hani desek ki cihazları alsak, biz kursak, kurgulasak, yönetimi bizde olsa tamam mı? Ama öyle değil durumumuz. Belki operatörlerimiz bana kızacak ama olay şu, tamamen teslim ediyoruz. Uçtan uca bize kurun, edin, her şeyi hazır bir şekilde teslim edin. Yani tehlikenin, boyutlarının farkında bile değiliz. Onun için sadece üretim değil, aynı zamanda bunun doğru bir şekilde yönetimi ve bilginin nasıl aktarıldığı, nasıl üretildiğinin farkında olunması ve bunun güvenlik tedbirlerinin alınması da gerekiyor. Bu elzem bir konu. Geç kalırsak ve bu vizyondan uzaklaşırsak, bu söylemleri dikkate almazsak yakın zamanda ülkemizi kendi elimizle başka ülkelere teslim etmiş oluruz. Fiziksel olarak savunduğumuz vatanımızı dijital dünyada başka ülkelere buyurun biz yiyemedik, siz yiyin demektir. Hani bu vatan bizimdi? Öyle değil mi? Hani bu vatanın güvenliği bizim için en önemliydi? Hani mandalığa karşıydık? Ben olaya böyle bakıyorum. Bu açıdan geldiğim günden beri sürekli bunu gündeme getiriyorum. Sadece büyüklerimize değil, okullara, liselere dahi gidip bu farkındalığı gençlerimize de aşılamaya çalışıyorum. Bu teknolojinin önemini aşılamaya çalışıyorum. Onun için tekrar vurguluyorum. Teknoloji çok kritik. Bunun kritik olduğunu ülkemiz, devletimiz anladı. Gerekli aksiyonları almamız lazım. Demiyorum ki her şeyi yerli üretelim. Uçtan uça hepsini üretelim. Çünkü bunlar kısa dönemde kısa dönemde mümkün olmayabilir. İleriki zamanlarda olur. Huawei bunu yapabiliyor, Çin bunu yapabiliyor. Benim öğrenciliğimde Huawei o kadar güçlü bir firma değildi. 20 yıl önce, 30 yıl önce belki çoğumuz Huawei nedir bilmiyorduk. Ama şu anda dünyanın bir numaralı şirketi oldu. Barselona’daki fuara gittiniz, görmüşsünüzdür. Bir onlar var, bir de geri kalanları. Yani arayı açtılar. İsveç'in Ericsson'u, Finlandiya'nın Nokia'sı var. İsveç'in nüfusu bizden daha fazla değil. Finlandiya'nın nüfusu da bizden daha fazla değil. Hem genç hem de daha fazla nüfuzumun var. İyi çalışan insanlarımız var. Onlar daha fazla tatil yapıyor bizden. Yani biz daha fazla çalışıyoruz. Bizim burada daha iyisini öğretmemiz lazım. Ama bunu üretebilmek için benim önemsediğim konulardan bir tanesi en azından başlangıçta devletin burada irade sahibi olması lazım ve gerekli desteği vermesi lazım. Kurumlarımızın gerekli desteği vermesi lazım. Çünkü öyle bir teknolojiden bahsediyoruz ki bu tip firmaların çoğu ticari... Ticari kaldığı sürece, yani olayı öyle algıladığı sürece yok olmaya mahkûm olabilir. Onun için, yani bunun öneminin algılanıp devletin ve kurumlarında gerekli desteği vermesi sayesinde o yarışın içinde olmamız lazım.
Sürekli zaman kaybediyoruz. Akademisyen sayısına bakarsak bir elin parmakları kadar az. Kurumlarımız da o kadar, çok fazla değil. Telekom sektöründe çalışan insanlara baktığımız zaman Huawei'in onda biri bile değiliz. Öyle değil mi? Ve onların ne kadar çalıştığını görüyorum ve bizim ne kadar çalıştığımızı görüyorum. Onlar bizden hala daha fazla çalışıyor. Adam süper güç olmuş bizden daha fazla çalışıyor. Ben nasıl bunu yakalayacağım? Yani bunun bir formülünü bana söyleyin. Öncelikle sayıyı artırmamız lazım. Çalışmamızı artırmamız lazım. Devlet de destek veriyor onlara. Yani Huawei tamamen ticari bir firma değil ki. Devlet destekliyor bir firma. Öyle değil mi? Devlet de destek veriyor. Devletin de desteklemesi lazım ki ben yeni Huawei'ler oluşturayım. Yani geldiğimiz nokta bu.
Murat PEHLİVAN: Hocam Huawei örneğinden gidersek, Çin Devleti, bu alanı, stratejik alanı ilan edip, gerekli iradeyi ortaya koyuyor. Hedefleri koyup, bu hedeflerin gerçekleştirilmesini istiyor. Burada yöneticiler devriye giriyor. Sanırım bizde problem var. Yani yukarıdaki irade tamam, ama aşağıya yansıyan irade başka bir şey oluyor. Sizin bilim insanı olarak bunun başarılamayacağı konusunda bir inancınız var mı hocam?
HÜSEYİN ARSLAN: Öyle bir inancım olmamış olsaydı Amerika'yı bırakıp buraya gelir miydim? Ben buna inandığım için 10 yıldır sürekli savaşıyorum. Ekibim de güçlü. Elhamdülillah iyi bir ekip kurdum üniversitede. Ben bunun olacağına inanıyorum. Hala inancım sağlam ve güçlü. Ne olması gerektiğini söylüyorum size. Neden olmadığına dair bazı fikirlerim var ama şu anda siyasete girmek istemiyorum. Daha objektif bir şekilde, tarafsız olarak bakmak istedim.
Murat PEHLİVAN: Cumhurbaşkanı ve üst yönetimin iradesinin aşağı olduğu gibi olması gerektiğine inanıyorum. Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin hiç önemli değil. Sonuçta bu ülke bizim ve bu ülkenin çıkarları doğrultusunda alınan karaları herkesin uygulaması gerekir.
HÜSEYİN ARSLAN: Kesinlikle. Yani benim yani bu konuda hemfikiriz. Yani Cumhurbaşkanlığı Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu (BTYPK) demek Cumhurbaşkanı demek. Öyle değil mi?
Murat PEHLİVAN: Evet.
HÜSEYİN ARSLAN: Yani onun himayesinde, onun bünyesinde ve böyle bir karar alınmış. Yerlilik oranlarının arttırılması, bu teknolojinin yerli olması kararı alınmış. Uygulamaya geçti mi? 4G’de geçmedi. Burada suçlu kim? Kimseyi suçlamak istemiyorum. Burada suçlu operatör de olabilir, suçlu üretici de olabilir. Üretici üretmemiştir ya da istediğimiz gibi üretmemiştir ya da üreticiye gerekli destek verilmemiştir. Şimdi bunları oturur konuşuruz. Bazı fikirlerim var ama bu ortamda bunları tek tek söylemek istemiyorum. 10 yıldır Türkiye'deyim. Hem operatörle hem üreticilerle hem de devletin değişik kademeleriyle irtibatım oldu. Tabii belli fikirler de oluştu. Bunları hep beraber masaya yatırırız. Bütün paydaşlar gelir, konuşur. Siber güvenlik ve haberleşme teknolojilerini kritik alan olarak belirledikten sonra bir heyet kuruldu. Heyette operatörler de, üreticiler de, BTK da vardı. Sanayi Bakanlığı da vardı. 20-25 kişilik bir ekip 6 ay boyunca çalıştık. Telekom sektörünü Türkiye'de nasıl ayağa kaldırırız? Daha iyi hale nasıl getiririz? Ve bir rapor hazırlandı. Bilmiyorum bu rapor okundu mu okunmadı mı ama bizden böyle bir rapor hazırlanması istendi. Geldiğimiz noktada bütün problemler masaya yatırıldı. Orada bir sürü tartışmalar oldu. Çünkü herkes olaya farklı bakıyor. Yani çoğu zaman bu paydaşlar olaya ülkenin menfaatlerini birinci plana alarak bakmıyor. Kendi menfaatlerini, kurumların menfaatlerini birinci plana alıyor. Yani aynı zamanda ülkede, ülke için hayırlı olursa da iyi olur. Ama benim menfaatlerim ön planda olsun mantığıyla o masaya oturmuş insanlardı. Bunları bir araya getirip ortak bir akıl oluşturmakta zorlandım ben işin açıkçası. Şimdi o şapkalarımızı bir defa kenara bırakmamız lazım.
Murat PEHLİVAN: O toplantıya girerken hocam herkesin o şapkasını kenara koyması lazım.
HÜSEYİN ARSLAN: Biliyorum koymadılar. Onun için çok zorlandım. Yönetirken de çok zorlandım. Sonuçta oluşan rapor da ülkenin menfaatlerini ön plana alan bir rapor olmamış oldu. Ortada bir rapor oldu. Onu da mutlu edelim, bunu da mutlu edelim falan. Bana deseler ki bir rapor hazırla, ben o raporu kendi başıma farklı hazırlardım.
Murat PEHLİVAN: Peki hocam, 5G teknolojisi Türkiye'de olabilir mi? Yani ticari olarak da uygulamaya geçilebilir mi? Türkiye'de bunun artık yapılması gerekir mi?
Hüseyin ARSLAN: Sizi bu mekânda ağırlıyorum. Sebebi de uluslararası bir konferans organize ettik. Ben bu organizasyonların yapılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bilim adamların Türkiye'ye gelip öğrencilerimizle, akademisyenlerimizle ve firmalarımızla iletişim halinde olmasını istiyorum. Onun için bu organizasyonları yapıyoruz. Ve tabii başka ülkelerde olan organizasyonlara da gidiyoruz. Genel yargı ya da genel anlayış 5G'nin aslında başarısız bir teknoloji olduğu yönünde. Ben zaten bunu ta baştan beri söylüyordum.
Murat PEHLİVAN: Evet, sorununu ifade ediyordunuz, hatırlıyorum.
HÜSEYİN ARSLAN: Yani 5G teknolojisi... 4G için aynı şeyi söylemem. LTE için, GSM için de aynı şeyi söylemem. GSM benim gördüğüm yapıldığı zamanki teknolojilerle kurgulanan en başarılı haberleşme teknolojisidir. 30 yılı geçti hala GSM'i kullanıyoruz. İşte teknoloji dediğim böyle olur. Yani iyi kurgularsın kurduktan sonra uzun süre kullanırsın. 3G aynı şekilde başarılı değildi. Biz büyük bir ihtimalle 3G'yi GSM'den önce kapatacağız. Oysa ki GSM, tarihsel olarak bir teknoloji, 10 yıl önceki bir teknoloji. 4G, GSM kadar da başarılı bir teknoloji. 4G'nin kurgulandığı zamanki şartları göz önüne aldığım zaman gerçekten iyi tasarlanmış, ihtiyaçlar iyi belirlenmiş ve o ihtiyaçlara cevap verebilecek doğru teknolojilerle bu yola çıkılmış ve standartlaşmış bir teknoloji. İnanıyorum ki 4G'den baya bir ekmek yiyeceğiz. 4G halkımıza, bütün dünyaya uzun süre hizmet edecek. 5G için aynı şeyi söyleyemiyorum. Vizyon olarak çok iyi doğmuş bir teknoloji. 4G vizyonu ile 5G vizyonu farklı. 4G vizyonu hem sesli hem de veri haberleşmesi. Ama hala kişilere bağlı. Yani kişilerin sesli olarak konuşması ve veriyi aktarabilmesi ve veriyi çekebilmesi. 5G öyle değil. 5G aslında kişilerden daha ziyade sektörlere hizmet edebilecek teknoloji olarak kurgulandı. Vertical diyoruz İngilizcede, Türkçesi dikey sektörler. Sanayiye hizmet edebilmek için, tarıma hizmet edebilmek için, endüstri 4.0 dediğimiz şeye hizmet edebilmek için, yani bütün sektörleri dijitalleştirmek için kurgulanmış bir teknoloji. Sektörlerin ihtiyaçları da çok farklı. Bazı sektörler diyor ki benim ihtiyacım ultra reliable diyoruz tamam mı? Yani hiç hata yapmayacak. Yani bilgi bir noktadan başka bir noktaya hatasız şekilde gidecek. Biz 4G'de öyle bir hedefimiz yoktu. 3G'de de yoktu. Biz de o zamanlar kurgularken hata payı bıraktık. Mesela %10 hata yapma lüksü bıraktık. Diyelim ki bir paketi bir noktadan bir noktaya gönderdim. 100 defa gönderdim, 10 defa gitmese de sorun değil. Ben onu tekrar gönderirim. Ve o tekrar gönderdiğimde bir gecikme oluşursa o da çok önemli değil. Çünkü benim kullanacağım haberleşme o kadar kritik değil. Böyle tasarladık. Hatasız bir haberleşmenin getireceği baya bir zorluk var. Yani şu andaki teknolojiyle mümkün değil. Sıfır hata yok. Tamam mı?
5G doğarken neredeyse %100'e yakın bir güvenilirlikle bir noktadan bir noktaya ulaşabileceğin bir teknoloji. Şu anda öyle bir şey yok. Yapamazsın bunu. Çünkü teknolojimiz o düzeyde değil maalesef. Ama zaman içinde olur. O bir vizyondu. Sadece hata değil, gecikme yani latency de söz konusu. Çünkü eskiden, sen bilgiyi bir noktadan bir noktaya gönderiyorsun, 2 saniye, 3 saniye gecikme sıkıntı değil. Ama şimdi araçtan araca haberleşmeden bahsediyorum. Araçtan araca haberleşmede 1 saniye, 1 milisaniye gecikmeler çok kritik. Kafanı şöyle çevir, bir bak. Yani öyle olmuyor mu? Bazen başımızı çevirmekle önümüzdeki arabaya çarpacak hale geliyoruz. Yani bu gecikmeden bahsediyorum. Onun için gecikme haberleşmede mission critical yani çok kritik, çok önemli. Bununla beraber yine bazı uygulamalar mesela IoT uygulamaları.
Haberleşme cihazlarının bir kısmı pille çalışıyor. Bir kısmı da havadan kaptığı enerjiyle. Bu cihazın 10 yıl boyunca bu pille çalışması lazım. Cihazın ömrü neredeyse pilin ömrüyle orantılı. Pil bitti, cihaz bitti. At gitsin. Onun için bizim mutlaka ve mutlaka enerjiyi en az şekilde tüketen daha uzun sürece kullanabileceğimiz haberleşme cihazları üretebilmemiz lazım. Sadece enerji değil, IoT’de en büyük faktörlerden bir tanesi de maliyet. Yani bir telefona 1000 dolar veya belki biraz daha fazla verebiliyorsun. IoT cihazları az güç tüketen ve az maliyetli, form olarak daha küçük olması lazım. Yani bir kediye 10 kiloluk bir cihaz takamazsınız. Yani kediyi rahatsız etmeyecek, onun hissetmeyeceği şekilde de küçük olması lazım. Ağırlığı da az olmalı. 5G öyle bir teknoloji olacak ki bütün sektörlere hizmet verebilecek, her türlü ihtiyacımızı karşılayabilecek. Böyle hayali bir teknolojiden bahsediyoruz. O hayali kurduk, o vizyonu kurduk ama öyle bir teknoloji yok. Kısmen var çünkü 5G bizi biraz da hazırlıksız yakaladı. 5G ile ilgili vizyonu güzel kurguladık. Ama teknolojiler bu vizyona uygun değil. Sen müthiş bir vizyon koymuşsun ortaya. Ama bir önceki teknolojiye benzer bir teknoloji kurguluyorsun.
5-6 yıldan bu yana 6G'den bahsediyorum. Türkiye dahil pek çok ülke daha 5G'ye geçmedi. Ama Hüseyin Hoca 6G'den bahsediyor. Peki niye bahsediyorum? Birkaç sebebi var. Birincisi bu. Yani 5G vizyon olarak iyi ama teknolojileri yeterli değil. Şimdi ben bu vizyona cevap verebilecek, bu vizyonu karşılayabilecek doğru teknolojiler nelerdir bunları oluşturmaya çalışıyorum. Hem kendi ekibimle hem de Türkiye'deki firmalara, herkese diyorum ki bak bu vizyona uygun teknoloji geliştirelim. Çünkü dünya buraya gidecek. İstese de istemese de buraya gidecek, gidiyor da. Bir şeyi başkalarından önce yaparsan başarılı olursun. Sonradan yaparsan takipçi olabilirsin. Önce yaparsan teknolojiyi sen geliştirirsen bunu da korumaya alman lazım. Çünkü senin teknolojinin gerçekten senin olması lazım. Başka birisi onu sonradan yaparsa, ey arkadaş dur bakalım o teknolojiyi ben yaptım diyebilmen lazım. Onun içinde patent sahibi olman lazım.
Murat PEHLİVAN: Patentini alacaksın.
HÜSEYİN ARSLAN: Patentini alacaksın ki korumayı alabilesin. Buna Türkiye'deki birçok firma hala inanmıyor. Ben yurt dışında yıllardır çalıştım, firmalara iş yaptım. Amerika'daki endüstriyi en iyi bilen, endüstriyle en iyi şekilde çalışan, onun dilini anlayan bir profesör olarak biliyorum. Türkiye'de bunun kıymeti bilinmiyor. Gelmişim buraya ve aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Ericsson'da araştırma grubunda da çalıştım 5 yıl. Yani patent konusu önemlidir. Bunu göz ardı etmeyin. Patentin yoksa ülke içinde bile sattırmazlar. Ticari bir şeyden bahsediyorum. Yurt dışına çıkamazsın. Yurt dışına çıkamazsan Huawei ile de yarışamazsın.
Murat PEHLİVAN: Ericsson ile de yarışamazsın.
HÜSEYİN ARSLAN: Senin marketin sadece Türkiye olmaz. Senin marketin bütün dünya olması lazım.
Murat PEHLİVAN: 1967'lerden itibaren haberleşme sektörüyle ilgili ilk nüveler atılıyor. Telataş'tı, Netaş'tı şirketler kuruluyor. Bunlar büyüyor da. Sonra alayla valayla özelleştirdik. Şimdi o firmaların ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Hüseyin ARSLAN: O zamanlar gerçekten doğru adımlar atılmış.
Murat PEHLİVAN: Evet. Baktığımız zaman bugün konuştuğumuz firmalar da aşağı yukarı aynı dönemlerde kurulmuş. Türkiye, 70'lerden itibaren teknoparkları takip etmeye başlıyor. 78'lerde ilk olarak bu işlere başlıyor. Fakat biz bir şey eksik yapıyoruz: Patent. Aslında siz bir kültürden bahsettiniz. Biz o kültürel dönüşümde nerede eksik kalıyoruz? Kültürel devinimi nasıl sağlamamız lazım?
HÜSEYİN ARSLAN: Aslında yavaş yavaş o değişimi görüyorum. 10 yıldan buyana Türkiye'deyim. İlk geldiğimdeki Türkiye değil şu anda gördüğüm Türkiye. En azından haberleşme sektöründe bir gelişme gördüm. İnsanlar artık teknolojinin burada üretilmesini de istiyor. Biz üretebiliyoruz, üretebilen bir ülkeyiz. İlk kurulurken ULAK’a bunu ta baştan söyledim. O zaman sağ olsun Celal Bey de bana destek oldu. Dedim ki biz 4G'yi, 4.3G'yi üretelim. Buradaki kabiliyetlerimizi geliştirelim. Daha 5G ortada yok. Bir taraftan da 5G teknolojileriyle ilgili çalışmalara başlayalım. Oradaki teknolojileri de geliştirelim. O zaman o anlaşılmadı. O mesele gecikti. Geciktiği için biz 5G'yi kaçırdık. Teknolojik anlamda kaçırdık. Yani şimdi ürünü üretiriz. ULAK gibi üretecek firmalarımız da var. Ama vurgulamak istediğim konu şu. Sadece ürün yeterli değil. O ürünün arkasındaki teknolojiyi ve gerekli patentleri de geliştirmemiz gerekiyor. Yani ürün yeterli değil çünkü ürünün arka kapıları var. Mesela 4.5’de yerlilik dedik. O zaman bizim kastımız en azından benim kastım yerlilik deyince bu ikisini de kapsayan bir yerlilikti. Ama bu Türkiye'de üretim diye anlaşıldı. Öyle olunca dış firmalarda geldi buralarda üretim hatları kurdular. Peki ne oldu?
Murat PEHLİVAN: Onlar da yerli oldu.
Hüseyin ARSLAN: Onlar da yerli oldu. Şimdi hepsi yerli. Huawei de yerli, Ericsson da yerli, Nokia da yerli. Hepsi yerli. O zaman niye buna baştan başladık ki? Şimdi bir de yeni kavram geliştirmeye çalışıyoruz. Milli olsun. Yerliyle milli arasındaki fark, yerli burada üretilen. Milli teknolojisi burada geliştirilen. Yani görüyorsunuz, bir şey iyi niyetle başlıyor. Ondan sonra bir sürü işte manevralarla onu sulandırıyoruz. Yani bizim 4.5G’de geldiğimiz nokta problemin kaynağı biraz da bu. Sulandırdık yani. İnsanlar yerli'yi de milli'yi de delmek için uğraşıyorlar. Operatörler de dahil kızacaklar bana şimdi!
Murat PEHLİVAN: Kızabilirler. Problemi yok!
Hüseyin ARSLAN: Çok önemli de değil yani.
Murat PEHLİVAN: Gelecekler için de sorumlular hocam.
HÜSEYİN ARSLAN: Kesinlikle. İyi niyetlerle çıkan şeyler bunlar. Ancak büyüklerimiz bunu da sürekli takip edemiyor ki. Yani bir insanın iyi niyetli olması lazım. Bir derdi olması lazım. Ortaya bir şeyler koyduk. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa herkes üzerine düşeni yapması lazım. Onu ya da bunu suçlamak istemiyorum. Herkes suçlu ben de dahil. Aynı hataları 6G'de yapmamamız lazım. 5G'de bence treni kaçırdık. Ürün üretebiliriz ki en azından onu yapalım. Yani ürün önemli diyorum en azından onu yapalım. 5G bana göre çok başarılı olmayacaksa da hiçbir teknolojiye es geçmemeliyiz. Çünkü bir teknoloji diğer bir teknolojinin basamağı oluyor. Merdiveni çıkarken 10 basamak birden çıkılmıyor. Birden atlanmıyor. Bu teknolojilerde maalesef böyle basamakla basamak ilerliyor.
Murat PEHLİVAN: Birini diğerinin üstüne koyarak…
HÜSEYİN ARSLAN: 5G basamağını atlamamız lazım. Yani es geçmeden onun üzerine basmamız lazım. Belki de bu basım, bu basamak biraz farklı bir modda olacak. 5G'ye atlasak da 6G'ye direkt geçsek asla olmaz diye sordular bana. Asla olmaz. Büyük bir hata olur. 5G'deki tecrübelerimiz bizim 6G'de işimize yarayacak. Bu g'ler paralel şekilde ilerliyor. Bir taraftan 4G'yi yaygınlaştırırken diğer taraftan, 5G'de üreticilerimiz bu teknolojinin bileşenlerini hazırlıyor. Operatörlerimiz bunu yaygınlaştırırken, araştırmacılarımız da araştırmalarını yapıyor. Bir firma, ben sadece ürün geliştiriyorum demez, firmanın içinde araştırmacı yoksa o firma dünyaya açılamaz. Bunların üniversiteyle beraber entegre olması çok önemli. Akademisyenlerimizin harekete geçirilmesi önemli. Firmalarımızın doğru işleri yapması önemli. Ve AR-GE mantığının da biraz daha geliştirilmesi önemli. Firmalarımız AR-GE’de şunu anlıyor: Devlet verir ben AR-GE yaparım. Kendi iç kaynaklarıyla AR-GE yapanı gördünüz mü? Tamam devlet versin de ama sen de ver. Sen de önemse bunu. Önemsemediği için böyle AR-GE mecburmuş gibi işte biraz göstermelik, o modda yapılıyor.
Murat PEHLİVAN: Aslında AR-GE bir firmanın sürdürülebilir ve geleceği için çok kıymetli.
Hüseyin ARSLAN: Kesinlikle. Ama bunu nasıl anlayacaklar, nasıl anlatacağız bilmiyorum.
Murat PEHLİVAN: Ama tarifiniz çok güzel hocam. Devlet verir, ben AR-GE yaparım. Yok öyle bir dünya.
Hüseyin ARSLAN: Onu da mış gibi yapıyorlar. Sıkıntı orada yani. Hadi yapsa, hakkını verse bir şey demeyeceğim.
Murat PEHLİVAN: Kendi cebinden çıksa, kendisi yanacak ve oradan istediği sonucu alınmak için çabalayacak.
Hüseyin ARSLAN: Ben bu sistemi eleştiriyorum. Belki bana kızacaklar. Ama ben kendimi de eleştiriyorum. Hatalarımı, öğrencilerimi de eleştiriyorum. Niye eleştiriyorum? Daha iyi nasıl yapabiliriz diye.
Murat PEHLİVAN: Eleştiri odur zaten.
Hüseyin ARSLAN: Öyle değil mi? Yani operatörlerimize, firmalarımıza bakın. Bugüne kadar bazı hatalar yaptık. Aynısını tekrarlamayalım. Daha iyi nasıl yapabiliriz? Oturalım, konuşalım. Onlar da bana söylesinler, hoca sen daha iyisini şöyle yaparsın, ben de dinleyeyim. Öyle değil mi?
Murat PEHLİVAN: Aynen öyle. Bu kadar tecrübeden sonra 6G'de artık aksiyona geçme, bunun bir politikasını oluşturma, firmalarımızı buna hazırlama süreçlerinin olması gerekiyor. Burada sadece operatörler değil, sadece BTK değil, sadece TÜBİTAK değil topyekün bir ortak akılın oluşması lazım.
Hüseyin ARSLAN: Güzel bir haber vereyim. Daha geç kalmadık. Yani en azından işin güzel yanı bu. Bütün ülke olarak bunu konuşalım. 6G'de ne yapabiliriz? Aynı hataları nasıl tekrarlamayız? Doğru olan şeyleri nasıl yapabiliriz? Bunu konuşalım. Ama çok da uzatmayalım. 5 senedir bunu söylüyorum. Artık çok da fazla uzatmayalım. Yani aksiyon alalım demek istiyorum. Yapılacak şeyler var, doğrular var. Bir defa 6G standartları başlamadı. 6G teknolojilerinde dünya harekete geçti. Biz de geçtik bizde de var çalışmalar. 6G ile ilgili bazı beklentiler, bazı vizyonlar var. 6G'nin ne olacağı standartlar başladığı zaman belli olur. Ama biz ne yapıyoruz? Risk de alarak değişik konulara çalışıyoruz. Risk almak gerekiyor. Teknolojide risk alacaksın. Biz de risk aldık. 40 kişilik bir doktor ekibim var. Bu ekip Türkiye'deki en iyi ekiplerden birisi, en geniş ekiplerden birisi. Bir taraftan kendi ekibimle çalışırken, bir taraftan da firmalarımıza faydalı olmaya çalışıyoruz. ULAK'la ilgili çok güzel bir çalışmaya başladık. SSB'de destekledi.
Murat PEHLİVAN: SSB’nin desteği önemli…
Hüseyin ARSLAN: SSB olayı anladı, destek veriyorlar. İnşallah diğerleri de anlar bu konunun önemini. Onların desteğiyle beraber bir ekip kurduk. Bu ekip tamamen 6G ekibi. Öğrencilerimizi bu ekibe entegre ettik. 6G ile ilgili belirlediğimiz alanlarla ilgili AR-GE geliştiriyoruz, teknoloji geliştiriyoruz ve bunu dünyayla beraber yapıyoruz. Benzerini ya da daha iyisini yapmaya çalışıyoruz ve bunları korumaya çalışıyoruz, patentlemeye çalışıyoruz. Geldiğimiz noktada 100'e yakın bir patent port folyomuz oluştu. Eğer bunu 400 yaparsak ilk 10’un içindeyiz. 6G'de ilk onun içinde olmak ne demek biliyor musun?
Murat PEHLİVAN: Masada ben varım demek.
HÜSEYİN ARSLAN: Evet, ben de varım demek. İlk 5’i de zorlayabiliriz. Hedefim 6G'de masada benim de olmam ve o teknolojiye yön vermem. Bunu küçük bir SSB desteğiyle yapabiliyor olmak büyük bir şey. Bu mücadeleyi veriyorum. Destek artarsa, öğrenci sayısı artarsa, araştırmacı sayısı artarsa daha güçlü oluruz. Sordunuz ya, doğru olan nedir? Neyi doğru yapmamız gerekiyor? Bir defa bunu doğru yapmamız gerekiyor.
Murat PEHLİVAN: Aslında bir yola da çıkılmış.
HÜSEYİN ARSLAN: Evet, çıktık.
Murat PEHLİVAN: Bu sürece paydaşlar, operatörler, firmalar, Haberleşme Teknoloji Kümelenmesindeki firmalar, gelip de Hüseyin Hocam biz de bu sürece katkı vermek istiyoruz derse, bu sürece dahil olma imkanları var mı?
HÜSEYİN ARSLAN: Olmaz mı ya? Bütün kalbimle söylüyorum, eğer zıttını ispatlayan varsa gelsin karşıma? Ben kendim için istemiyorum. Bütün Türkiye için istiyorum. Onun için bir ekosistem oluşturmaya çalışıyorum. Yani bunun sahibi ben olmayabilirim. Başkası da olur. Destek de veririm. Başka birisi çıksın, doğruları yapsın arkasından giderim. Eğer yapmıyorsa da birisi yapacaksa ben buna gönüllü olurum ki oldum da. Doğruları yapmaya çalışıyorum ve kim varsa bu ekosistemde, nasıl bir destek gerekiyorsa, nasıl bir ortak çalışma gerekiyorsa, kim neye ihtiyacı varsa her şeyimi vermeye hazırım. Eşim diyor ki sen ülke için kendini feda ettin, bizi feda ettin. Ben ailemi görmüyorum kaç gündür böyle. Neden? Çünkü ben bu işe kafamı koydum. Benim öğrencilerim hafta sonu, hafta içi çalışıyor. Bayram tatilini yasakladım onlara. 2 bayram üst üste 9 gün tatil yasakladım onlara. Niye? Çünkü Çin'de Huawei çalışırken, onlar tatil yapmazken benim öğrencimin tatile hakkı yok. Benim tatile hakkım yok. Özveriyle, aşkla ve şevkle çalışıyoruz. Bu aşkı şevki hepsini aşılamaya çalışıyorum. Gerçekten bizim hiçbir şekilde onlardan daha fazla uykuya ihtiyacımız yok ve öyle bir lüksümüz yok. Onlardan daha fazla tatil yapmaya da ihtiyacımız yok. Bizim gece gündüz çalışmamız lazım.
Murat PEHLİVAN: Daha çok çalışmamız gerekiyor.
Hüseyin ARSLAN: Kesinlikle.
Murat PEHLİVAN: O zaman tüm sektöre buradan çağrı yapabiliriz, değil mi? Kim işin ucundan tutmak istiyorsa lütfen gelsin!
Hüseyin ARSLAN: Gelsinler beraber olalım, ya da ben gideyim. Vestel'le biz çalışıyoruz. Çok güzel bir ahenk oluşturduk. Vestel gerçekten ülkenin gurur verici firmalarından birisi. Vestel geçmişte patent olayını önemsemediği için Avrupa'da bazı sıkıntılar yaşadı. Ne zamanki patensiz bunları satamadığını anladı, bütün Türkiye'yi dolaştılar. Beraber çalışabilecekleri bir ekip bulmaya çalıştılar. Sonradan bizi buldular. Onlarla iş birliği yapmaya başladık ve onların patent port folyolarını zenginleştirmeye başladık. Biraz rahatladılar, daha da rahatlayacaklar. Bakın akıllı televizyonları olan, akıllı ev cihazları üreten bir firma Vestel. Şu anda en üst teknoloji Wi-Fi 8. Vestel şu anda Wi-Fi 8 çalışıyor? Bunlar güzel örnekler. Bu örneklerin arttırılması lazım. Bizle ya da başkaları, fark etmez.
Murat PEHLİVAN: Türkiye'den bu işlerin çıkması lazım.
Hüseyin ARSLAN: Bazı akademisyenlerimizi kaçırdık. Maddi değil, siyasi değil, benim arkadaşlarımın tek sebebi o ekosistemi bulamamaları. Yani yurt dışından buraya eleman getirmek, iyi bilim adamı getirmek istiyorsak parayla yapamayız bunları.
Murat PEHLİVAN: Değil mi?
Hüseyin ARSLAN: Parayla çekemezsiniz. Önce ortamı oluşturacaksınız? Yani onların gelişimine ve kafalarındaki vizyona uygun bir ortam ortaya koyacaksın ki adam gelecek. Ülkesinde yapamadığını burada yapacak. Amerika'dan dönmeden önce orada üniversitedeydim. Biraz tereddüt ettim. Acaba dedim Türkiye'de kafamdakileri yapabilir miyim? Gerçekten Türkiye'ye faydalı olabilir miyim? İstediğim AR-GE’yi, araştırmayı yapabilir miyim diye bazı şüphelerim vardı. Onun için biraz gelgitler yaşadım. Zorlandım ilk başlarda. Çünkü ekosistem istediğim gibi değildi. Bekledim ki önüme herşey altın tepside sunulsun.!
Murat PEHLİVAN: Kıymetimiz anlaşılsın!
Hüseyin ARSLAN: Ama öyle bir dünya yok. Hiçbir yerde yok. Sonra dedim ki bu böyle olmayacak. Kendimi zorlamam lazım.
Murat PEHLİVAN: O zaman eli taşı altına koyman zamanı!
Hüseyin ARSLAN: Aynen. Öğrendim ki 2 farklı mentalite söz konusu. Birileri altın tepside her şey sunulsun istiyor ki benim de ilk isteğim oydu. Bunun alternatifi ise oturacaksın tırnaklarınla kazıya kazıya canını dişine takarak, mücadele ederek bu ekosistemi oluşturacaksın. Ufak da olsa bir ekosistem oluşturacaksın, oluşturabilirsin. Geldiğim noktada şunu gördüm. Oradaki yaptığım çalışmanın şu anda 10 katını ve daha fazlasını yapıyorum. Demek ki oluyor yani Türkiye'de istediğini yapabilirsin. Bu vesileyle yurt dışındaki akademisyenlerimize, bilim adamlarımıza şunu söyleyeyim. Türkiye öyle yabana atılacak bir yer değil. Burada kaynaklar var, her şey var. Hatta ben öğrencilerime de söylüyorum. Buradan mezun olup yurt dışına gidecek, AR-GE yapacaklara da söylüyorum. Gitmenize gerek yok. Artık eskisi gibi değil. Burada o ekosistem var. Burada daha iyi doktora yapabilirsiniz. Daha iyi bilim yapabilirsiniz. Buna inanıyorum. Kendi çalışmalarımı da örnek gösteriyorum. Onun için çalışmalarım çok arttı. Ama tabii o da bir şeyi istiyor. Yani biraz zorlanman gerekiyor. Motivasyon gerektiriyor biraz. Burada yaptığımız şeyleri daha aşkla şevkle yapıyoruz. Çünkü insanımıza dokunuyoruz.
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle.
Hüseyin ARSLAN: Onun için bu çalışmalar çok motive ediyor ve sonunda bir gönül rahatlığı, bir huzur oluşuyor. Ben bu huzura ulaştım.
Murat PEHLİVAN: Çalışmalarınızın çıktılarını görünce insan olaylara çok daha mutlu bakar. Sizler gibi kıymetli bilim insanlarımızın çıkardığı ürünler ülkemiz insanının motivasyonunu artırıyor, özgüvenini artırıyor. Demek ki bu işler Türkiye'de olabiliyor diyorlar. Ben her zaman Türk insanına inanırım. Tarihe baktığımızda çok ciddi bilim adamları çıkarttık. Bilime yön veren insanlar çıkarttık. Ulu Bey'den, Biruni'den, İbn-i Sina'dan bahsedebiliriz. Bu insanların yapmış, bırakmış olduğu eserler hala ortada. Sorsak, Cahit Arf’i Türkiye'de kaç kişi bilir? Bizim bunları anlatmamız lazım.
HÜSEYİN ARSLAN: Özetleyecek olursak bahsettiğimiz teknolojiler önümüzdeki onlarca yıl savunmada dahil ülkenin her sektörüne etki edebilecek çok kritik teknolojilerdir. Eksik kaldığımız yerlerde bu teknolojileri dışarıdan ithal edebiliriz ama yerli üretim esas olması gerekiyor. Sadece ürün olarak değil, teknolojinin de yerli olarak geliştirilmesi gerekiyor. Bunların patentlenmesi gerekiyor ve hak sahibi olarak Türkiye'nin ve bizim insanımızın olması gerekiyor ki başka firmalar bu ürünleri yapacaksa tıpış tıpış ayağımıza gelsin biz de onu lisanslayalım. Aslında patent bir üründür, satabiliriz de satmayız da. Satmazsak bizim ürün onlarınkinden kesinlikle daha iyi olur. Bazı firmalar patentlerini, ticarileştirmez. Kendi ürünü için kullanır. O zaman iki ürüne baktığın zaman birisi birisinden daha iyi olur. O zaman da bizim operatörlerimiz başkalarına karşı bunu tercih eder. Onun için en iyi teknolojileri bizim kendi ülkemizde geliştirmemiz lazım. Bunun için gerekli olan ekosistemin hep beraber bir araya gelip problemleri belirlemesi ve bu problemlerin çözümüne yönelik aksiyon alması lazım. Artık çok fazla konuşmaya gerek yok. Çok da fazla algı yaratmaya gerek yok. Firmalarımızın algı yaratmak yerine doğru olan neyse onu yapmaya yönelik aksiyon alması lazım. Ben bunu yapıyorum.