
Yıldız Teknik Üniversitesi, girişimci üniversite modeli doğrultusunda 2003 yılında YTÜ Teknopark’ı kurdu. 2009 yılında Davutpaşa Kampüsü'nde faaliyete geçen YTÜ Yıldız Teknopark hızla büyüdü. 2014 yılı sonunda İkitelli Yerleşkesi hizmete girdi. YTÜ’nün Teknoparkı, 330 AR-GE firması, 111 kuluçka firması ve 8.000’den fazla kalifiye AR-GE ve yazılım personeline ev sahipliği yapıyor. Genel Müdür Orhan TANIŞMAN, Yıldız Teknopark’ta 17 milyar dolar değerinde bir ekosistem oluştuğunu söyledi. Girişim sermayesi konusunda seçici davrandıklarını belirten TANIŞMAN, blockchain temelli bir start-up borsası kurmak istediklerini açıkladı. ICT MEDIA TV Youtube kanalında yayınlanan Murat PEHLİVAN ile Açık Açık Programı’na konuk olan TANIŞMAN, Teknoloji Grup Başkanı Aykut SEYREK ile Murat PEHLİVAN’ın sorularını cevaplandırdı. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Orhan Bey, Yıldız Teknopark son yıllarda çok gelişti. 6-7 yıl öncesine göre modern, daha sistemli, oturmuş kurumsal bir yapıya kavuşmuş görünüyor. Yıldız Teknopark’ın gelişim hikayesini bizimle paylaşır mısınız?
Orhan TANIŞMAN: Üniversitenin kuruluş tarihi 1911. Yani 112 yıllık bir üniversiteyiz. Yıldız, 80 öncesinde meslek liselerinden direkt öğrenci alıyordu. Bu neyi sağlıyor? Bir kere en başta üniversitenin yetiştirdiği mühendislerin kalitesini arttırıyor. Mezun olanlar çok hızlı bir şekilde girişimci oluyorlar. Kendi işlerini kuruyorlar. Diğerleri daha çok mühendis ve beyaz yakalı yetiştirirken Yıldız’ın ruhunda girişimcilik var. Teknopark kavramı 1950’lerde dünya gündemine geldi. Türkiye’ye gelmesi, yasalaşması 1980’lerin ortası. 2000’lerin başına geldiğimizde Türkiye’de 3 tane teknokent, teknopark var. Yıldız, 2003 yılında şirketini kuruyor. Fakat faaliyete geçmesi 2009 yılında oluyor. Şu an içinde bulunduğumuz kampüs 2005 yılında YTÜ’ye tahsis edildi. YTÜ normalde Beşiktaş’ta Yıldız Sarayı’nın müştemilatı üzerine kurulan bir yapıydı. Ama bulunduğumuz yer İstanbul Davutpaşa’da. Burada 1milyon 200 bin m²lik bir alan var. Bu merkezde faaliyete 2009’dan itibaren başlandı. Sizin ilk geldiğinizde gördüğünüz barakalarla başlıyor. Yıldız’ın köklü bir geçmişi var. Bu geçmiş Yıldız’a hızlı bir ivme verip 3 yıl üst üste Türkiye’nin bir numaralı teknoparkı yaptı. Türkiye’de şu anda bildiğim kadarıyla 100 civarı teknopark var. Bizim teknoparkımız ekosistemin %20’sini temsil ediyor. 2003 yılında resmen kurulan teknopark 2009 yılında inşa edilmeye başlanıyor. 2018’den 2022’ye geldiğinde ise daha önce ki köklü rakiplerini geride bırakarak zirveye yerleşiyor.
Murat PEHLİVAN: Bu kadar hızlı gelişmenin ardında ne var? Hangi politikalar sizi öne çıkardı?
Aykut SEYREK: Neden şirketler öncelikle sizi tercih etti mesela? %20 çok ciddi bir rakam.
Orhan TANIŞMAN: Öncelikle teknoparklar niye kuruldu, ona bakmak lazım. Eğer amaç örtüşüyorsa ivme orada yakalanıyor. Yani bir şey var ortada bu ivmeyi sağlayan. Bu kadar geriden gelip de birden hızla öne geçiyorsanız demek ki yapılması istenen şeyi başarmışsınız. Peki yapılması istenen şey ne? Bina yapmak mı? Bir alanı belirlemek mi? Atalarımız demiş ya dünyada mekân ahirette iman. Şimdi mekân eyvallah, olması lazım ama yeterli değil. Yani mekânın içerisine bir şey katmanız gerekiyor. Teknoparklar neden kuruluyor, üniversite sanayii iş birliği ekosistemini geliştirmek için. Demek ki en başta sizden bir şey isteniyor. Üniversite sanayii iş birliği… Üniversite sanayii ile iş birliği yapacak ki ekosistem oluşsun. Diğer türlü bina yaparsın şirket içine gelir. İşin içinde Ar-Ge kültürünü destekleyen bir üniversite yoksa o zaman bu iş olmuyor. Türkiye’de başarılı teknoparkların arkasında çoğu zaman üniversite var. Bize bu başarıyı kazandıran şey bir kere üniversite. Ama nasıl bir üniversite? Ar-Ge’de lider bir üniversite diyoruz Yıldız Teknik Üniversitesi’ne. Büyük diye gördüğünüz birçok üniversite bu işin içerisinde yok. Demek ki birinci basamak üniversitenin sanayici ile, girişimci ile konuşabilmesi, bilgi birikimini aktarabilmesi, ArGe kültürünü aşılayabilmesi… Ben açıkçası bu ivmenin arkasındaki birinci öncelik olarak üniversiteyi görüyorum.
Murat PEHLİVAN: Buna üniversite hocalarının kalitesi mi demek lazım?
Orhan TANIŞMAN: Tabi, yani hocaların bakış açısı… Şimdi şöyle bir şey var: İlk kurulan üniversiteler ne yapıyordu? Ders veriyordu ama sonrası ikinci ve üçüncü nesil üniversitelere baktığımızda üniversitenin de üst levelda olması gerekiyor. YTÜ bu noktada olduğu için, çok rahat rakamlara da yansıyor. En fazla akademisyen şirketine sahip teknopark bizimkisi. Bizim akademisyenlerimiz bizim öğrencilerimiz. YTÜ’nün 70’ten fazla kulübü var. 150’ye yakın takımı var. Rektör hocamızda diyor ki derslere girerek üniversiteli olunmaz. Kulüpler vadisi var üniversitenin içerisinde. Hem hocası hem öğrencileri birlikte kulüp faaliyetlerine başladıklarında bu teknoparkta şirkete dönüşüyor. Birkaç sene önce kurulmuş şirketler şu anda 10-100 milyon dolar üzerinde değere ulaşmış durumda. Dünyadan ciddi yatırımlar alıyorlar. Girdi ne kadar kaliteli ise çıktı da ona göre oluyor. Üniversite, akademisyen, öğrenci ve bunları biz sisteme dahil edebildiğimiz için bu başarıyı yakaladığımızı düşünüyoruz. Bunun dışında başka bir şeyde vizyon. Vizyonu geliştiremezseniz, büyük ölçekten dünyaya bakamazsınız. Şu anda bizim teknoparkımızın Silikon Vadisi, Özbekistan Taşkent ve Dubai’de ofisleri var. Önümüzdeki günlerde Amsterdam’da Berlin’de ve Londra’da ofisler açacağız. Türkiye’de 3 yıl üst üste birinci olduk ama Türkiye’de birinci olmak bize yetmedi. Günün sonunda dedik ki biz bölgesinde lider, globalde söz sahibi bir teknopark olmamız lazım. Çünkü evet başladınız ve hedefleri gerçekleştirdiniz, yakaladınız ama onun üstüne yeni hedefler koyabilmeniz lazım. YTÜ’nün başardığı ikinci şey de vizyonerlik. İstenileni başarmanın ötesinde bir sonrası neyse onu başarmaya yönlenmiş olması. Bu ekosistemi besleyen bir durum. Buradaki birçok şirket “Hocam seninle bir kahve içsek yetiyor bize” diyorlar. Niye? Çünkü bahsettiğimiz o enerji. Başka bir şeyde yapmak isteyenlerle yapanları bir araya getirmek. Yani o şeyi verebilmeniz lazım, yapabilir olma hem arzusunu hem motivasyonunu verebilmeniz gerekiyor. Teknopark aslında sadece kuru bir yer değil. Üniversite ile sanayiinin iş birliği için devlet çok ciddi teşvikler sunuyor. Devletimiz özellikle 2016’dan sonra konuya ciddi bir şekilde eğilmiş durumda. Devlet teşvikleri adına dünyadaki birçok teknoparklardan çok daha iyi imkanlar sunuluyor. Un yağ şeker var bunu helva yapacak voltajı arttıracak bir yapıya ihtiyaç var.
Aykut SEYREK: İşleyiş ama o kadar basit olmuyor. Kaynaklar çokça var. Ama arz talep dengesini aynı platformda birbirini bulur ve işler hale getirmekte çok zorluk çekiyoruz. Teknoparklarda da ben bunu görüyorum ama yavaş yavaş bu döngü oturmaya başladı. Yine bu arz talep dengesiyle alakalı konuda eskiden X bir proje yapılırken işte sektördeki argümanlarla akademisyenler bir araya geldiğinde anlaşamazdı. Şimdi bunu kırdığımızı görüyorum. Akademisyenlerimizin teknoparkta ya da sektördekileri bir çatıda buluşturmak için neler yapıyorsunuz?
Orhan TANIŞMAN: Teknoparklarda büyük oranla yazılım sektörü yer alıyor. Ama yazılım deyip işin içinden çıkamazsınız. Bizim güçlü olduğumuz yönleri bulmamız lazım. Para parayı çeker misali güçte gücü doğuruyor. 2-2.5 yıl oldu göreve başlayalı. Göreve geldiğimde arkadaşlara şunu sordum. Siz hiç Kapalı Çarşıya gittiniz mi? Hocam hayırdır neden soruyorsunuz bunu? dediler. Kapalı çarşıyı geçtim, bir AVM’ye gidiyor musunuz? “Hocam bir tek sosyal aktivitemiz o zaten” dediler. “Peki AVM’de ne var dedim, mağazalar var” dediler. “Alt katta ne var?” dediler ki mobilyacı, çocuk giyim. Giriş katı genelde kadınlara ayırıyorlar. Üstte erkek giyim… Onun üzerinde spor, onun üzerinde yiyecek bölümü. Demek ki segmente etmek gerekiyor. Yani bakıldığında sadece bir mekân oluşturup mekânın içerisindeki mağazaları rastgele serpiştirmediğiniz gibi sizin de burada bir segmentasyona gitmeniz gerekiyor. Bir danışman kuruluş ile bir segmentasyon analizi yaptık. Nerede güçlüyüz? Teknoparka gireceğim de niye gireceğim? Oraya gidince ne olacak? Onu bulması lazım. Mobilya alacaksanız gideceğiniz yer var, kuyumcu olacaksanız gideceğiniz yer var. Yıldız Teknopark’ı segmente ettiğimizde şunu gördük: Fintechte çok güçlüyüz. Sonra baktık ki trend olan bir oyun sektörü var. Oyunda açıkçası Ankara bizi geçmiş durumdaydı. Biz dedik ki bunu İstanbul’a getiririz. Sonra oyun sektörünü hedefledik. Onun dışında mobilite konusu ve biomühendislik konularında güçlü olduğumuzu gördük. Dedik ki o zaman güçlü kaslarımızı daha da güçlü hale getirelim, trendi takip edelim. O trendin içerisinde güçlenmemiz gereken yerleri de güçlendirelim. Biz ilk bunu yaptıktan sonra zaten bu sayı 700’lere geldi ve geçen sene biliyorum ki öğrenciler üniversite tercihleri için hani biliyorsunuz geziyorlar bakıyorlar. Biri diğerine diyor ki “eğer oyun yazmak istiyorsan yıldıza gelmen lazım” şimdi 100’den fazla oyun şirketi var. Şimdi bunları bir araya getiriyoruz ama olay sadece mekân değil. O oyun nasıl geliştirilecek? Şirketi nasıl yönetecek, nasıl kuracak, nasıl pazarlayacak bunların her birinde siz onlara belirli mentörlükler veriyorsunuz, etkinlikler, eğitimler veriyorsunuz. Başka bir başarımız da kuluçka merkezi. En büyük kuluçka bizim. Metrekare büyüklüğünü ortaya koyanlar var ama bizim 200’e yakın şirketimiz var. Tamam aldınız şirketleri, imkanlar da verdiniz. İnternet elektrik su hepsi bedava… Bu yeterli mi? Hayır. Kuluçka şirketlerin yaşama oranı genelde 20’de 1. Çünkü Z kuşağı dediğimiz yapı çok fazla girişimci olmaya başladı. Ama sayının artmış olması beraberinde hayata tutunma oranını düşürdü. Ama bu bizde yarı yarıya. Peki nasıl ayakta kalıyor? Biz her şirketi almıyoruz. Seçerek alıyoruz.
Aykut SEYREK: İyi bir ön eleme yapmak lazım.
Orhan TANIŞMAN: Bir girişimim var diyenlere o girişimin gerçekten hayata tutunabilir hale getirebilmesi için onu eğitmeye, ona mentörlük vermeye başlıyoruz. Sonra o ön kuluçka aşamalarına fikir aşamalarına ciddi bir emek verildiği için o şirketlerin yaşama oranı artıyor. Bu nedenle Yıldız Teknopark’ın şirketlerinin başarısı artıyor. Buz dağı misali üstte bir varsa aşağıda 3-4-5 var. Alttaki emeği kimse görmüyor. Toparlarsak işte ne yapıyoruz? Büyük bir emek sarf ediyoruz. Ama bizim yaptığımız bir şey daha var.
Aykut SEYREK: Merakla bekliyoruz.
Orhan TANIŞMAN: Yani her şeyle olur, parasız olmaz.
Murat PEHLİVAN: Paradan önce başka bir şey soracağım. Teknoparklar Türkiye’de kurulmaya başlandığında hep şu söylendi, teknoparklar emlakçı mı? Ama siz bu yer meselesinde nitelikten daha ziyade niceliğe doğru evirmişsiniz. Aslında mentörlük meselesiyle bir kültürü de ihsas etmeye başlamışsınız. Bunu yaparken sizi zorlayan ne oldu?
Orhan TANIŞMAN: İstanbul metrekarenin en pahalı olduğu yer. Ne yaparsanız yapın uzayda yaşamıyoruz. Kökümüz bu toprağa bağlı. Bir kere yer olacak. Yer neden lazım? Bu alan özel bir alan. Teknopark teknokent değil, teknoloji geliştirme bölgesi. Devlet, özel Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile koordinatları belirlemiş. Diyor ki bu alanı ben teknoloji geliştirme bölgesi ilan ettim. Bir bina yapmamız lazım. Gerçi en son teknoparklar bilişim personeline %100 uzaktan çalışma imkânı da verdi. Ama nihayetinde bir kere mekânı oluşturmak durumundasınız. Bu mekânın icabını yerine getirmeniz gerekiyor ve ister istemez ilk akla gelen geliri. Teknoloji geliştirme bölgesinin kendi faaliyetlerini yerine getirebilmesi için elde ettiği gelir önemli. Emlakçılık yapıyor eyvallah. Ama bizim alıp sattığımız emlak değil. Bizim alıp sattığımız teknoloji, inovasyon, yani girişimcilik… Özel bir bölge olduğundan ve orada çeşitli muafiyetler kazanıldığında ister istemez eğer amaca sadık kalmazsanız, bir zaman sonra işin emlakçılığa dönmesinden daha doğal bir şey yok. Biz İstanbul’un ortasında İkitelli’de Davutpaşa’da, Maslak’tayız. Maslak’taki ofis kiralarını az çok bilen biliyor. Türkiye’nin finansal başkenti gibi. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi işinizi iş dünyasına, sanayiye, üniversiteye yakın yerde yapmak istiyorsanız bir bedeli ödemek durumundasınız. Bu olaya açıkçası emlakçılık gözüyle bakmayı kendi adıma doğru bulmuyorum.
Aykut SEYREK: Bir analiz yaptık ve güçlü yönlerimizi bulduk. Oraya kanalize olduk dediniz. Muhakkak ki bu analizin sonucunda geliştirmeye açık yönlerinizi de tespit ettiniz. Ortaya çıkan analizler sonucunda el atmanız gereken süreçleri merak ediyorum. Yeni projeleriniz var mı varsa bir iki örnek verir misiniz?
Orhan TANIŞMAN: Ne yapılacağını bilmek önemli ama nasıl yapılacağı da önemli. Zaten en büyük çaba ya da kaynak oraya göre yapılıyor. Aslında hepimiz problemleri görüyoruz. Bir çırpıda sayıyoruz. Hadi bu problemleri çözelim dediğimiz zaman mesele başlıyor. Aslında yaptığımız problemleri metodolojik bir şekilde ortaya koymaktı. Biri doktora gidip “Doktor Bey parmağımı nereye bastırsam orası acıyor” demiş. Doktorda bir bakmış parmağının ucu kırık demiş. Evet her yere bastırınca acıyor. Ama parmağının ucunun kırık olduğunu bilmek esas. Güçlü olduğumuz noktayı bildiniz ama, bunun nasıl devam ettireceksiniz? Bunun tespitini yaptınız, şimdi bunu eyleme dökelim. Zayıf olduğunuz nokta nedir dendiğinde, genelde yetişmiş insan gücü öne çıkıyor. Yapamadığınız, altından kalkamadığınız, organize olamadığınız en büyük şey, trajikomik belki ama insan kaynağı…
Aykut SEYREK: Türkiye’nin genç nüfusuna baktığımızda gerçekten ciddi bir kaynağımız var ama nedense bunu doğru geliştirip sektörle buluşturamıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye’de ihtiyaç duyulan insan kaynağı 100 bin. Üniversitelerden mezun olan mühendis sayısı 20 bin. Arada çok ciddi bir fark var. Ama sorun sadece bu değil. Yetişen insan kaynağının tutunması ile ilgili problemlerimiz var. Bu da ayrı bir konu. Siz aslında buradaki firmalara ayrı bir katma değer katmışsınız. Onu anlıyoruz. Şimdi para meselesine geçelim.
Orhan TANIŞMAN: İnsan kaynağı ile ilgili bir şeyler yapmak istiyoruz. Bu konuyu bizim tek başımıza çözme imkânımız yok. Yine Rektör hocamıza atıfta bulunmak isterim. Diyor ki bu kaynağı yetiştirmek sadece üniversitenin sorumluluğu değil. Ya da eğitim kurumlarının sorumluluğu değil. Ben insan kaynağı bulamıyorum diye şikâyet etmek yerine çözüm üretmek gerekiyor. Yıldız büyük bir aile. Bu aile kendi içerisinde bu problemlere çözecektir.
Murat PEHLİVAN: Geçtiğimiz günlerde teknoparklarla ilgili bir mevzuat çıktı. Teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmaların net karının %2’sini ayırmaları istendi. İnsanlar hemen “bu nereden çıktı” dediler ama yapılan çalışma bana göre doğru. Siz nasıl görüyorsunuz onu merak ediyorum. %2 fazla mıdır az mıdır? %2’lik mevzuyla ilgili Yıldız Teknopark bir çalışma yaptı mı? Bulduğunuz veya oluşturduğunuz fon nedir?
Orhan TANIŞMAN: %2’den ziyade, daha önce bahsettiğim gibi üniversite sanayii iş birliği derken parasız olmaz dedim. Yaklaşık iki yıl önce parayı çekmemiz lazım dedik. Bu para nasıl bir para? Girişim sermayesi. Girişim konusu fikirden başlayan sonra tutunmakta zorluk çeken bir yapı. O zaman demek ki buraya gelen paranın hem sabırlı hem de akıllı olması gerekiyor. Türkiye’de girişim sermayesi mevzuatına bakıldığında devletin ödediği teşvikleri var. Yönetim kurulumuzda Halk Bank’ın CEO’su, Türk Telekom’un CEO’su ve Kalyon Grubu’nun yönetim kurulu üyesi olunca, biz buradan ihtiyacımız olan paraya ulaşalım dedik. Onlarda sağ olsunlar Yönetim Kurulu Kararlarını aldılar ve günün sonunda biz Teknoparklar arasında ilk girişim sermayesi yatırım ortaklığını kuran teknopark olduk. Şu anda 50 milyon gibi sermayemiz var. Bunu inşallah önümüzdeki günlerde 100’e tamamlayıp arkasından bir halka arz ile daha fazla kaynağı çekeceğiz. Halk Bank, Türkiye’nin kobi bankacılarının bir numaralı ismi. Türk Telekom yine Türkiye’nin en büyük teknoloji şirketi… Kalyon grubunun çok inovatif yatırımları var. Bunların hepsi Yıldız Tekno GSO çatısı altında birleştiler. Şu ana kadar 22 tane şirkete yatırım kararı aldık. Bunların prosedürlerinin bitmesini değerlemelerin yapılmasını bekliyoruz. Sanayi Piyasası Kanuna göre kurduğumuz, denetlenen ve belli bir prosedürü olan bir yapı. Şu ana kadar da 11 şirkete paramızı yatırdık. İnşallah önümüzde ki günlerde bu sayı daha da artacak.
Aykut SEYREK: Toplam ne kadar bir bütçeyi yatırım için kullandınız?
Orhan TANIŞMAN: Şu ana kadar 54 milyon gibi bir rakam var. 54 milyonun bir kısmını aktardık. Biz bunu 100’e çıkartıp sonrasında halka arza gittiğimiz de ise 500 milyonluk bir büyüklük elde edeceğiz. O 500 milyonla biz girişimi destekleyeceğiz. Yani %2 mevzusuna geldiğinde ise %2’nin içerisinde birkaç farklı alternatif var. Girişim şirketine yatırım yapabilirsiniz GSO hissesi alabilirsiniz. Kitle fonlamaya katılabilirsiniz. Biz kendi adımıza GSO ve yine Halk Yatırım ile beraber bir kitle fonlama platformunun da ortağıyız. Devamında da önümüzdeki günlerde bir fon kuracağız. O fonla beraber araç çeşitliliğini de arttırmış olacağız. %2 nihayetinde şirketlerin takdiri. Geçen sene mesele çok bilinmiyordu. Son dakikalarda bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Bu sene biraz daha kültür arttı. %2 konusu evet az çok o tartışılır ama efektif alana bakıldığında şunu görüyoruz. Biz Tekno GSO olarak da yatırım yaptıktan sonra malum değerleme yapmanız gerekiyor. Bizim yatırım yapmadan önceki bulduğumuz değerle yatırım yaptıktan sonra bulunan değer arasında 4-5 kat fark oluştu. Şu ana kadar yapmış olduğumuz yatırımların karşılığındaki şirketlerin değerlemesine baktığımız zaman 120 milyon dolar. Bir an düşünün; 22 tane şirket. Siz bunu buluyorsunuz, yakalıyorsunuz, yatırım yapıyorsunuz. Oradan hareketle teknokenteki farklı şirketlere de belli bir yaklaşımla değerleme yaptık. 17 milyar dolar yatıyor. Şu anda bir hazine var. Bunun üzerindeki örtüyü kaldırabilmenin yolu nereden geçiyor? Akıllı sermaye ile bu şirketleri muhatap etmenizden geçiyor.
Aykut SEYREK: Bunu tespit etmiş olmanız çok değerli.
Orhan TANIŞMAN: Tezimizin konusu da oydu. Tezin sonunda dedim ki birçok metotla bir şirketin değeri tespit edilebiliyor. Bir sürü analitik yöntemler var. Ama günün sonunda bir şirketin değerini alıcı belirler. Siz o şirketi birisine sattıysanız birisi size o bedeli verdiyse işte şirketin değeri odur. Biz Yıldız Tekno GSO olarak bunu gerçekleştirip ortaya koyduğumuz değerlemeler neticesinde diyoruz ki şu anda yıldız teknoparkta 17 milyar dolar değerinde bir ekosistem var. Bunu söyleyebilmek bile önemli ve devamında burada bir alıcı var. Alıcının yanında şu anda birçok şirket değeri ispat ettiği gibi ya diyor ki Yıldız GSO 10-20 bin dolar bile verse bize yeter diyor. Niye çünkü Yıldız Tekno GSO eğer bir şirketi aldıysa peşi sıra diğer şeyleri de vermeye başlıyor. İşte o zaman %2 orada anlamlı oluyor. Olay sadece kaynağı götürüp bir yere vermek değil bizzat taşın altına elini koymak. Olay sadece ekosistemin kendisinin ürettiği kaynak değil mühim olan dışarıdaki kaynağa “Arkadaşlar burada bir değer var gelin bu değere yatırım yapın” demektir. Yani biz orada da çıtayı bir üste çıkardık. Parayı koyduk değerli rakamları topladık ve en nihayetinde dedik ki biz taşın altına elimizi koyduğumuz gibi buyurun gelin sizde koyun deme imkânı da sergiledik
Murat PEHLİVAN: Burada bir farkındalık yaratmışsınız onu gözlemliyorum. Bir itibar koyuyoruz, itibar yaratıyoruz diyorsunuz. İnsanların güvenini öncelikliyoruz diyorsunuz. Bunu yaparken hakikaten çok kıymetli bir şey yapmışsınız ama doğal olarak firmalarında ister istemez size gelmesi gitmesi artacaktır. Herkes size yatırım yapabiliyor mu? Ben geldim sermaye fonuna 30-40 bin lira ile yatırım yapmak istiyorum dediğinde herkes yatırım yapabiliyor mu?
Orhan TANIŞMAN: Girişim sermayesi yatırım ortaklığı bizim elimizdeki enstrüman. Kitle fonlama ha keza bir enstrüman. Bir fon elde etmek istiyoruz. Aradaki farkı söylemek gerekirse bir kere yatırım sermayesi ortaklığına yatırım yapabilmeniz için bir tek yatırımcı olmanız gerekiyor. Yani 1 milyon liradan daha fazla bir paraya sahip olduğunuzu bir aracı kuruma göstermeniz ve onun da sizi direkt yatırımcı statüsüne alması gerekiyor. Gelişim sermayesi yatırım ortaklığı biraz daha büyük ölçekli olan bir yatırım. Kitle fonlama tarafı ise orada da rakam 10 milyona kadar çıkabiliyor. Şirket üzerinden bakıldığında daha küçük parçalar alabiliyorsunuz kitle fonlama üzerinden.
Murat PEHLİVAN: Herhangi bir şirket, kişi gelip size yatırım yapmak istiyorum diyebiliyor mu?
Orhan TANIŞMAN: Herhangi biri olmuyor. Bir girişim sermayesi yatırım ortaklığına 4 ortak gerekiyor. Bunun devamında evet bir nitelikli yatırımcı alacağız, alacağımız nitelikli yatırımcı açıkçası daha büyük ölçekte olacak. Kitle fonlama adına bakıldığında şirket bazında açıyoruz. Orada alabiliyoruz. Fon kurma düşüncemiz var. İnşallah fon kurulacak. Seçimi beklemiştik. Fon kısmına geldiğimizde bu tip böyle başvuruları dikkate alacağız. Ama orada da akıllı para istiyoruz. Sabırlı olmak gerekiyor.
Aykut SEYREK: Bu %2’leri de bu fonda mı değerlendiriyor olacaksınız.
Orhan TANIŞMAN: Fon dediğimiz hadise, yatırım dediğimiz öyle bugün koyayım yarın parasını alayım değil. Maalesef deniyor ki işte oyun şirketi girdi bir anda milyon dolar oldu. Ben de hemen alayım ertesi gün satayım yok böyle bir şey. Bunu bilmeniz lazım, bunu bilerek gelmeniz lazım. Girişim sermayesi fonlarında aslında hepimiz toplanıp diyoruz ki yatırım yapacağız. Ne kadar süre bekleyeceğiz? Bu yatırımda 5 yıl boyunca para toplayacağız +3 yılda da buradan gelir elde etmeye çalışacağız. 8 yılın sonunda ne olacak? Hepimiz o hisseleri dağıtacağız. Çünkü bu amaçla toplanıyoruz. Yani girişim sermayesi yatırım fonu dediğimiz bu. Şimdi böyle yatırımcıları buraya almak gerekiyor. Kolay bir şey değil. Daha bu konularda çok yeniyiz. Birkaç hafta önce rektör hocamızla birlikte Dubai’deydik. Oradaki üniversitenin rektörü de dedi ki “Ya hocam ben buradakilere anlatamıyorum. Bugün parayı koyup yarın almak istiyorlar” dedi.
Aykut SEYREK: Bütün dünyada böyle, para mevzu olduğu zaman.
Orhan TANIŞMAN: Girişim sermayesi diyorsak bizim biraz daha bu konularda seçici olmamız gerekiyor. İşi bilenlerin buraya gelmesi gerekiyor. Bir başka şeyde açıkçası bu pazarın bir girişi olduğu kadar çıkışının da kolay olması gerekiyor. Geçen haftalarda İstanbul Borsası tarafından bakıldığında bu pazarı açmaya çalıştı. Dedi ki siz bu hisseyi aldınız, şirketi satın aldınız, ne yapacaksınız? Geçenlerde bir grup geldi. 20 tane sektörün duayeni birleşmişler ortaya para koymuşlar. 25 tane şirket almışlar. “Hocam biz bu şirketleri aldık ama nasıl çıkacağız şimdi bu işten” diyorlar. Çıkabilmenin yolu da açıkçası borsadan geçiyor. Nasip olur mu bilemiyorum, start-up borsayı kurmak istiyoruz. Ama bunu blockchain üzerine kurmak istiyoruz. Bunu akıllı kontratlar üzerinden blockchain alt yapısını kullanan bir hale getirip hisse takasını yapabilmesi lazım. Bunun güvenli bir şekilde yapılabilmesi lazım.
Aykut SEYREK: Kulağa çok hoş geliyor.
Murat PEHLİVAN: Patent konusunda neler yaptınız Orhan hocam?
Orhan TANIŞMAN: Patent bu işin temeli. Paten hususunda çok sayıda uzman arkadaşlarımız var. Patentte mühim olan onu ticarileştirme, lisanslayabilme. Bu bir kültür. Bu bir emek bu bir know how. Patenti ticarileştirme ile ilgili olan hususta şirketlerimiz biraz geri duruyorlar. Üniversite, akademisyen tarafı daha bilinçli olduğu için genelde paten üniversitenin güçlü kaslarından birisi. Akademik kadronun çok ciddi bir ticarileşme geçmişleri var. Bizim teknoparkımıza gelip paten bölümümüzle görüşmeleri halinde onlara yol gösteriyoruz. Tabi bu işin zahmetli bir tarafı var. Sürdürmesi ile ilgili belli masrafları var. Bunların hepsi karşılanıyor ama asıl şey biz işte bu bilinci üniversite sanayii kapsamında gittiğimiz yerlere bunu anlatıyoruz ve Türkiye’de patent bilincinin gelişmesi için çabalarda bulunuyoruz.
Teknopark 5.0 diye bir kavram oluşturdum. Bilmiyorum literatürde böyle bir şey var mı? Yani teknopark 1.0’da yapılan ilk şey bir yer oluşturmak. O alanda bahsedilen faaliyetlere başladım. 2. versiyon üniversite sanayii iş birliği, patentin ticarileşmesi, uluslararası projeler, yani TTO. TTO’da başardıysanız o seviyeyi atladıysanız 2.0. Üçüncü versiyon ise parayla buluşmanız. Biraz önce bahsettiğim. Parayla da buluştuysanız oda 3.0. Bir de uluslararası boyuta ulaştıysanız o zaman 4.0’ı da yaptınız. 5.0 derseniz artık malum metaverse diye bir şey var blockchain diye bir şey var. Yani bir platform iş modeli. Mekândan bağımsız bir hale dönmeliyiz. Mekândan bağımsız hale getirmeye çalışıyoruz. Ha burada ne yapıyoruz? İçerideki tüm süreçlerimizi dijitalleştiriyoruz. YTU Startup House diye bir marka geliştirdik. Buna istinaden bir aplikasyon geliştirdik. Bu aplikasyonu önümüzdeki günlerde kullanıcılara açıp onların deneyimlerine, tecrübelerine bizden istediklerini göre daha da büyüteceğiz. Mekâna bağlı olmaktan kurtulup bütün dünyayla birlikte globalde o platform üzerinde birbiri ile etkileşen bir yapı kurmak istiyoruz.
Murat PEHLİVAN: İhracat rakamlarınız nasıl?
Orhan TANIŞMAN: 2009’dan bu yana 1,5 milyar doların üzerinde bir ihracatımız var. 2 milyar dolara yaklaşık. Yıllık ihracatımız 200-300 milyon dolar seviyesinde. Maslak’ta şu şartı koyduk: İhracatı olmayan ve ihracat hedefi olmayan şirketi Maslak’ta yer vermeyeceğiz. Şu anda Dubai’deki ofisimizde 16 tane Türk teknoloji şirketi var. Sadece Dubai’deki ofiste yıllık 70 milyon dolar ihracat yapılıyor. Türkiye’nin bilişim ihracatının 2 numarası bir önceki yıl Baykar’dı. Baykar aslında bizim İkitelli Teknoparkı’nda yer alan şirketimizdi. Etiya, Türkiye’de geçen ilk sıradaydı. Bu sene 2. büyük değerli ihracatçısıdır. Onun haricinde başka firmalarımız da var. Bu rakamın altına imza atan, şu an aklıma gelenler bunlar. Bizim hedeflerimizde globalde söz sahibi olmak var. Bunun yolu ihracattan geçiyor.
Dubai Ofisi’nin bir özelliği var. Dubai Ofisi, Ticaret Bakanlığı’nın uluslararası teknoloji pazarlama yapan ilk ofisidir. Sanayi Teknoloji Bakanlığı ile genelde işimizi yürütürüz. Dubai’deki ofisimizde teknoparktan 2 şirketimiz var. Bizim teknoparkımızın dışında olan şirketler de orada yer alıyor. Günün sonunda biz Türkiye’nin bilişim ihracatını arttırabilmek adına Ticaret Bakanlığı’yla da iş birliği halindeyiz. Onların teşviklerini oradaki şirketlere aktarıyoruz. Patentte illa teknopark şirketi olmanıza gerek yok. Bilişim ihracatı yapmayla alakalı da Türkiye’de ne kadar şirket varsa Yıldız Teknopark’a gelip bilgi alabilirler.
Türk Cumhuriyetlerine, Körfeze, Türkiye’ye ihracat yapmak istiyorsanız bizi bulun diyoruz. Biz o konuda köprü, ara yüz durumdayız. Genel çağrımdır, Türkiye dışında işte MENA bölgesi, Türk Cumhuriyetleri, Amerika ve Avrupa’daki lokasyonlara bilişim, teknoloji ihracatı yapmak istiyorum diyen şirketler varsa teknoparkımıza gelip uluslararası operasyonlar bölümümüze başvurabilirler. Onların gittikleri pazarda tutunmasını sağlayacak işbirlikçi kuruluşlarımız ve danışmanlarımız var. Oraya gittiniz, pazarda hangi ürün satılır, nedir ne değildir, o konularda bilgi veriyoruz. Bizim burada da belli kriterlerimiz var, o kriterleri önce burada test ediyoruz. O kriterleri sağlıyorsanız, elinizden tutuyoruz Dubai’ye Taşkent’e Londra’ya götürüyoruz. Günün sonunda diyoruz ki yeter ki Türk bilişimi, teknolojisi o pazarlara ürün satabilsin.
Aykut SEYREK: Niye Dubai? Çünkü ilk operasyon orada başladı. Gidip görme şansına da sahip oldum. Lokasyon olarak erişim anlamında Dubai çok başarılı. TİM tarafından kurulan bir yer sonrasında yine sizlerin dahiliyle biraz daha farklı bir duruma geldi. İhracat rakamının orada büyük olması bu sebepten dolayı. Amerika ve Taşkent daha sonradan oluştu ama oralarda büyüyecek tabi.
Orhan TANIŞMAN: Açıkçası bayrak yere düşmesin motivasyonu ile girdik. TİM’in ihracat yelpazesi çok geniş. Londra’da Newyork’ta da ofisleru olmasına rağmen TİM orada ciddi bir çaba gösterdi. Açıkçası fideyi diken belli bir hale getiren TİM? Ondan sonra bayrağı biz devraldık. Biz aldığımızda 13 şirket vardı sonra 9’a düştü. Sonra yine 16y’a biz yükselttik. Şimdi 25’e. Kapasitesi olduğu için daha da yükselecek. Oraya Turkish Tower yapmak istiyoruz. TİM bu hale getirmiş. Biz oradaki know how üzerine bir şeyler koyup aynı başarıyı uluslararası teknoloji pazarlama kavramını Taşkent’e Amsterdam’a Londra’ya Berlin’e Paris’e Amerika’ya Afrika’ya… taşımak mümkün mü? Bizce mümkün. Biz bunun peşindeyiz.
Aykut SEYREK: Teşekkür ederiz, yeni bilgiler öğrendik, bildiklerimizin üzerine yenilerini kattık.
Murat PEHLİVAN: Orhan Bey son olarak söylemek istedikleriniz var mı?
Orhan TANIŞMAN: Medyanın önemi çok büyük. Biz faaliyetlerde bulunuyoruz ama bu faaliyetin duyurulma noktası medyadan geçiyor. ICT Media olarak bizim çabamızı ihtiyacı olanlara duyurma adına destekçi oluyorsunuz. Bana Teknoparkı bir nebzede olsa anlatabilme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.
Murat PEHLİVAN: Biz teşekkür ederiz Orhan Bey. Bir sonraki röportajı da önümüzdeki süreçte Taşkent, Dubai veya Amerika’dan sonra açacağınız yeni ofisleriniz üzerine yapalım.
Orhan TANIŞMAN: Tamam, çok güzel. Yani sonuçlar ile konuşmaktan güzel şey yok. Yani yaptım demek çok güzel bir şey. Yapacağım edeceğim, cek cak ile işimiz olmuyor. Biz buradayız. Yıldız’ın büyüklüğünü anlamak için bir gelmek, bir de görmek lazım. Mesele büyük olmak değil. Bu ülkenin bir milli gururu. Biz bunları yapıyoruz. Kendimizi övmek Yıldız’ı övmek Yıldız’ı bir yere getirmek için değil. Bu milli değeri buradaki hamleyi, eforu, dayanışmayı bir tatmak lazım.
Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV youtube kanalından izleyebilirsiniz.