
Türkiye, kendi topraklarında bir istihbarat savaşına daha sahne oldu. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) titiz takibiyle Çin istihbaratına çalışan bir şebeke çökertildi. İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Bursa’da kurulan hayalet baz istasyonlarıyla kamu görevlileri ve Uygur Türkleri dinlendi, takip edildi, verileri çalındı. Söz konusu sistemler öyle gelişmişti ki, sadece 50 metre yakınlarına gelmeleri bile bir cep telefonunun tüm veri kapılarını Çin’e açmaya yetiyordu.
Bu operasyon, ulusal güvenliğe dair dev bir kırılganlığı gün yüzüne çıkardı: Türkiye’nin iletişim omurgası neden hâlâ yabancı bir devletin şirketine teslim?
Çinli şirket ile bize ne kadar yaklaştılar?
Türkiye’de baz istasyonlarının bakım ve yazılım alt yapısında ağırlıklı olarak Çinli bir teknoloji firması görev yapıyor. Yani devletin en mahrem verisi, halkın iletişim trafiği, kritik kamu görevlilerinin sinyal geçmişi, yıllardır yabancı bir şirketin teknik hakimiyetinde. Şimdi soralım: Hayalet baz istasyonlarını 5 şehirde kuracak kadar ileri giden bir ülke, bu teknolojik zemini zaten çoktan hazırlamış değil miydi?
ULAK raflarda, Çinli şirket
Türkiye’nin kendi yerli baz istasyonu projesi olan ULAK, yıllardır geliştiriliyor, tanıtılıyor, destekleniyor… Ancak o baz istasyonları hâlâ raflarda dururken, sahada Çinli şirkete ait istasyonlar çalışıyor. Milli ve yerli savunma sanayii başarılarımızla övünürken, iletişim gibi stratejik bir alanda hâlâ dışa bağımlılıkla yol alıyoruz.
Bu çelişki artık sürdürülemez.
Bu bir siber savaş cephesidir
Günümüz savaşları artık topla tüfekle değil, verilerle ve bağlantılarla yapılıyor. İstihbarat örgütleri tankla sınır geçmeye gerek duymadan, sadece bir sinyal dalgası ile ülkenin kalbine ulaşabiliyor. Siber casusluk sadece bir güvenlik meselesi değil, bir egemenlik krizidir.
Türkiye’nin kritik altyapılarını Çin veya başka bir ülkenin şirketine bırakması, “yarın hangi bilgiler kimin elinde olacak” sorusunun cevabını şansa bırakmak demektir.
Güvenlik, ihale meselesi değil, milli politikadır
Bugün savunma sanayii alanında İHA’lar, SİHA’lar, mühimmatlar yerli üretilebiliyorsa; neden haberleşme kuleleri, baz istasyonları için hâlâ Çin’den parça alınsın? Neden yerli firmalar ihalelerde geri planda bırakılıyor? Bu sorular artık teknik değil, politik sorulardır.
Çin’in siber casusları Türkiye’de yakalandı, evet. Ama asıl mesele bu sistemin neden kurulabildiği, neden fark edilmediği ve neden bu kadar kolay sızılabildiğidir.
Bağımsız altyapı mı, bağımlı ihale mi?
Bu olay, Türkiye için bir dönüm noktası olmalı. Ya yerli ve milli altyapıyı tercih eden bir stratejik akılla hareket edilecek, ya da her kriz sonrası “neden böyle oldu” diye birbirimize bakmaya devam edeceğiz.
Unutmayalım; dışarıdan gelen casuslar bir gün yakalanır. Ama içeride açık bırakılan kapılar hep orada kalır.