• Biz Kimiz
  • Künye
logo
Fonbulucu Banner
logo
  • Anasayfa
  • ICT Etkinlik
  • Organizasyon Hizmetlerimiz
  • Gündem
  • Bilişim
  • Telekom
  • Savunma
  • Enerji
  • e-Mobilite
  • Oyun
  • Kariyer
  • Röportaj
  • Dergi
  • Yazarlarımız
Fonbulucu Banner
  1. Anasayfa
  2. Röportaj
  3. "Büyümek İstiyorsanız, Üretene Ortak Olun!"

"Büyümek İstiyorsanız, Üretene Ortak Olun!"

ICT Media ICT Media
6 Aralık 2025 12:39
Paylaş

Türkiye’de girişimcilik fikirleri finansmana ulaşmakta zorlanıyor. Bankaların teminat odaklı yaklaşımı, yenilikçi projelerin önünü kesiyor. İşte tam bu noktada teknoloji destekli “Yeni Nesil Finansman” modelleri devreye giriyor. Türkiye’de kitle fonlaması sisteminin öncülerinden Fonbulucu CEO’su Hakan YILDIZ, melek yatırımcılığın yaygınlaştığı ve yatırımcının üretene güvenle ortak olabildiği sistemin SPK, MKK ve Takasbank destekli güvenli altyapıyla hayata geçtiğini vurguluyor. ICT Media Genel Yayın Yönetmeni Murat PEHLİVAN’ın hazırlayıp sunduğu “Açık Açık” programına konuk olan YILDIZ, “Ülkede üretimin olmasını istiyorsak, büyümek istiyorsak iki çözüm var: Ya üretim yapacağız ya da üretim yapana ortak olacağız” diyor. Dergimizde özetine yer verdiğimiz röportajın tamamını ICT MEDIA TV YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

Murat PEHLİVAN: Kitle fonlaması (Crowdfunding) konusu Türkiye için hâlâ çok yeni. Ancak ICT sektörü olarak bizler, bu finansman modelini ülkemizdeki girişimler için kritik bir araç olarak görüyoruz. Gerek hükümetin gerekse ilgili bakanlıkların politika ve stratejileri de bunun önemini her geçen gün daha çok hissettiriyor. Fonbulucu’yu kurarken belirlediğiniz bir misyon, vizyon ve strateji muhakkak vardır. Çünkü bu model, “bir yasa çıktı, biz de yapalım” diyerek yola çıkılacak bir iş değil. Geldiğimiz bu noktada, o ilk günkü vizyonunuz ne durumda? Belirlediğiniz hedeflere ne kadar yaklaştınız veya ulaştınız?

Hakan YILDIZ: Güzel bir soru, teşekkür ederim. Aynı zamanda önemli bir soru. Çünkü planlı bir işe girdikten sonra hedeflerden ne kadar sapıldığına veya yaklaşıldığına sürekli bakmak gerekiyor. Biz lisansımızı 2021 yılında aldık, fakat çalışmalara aslında 2016’da başlamıştık. Yani 8 yılı aşkın bir süredir, kurucular kurulu olarak sadece bu konuya odaklanıyoruz. 2021 Nisan’ında lisansımızı aldıktan sonra, ilk kampanyamızı Mayıs ayında başlattık.

Yeni bir sistemi sermaye piyasalarına kabul ettirmek kolay olmadı. Çok büyük bir çaba sarf ettik. Bu modelin daha çok duyulduğu ve ivme kazandığı dönemi ben, ekonomik konjonktürün daha iyi olduğu 2023 Şubat-Mart aylarından itibaren başlatıyorum. Biz bir platform kurmak için yola çıkmadık. Asıl amacımız; katma değerli üretim yapan girişim ekosisteminin finansmana ulaşmasıydı. Buna ulaşırken de yatırımcıların bu erken aşama şirketlerde pozisyon almalarını sağlamayı kendimize misyon edindik.

Bu sayede ülkedeki finansmana erişim zorluklarının bir nebze de olsa çözüleceğine inandık ve bu inancımızı hâlâ koruyoruz.

Şu an geldiğimiz noktada:

  • Sistemimize kayıtlı 90.000 civarında üyemiz var.
  • Fonlarımızla beraber 1,5 milyar liranın üzerinde bir fon toplamayı başardık.
  • 7.000’in üzerinde girişim şirketi başvurusu aldık.
  • Bu başvurulardan 110 tanesini aradığı finansmanla buluşturduk.
  • On binlerce yatırımcı da bu girişimlere yatırım yaparak pay sahibi oldu.

Rakamları bir kenara bırakırsak, asıl hedefimiz modelin çalıştığını göstermekti. Bence bu noktada hedeflerimize ulaştık. Elbette bunu daha da büyütmemiz gerekiyor ki hem yatırımcı hem de girişimci tarafına daha yüksek fayda sağlayabilelim. 2021 yılında 2023 yılı için 1 milyar liralık bir fonlama hedefi koymuştuk. Birçok kişi bunun zor olduğunu söylese de biz bu psikolojik sınırı bir yıllık bir gecikmeyle de olsa başardık.

Ezcümle, geldiğimiz nokta yolun başı. Biz, bu sistemi yani yeni nesil yatırım aracını daha geniş kitlelere duyurmayı amaçlıyoruz.

Murat PEHLİVAN: Dergi olarak biz bu konuyu, yasa çalışmaları sürecinde de çok yakından takip ettik. Çünkü sektörün finansmana erişim sıkıntıları belli. Klasik yatırım modellerinde, bir bankaya gittiğinizde, banka sizden genellikle gayrimenkul gibi bir teminat istiyor. Oysa girişimcide parlak bir proje var, ancak fiziksel teminatı yok.

Hakan YILDIZ: Evet, genelde öyle oluyor zaten.

Murat PEHLİVAN: Girişimci, projesinin kıymetini bilmesine rağmen, klasik finansman modellerinde hayata geçirmekte zorlanıyor. Bu nedenle kitle fonlaması, sektör ve Türkiye için gerçekten çok kıymetli. Demin 90 bin üye dediniz. Üyelik modellerinde aktif ve pasif üyeler ayrımı oluyor. Fonbulucu’daki üyelik modeli nedir, nasıl üye olunur?

Hakan YILDIZ: Artık ulaştığımız dijital gelişim noktasında bu süreçlerin hızlı, kolay ve güvenli olması gerekiyor. Öncelikle şunu açıklayalım; sistemimiz Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) mevzuatına uygun şekilde çalışıyor. İki önemli paydaşımız var: Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) ve Takasbank. Ayrıca sistemimiz E-Devlet ile entegredir. E-Devlet, Türkiye'de bankalar dışında hesap açarken kullanabileceğiniz en güvenli yoldur.

Üye olmak için üç aşamalı bir doğrulama sistemi kullanıyoruz:

  1. E-posta ve Cep Telefonu Doğrulaması: Sizinle iletişim kurabilmemiz için temel doğrulamaları yapıyorsunuz.
  2. E-Devlet Entegrasyonu: Sistem sizi E-Devlet’e yönlendirir. TC Kimlik numaranızı girerek kimliğinizi doğruluyorsunuz.

Yabancı kimlik numarası veya MKK sicil numarası olan yabancı yatırımcılar da sisteme üye olabilirler.

  1. Kayıt Tamamlama: Doğrulama sonrası, bir yatırımcı veya girişimci olarak rolünüzü seçiyorsunuz. Ortalama 40-45 saniye içinde sisteme üye olup kendinizi doğrulayabilirsiniz.

Daha önce belirttiğim gibi şu anda 90 bine yakın üyemiz var. Bunların yaklaşık 62-63 bini aktif üye durumunda. Bu, oldukça yüksek bir aktivite oranını gösteriyor. Gelen kişiler üye olduktan sonra bu sistemi deneyimlemek istiyorlar. 60 binden fazla üyemiz, en az bir kere yatırım yapmış durumda.

Murat PEHLİVAN: Yani 1 liralık yatırım yapan bile var mı?

Hakan YILDIZ: Evet, var. İlk başladığımızda, “bir fikrin gücüne inanalım” sloganıyla 1 liradan yatırım yapmayı başlatıyorduk. İnsanlar korkmadan deneyimlesinler ve risk edebildikleri tutarı kendileri belirlesinler istedik. Ancak geldiğimiz noktada, minimum yatırım tutarını genellikle 500 liranın altına düşürmüyoruz. Çoğu kampanyada minimum yatırım tutarı 1.000 lira şeklinde devam ediyor. Girişimcilerin talebine göre bu tutar değişebiliyor.

Murat PEHLİVAN: Şimdi biraz da işin felsefesini konuşalım istiyorum. Fonbulucu’daki yatırım felsefesi ve bunun Türkiye'deki yatırım ekosisteminin gelişimine olan katkısı bağlamında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

HAKAN YILDIZ: Bu güzel bir soru. Konferanslarda ve üniversitelerde özellikle dile getirdiğim bir şey var: Kitle fonlaması, bireysel katılım yatırımcılığı (BKY) diye tabir ettiğimiz "melek yatırımcılığın" halka yayılmış hali. Melek yatırımcısı olabilmek için yüksek gelir veya tecrübe gibi belli bir lisans almanız gerekiyor. Bu kolay bir süreç değil. Kitle fonlamasının felsefesi ise, bu melek yatırımcılığın tabana yayılmış biçimi olmasıdır.

Bu felsefeyle, tarihimizden gelen imece kültürünü çok rahatlıkla birleştirebiliyorsunuz. Bir kişinin parlak bir fikri veya projesi var ama kaynağı yok. Biz bu kaynağı, binlerce, on binlerce kişiyle sağlama gücüne sahibiz. Belki tek başınıza bir şirket için 1 milyon TL yatırım yapamazsınız, ama 1.000 TL yatırım yapabilirsiniz. İşte bu 1.000 TL’ler birleştiğinde, ortaya milyarlarca liralık yatırım potansiyeli çıkıyor.

Kitle fonlamasının temel felsefesi: Paylaşarak Büyümek. Hem girişimci şirket payını paylaşıyor hem de yatırımcı kaynağını paylaşıyor.

Murat PEHLİVAN: Aslında Türkiye'de yeni bir şey oluyor. O da yatırım kültürünün değişmeye başlaması. Dediğiniz gibi, imece usulü bizim geleneksel olarak bildiğimiz bir sistem. Biz bunu finansal modellemeyle birleştirerek, fikri olanları destekleyip, ortaya çıkan ürünlerin ülke ekonomisine katma değerli bir şekilde büyümesine olanak sağlıyoruz.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. Felsefesini, melek yatırımcılığın tabana yayılmış hali ve paylaşımın kazandırdığı bir sistem olarak özetleyebiliriz.

Murat PEHLİVAN: Yeni finansman metodolojisinin henüz emekleme safhasında olduğunu söyledik. Şunu merak ediyorum. Fonlamaya her firma katılabiliyor mu? Diyelim ki ICT Medya olarak biz kapınızı çaldık, "Hakan Bey, biz fonlanmak istiyoruz" dedik. Bu süreçte bir girişimi değerlendirirken dikkat ettiğiniz hususlar nelerdir?

Hakan YILDIZ: İsterseniz sorunuzu cevaplamaya kitle fonlamasının yatırımcıya yaklaşımı ve metodolojisiyle ilgili birkaç noktayı netleştirerek başlayayım. Çünkü konu oldukça önemli ve sadece başlık olarak geçilmesini doğru bulmuyorum. Sermaye Piyasası Kurulu’nun yayımladığı tebliğe ve bu tebliğin bağlantılı olduğu diğer mevzuata baktığınızda aslında çok net bir yaklaşım görüyorsunuz. Kanun koyucu diyor ki: “Size güvenli bir yatırım sistemi sunuyorum.”

Bunu da Takasbank, Merkezi Kayıt Kuruluşu ve E-Devlet gibi birçok yatırım sisteminde bulunmayan güvenlik unsurlarıyla sağlıyor. Ayrıca girişimlerin hangi kriterlere göre değerlendirileceğini de mevzuatla tarif ediyor. Platformları yetkilendiriyor, sorumluluklar veriyor ve “Yatırımlarınızı bu platformlar üzerinden güvenle yapabilirsiniz” diyor. Biz bu yaklaşımı benimsiyoruz ancak üzerine kendi metodolojimizi de ekliyoruz. Hem lider platform hem de piyasa yapıcısı olarak sadece mevzuatın çizdiği çerçeveyle yetinmiyor, kendi bakış açımızı da sürece dahil ediyoruz.

Bizim temel metodolojimiz; katma değer üreten girişimlere odaklanmak. Buna ek olarak bu üretime destek sağlayacak yan sektörlerdeki girişimleri de değerlendiriyoruz. Sadece katma değerli üretim yapan şirketleri seçerseniz, ekosistemdeki diğer önemli parçaları boş bırakabilirsiniz. Bu nedenle farklı sektörlerden girişimlere yer verdik. Bugün baktığınızda desteklediğimiz 110 girişim içinde gıdadan teknolojiye, oyundan tarıma kadar pek çok alt sektörü görebilirsiniz. Amacımız kendi ekosistemimizi oluşturmak ve bu kültürü yaymak. Girişimcileri aynı zamanda yatırımcı olarak da görüyoruz. Bugün yatırım alan bir girişim, yarın başka bir girişime yatırım yapabiliyor. Bu döngü bizim için çok değerli. “Girişim”, “startup”, “scale-up” ya da sadece “şirket” demeniz fark etmez; sonuçta hepsinin amacı aynı: Üretmek, büyümek ve para kazanmak.

Bu şirketlerin hangi kriterlere göre değerlendirileceği iki aşamada netleşiyor. İlk aşama, SPK’nın belirlediği koşullar. SPK açıkça diyor ki: “Teknoloji ya da üretim faaliyetinde bulunan girişimler fonlanabilir.” Bu nedenle hizmet veya salt ticaret faaliyetleri kapsam dışında kalıyor. Örneğin ICT Media fonlanamaz çünkü hizmet üretimi yapıyor. Ancak hizmet ve ticarette gri alanlar da var. Mesela içerik üretimi… İçerik üretmek bir üretim midir? Bana göre evet. Bir film ya da sanatsal bir iş de üretimdir. Bu nedenle bu alanları daha geniş yorumluyoruz. Ticarette de benzer bir durum söz konusu. Ayakkabı satan bir işletmeyi fonlayamazsınız ama ayakkabı üreten bir şirket fonlanabilir. Otel işletmesini fonlayamazsınız ama otel yazılımı geliştiren bir girişimi fonlayabilirsiniz. Ayrım bu kadar net.

İkinci aşamada ise platformların kendi değerlendirme politikaları devreye giriyor. Bizim de kendimize özgü bir politikamız var. Neleri fonlamadığımızı söylemek daha açıklayıcı olabilir:
Silah üretimi, insana zarar verebilecek ürünler veya kötü alışkanlıkları teşvik eden alanlardaki girişimleri kesinlikle fonlamıyoruz. Aynı şekilde bahis ve benzeri hiçbir işe destek vermiyoruz. Buna karşılık savunma sanayii için çelik yelek üreten bir girişimi fonlayabiliyoruz; çünkü bu ürün askerin hayatını koruyor ve toplumsal fayda üretiyor. Bu ayrımlar değerlendirme politikamızda açıkça yer alıyor. Zaten birçok girişim bu kriterlere bakıp başvurmama kararı verebiliyor.

Bu ilk iki değerlendirmenin ardından süreç bitmiyor. Hukuki, mali, teknik, finansal durum analizleri; rekabet, hedef kitle ve pazar analizleri gibi pek çok aşamadan oluşan bir hazırlık tünelimiz var. Girişim bu tünele girdiğinde bazen birkaç ay süren ciddi bir hazırlık sürecine giriyor. Sonuçta halka paylarını sunacak ve yatırımcıyı ikna etmesi gerekecek. Sürecin başında ya da sonunda yatırım komitesi devreye giriyor. Mevzuat, girişimlerin bu komite tarafından değerlendirilmesini şart koşuyor ve komitenin kimlerden oluşacağını da detaylı şekilde tarif ediyor. Bizim beş kişilik özel bir yatırım komitemiz var. Üyelerden en az üçünün “Bu iş olur” demesi gerekiyor. Bu onaydan sonra girişim fonlama aşamasına geçiyor. Kısaca süreç bu şekilde özetlenebilir.

Murat PEHLİVAN: Söyleşimiz başladığından beri ısrarla vurguladığınız bir şey dikkatimi çekiyor: SPK, Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) ve Takasbank. Bunları söylediğinizde, aslında mevzu tamamen devletin birebir denetiminde ve kontrolünde. Üstelik E-Devlet üzerinden giriş yapılan, tamamen yasal bir sistemden bahsediyoruz. Yani burada yanlış yapma şansınız, art niyet dışında, sıfır gibi.

Hakan YILDIZ: Elbette. Kötü niyetli hareket edildiğinde birçok sorun çıkabilir, umarım Türkiye’de böyle durumlar yaşanmaz. Ancak şunu belirtmek gerekir: Mevzuata göre biz platformlar halktan para toplanmasına aracılık ediyoruz. Para toplama faaliyeti ise son derece hassas ve riskli bir alandır. Türkiye’de geçmişte iyi niyetli ya da kötü niyetli birçok örnek gördük. Eğer hukuki altyapınız sağlam değilse, mevzuata uygun şekilde lisanslanmamışsanız bu işi yapamazsınız.

Türkiye’de para toplama faaliyeti yürütme yetkisi kimlerde var? Bankalar ve girişim şirketleri adına fon toplayan bizim gibi platformlar. Bu süreçte yatırımcının kandırılmaması, dolandırılmaması için devlet oldukça güvenli bir sistem kurdu.

Yatırımcı kampanya sürecinde ödeme yaptığında para ne platforma ne de girişimciye gidiyor. Doğrudan Takasbank’a aktarılıyor. EFT ile ödeme yapıyorsanız parayı doğrudan Takasbank’a gönderiyorsunuz; kredi kartıyla ödeme yapıyorsanız da yine Takasbank’ın ödeme ekranı karşınıza çıkıyor. Yani yatırımınız baştan itibaren Takasbank’a gidiyor ve orada sizin adınıza bloke ediliyor. Bu aşamada ne girişimci ne platform ne de başka biri bu paraya dokunamıyor.

Fonlamanın yüzde yüz tamamlanması zorunlu. Hedef tutar karşılanmazsa paralar yatırımcılara iade ediliyor. Yüzde yüz fonlamaya ulaşıldığında girişimci bu parayı almaya hak kazanıyor; ancak hemen çekemiyor. Kampanya tamamlandıktan sonra “finansal kapanış” süreci başlıyor.

Bu süreçte kritik bir aşamaya geliyoruz: Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) devreye giriyor. Önce girişim şirketi MKK üyesi yapılıyor; yani resmî olarak “ihraççı şirket” statüsü kazanıyor. Ardından Takasbank üzerinden paylarına ISIN Kodu veriliyor. Bu sistem, Borsa İstanbul’daki yapının birebir karşılığıdır ve ciddi güven sağlar. Daha sonra girişim şirketi uluslararası tanımlama numarası olan LEI Kodunu alıyor.

Tüm gereklilikler mevzuata uygun şekilde tamamlandıktan ve fonlama yüzde yüzü geçtikten sonra Takasbank bir yazı hazırlıyor. Bu yazıda ticaret siciline şöyle deniyor:
“Bu girişim şirketine ait şu kadar para Takasbank’ta blokelidir.”
Bu belge “blokaj mektubu”dur. Girişim şirketi bu mektupla genel kurulunu gerçekleştirir ve sermaye artırımını resmen yapar. Bu aşamada hâlâ para ortada dolaşmaz; tamamen kanun ve mekanizmalar çerçevesinde güvenli şekilde tutulur.

Murat PEHLİVAN: Farkında mısınız, hâlâ para yok ortada. Sistem ne kadar güvenli işliyor, görüyoruz.

Hakan YILDIZ: Evet, hâlâ para yok. En son aşamaya biz dağıtım diyoruz. Girişim şirketi, yani Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) nezdinde ihraççı şirket, sizin, benim ve diğer binlerce yatırımcının aldığı payları dağıtır. Siz 100 pay, ben 10 pay aldım; bu paylar sizin MKK sicilinize, kayıtlı hesabınıza gönderilir. Siz E-Yatırımcı uygulamasından veya E-Devlet üzerinden girip adınıza olan payı gördüğünüz an, pay dağıtımı gerçekleşmiştir. Ardından MKK, pay dağıtımının gerçekleştiğine dair bir yazı verir. Biz bu yazıyla Takasbank'a başvururuz. Takasbank, para ile payın yer değiştirmesi esasına göre parayı girişim şirketine aktarır. Buraya kadar güvenlik kesintisiz devam ediyor.

Peki, kampanya %100 fonlanamazsa ne olur? Yatırım yaptınız ama hedef gerçekleşmedi. Bu durumda Takasbank, fonlanma sağlanamadığı için paranızı geri iade eder. Kredi kartıyla yapılan ödemelerde alınan komisyon bile iade edilir. Yatırımcının hiçbir kaybı olmaz.

Buraya kadar her şey güzel. Ancak para girişimciye aktarıldıktan sonra, girişimci kötü niyetli ve sistemi kandıracak kadar başarılı çıktı diyelim. O noktadan sonra bizim yapabileceğimiz bir şey kalmıyor. Bu nedenle bu konuyu özellikle vurgulamak istedim.

Bu yüzden biz sermaye piyasası kuruluna ve Takasbank’a bir öneri sunduk. Girişim şirketleri, fonlamaya çıkmadan önce “fon kullanım raporu” hazırlıyor. Bu raporda parayı hangi tarihlerde, hangi kalemlerde harcayacağını açıkça belirtiyor. Biz de bu raporu kampanya bilgi formunda yayınlıyoruz. Dedik ki: “Bu para Takasbank’ta ya da başka bir bankada blokede kalsın. Girişimci hak ediş usulüyle kullansın. Para nemalansın. Harcama planına göre adım adım açılsın.” Şu anda bizim tek seferde aktarmamız gereken 112,5 milyon liralık bir yetkimiz var. Bu çok büyük bir rakam. Takasbank ise “ben bu parayı nemalandırmam” diyor. Oysa bazı girişimler dövizle işlem yapıyor ve bu para beklerken değer kaybedebiliyor. Bu nedenle yeni düzenlemede böyle bir mekanizma olmasını talep ettik. Uygulanırsa yatırımcı güvenliği ciddi ölçüde artacaktır.

Murat PEHLİVAN: Getirdiğiniz nokta son derece önemli. Şu ana kadar hiç yaşanmasa da (ki hepsini iyi niyetli kabul edelim), sistemden bir tane kötü niyetli örnek çıksa, o yüz taneyi tarumar eder, insanların sisteme olan inancını ortadan kaldırır. Sonrasında fonun takibi bu yüzden çok kıymetli.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. Burada bir noktayı daha vurgulamak isterim. Girişimlerimizin hepsi çok iyi niyetli. Aralarında çok başarılı olanlar da var, beklenen kadar ilerleyemeyenler de. Bugün hem iyi hem kötü örnekleri konuşuruz. Biz ayrıca fon kullanım raporlarını para aktarıldıktan sonra da denetliyoruz. Bu, mevzuatın zorunlu kıldığı bir süreç. Bağımsız denetçiler, girişimin parayı doğru kullanıp kullanmadığını inceliyor ve raporu kamuoyuyla paylaşıyor. Bazı girişimler 24 ay vadeli plan veriyor; buna göre 6 ayda bir veya yılda bir denetim yapılıyor. Ayrıca fonlanan şirketler, altı ayda bir finansal tablolarını ve faaliyet raporlarını yayınlamak zorunda. Yıllık faaliyet raporları da aynı şekilde açıklanıyor. Genel kurul çağrılarını yapıyorlar. Yani sistem içinde kendi kendini kontrol eden güçlü bir denetim mekanizması var. Ancak sadece iyi tarafları konuşmak doğru değil. Eksikleri de belirtmek gerekir. Biz tüm bu eksiklikleri, yaklaşık 10–15 maddelik bir liste hâlinde Sermaye Piyasası Kurulu’na ilettik. Sahada çok yoğun çalışan bir platform olarak deneyimlerimizi paylaştık. Kamu kurumlarında bu tür düzenleme değişiklikleri biraz zaman alabiliyor. Ama SPK’nın sahadan gelen eleştirileri dikkate alarak yatırımcıyı ve sistemi koruyacak adımlar atacağına inanıyorum.

Murat PEHLİVAN: İyileştirilmesinde fayda var, daha doğrusu güven artırıcı tedbirler yapılmasında.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. Bu sistemin kurulumuna yıllardır emek verildi. Takasbank ve MKK’nın ilk günden bu yana verdiği emeğe şahidim. Bu kadar emek verilmiş bir sistemi korumamız artık şart.

Murat PEHLİVAN: Bu değerlendirme tüneline girdiğinde, firmalara kurumsallık noktasında destek de sağlanıyor diye düşünüyorum. Çünkü bizde firmaların kurumsallık zafiyetleri fazla. Fonlama tüneline girmek, firmalarımıza fon alsa da almasa da bir değer katıyor. Bu süreç, onlara kurumsallık nasıl olur, nasıl olması gerekir kültürünü aşılıyordur diye düşünüyorum.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle katılıyorum. Şunu eklemek isterim: Hepimiz hayatımızın bir döneminde birinden borç istemek zorunda kalmışızdır. Bu kolay bir durum değildir; kimse ağzında altın kaşıkla doğmadı sonuçta. Bu yüzden yatırımcının karşısına çıkıp “paranı bana yatır” demek de aynı derecede zordur. Bu nedenle, sizin de belirttiğiniz gibi, şirketlerin fonlamaya çıkmasa bile hazırlık sürecinden geçmesi çok büyük fayda sağlıyor. Bugün Ankara’nın saygın şirketlerinden biriyle görüştüm. Büyümek istiyorlar ve sistemi nasıl kullanabileceklerini sordular. Onlara “Sisteme dahil olun ya da olmayın; formları doldurun, bir izahname oluşturun ve kendinize ayna tutun” dedim. Eksiklerini net şekilde görebileceklerini anlattım. Fonlamaya çıkan girişimler zaten bu süreçleri uyguluyor ama çıkmayanlar da ücretsiz olarak sistemi kullanıp kendilerini test edebilir. Hayatı boyunca para kazanmış ama hedef kitle analizi yapmamış, pazar araştırması olmayan, güçlü ve zayıf yönlerini ya da fırsat ve tehditlerini değerlendirmemiş şirketlerle karşılaşıyoruz. Biz bu şirketlere beş yıllık finansal projeksiyon hazırlatıyoruz. Yıllık bütçe bile hazırlamamış olanlara beş yıllık bütçe ve gelir planı oluşturuyoruz. “Kaç adet satacaksın, kaça satacaksın, beş yıl sonra nerede olacaksın?” gibi sorulara cevap bulmalarını sağlıyoruz. Böylece gerçek bir nakit akışı ortaya çıkıyor. Hayatında “nakit akışı” kavramını hiç duymamış girişimler bile geliyor. Bunu eleştiri olsun diye söylemiyorum; çünkü çoğu teknik eksiklikten kaynaklanıyor.

Murat PEHLİVAN: Çok doğru.

Hakan YILDIZ: Bilanço tarafında da benzer durumlar var. Elli bin lira sermayeyle milyonluk iş yapan şirketler görüyoruz. Üstelik hiç temettü dağıtılmamış; ortaklar parayı şirketten huzur hakkı veya ortaklara borç hesabı üzerinden çekmiş. “Niye böyle yaptınız?” dediğimizde “Şirket benim” cevabını alıyoruz. Oysa şirket ayrı bir tüzel kişilik. Bu hesapların düzeltilmesi gerekiyor ama çoğu zaman düzeltilemiyor çünkü muhasebe tarafında yeterli hassasiyet gösterilmemiş.

Murat PEHLİVAN: Evet, muhasebeciler bu konuda gerçekten yetersiz kalabiliyor.

Hakan YILDIZ: Bizim sisteme geldikten sonra durum değişiyor, çünkü sermayesi 250 bin lirayı aşan şirketler için avukat bulundurma zorunluluğu doğuyor. YMM süreçleri devreye giriyor. Çalışan sayısına göre farklı yükümlülükler geliyor. Pek çok şirket bu sebeplerle sermayesini artırmaktan çekiniyor. Oysa güçlü sermaye şirketi de güçlendirir. İhalelere bile giremeyen firmalar var düşük sermaye nedeniyle.

Murat PEHLİVAN: Avukat sayılarının artmasıyla birlikte hukukta olduğu gibi, hayatımıza yeni regülasyonlar girdi. Artık mali müşavirlerimiz ve muhasebecilerimizin de kendilerini yenilemeleri gerekiyor.

Hakan YILDIZ: Hem de bir an önce. Maliye Bakanlığı'nın "KURGAN" gibi sistemlerle teşvik alan firmaların fatura kesim süreçlerini denetlemesi, bu değişimin zorunluluğunu gösteriyor. Yönlendirmeyi yapan mali müşavirlerimizin kendilerini bu yeni regülasyonlara ve ekosistemlere uygun şekilde donatmaları gerekiyor.

Sistemimize geldikten sonra, topladığımız fon nakden ve ödenmiş olarak sermayeye eklendiği için şirketlerin sermayeleri genellikle 250 bin TL'yi geçiyor. Bu durumda:

  • Avukat bulundurma zorunluluğu geliyor.
  • Sermaye büyüdüğü için YMM (Yeminli Mali Müşavir) süreci başlıyor.
  • Çalışan sayısına göre doktor bulundurma gibi birçok yükümlülük ortaya çıkıyor.

Çoğu şirket, sırf bu yükümlülüklerden kaçınmak için sermayesini artırmıyor ve yaptığı işe göre çok komik sermayelerde kalıyor. Korkmamak lazım. Sermayeyi artırıp şirketleri güçlü hâle getirmek gerekiyor.

Murat PEHLİVAN: Geleneksel ticari anlayış, "Vergi ve SGK borcum olmasın, devlet bana dokunmasın" üzerine kurulu. Sermaye ne kadar düşük olursa o kadar iyi gibi bir algı var. Buradan yatırımcı profiline gelmek istiyorum. Siz sistemi çok yakından takip ediyorsunuz. Yatırımcı profilleri sürekli değişiyordur. Bu işi bilenler, merak edenler ve yeni girenler olarak üçe ayırabilir miyiz?

Hakan YILDIZ: Çok güzel, tam da öyle.

Murat PEHLİVAN: Yatırımcı profillerini konuştuk, fakat burada onlara yeterli risk dengesini sunmanız gerekiyor. Birinci sorum, burada dikkat edilecek hususlar nelerdir? İkincisi, portföy çeşitlendirme stratejisindeki kriterleriniz nelerdir? Ayrıca alternatif yatırımlar (girişim sermayesi, gayrimenkul, yeşil yatırım gibi) konusunda ne söylersiniz? Yatırımcılar, "Biz size gelirsek, risk dengesi, getirisi ve götürüsü anlamında nelere dikkat etmeliyiz?" diye soruyorlar.

Hakan YILDIZ: Çok yerinde bir soru. Aslında kitle fonlamasına katılan herkesin, yatırım seviyeleri ne olursa olsun, kendisine sorması gereken bir soru bu. Önce risk kavramını doğru tanımlamak gerekiyor. Dünyada sıfır riskli bir yatırım yoktur. Birikimini bankaya yatıran da risk alır. Dolayısıyla yatırım yaparken “Risk hangi seviyede? Ben ne kadarını üstlenebilirim? Bu riski nasıl yönetebilirim?” sorularını sormak şart.

Bu yalnızca kitle fonlaması için değil; borsa, kripto, gayrimenkul ya da herhangi bir yatırım türü için geçerli. Bizde bireysel yatırımcı ağırlıklı olduğu için temel konu kişisel risk yönetimi. Bunun ilk adımı da yönetilebilir risklere girmektir. Bilmediği bir işe tüm parasını yatıran kişinin para kaybetme ihtimali çok yüksektir. Buradan “Sadece bildiğiniz işe yatırım yapın” sonucu çıkmasın; önemli olan, portföyünüzün dengesi, hedefiniz ve zamansal ihtiyaçlarınızdır.

Bu yüzden üç temel kavram var: portföy, zaman ve hedef.

Portföy konusunda yatırımcıya her zaman “yumurtaları tek sepete koymayın” diyoruz. Yıllık toplam yatırımınızın yüzde 5–10’unu girişim yatırımlarına ayırabilirsiniz. Örneğin yılda 1 milyon lira yatırım yapan biri, bunun 50–100 bin lirasını platformlarda değerlendirebilir. Bu tutarı da tek şirkete değil, en az 10 girişime bölmek önemli. Çünkü bir girişimin büyük başarı yakalaması, diğer yatırımlarınızın zararını telafi edebilir. Yakın zamanda bir girişimimizde olduğu gibi: çıkardıkları oyun dünyada dördüncü sıraya yerleşti ve yatırımcısına 1 liraya 12,20 lira temettü verdi.

Zaman meselesine gelince girişim yatırımları kısa vadeli değildir. Bu paraya 2–3 yıl içinde ihtiyaç duyacak biri için uygun bir yatırım türü sayılmaz. Çoğu girişimde sonuç alma süresi 3–7 yıl, bazen 10 yıla kadar uzayabilir. Bu nedenle yatırımcı “Bu paraya uzun süre ihtiyacım olmayacak” diyebilmeli.

Ayrıca yatırımcının da tıpkı girişimci gibi bir hayali, bir hedefi olmalı. Girişimin 10 kat, 50 kat veya 100 kat büyümesini bekleyebilirsiniz. Bu beklenti yatırım kararını şekillendirir.

Benim yaklaşımım şu: Yatırım tutarını belirlerken “Bu para batarsa uykum kaçar mı?” sorusunu sorarım. Çünkü girişim yatırımları risklidir. Fakat iyi tarafı şu: Anonim şirketlerde yatırımcı, payı oranında yalnızca kamu borçlarından sorumludur; özel hukuk borçlarında sorumluluk yönetim kurulundadır. Yani 10 bin lira yatırdıysam, şirket batsa bile benden ilave para istenmez. Bu da riski yönetilebilir kılar.

Şu anda 100’den fazla girişimde yatırımım var. Bu yöntemle hareket eden yatırımcılar sistemde zorlanmadan yol alabilir. İlk yıllarda mevzuat nedeniyle yatırım yapamayan çok kişi oldu; ben de o dönem yatırım komitesi üyesi olduğum için bir süre yatırım yapamamıştım. Ancak düzenlemeler değişince yatırım yapmaya başladım.

Murat PEHLİVAN: Sizden daha fazla yatırım yapanlar da var sanıyorum.

Hakan YILDIZ: Evet, var. Adet olarak bizden fazla yatırımı olan yatırımcılar mevcut. Bu kişiler rahat, çünkü biraz önce anlattığım stratejiyi uyguluyorlar. Aslında bu yeni bir yatırım kültürü. Borsada herkesin bu stratejiyi uyguladığını sanabiliriz, ama pratikte pek uygulanmıyor.

Murat PEHLİVAN: Borsa artık at yarışı gibi.

Hakan YILDIZ: Gerçekten öyle. Türkiye’nin büyük şirketlerinden birinin satış müdürü de bana “Anlattıkların bana 90’ların borsasını hatırlattı” dedi. Bu güzel bir tespit; çünkü kitle fonlaması doğru düzenlemelerle bir sermaye piyasası aracına dönüşebilir. Bu da girişim şirketlerinin değerini artırır. Hatta BİST dışında teknoloji girişimlerine özel bir borsa bile neden olmasın?

Murat PEHLİVAN: Olabilir. Risk, getiri, çeşitlendirme… Hepsini çok iyi anlattınız. Şuraya gelelim: Neden güvenelim? Güvenmenin şartları var. Şeffaflık, raporlama, açıklık… Siz sektörün içinden biri olarak, bu güveni nasıl sağlıyorsunuz?

Hakan YILDIZ: Bizim gibi sermaye piyasası kuruluşları güven kurumlarıdır. Zorunlu olarak güven inşa etmek zorundayız. Öncelikle bunu açıklayayım ki yaptıklarımız daha net anlaşılsın.

Güveni etkileyen birkaç nokta var. İlki düzenlemeler. Eğer mevzuat size bir yetki vermiyorsa, “güven artırayım” diye sınırı aşamazsınız. Yetki aşımı başka kurumların alanına girmek olur, buna dikkat ediyoruz. Bir eksik görürsek de ilgili kurumlara bildiriyoruz: “Burada açık var. Ben şu tedbiri almak isterim ama yetkim yok. Ya siz alın ya bana yetki verin.” Bu birinci konu.

İkincisi, sistemin güvenli olması. Platformun işleyişi, fon aktarımı, kayıt süreçlerinde sorun yok. Asıl hassasiyet girişim şirketlerinin parayı doğru kullanıp kullanmadığıyla ilgili. Yatırımcıların en çok endişelendiği konu bu.

Örneğin girişimciler yönetim kurulu huzur hakkı aldığında yatırımcı rahatsız olabiliyor. Oysa çoğu zaman şirketin yüzde 90’ı zaten girişimcinin. Çıkan her para kendi cebinden de çıkıyor. Üstelik topladığı fonun nereye harcanacağını önceden beyan etmiş durumda. Elbette kötü niyetli girişimci de olabilir; ilişkili şirketlere örtülü aktarım yapmaya çalışabilir. Bunu başlangıçta anlamak zor olur, genellikle finansallardan şüphe uyandığında ortaya çıkar. O zaman sorulabilir, genel kurulda gündeme getirilebilir.

Bu durum sadece kitle fonlamasında değil, BİST’te de yaşanıyor. Şirket halka arz ediliyor, yatırım için fon topluyor ama sonra parayı mevduata yatırıyor. Şirket yönetimleri bazen “Bugün makine almak kârlı değil, mevduat kazancı daha yüksek” diyebiliyor. Konjonktürel bir durum. Ancak sonuçta yatırımcı güvenini etkiliyor.

Burada iki tarafın da sorumluluğu var: Şirket yöneticileri yatırımcının güvenini zedeleyecek davranışlardan kaçınmalı; yatırımcı da şirketi asılsız ithamlarla hedef almamalı. Borsadaki tartışmalar sosyal medyada nasıl büyüyorsa, bizde sayı arttıkça benzer durumlar görülmeye başladı. Ben bugüne kadar abartısız 30 bin yatırımcıyla birebir iletişim kurmuşumdur. Şunu net söylüyorlar: “Hakan Bey, paramız batabilir; buna razıyız. Ama dolandırılmayalım.” Yani dürüstlük istiyorlar. Girişimcinin açık olması, iyi ya da kötü her bilgiyi paylaşması bekleniyor.

Bizim de beklentimiz bu. Yatırımcılarımız kısa vadede büyük kazanç peşinde değil. Bilinçli bir kitlemiz var; hatta Borsa İstanbul’daki birçok yatırımcıdan daha bilinçli olduklarını söyleyebilirim. Talep ettikleri tek şey dürüstlük. Biz de dürüst girişimleri seçmek için elimizden geleni yapıyoruz. Elbette hata payı sıfır değil ama hazırlık süreçlerimiz nedeniyle bu pay oldukça düşük. Bunu sürdürebilirsek, güven kurumu olmaya da devam ederiz.

Murat PEHLİVAN: Girişimciler dürüst olsun. Sistemdeki eksikler düzeltilebilir, ancak dürüstlük şart.

Hakan YILDIZ: Evet. Çünkü birçok noktada seçimi biz yapıyoruz; böyle bir sorumluluğumuz var. Sermaye Piyasası Kurulu’nda süreç şöyle işler: Bir şirket halka arz olmak istiyorsa başvurusunu doğrudan SPK’ya yapar. Ancak bizim fonlayacağımız girişimler önce bize başvuruyor ve yatırım komitemizin değerlendirmesinden geçiyor. Komitenin tüm hazırlık süreçlerinin sekreteryasını da Fonbulucu ekibi yürütüyor. Dolayısıyla önemli bir sorumluluk taşıyoruz. Bunu hiçbir zaman inkâr etmedim. Bu nedenle yatırımcı girişimciye kızdığında bize de kızıyor: “Sen getirdin bunu karşımıza” diye.

Murat PEHLİVAN: “Bu iyidir, bu kötüdür” diyemezsiniz tabii.

Hakan YILDIZ: Evet, “kötüdür” diyemeyiz ama listeye aldığımız her girişimi çok detaylı inceliyoruz. Sabıka kaydından kişisel iflas durumuna, Findeks raporlarından sosyal medya paylaşımlarına kadar bakıyoruz. Yanılır mıyız? Yanılabiliriz. Ticari olarak yanılalım, paramız batsın; bunu anlayabilirim. Ama bunun dışında kötü amaçlar olmasın. Çok şükür şimdiye kadar 110 girişimde hiç böyle bir sorun yaşamadık. Demek ki dikkatli gidiyoruz. Ticari açıdan kızsın yatırımcı, o problem değil.

Murat PEHLİVAN: Ticari riskler normal. Ama Türkiye'de dolandırıcılık meselesi çok fazla gündemde. Oysa burada SPK, MKK, Takasbank gibi devletin çok ciddi ve sıkı sistemleri işin içinde.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. SPK çok kıymetli bir kurum. MKK ve Takasbank da Borsa İstanbul'da yer alan, bu süreci kolaylaştıran kurumlar. Dolayısıyla güvenlik sistemi çok ciddi.

Murat PEHLİVAN: Fonbulucu'nun magazin tarafında bir soruyla son konumuza geçeceğim: Bugüne kadar fonlamaya çıktığınızda sizi en çok etkileyen sektör hangisiydi? Ayrıca en çok dikkat çeken, gelişme potansiyeli taşıyan alanlar neler?

Hakan YILDIZ: Sondan başlayayım. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yatırımcı davranışlarını etkileyen trendler var. Bazen enerji girişimleri, bazen oyun, bazen tarım-gıda şirketleri öne çıkıyor. Ancak trendlerden ziyade devletin açıkladığı “stratejik sektörleri” takip etmeyi daha doğru buluyorum. Çünkü bu sektörlerde gelişim gereksinimi olduğu anlamını taşıyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu alanları gerçekten destekliyor. Ben de her yıl ocak ayında “Bu yıl odaklanacağımız sektörler” diye bir liste yayınlıyorum. Hem yatırımcı hem platform yöneticisi olarak bu çerçeveyi takip etmeyi daha sağlıklı buluyorum. Bu yıl sıralamam şöyleydi:

  1. Tarım ve gıda
  2. Yapay zekâ – ki artık yeni bir sanayi devrimi niteliğinde
  3. Sağlık teknolojileri

Girişimciler de trendleri takip ediyor. Seri girişimciler bir konuda çalışıp yeni bir iş çıkarabiliyor. Bu üç alan özellikle önemliydi. Ayrıca Türkiye’den çok başarılı girişimler çıktığı için oyun sektörü de hedeflerimiz arasındaydı.

En heyecan verici girişim derseniz… Hepsi benim için kıymetli, hepsinde yatırımım var. Ama geçenlerde fonladığımız uçan araba girişimi Aircar benim için çok özel.

Bu yılın başında ilan ettiğimiz, odaklanacağımız sektörler şunlardı:

  1. Tarım ve Gıda: Gerçekten güzel gıda girişimlerini fonladık.
  2. Yapay Zeka (AI): Tartışmaya gerek yok, bence yeni bir sanayi devrimi.
  3. Sağlık Teknolojileri.

Bu üç sektör hem desteklendiği hem de girişimcilerin trendi takip ettiği için önemliydi. Buna ilave olarak, Türkiye'den çok iyi örnekler çıktığı için oyun girişimleri de hedefimizdeydi.

Murat PEHLİVAN: Aircar?

Hakan YILDIZ: Evet. Türkiye’den böyle bir girişimin çıkıp dünyaya satış yapıyor olması ve benim de bu hikâyenin içinde yer almam beni çok heyecanlandırdı. Yaklaşık iki bin yatırımcıyı da heyecanlandırdı; fonlama 24 saatte tamamlandı. Girişimcinin güzel bir sözü vardı; onu da paylaşayım: “Dünyada yüz milyon dolarlık uçan araba şirketi yok. Ya milyar dolarlık var ya da batmış.” Makas çok geniş ama bence asıl heyecan da burada. Biz küçük de olsa destek olduk; yüzde 1,9’luk payı yatırımcılar aldı. Şirketin ön siparişleri 15 milyon doların üzerinde.

İnşallah üretip teslim etmeyi başarırlar. İlk siparişi de ben verdim, bir numaralı şase bende olacak. Bunun dışında başarılarıyla bizi sevindiren oyun girişimlerimiz var. Örneğin Steam’de dünya dördüncülüğüne kadar yükselen, 5 milyonun üzerinde satış yapan ve muhtemelen 50 milyon dolar gelir barajını aşacak bir girişim. TRT ile ortak animasyon işleri var; animasyon deneyimini oyuna taşıdılar ve Türkiye’de Steam’den ödül alan ilk yerli girişim oldular. Unicorn olma ihtimalleri çok yüksek.

Yine mobil şarj istasyonu girişimimiz hızla büyüyor. Genelde “yolda kalınca şarj doldurur” gibi düşünülüyor ama esas iş modeli emre amadelik hizmeti. Türkiye’nin en büyük sigorta şirketlerine bu hizmeti sattılar.

Şu anda Bozok isimli derin teknoloji girişimi geliyor. On sekiz ülkede distribütörü var. Boy uzatma operasyonlarında kullanılan robotik sistemler, yazılımlar ve mekanik cihazlar geliştiriyorlar. Küçük bir şirket olmasına rağmen yüz bin doların üzerinde ihracat yaptılar.

Fark ettiyseniz anlatırken yüzümde bir tebessüm oluyor; gerçekten heyecan verici işler.

Murat PEHLİVAN: Evet, farklı bir moda geçiyorsunuz.

Hakan YILDIZ: Çünkü bu ülkenin katma değerli üretime gerçekten ihtiyacı var. Elli dört yaşındayım ve hayatım boyunca şunu gördüm: Ya aklınız yeter ya paranız… Oysa ikisinin bir araya gelmesi gerekiyor. Aksi halde üretimi canlandıramayız, katma değerli üretim yapamayız. Çok zeki, girişimci ruhlu insanlarımız var. Ülkede buna uygun pek çok fırsat da var. Ama finansmana erişim hâlâ hem zor hem pahalı. O süreci kolaylaştırabilirsek, kendi adıma misyonumu da yerine getirmiş olurum.

Murat PEHLİVAN: O zaman buradan devam edelim. Bu ülkenin insanlarının zekâsı konusunda kimsenin şüphesi yok. Fakat yeterli sermaye birikimi olmayan ülkelerde bu potansiyeli harekete geçirecek ortam da eksik kalıyor. Türkiye’de teknopark süreci 1984’lerde Dünya Bankası’nın teşvikiyle başladı. ODTÜ Teknokent, İTÜ Arı ve TÜBİTAK’ın Gebze’deki MARTEK’i… Bugün sayı 120’leri aşmış durumda. AR-GE merkezleri ise daha da fazla.

Hakan YILDIZ: O üç teknopark ne kadar doğru temel atmış!

Murat PEHLİVAN: Devlet bu yapıları doğrudan değil ama dolaylı teşviklerle destekliyor. Doğrudan vermese bile dolaylı olarak veriyor: Çalışanların sigorta muafiyeti, kurumlar vergisi muafiyeti, KDV muafiyeti.

Hakan YILDIZ: Büyük destekler.

Murat PEHLİVAN: Teknoparklardaki KDV, kurumlar vergisi, SGK gibi muafiyetlerle devlet dolaylı yoldan sübvanse ediyor. Ancak hangi devlet olursa olsun, bu sürdürülebilir bir model değil. Ciddi bir kaynak ayırması gerekiyor ve sonuçta merkezi bütçeden bir kaynak aktarılıyor.

Hakan YILDIZ: Bu arada TÜBİTAK desteklerinde doğrudan maaş da alınabiliyor, yani para da alınıyor.

Murat PEHLİVAN: Doğru. Bu süreçlerin bir zaman dilimi var ve bu dönüşmeye başladı. Birkaç yıl önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bir mevzuat çıkardı: Teknopark firmaları, cirolarının bir kısmını girişimleri desteklemek için fona ayıracak. İlk başta cirolarının %2’si denildi.

Hakan YILDIZ: Yani para kazanıyorsan, girişimleri de destekle. "Ben sana veriyorum, sen de kazanırsan sektörü fonla" dediler. Çok güzel bir mantık.

Murat PEHLİVAN: Kesinlikle. Şimdi bu oran %3’e çıkartıldı. Ben bunu, sektörün artık ergenliği geçtiği ve olgunlaştığı şeklinde yorumluyorum. Demek ki para da kazanıyor. Bu firmalarımız yıl sonunda ciro ve gelirlerinden elde ettikleri bu rakamın %3’ünü Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarına (GSYF) veya Teknopark’taki kuluçka merkezindeki şirketlere yatırmak zorunda.

Hakan YILDIZ: Genelde fonları tercih ediyorlar.

Murat PEHLİVAN: Fonları tercih etmelerinin sebebi: "Parayı vereyim, makbuzu bende olsun, devlet gelip ne yaptın diye hesap sormasın." Bunu da çok doğru bulmuyorum.

Hakan YILDIZ: Aynı fikirdeyim.

Murat PEHLİVAN: Bu firmalarımız, yıl içinde sizin fonlamaya çıktığınız firmalara (kitle fonlamasına çıkan girişimlere) yatırım yapabiliyorlar mı? İlla sene sonunu mu beklemeleri gerekiyor? İki: GSYF'ler 5-8 yıl gibi uzun vadeli oluyor. Ancak kitle fonlaması ile yatırım yaptığınızda, ihtiyacı olan firmalara doğrudan yatırım yapmış oluyorsunuz ve firmanın gidişatını (bilançolarını) takip edebiliyorsunuz. Fonbulucu olarak siz bu yatırımcıları alabiliyor musunuz? Ve bu konuya özel çözümleriniz var mı?

Hakan YILDIZ: Çok güzel tespitler. Tek tek girişim şirketlerine yatırım yaptığınızda (benim gibi 100 tane girişime) takip etmeniz mümkün değil. Bilançoları okumaya başlıyorsunuz, her gün bir tane okusanız bile zor. Bu nedenle tam da bu noktada Girişim Sermayesi Yatırım Fonları (GSYF) devreye giriyor. Yatırımcı, "Ben tek tek uğraşmayayım, fona yatırayım, profesyoneller yönetsin" diyor.

Biz bu mantıkla üç tane GSYF kurduk. Biri sadece tarım teknolojilerine yatırım yapan Fontar, biri ortak çalışma alanlarına yatırım yapan Fon Prime, diğeri de bizim platformda tura çıkan start-up ve scale-up’lara yatırım yapan Gelecek GSYF. Her birinin stratejisi farklı.

Teknoparklardan yıllık dönüşler bu dönemde hızlanıyor. Genelde son ana bırakılır ama bu yıl biraz daha erken başladı. Aralık ayının dördünden beşinden sonra telefonlarımız hiç susmaz. Çünkü yatırımı yapmayan şirketleri ciddi bir ceza bekliyor.

Murat PEHLİVAN: Evet, cezalar da var.

Hakan YILDIZ: Evet, ağır bir ceza söz konusu. Bu nedenle şirketlerin, biraz önce bahsettiğim “tek tek girişime yatırım yapmayayım, fona yatırım yapayım” yaklaşımı aslında en ideal çözüm. Şirket, cirosunun yüzde üçlük kısmını bir GSYF’ye yatırarak katılım payı alabilir. Bu da bilançoda menkul kıymet olarak görünür. İki yıl elinde tutarsa ve daha üzerinde bir değerle satarsa, değer artış kazancı da ödemez; bu büyük bir avantajdır. Ayrıca aktifte gösterilebilir ve gerektiğinde finansal esneklik sağlar.

Fonlarımız genelde 5+2, 8+2 veya 10+2 yıl yapısıyla kuruluyor; uzun vadeli yatırımlar. Ancak yatırımcı gönül rahatlığıyla şunu bilir: Bu para doğrudan girişimlere gidecek. Kime ne yatırım yaptığımızı şeffaf şekilde yayınlıyoruz. Kampanya sayfalarında fonun varlık dağılımı açıkça görülüyor. Devletin de yaklaşımı “bu paralar tekrar girişimlere dönsün” yönünde. Bizim fonlarımız bu amaç için oldukça uygun. Aradıklarında hemen hesap açıp yardımcı oluruz. Zaten her yıl düzenli şekilde yüzde üç yatırımlarını fon katılım payı alarak yapan çok sayıda şirket var. Raporlamaları yapıyoruz, fon portföyünü SPK mevzuatına göre yıllık olarak değerliyoruz, gelişmeleri paylaşıyoruz.

Sonuçta bu yükü şirketlerin bireysel olarak taşıması imkânsız. En uygun yöntem, GSYF’ler üzerinden ilerlemek.

Murat PEHLİVAN: Hepsi tek tek uğraşmasın ama benim merak ettiğim başka bir konu var. Geçenlerde AirCar’ı fonlamaya çıktınız. Peki yıl içinde bu tür dikkat çeken girişimlere, ya da özellikle kuluçka merkezlerindeki projelere yatırım yapmaları mümkün mü? Çünkü esas desteklenmesi gerekenler onlar.

Hakan YILDIZ: Aslında şirketler bu noktadan biraz kaçıyor. Çünkü en riskli yatırım kuluçka aşaması. Bu yüzden GSYF’leri tercih ediyorlar.

Murat PEHLİVAN: Ama devlet, ortada ürün yokken bile projeye destek verebiliyor.

Hakan YILDIZ: Doğru. Fakat teknopark şirketleri cirolarının yüzde üçü kadar bir tutarı ceplerinden çıkarıp yatırırken doğal olarak riskten kaçıyorlar. Ceza uygulaması da zaten yaptırımı güçlendiriyor; sistemi teşvik ediyor. Bu nedenle kuluçka girişimlerine doğrudan gitmiyorlar; GSYF’ler burada daha uygun adres.

Murat PEHLİVAN: Verdiğim örnekte olduğu gibi, yıl içinde AirCar’a yapılan yatırım yıl sonunda devlet nezdinde gösterilebiliyor, değil mi?

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. Çünkü katılım payı alıyorlar.

Murat PEHLİVAN: Niye Aralık’ı beklesinler? Demek istediğim bu.

Hakan YILDIZ: Tabii tabii, haklısınız. Katılım payı alınca zaten şirket adına bir saklama hesabı açılıyor. Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun “E-Yatırımcı” adlı çok kullanışlı bir uygulaması var. Tüm menkul kıymetleriniz orada görünüyor. Şirketler çıktısını alıp dosyalarına koyabilir; kaç adet almışlar, tutar nedir hepsi kayıtlı. Burada bir noktaya daha değinmek isterim. Bu bahsettiğimiz yüzde üçlük zorunluluk dışında, pek çok şirketin ve mali müşavirin bilmediği başka avantajlar da var.

Murat PEHLİVAN: Nedir onlar?

Hakan YILDIZ: Muhtemelen siz duymuşsunuzdur. Anonim şirketler, yıl içinde isterlerse yıl sonunda kullanmak üzere girişim sermayesi yatırım fonlarına veya girişim şirketlerine yatırım yapmak için fon ayırabilir. İzleyenler “Niye ayıralım?” diyebilir. Ama bunun vergi matrahından düşülebildiğini söyleyeyim.

Murat PEHLİVAN: O zaman daha çok ayırırlar.

Hakan YILDIZ: Kesinlikle. Muhtemelen şu an dikkat kesilmişlerdir. Mali müşavirleriyle görüşebilirler. Karın yüzde onunu ve sermayenin yüzde yirmisini geçmeyecek şekilde ayırdıkları fonları, yıl bitmeden GSYF’lere veya girişim şirketlerine yatırdıklarında, o tutarı vergi matrahından düşebiliyorlar. Devlet aslında “Girişimlere yatırım yap, vergini azalt” diyerek önemli bir destek sunuyor.

Bu, piyasayı canlandırmak için yapılmış bir hamle. Devlet adeta “Bana az vergi öde, girişime yatırım yap, piyasayı hareketlendir” diyor. Üstelik ilginç durumlar da yaşanıyor: Vergiyi azaltmak için yatırım yaptığınız bir girişim, bir bakmışsınız Unicorn olmuş.

O zaman ödediğiniz vergiden kıstığınız tutarla yaptığınız yatırım, belki de hayatınız boyunca ödeyeceğiniz vergiyi karşılar hale geliyor. Böyle bir yönü de var.

Murat PEHLİVAN: Sohbet etmek çok keyifliydi. Son cümleniz var mı?

Hakan YILDIZ: Benim için de öyleydi. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Ülkede eğer üretimin olmasını istiyorsak –ki hep "üretim yok" diye şikâyet ediyoruz– iki çözüm var: Ya üretim yapacağız ya da üretim yapana ortak olacağız. Herkesin imkânı olmayabilir. Üretim yapamıyorsanız, üretim yapanın yanında ortak olarak ona destek olun. O büyürken siz de büyüyün. Çok teşekkür ederim.

Paylaş
Açık Açık Murat Pehlivan ICTMEDIA fonbulucu Hakan Yıldız girişimcilik kitle fonlaması

Röportaj Kategorisinin En Yenileri

“Kiralama, Hukuk ve Muhasebe Arasındaki Kopukluğu Gideriyoruz”
“Kiralama, Hukuk ve Muhasebe Arasındaki Kopukluğu Gideriyoruz”
10 Kasım 2025 11:06
“Turknet 30. yıla daha dijital, daha cesur giriyor”
“Turknet 30. yıla daha dijital, daha cesur giriyor”
6 Ekim 2025 15:23
“Yeni nesil veri merkezleri tasarlayıp işletmeliyiz; ülkemiz, veri iletişiminde köprü vazifesi görebilir
“Yeni nesil veri merkezleri tasarlayıp işletmeliyiz; ülkemiz, veri iletişiminde köprü vazifesi görebilir"
6 Ekim 2025 15:14
“Yapay zekâyı doğru kullananlar iş gücünde öne çıkacak”
“Yapay zekâyı doğru kullananlar iş gücünde öne çıkacak”
8 Eylül 2025 10:31
“TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz”
“TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz”
4 Ağustos 2025 10:24
TBD Sadece Etkinlikleriyle Değil, Projeleriyle de Anılan Bir Dernek Olmalı
TBD Sadece Etkinlikleriyle Değil, Projeleriyle de Anılan Bir Dernek Olmalı
8 Temmuz 2025 12:27
ICT MEDIA DERGİSİ ARALIK 2025 SAYISI ÇIKTI!
Dergi

ICT MEDIA DERGİSİ ARALIK 2025 SAYISI ÇIKTI!

Copyright © 2022. All Rights Reserved. Paragon Teknoloji

Webmail

play store app store

Bu websitesi Odeaweb sunucularında barındırılmaktadır.