
DECE Yazılım’ın kurucusu ve CEO’su Serdar AK, 40 yılı aşkın sektör deneyimiyle Türkiye’nin yazılım ekosistemine damga vuran öncü isimlerden biri. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra yazılım dünyasına adım atan AK, Netcad’in kuruluşundan DECE’nin global bir marka haline gelme sürecine kadar pek çok kritik başarıya imza attı. AK, Türkiye’deki yazılım sektörünün mevcut durumunu, insan kaynağı sorunlarını, teknoparkların geleceğini ve DECE’nin yenilikçi ürünü GEODI’nin detaylarını ICT MEDIA’ya anlattı. Yazılım sektörünün “rekabetin yoğun olduğu zorlu bir alan” olduğunu belirten AK, ürünleşme ve ticarileşme süreçlerinin bu alanda başarı için kritik öneme sahip olduğunu vurguladı, DECE’nin global pazarda öne çıkan ürünü GEODI’nin, veriyi yönetilebilir ve analiz edilebilir hale getirerek iş dünyasına önemli bir katkı sunduğunu ifade etti. Serdar AK, ICT MEDIA TV’nin Youtube kanalında yayınlanan ve Murat PEHLİVAN’ın sunduğu “Açık Açık” programına konuk oldu. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Öncelikle sizi tanıyalım. Hem kendinizden hem de sektördeki yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Serdar AK: İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme mezunuyum. 1983 yılında mezun oldum. Geçenlerde de Elektrik Mühendisleri Odası sağ olsun, meslekte kırk yılını dolduranlara plaket verdi, ben de aldığım plaketi baş köşeye koydum. Meslekte 42-43 yıla yaklaşıyoruz... 1987 yılından beri de yazılım işindeyim. Aslında Netcad'in ilk kodları 1987 yılında başlamıştır. Yurt dışında 3 yıl yüksek lisans yaptım, Millî Eğitim Bakanlığı bursuyla. Döndüğüm zaman şartlar bir şekilde haritacılarla bir araya getirdi. Ve 1987 yılında bir fırsat vardı. Oradan ilk kodlarla başladık. Beğendiler, işlerine yaradı. Biliyorsunuz, yazılım işe yaramakla ilgili bir şey. Oradan ilerledik. Tabii bugün bildiğiniz anlamda Netcad'in oluşması çok daha kan ter işi diyeyim. 1987'de başladık. Netcad'in gerçekten markalaşmaya başlaması 91-92 yıllarıdır.
Murat PEHLİVAN: 1987 yılında yazılımın Türkiye'de bir var mıydı? Yazılımla ilgili neler vardı?
Serdar AK: Vardı tabii ki. Logo falan vardı. Yani o dönem tek tük yazılım geliştirenler vardı. Haritacılıkta bizim bir rakibimiz vardı. Onlar 1982 yılında başlamışlardı.
Murat PEHLİVAN: Peki DECE’ye gelelim. DECE nereden çıktı?
Serdar AK: Takvimler 2015'i gösteriyordu DECE'yi kurduğumuz zaman. DECE Netcad'ten bağımsız ve farklı. İşin CBS kısmı da var ama CBS'ye farklı bir bakış. 2016'da Taksim Capital'e Netcad hisselerimi devrettim. 2019'dan sonra Netcad'le bağlantımız kalmadı. Sadece anılarımız var. DECE'de tam saha pres oyun oynuyoruz. Çalışıyoruz, koşturuyoruz. Biliyorsunuz Türkiye'de bir yazılım firması olmak çok kolay bir şey değil. Bir sürü problem var. İnsan kaynakları problemi, regülasyonlar vs… Türkiye'nin dışarıdaki imajı, ihracat yapma çabaları, destek mekanizmasındaki işler, teknokentler… Bunların arasında, bir labirent bulup başarı elde ettik. Son 4 yıldır her sene yaklaşık iki, iki buçuk kat gibi döviz bazlı bir büyüme yakaladık. Geçen sene yurt dışında 15'e yakın müşteri edindik. Hepsi çok büyük kurumsal müşteriler. Zayn mesela, onu Orta Doğu'nun Turkcell'i olarak nitelendirebiliriz.
Murat PEHLİVAN: Orta Doğu ve Afrika'nın önemli operatörlerinden bir tanesi.
Serdar AK: Veri keşfi ve veri sınıflama anlamında kullanıcımız haline geldi. Çok güzel bir referans. Onun haricinde Filistin Yatırım Bankası, Umman Hazine Bakanlığı… 2025'e de umutlu bakıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye'deki yazılım sektörüyle ilgili neler söylersiniz. İnsan kaynağı açısından Türkiye’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bununla ilgili bir çözüm veya önerileriniz var mı? Markalaştırma konusuyla ilgili neler söylersiniz?
Serdar AK: Evet, bu çok çok zor bir soru. Türk Hava Yolları yayınlarından çıkan Second Machine Age diye bir kitap var. Bir grafik yayınlamışlar çok ilgimi çektiği için paylaşmak istiyorum. 1970'lere kadar bütün sektörlerde bütün eğitim düzeyindeki insanların ücret artışları paralel gidiyor. Yani doktoralı da olsanız, beyaz yaka da olsanız paralel. 70'te bir kırılma var. Doktoralılar biraz daha yükseliyor, yüksek lisanslılar biraz daha düşük eğilimde ve niteliksizlerin ücretleri zamanla oransal olarak düşüyor. Bunu mikro işlemci devrimine bağlıyorlar. İcat edilmesiyle beraber yani ilk mikro işlemci, ilk bilgisayar değil belki ama yani bir çipe sığdırılmış ilk bilgisayar. Böylece bu bir devrim yaratıyor. Otomasyon artıyor. Böylece niteliksiz insanlara ihtiyaç azalıyor otomatikman. Daha önce insan eliyle yapılması gereken işler otomasyona kavuşmaya başlıyor ve bugün bunu artık daha yakından hissediyoruz.
Bu işin eğitimle ne ilgisi var? Aslında tam olarak bununla ilgisi var. Hep üniversiteye bakılıyor ama bu bir üniversite meselesi değil, bu aynı zamanda bir ilkokul meselesi. Avrupa'da ne yapılıyor? Öğrencilerin eğilimlerine bakıyorlar. Ona göre liseden itibaren meslekleri belirleniyor. Türkiye’de ise bu yönde bir adım yok. O nedenle Türkiye'de eğitim meselesini konuşmak bence nafile. Sadece kendi kendimize konuşmuş oluruz. Sektörün nitelikli insana ihtiyacı baki tabii ki. Yani gerçekten nitelikli insanlara, sadece iş becerisi olan insanlara değil, belki etik, belki problem çözme becerisi, analitik düşünce yetisi olan insanlara… Yani eğitim, kültür hepsi iç içe karmaşık şeyler. Ama Türkiye'nin bu konuda işi zor.
Murat PEHLİVAN: Çözümlerimiz nelerdir? Başlıklar halinde kısaca anlatır mısınız?
Serdar AK: Ürünleşmeyi ben çok önemsiyorum. Ürünleşme, ticarileşmeyi de beraberinde getiren önemli bir süreçtir. Özellikle yurt dışında faaliyet göstermek isteyen firmaların en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir. Bunun yanı sıra, iş modeli ve ekosistem meselesi de oldukça kritik. Türkiye'de bir yabancı ürünü nasıl satıyorsak, yurt dışında da benzer bir yaklaşım geçerli. Örneğin, Amerika veya İngiltere'de bir firma ürün geliştirdiğinde, o firma farklı partnerler veya çözüm ortakları ile iş birliği yapar ve biz de bu ürünleri satma fırsatı buluruz. Burada, doğrudan İngiliz veya Amerikalı çalışanlar yok; bu, dünyanın uzun yıllardır test edip doğruladığı bir yöntem. Biz de bu yöntemi uyguluyoruz ve bu coğrafyada distribütörlerimiz ve partnerlerimizle birlikte çalışıyoruz.
Bu distribütörler ve partnerler, oldukça hassas bir kitle. Beklentileri yüksek ve profesyonel insanlar; dolayısıyla ürün kalitesine büyük önem veriyorlar. Ürün kalitesi en önemli konu. Ürünümüz çalışacak mı? Müşteriyi memnun edecek mi? Eğer bir ihtiyaç varsa, bu ihtiyaçla sizin web sitenizde yazdığınız fonksiyonları eşleştirerek değerlendirmeler yapıyorlar. Eğer uyum sağlarsa, bu bir fırsat yaratıyor. Ancak, bu aşamadan sonra eski deyimle demo süreci başlıyor ve bu süreçte "ak koyun kara koyun" ortaya çıkıyor. Türkiye’de de çok değerli ve büyük müşterilerimiz var. Bu müşteriler, yabancı ürünlerle bizi kıyaslıyor. Bazı müşteriler bizi notlandırıyor; isim vermek istemiyorum ama oldukça iyi puanlar alıyoruz. Belki gelecekte daha da yüksek puanlar alacağız. Yurt dışında iş yapmanın bence birinci kuralı, iyi ve kaliteli bir üründür.
Murat PEHLİVAN: Arkasında durabileceğiniz bir ürün yani…
Serdar AK: Kesinlikle. Peki, biz ne yapıyoruz? İlk olarak veri keşfi yapıyoruz. "Data Discovery" dediğimiz bir alan var. Kurumlarda veri keşfi giderek artıyor; müşterilerimizin bazıları petabayt seviyesinde veriyle çalışıyor. Bu verilerin tabi olduğu bazı regülasyonlar var. En çok bildiğimiz regülasyonlar arasında KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu) ve GDPR (Genel Veri Koruma Yönetmeliği) bulunuyor. Hindistan'da ve Suudi Arabistan'da da benzer varyasyonlar mevcut; genel mantık üç aşağı beş yukarı aynı.
Ayrıca, kredi kartı toplayanların uyması gereken PCI-DSS gibi regülasyonlar da var. Tüm bu durumlarda veri keşfi yapmak gerekiyor. Veri keşfini gerçekleştirdiğinizde, veri tabanında uyumsuz veriler tespit edebiliyorsunuz. Örneğin, "PDF'lerde şu var" şeklinde sonuçlar elde edebiliyorsunuz. Veri keşfi, önemli bir ürün. Yapay zekâ tekniklerinin sunduğu detaylı analizler de mevcut. Örneğin, yazışmalarda bir e-posta içerisine bakarak iki kişi arasında rekabetle ilgili bir şey olup olmadığını veya aradığınız spesifik bir konu hakkında bilgi bulabilir misiniz diye kontrol edebilirsiniz. Belirlediğiniz spesifik konuyla ilgili basit bir işlem yaparak bu e-postalar içerisinde arama yapma imkânınız var.
Bir projemiz, bir bakanlıkta yürütülüyor. Web sitelerinde düzenlenen müzayedelerde, Türkiye'den kaçırılmış Osmanlı'ya ait bir eser olup olmadığını analiz ediyorlar. Bu, oldukça zor ama önemli bir görev. Bu da bir veri keşfi örneği. Bizim ürünü bu tür görevleri gerçekleştirmek için kullanıyoruz. Web’i tarayıp (crawl) bir milyon sayfa içerisinden yaklaşık beş bin sayfayı indiriyor. Bir milyon sayfayı insan eliyle incelemek pratikte mümkün değil; ama beş bin sayfa, daha yönetilebilir bir hale geliyor. Veri keşfi, bizim birinci ürünümüz.
Murat PEHLİVAN: İkinci ürün?
Serdar AK: Veri sınıflama da yapıyoruz. Veriyi keşfettikten sonra bir de sınıflaması var. Sınıflamasını yapıyoruz. Bu verinin ne olduğunu söylüyoruz. Veri sınıflama çok genel bir kavram. Veri gizli mi, kişisel mi, hizmete özel mi ya da public mi, tasnif dışı mı? Bu bir tasnifleme meselesi. Biz tasniflemeyi otomatik yapıyoruz. Otomatik yapma işin çok önemli bir kısmı. Çünkü manuel yöntemler, yani insan eliyle yapılan künyeleme, hem bilinen ve klasik bir yöntem hem de hataya oldukça açık. Biz ise bu işlemi tamamen otomatik hale getirdik. İçeriğine bakıyor yazılım. Bu bir PDF olabilir. Yazılım, "bu bir sözleşme" ya da "bu bir fatura" diyebiliyor. Sizin gizlilikle ilgili birtakım kurallarınız varsa, bu gizlidir dediğiniz şeyler varsa “bu gizlidir” diyor.
Murat PEHLİVAN: Başka çalışmalarınız da var bildiğim kadarıyla…
Serdar AK: Şöyle, bütün bunların yanı sıra maskeleme yapıyoruz, analizleştirme de yapıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Veriyi…
Serdar AK: Veriyi, evet. Yani bu keşiften sonra, sınıflamadan sonra kurumlar... Diyelim ki ortak bir alanda çok hassas bir veri var. Bu veri, KVKK'ya aykırı olabilir, PCI DSS'e aykırı olabilir ya da kurumun kendi kurallarına aykırı olabilir. O verinin oradan kaldırılması gerekir. Bu, karantinaya alınması, imha edilmesi veya silinmesi şeklinde olabilir. Bu tarz aksiyonları da GEODI üzerinde yürütüyoruz. Yani daha basitçe söylemek gerekirse, "10 yıldan eski ve içinde kişisel veri olan dokümanları yok et" diyorsunuz. Mesela, sistem onları yok ediyor.
Murat PEHLİVAN: Çok iyi. Kabaca diyorsunuz çözümlerimiz böyle.
Serdar AK: Evet. Bu da önemli bir şey. Şimdi mesela bu ürünle ilgili bize şöyle sorular geliyor. Şimdi alıştım, eskiden biraz daha yadırgıyordum bu tarz soruları. "Bunları artırmak istemiyor musunuz?" ya da "Hepsi bu kadar mı? Bu bir şey yaratıyor. Bu kadar mı? Hep bununla mı uğraşacaksınız?" gibi sorular oluyor. Netcad'te de aynı durumdaydık. 95'e kadar Netcad'i kendim yazdım. Bugün o yazdığım modül evrilerek, gelişerek yeni ihtiyaçlara cevap veriyor. Evet, o ürün hala var. Yani olmak zorunda çünkü böyle bir ihtiyaç var. Bir pazar var. Bir yerden siz bir fırsat oluşturuyorsunuz, "Hadi onu da yazalım" diyorsunuz. Hani elimizde compiler'lar olunca, Visual Studio varsa, "Her şeyi yazarım" diyoruz. Böylece üretim başlıyor ama üreyen şeylerin tamamı aslında çok da dolu değil. Yani işte bu 80'e 20 kuralı…
Murat PEHLİVAN: Uzmanlaşma lazım.
Serdar AK: Uzmanlaşma gerekiyor. Çok doğru bir tabir. Biz buna inanıyoruz ve bu alanda büyüyoruz. Yani bunu gördük zaten. Bu alana emek harcadıkça, kullanıcı isteklerini daha iyi anladıkça, daha ince ve rafine çözümler sunmaya başlıyorsunuz. Bu da bir nevi "fısıltı gazetesi" yaratıyor. Fısıltı gazetesi, pazarlamanın en etkili yöntemlerinden biridir.
Murat PEHLİVAN: Türkiye'de kaç tane teknopark oldu? Her halde 110'un üzerinde. Artık takip edemiyorum. 110'un üzerinde teknopark var. Ar-Ge merkezleri var. Bin küsür. Bunlar rakamsal olarak iyi görünüyor. Fakat buradaki asıl problem, uzmanlaşma eksikliği. Yani herkes her şeyi yapmasın. Her teknokentte her alanda çalışılmasın. Örneğin, Hacettepe'yi hep neyle hatırlarız? Tıp ve sağlıkla hatırlarız, değil mi? Yani Hacettepe, sağlık teknoparkı konusunda uzmanlaşsa ve buradan kendisine bir ekosistem partnerleri ağı yaratsa, Ankara dışındaki teknoparklarla da iş birliği yapsa... Mesela Ankara Üniversitesi, Türkiye'deki ziraat fakültelerinin ana yüklenicisi gibidir. Birçok ziraat fakültesini ilk kuranlar onlardır diye biliyorum. Mesela tarımla ilgili neden öncü teknoparklar yaratılmaz? Yani uzmanlaşmak lazım aslında.
Serdar AK: Kesinlikle, uzmanlaşmak şart. Bu arada, teknokent sayısının 110 olması gerçekten çok etkileyici. Dışarıdan baktığınızda...
Murat PEHLİVAN: Ama siz teknoparkta değilsiniz.
Serdar AK: Aslında teknoparktayız. Teknopark'ta bir ofisimiz var. Katılıyorum, teknoparkların Silikon Vadisi gibi bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. Ciddi bir elden geçirme sürecine ihtiyaç var.
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle ciddi bir düzenleme gerekiyor. Mesela bakanlığın...
SERDAR AK: Belki de bazılarının kaldırılması gerekiyor.
Murat PEHLİVAN: Belki de. Mesela sürekli teşvik veriliyor. Bu iyi mi kötü mü, ayrı bir tartışma konusu. Ancak bu teşviklerin doğru etkiler yaratıp yaratmadığını ölçmek lazım. %2 değil, geçen yıl %3'e çıkardılar. Teknoparklardaki firmaların cirolarından kesinti yapıyorlar.
Serdar AK: Bir fona kesinti yapılıyor.
Murat PEHLİVAN: Fona aktarılması konusunda, özellikle bu fonların suistimal edilmeden, sektörün kendi finansmanını kendisinin yaratması noktasında bir kültürel dönüşüme ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu fonların etkili bir şekilde kullanılması gerekiyor. Örneğin, yatırılan fonların ve hatta firmaların bu fonları nereye, nasıl yatırdıkları konusunda bakanlığın ne kadar takip ettiğini merak ediyorum.
Serdar AK: Bir de şu var: Çalışanlar açısından bakın. Google Office’i düşünün. Ben görmedim ama resimlerini gördüm, söylentilerini duydum. Tabii içeride işler biraz daha zor olabilir, ancak genel olarak insanlara ortak bir alan sunmak güzel bir şey. Teknokentlerle Google Office kavramını karşılaştırdığımızda çok acı bir tablo görüyoruz. Teknokentlerin bazıları adeta baraka gibi. Üstelik sayıca az olan bu yerlerde, üretken kesim var. Ancak onları şehirden uzak, ulaşımı zor, konfor düzeyi düşük, yaşam alanları yetersiz yerlere yerleştiriyoruz.
Murat PEHLİVAN: Örneğin, Ankara’da 90 kilometre uzakta böyle yerler var.
Serdar AK: Evet, öyle. Ve yazılım gibi herkesin ilgi gösterdiği bir alanda, oralarda üretim bekliyoruz. Bu bir çelişki. Orada da bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Peki, sizce bu yeni bir konu mu?
Murat PEHLİVAN: Hayır, değil!
Serdar AK: İşte burada Mahfi Hoca’mızı tekrar anmak istiyorum. Kulakları çınlasın. Bu konuyu çok net ve zekice özetlemişti. Sorunlar ve çözümler hep aynı.
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle. Çözümlerden bahsederken bir kez daha zikrettiniz. Bir platformunuz var, değil mi?
Serdar AK: Evet, GEODI adını verdiğimiz bir platformumuz var. Aslında tüm bu çözümler, bu platform üzerine inşa ettiğimiz dikey çözümler.
Murat PEHLİVAN: Platformlar dediğimizde, yakın geçmişte sosyal medya platformları akla geliyordu. Ancak aslında iş dünyasında, özellikle ürünler söz konusu olduğunda, platform kavramı daha farklı bir anlam taşıyor. Yatay bir platform üzerinde, dikey çözümlerle birlikte farklı bir modülasyona doğru gidiyor. Aslında doğrusu da bu herhalde. Ne dersiniz?
Serdar AK: Kesinlikle. Bu konuda çok büyük örnekler var. Örneğin, SAP bir platform üreticisi. Üzerinde binlerce, belki yüz binlerce çözüm var. Platformun sağlamlığı ve sağladığı yetenekler sayesinde, üzerine özelleşmiş çözümler geliştiriyorsunuz ve bu sayede müthiş bir büyüme potansiyeli yakalıyorsunuz.
Murat PEHLİVAN: Peki, bu GEODI tam olarak ne yapıyor? GEODI’yi biraz konuşalım istiyorum.
Serdar AK: Evet, GEODI Q diye bir modül çıkardık. Yeni modül diyoruz biz ona. GEODI Q artık LLM yeteneklerini, farklı farklı LLM'lerin, örneğin ChatGPT, Gemini gibi LLM'lerin yeteneklerini GEODI Engine'in içerisine entegre ettik. Bu şekilde bir mimari geliştirme yaptılar ve veri işleme yeteneklerimiz artık o LLM'leri de kullanabiliyor. Eskiden bir kural tanımlayarak kredi kartını bulmak gerekiyordu, şimdi ise "içindeki kredi kartlarını bul" diyorsunuz. Tabii bu kredi kartı bulma işi basit bir örnek, ancak duygu analizi gibi daha karmaşık işler de var.
Murat PEHLİVAN: Evet.
Serdar AK: Haberlerin pozitif mi negatif mi olduğunu analiz edebiliyoruz. Bu haber şiddetle ilgili mi, değil mi? Hakaret var mı yok mu? Bu tür karmaşık işleri yapabiliyoruz. Ayrıca web sitelerini tarayıp, içerisindeki ürün kataloğunu çıkarabiliyoruz. Uzun süredir yazılım dünyasında bu tür bir katalog çıkarımı yapılamıyordu. Herkes kendi kataloğunu yapıyordu. Ancak biz web sitelerinden bu kataloğu %80-90 başarıyla çıkarabiliyoruz. Bu ürünü nasıl entegre ettik? Platformun yeteneği, yapısal ve yapısal olmayan verileri tüketebilmesi. Yani PDF, Word, Excel, PowerPoint, e-postalar gibi dijital verileri işleyebiliyor.
Murat PEHLİVAN: Elektronik ortama atılmış veriler.
Serdar AK: Evet, elektronik ortama atılmış ya da taranmış belgeleri OCR yaparak, videoları, ses dosyalarını tarayabiliyoruz. Bunların içindeki bilgileri çıkarabiliyoruz. Metinse metin, görüntüyse görüntü. Ve bu bilgileri sizin kurallarınıza göre keşfediyor. Örneğin, videonun içerisinden yüzleri tanıyabiliyoruz. Murat Pehlivan ile Serdar Ak şu videoda yan yana görününce bunu bulabiliyoruz. Veya bir haber metninde ikimizin adı geçiyorsa, o haber metnini videoyla bağlayabiliyoruz. GEODI platformu özünde bu veriyi, dijital veriyi yönetilebilir hale getiren bir platform. Veriyi tüketiyor ve yönetilebilir hale getiriyor. Sonrasında maskelemeyi kolayca yapabiliyorsunuz. Çünkü artık her şey elinizde. PDF'se PDF, Word'se Word, ya da veri tabanı. Maskeliyorsunuz. Üçüncü parti yazılımlarla entegre çalışabiliyoruz. 5-6 firma kendi ürünlerini GEODI ile entegre etti. Çünkü aynı kurumlarda çalışıyoruz. Biz veri keşfi yapıyoruz, onlar başka işler yapıyor. Dolayısıyla GEODI'nin API'si ile bağlanıyorlar ve veriyi çekiyorlar. Platform üzerinde bu tür çözümler zamanla artıyor.
Murat PEHLİVAN: Yani dıştan eklemelerle de beraber. Ekosistem büyüyor aslında.
Serdar AK: Evet, ekosistem büyüyor. Bu ekosisteme katılan her yeni çözüm, her yeni partner bizi güçlendiriyor. Hep beraber güçleniyoruz.
Murat PEHLİVAN: Aslında çok sağlıklı bir süreç. Klasik bir deyim vardır ya, hani sevgi paylaşıldıkça çoğalır, üzüntü paylaşıldıkça azalır. Aslında sektörün de büyümesi noktasında doğru bir süreç. Yani siz bir şey yapmışsınız, biz de gelip eklemleniyoruz. Aslında sizinle beraber biz de büyüyoruz.
Serdar AK: Evet, öyle. Güzel bir şey.
Murat PEHLİVAN: Tek başına büyümüyorsunuz.
Serdar AK: Yabancı çözümlerde bu çok daha yoğun.
Murat PEHLİVAN: Bu kültür, toplumların geleceğini belirleyen bir süreç. Sektör anlamında ciddi bir kültürel dönüşüm gerekiyor.
Serdar AK: Kesinlikle katılıyorum. Yazılım sektörünü büyütmek ve geliştirmek için bu tür iş birlikleri önemli.
Murat PEHLİVAN: Başladığınız zaman, bankaya gittiğinizde gayrimenkulünüz var mı, tapunuz var mı diye soruyorlardı.
Serdar AK: Satışınız var mı? Hiçbiri yok. Yeni başlamışım.
Murat PEHLİVAN: Halbuki proje büyütmeniz lazım. Size orada bir destek verilmesi lazım. Bu finansmanın da bu şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Peki, ICT sektörüyle ilgili olarak, ülkemizdeki geleceği nasıl değerlendiriyorsunuz? "Gelecek bilişimde" sloganı bir ara çok kullanılıyordu. Son Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanlığı döneminde çok kullanırdı. Gelecek bilişimde, bizim geleceğimiz de bilişimde. Bilişim ülkemiz refahını artıracak mı?
Serdar AK: Evet, yaparsak artırır.
Murat PEHLİVAN: Mahfi Hoca'nın cevabı gibi oldu.
Serdar AK: Yapma niyetimiz var mı? Gerçekten konuşuyoruz ama özleme meselesi var. Ben mezun olduğum yıl 82-83'te Hindistan'ı konuşuyorduk. Hindistan yazılım konusunda niyetleniyordu. Yazılım kelimesini ben üniversiteye girdiğim zaman bilmiyordum. Elektronik çok isteyerek girdiğim bir bölümdü. İki ya da üçün sınıfta Fortran dersiydi. Yazılım diye bir şeyin varlığını hepimiz muhtemelen o zaman fark etmişizdir.
Murat PEHLİVAN: 1982.
Serdar AK: Tabii. Nasıl yapacak? Hindistan olur mu olmaz mı? Sonraki yıllarda, özellikle 80'ler ve 90'larda Hindistan hep konuşuldu. Eski dergilerde baktığınız zaman Hindistan'la ilgili bolca yazı bulursunuz. Bakın, Hindistan bunu yaptı değil mi? Google'un CEO'su, Microsoft'un CEO'su Hintli insanlar. Çok yetkili insanlar. Yani bir piramit olarak düşünürsek, o piramidin altı boş değil. Sağlıklı bir şekilde yayılmış ve oluşmuş bir yapı var. Çok başarılı global girişimler ortaya çıktı. Şimdi biz acaba Hindistan'ın yolundan yürüyor muyuz? Hindistan bir yol izledi ve bu yolda ne yaptı? Eğitim programını değiştirdi. Yurt dışına insanlar gönderdi. Çinliler de benzer şeyler yaptı. Ben de 84'te yurt dışına gittim. Orada Çinliler ve Hintliler vardı. Eğitim programlarını yenilediler, yazılıma daha fazla önem verdiler. Daha çok kodcu yetiştirdiler, teste önem verdiler. Böyle adımlar attılar. Peki, biz şimdi bu konuda neredeyiz? Ben tam olarak bunun cevabını bulamıyorum. Biz sanki bireysel çabalarımızla bir kazan kaynatıyoruz. O kazandan bir şeyler çıkmaya çalışıyoruz. Kimsenin kalbini kırmak istemem ama, ilk şirketleştiğimiz yıl 1989'du ve 2000 yılına kadar kamuyla hiçbir ilişkimiz olmadı. Hiçbir ihaleye girmedik, sadece ürün sattık. Kamuya ürün sattık tabii ki, ama bürokrasi sorunu Türkiye'de ciddi bir engel. Türkiye'de yaşayanlar da bürokrasiyle uğraşırken zorlanıyor. Yani Türkiye, Hindistan olabilir hala.
Murat PEHLİVAN: Bu fırsat var.
Serdar AK: Bu fırsat var ama niyet ediyor muyuz? O kısım belirsiz.
Murat PEHLİVAN: Aslında ben hep yazılarımda vurguluyorum. Bir konuyla ilgili, bir alanla ilgili devlet bir şey yapacaksa, önce politika ve stratejilerini belirleyip, kısa, orta ve uzun vadede bir yol haritası çıkarmalı. "Şunu yapalım" demek güzel, ama bununla ilgili altını doldurmadan bir adım atmak yeterli değil. Sonuçları ne kadar etkili olur, bu tartışılır. Türkiye'nin yazılım sektörüyle, teknoparklarla ve Silikon Vadisi kavramıyla ilgilenmeye başlaması aslında 1972'lere dayanıyor.
Serdar AK: Doğrudur. Silikon Vadisi'yle paralel belki ilk haberler o zaman geldi.
Murat PEHLİVAN: 20 sene sonra ama oradaki Amerika'daki gelişim süreci de kolay bir şey değil. Silikon Vadisi 60'larda dünya tarafından fark edildi. Biz de 60'larda fark ettik ama 70'lerden, özellikle 72'den itibaren "Bu alanı kaçırmamamız lazım" diyerek ilgilenmeye başladık. 78'de biraz daha adım attık. Sonra 84'te ilk defa 5 yıllık kalkınma programına Dünya Bankası'nın zoruyla girdik. Şimdi 110'dan fazla teknoparkımız var. Bu sayının artması güzel bir şey, kötü değil. Rakamsal olarak iyi bir noktadayız. Ama kaç tane firmamız buradan bir ürünleşme sürecine girip, katma değeri tabana yayarak yukarı doğru çıkıyor? Bunun sorgulanması gerekiyor.
Serdar AK: Ya da teknokent bünyesinde yerleşik olmaktan kaynaklanan sinerji ne kadardır?
Murat PEHLİVAN: Unicorn olmak mı önemli? Yoksa tabana yayılarak, yayarak büyütmek mi önemli?
Serdar AK: İkisi de aynı problemdir belki. Adam Grant'ın bir kitabı var, adını tam hatırlayamıyorum şu an, "Aykırılar" ya da benzer bir isimdi. İyi şeyler çok şeyden çıkar diyor. Yani Unicorn olması için tabanda çok firmanın olması lazım. Herkes, yüz bin tane firmanız varsa yüz bin tane Unicornunuz olmaz. Bu çok gerçekçi bir beklenti değil. Ama yüz bin tane firmanız varsa, başarılı birkaç firmanın Unicorn olma olasılığı ciddi bir şekilde artar. Aslında bunu Amerika'da görüyoruz. Ekosistem çok büyük olduğu için bu tür başarı hikayeleri mantar gibi çıkıyor.
Murat PEHLİVAN: Hepsi olmak zorunda değil Unicorn.
Serdar AK: Tabii hepsi olmak zorunda değil ama sektörün Unicorn'ları belki de çok az bir kısmını temsil ediyor. Şimdi biz Apple, Microsoft gibi firmalardan bahsediyoruz. Her biri iki buçuk, üç trilyon dolar değerinde. Nvidia da milyar dolarlık bir şirket. Ama bir de onun altındakilerin toplam hacmine bakmak lazım.
Murat PEHLİVAN: Ona bakmak lazım.
Serdar AK: Belki de elli trilyon dolar değerinde bir hacim orada var.
Murat PEHLİVAN: Değil mi? Ortaya çıkıp sahneye çıkmayan firmalar. Ama esas hazine orası bence.
Serdar AK: Kesinlikle öyle.
Murat PEHLİVAN: Şimdi Serdar Hocam, ilk defa size bir sürprizimiz var. Teknoloji, teknoloji, hep teknoloji ile ilgili konuşuyoruz. Teknoloji yayıncılığı yapıyoruz. Bu defa teknolojinin nimetlerinden istifade edelim dedik. İlk defa yapacağız.
Serdar AK: Peki.
Murat PEHLİVAN: Çok konuştuğumuz, gelecek vadeden alanlardan bir tanesi olarak kabul edilen yapay zeka.
Serdar AK: Evet.
Murat PEHLİVAN: Yapay zekaya “Serdar Ak bugün konuğumuz olacak, Serdar Bey'e sormam için bana sorular hazırla” dedim. 6 alanda soru hazırlamış. İkişer tane. Kişisel kariyer, şirket, sektör ve yenilikçilik, liderlik ve yönetim, hedefler ve gelecek hakkında ve tabii ki birde sosyal sorumluluk hakkında. Bunları da çok hızlı geçelim istiyorum. Bu işin biraz magazini olsun. Şimdi ilk belirlediği alan kişisel ve kariyer geçmişi. Demiş ki Serdar Bey, DECE Software'e nasıl katıldınız? Bu yolculuğunuzda sizi en çok etkileyen an neydi?
Serdar AK: Evet, şöyle DECE Software'i aslında bir bisiklet turunda kurduk. Bir bisiklet grubumuz vardı. Kulakları çınlasın, şu anki Ar-Ge müdürümüzle beraber uzun mesafe, 50-60 kilometre dağ bisikleti turları yapıyorduk. Her hafta ya da iki haftada bir biniyorduk. Bu fikirler o bisiklet yolculuklarında çıktı. Çok heyecanlı bir hikâye değil belki ama.
Murat PEHLİVAN: Çok heyecanlı bence. Şimdi İkinci sorusu. Yazılım sektörüne olan ilginiz nasıl başladı? İlk ilham kaynağınız kim veya neydi?
Serdar AK: Üniversitede, İTÜ'de başladı. İlk Fortran dersini aldığım zaman punch kartlar vardı. Bilgisayar merkezi yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindeydi. Ders aralarında koşarak oraya gider, bir şeyler yapardım. Aslında tutkum orada başladı. Elektroniği de çok seviyorum ama bilgisayarın o büyüsü beni çok etkilemişti. Zaman içerisinde PC'lere ulaşım çok kolaylaştı.
Murat PEHLİVAN: Şimdi şirket hakkında üç soru hazırlamış. GEODI’nin kuruluş hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz?
Serdar AK: Tabii, bir fikir vardı aslında. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesini haritada görebilir miyiz? Çünkü konumla ilgili bu tür şeylere çok ilgi duyuyorum. Bunu görebilir miyiz diye düşündük. Bunu gerçekleştirmek için ne yapabiliriz? O sıralar Netcad’te çalışıyorduk. Netcad bunu yapamaz. Yapamaz derken bunu bir eksiklik olarak söylemiyorum. Veri türü çok farklı. Yani biri bir kitap, aralarda geçen "oraya gittim, buraya gittim" gibi hikayeler var. GEODI Engine'in şekillenmesindeki ana fikirlerden biri budur. Bu konuda bir patentimiz de var. Türk Patent Enstitüsü'ne tescil ettirdiğimiz, yapısal olmayan veriler üzerinde GIS adlı bir patentimiz var. Örneğin, web sitemizde Nutuk ile ilgili bir örnek proje var. Nutuk 500 sayfalık bir PDF. Nutuk'u GEODI’ye veriyorsunuz. GEODI onun içindeki yerleri, isimleri, birlikleri, işgalcileri (Yunanlar, İtalyanlar, Fransızlar, İngilizler gibi) tanıyor. Böylece aslında o kitap bir anda başka bir şeye dönüşüyor.
Murat PEHLİVAN: Şirketinizin misyonu ve vizyonu nedir?
Serdar AK: Biz uluslararası bir firma olmak istiyoruz tabii ki. Yazılımda veri keşfi, veri sınıflama ve DSPM (Data Security Posture Management) gibi alanlarda bilinen bir firma olmayı hedefliyoruz. Gartner'in sınıflamasında bu kategoriye uyuyoruz. Orada çok bilinen, uluslararası düzeyde sağlam çözümler sunan bir firma olmayı hedefliyoruz. Tabii bunu yapmak için ürün kalitesi, ekosistem gibi olmazsa olmaz şartlarımız var. Bu yolda ilerliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yapay Zekâ ile ilgili üçüncü soru. DECE Software'in sunduğu en yenilikçi ürün veya hizmet nedir?
Serdar AK: GEODI Q. Dediğim gibi, biraz önce bahsettim. Yapay zekâ zaten GEODI’nin içerisinde var. Çeşitli alanlarda. GEODI Q ile keşif yeteneklerimizi inanılmaz bir seviyeye taşıdık. Süreç daha da eğlenceli hale geldi.
Murat PEHLİVAN: Çok iyi. Sektör ve yenilikçilik başlığında yine üç soru hazırlamış. Birinci soru, yazılım sektöründeki en büyük zorluklar sizce nelerdir? İyi soruymuş bu.
Serdar AK: Güzel ama zor bir soru. Yani zor bir noktadan sormuş.
Murat PEHLİVAN: Hakikaten mi?
Serdar AK: Tabii, işe yarar bir fikir bulmak yani. Pazardaki bir problemi görmek bence en önemli sorunlardan bir tanesi. Çok bariz gibi görülen şeyler aslında pek bir problem olmuyor. Kullanıcıları dinlemek lazım. Bir kullanıcı da değil, pazarın genelindeki problemi görmek. En önemli konulardan bir tanesi bu. Tabii ona bir çözüm inşa etmek ayrı bir şey. O çözümü inşa edecek nitelikli kadroları bulmak, bütün bunları yapmak için gerekli kaynağı bulmak ve sonra tabii bunu ticarileştirmek. Yani yazılım sektörü böyle bir şey. Bakın, bugün plastik enjeksiyon örneğini veriyorum. Plastik enjeksiyon sektöründe belki %3 daha ucuz olsanız pazarda bir şansınız olabilir. Daha ucuz malzeme temin edersiniz, daha az personel çalıştırırsınız filan. Ama yazılım öyle değil tabii. Yazılımda rekabet çok daha zor bir iş.
Murat PEHLİVAN: İkinci soru, teknolojik yenilikler ve gelişmeler şirket stratejinizi nasıl etkiliyor?
Serdar AK: Aslında bu soru biraz yanlış formüle edilmiş. Çünkü bizim şirket stratejimiz zaten yenilikçi olmak üzerine kurulu. Yani "nasıl etkiliyor?" yerine, bizim stratejimiz yenilikçi olmak. Yenilikçilik tabii ki, biraz önce de söylediğim gibi, zor bir süreç. Use case (kullanım senaryosu) yaratmak zor bir iş. Mesela, zaman içerisinde çok iyi bir dokümantasyon sistemimiz var. Confluence kullanıyoruz. Yazılım sektöründeki herkes bunu bilir. Ancak bu dokümantasyonun %80'i geçerliliğini yitirmiştir, çünkü ortada bir sürü fikir var. Fikri üretiyorsunuz, test ediyorsunuz, sahada bir iki kişi "çok iyi" diyor, diğeri "öyle değil" diyor. Ama "hadi satalım, para istiyorum" dediğinizde kimse ortada yok.
Murat PEHLİVAN: Yok ortada.
Serdar AK: Bu anlamda, yenilikçilik gerçekten zor bir iş. Deneme yanılma yapmadan gerçekleşebilecek bir şey değil. Olay sadece fikirle bitmiyor. Satabildiğiniz fikir olması lazım.
Murat PEHLİVAN: Satabildiğiniz fikir, evet. Üçüncü soru, gelecekte yazılım dünyasında öngördüğünüz trendler nelerdir?
Serdar AK: Yani, bu konuda çok düşünüyor muyum, emin değilim. Yazılımın geleceği ne olacak gibi bir soruya net bir cevap vermek zor. Şöyle ki, yazılım punch kartlarla başladı.
Murat PEHLİVAN: Geldiğimiz nokta burası.
Serdar AK: ENIAC ile başladı, lambalı bilgisayarlarla. Ben Seydişehir'de son stajımı yapmıştım. Orada bir PD8 vardı, 8 bitlik bir bilgisayar. Klavyesi yoktu, tuşlar vardı. Assembly ile yazıyorduk, 1-0-1-0 şeklinde. Load diye bir düğmesi vardı, onu yüklüyordu. Yani buradan geldik. O zaman da yazılım yazılımdı, bugün de öyle. Ancak tabii yapay zekânın yazılımcıların yerine geçmesi meselesi var. Gelecekte UX (kullanıcı deneyimi) nasıl olacak diye bir soru vardı. Bu sorunun çok güzel, belki biraz çarpıcı bir cevabı var: UX diye bir şey kalmayacak. Çünkü söyleyeceksiniz, yapacak. Bu yazılımın geleceğini nasıl etkiler bilmiyorum, ama şu an bildiğimiz anlamda yazılım geliştiren firmaların, belki DECE de dahil, yok olacağız. O yüzden hazır olmamız lazım.
Murat PEHLİVAN: Diğer bir başlığa geçelim: Liderlik ve yönetim. İlk soru, başarılı bir lider olmanın en önemli unsurları sizce nelerdir?
Serdar AK: Bunu bilsem uygulardım.
Murat PEHLİVAN: Ben de bu soruları yeni okuyorum. Yani üzerinde hiç düşünmedim. Benim için de sürpriz olsun dedim. Şimdi bu soruyu okuyunca, dedim ki yapay zekâ bayağı akıllı herhalde. Serdar Bey'in liderlik vasıflarını görmüş, buna göre bir soru çıkartmış diye düşündüm.
Serdar AK: Birkaç şey olabilir tabii. Öncelikle yaptığınız işi bilmeniz lazım. Yani bir şeyi liderlik edebilmek için, koçlukla liderliği biraz ayırmak istiyorum. Bilmeniz lazım, okumanız lazım. Ön almanız gerekiyor. Yani başka hiç kimsenin merak etmediği bir yerde sizin gündem yaratmanız gerekiyor. Bu, ilerlemenin birinci kuralı. Tabii yetenekli insanları seçmeniz de gerekiyor. İş yapacak adamları görmek. Çok kolay bir şey olmadığını söyleyeyim, ama bunun da olması lazım. Yani birlikte çalışacağınız insanları seçmek. Bunlarda da tabii %100 başarı diye bir şey yok. Bazen tutuyor, bazen tutmuyor. Tabii bu, pazarı bilmekle de ilgili bir konu. Pazarı araştırmak, iş modellerini oluşturmak, ürününüze âşık olmamak.
Murat PEHLİVAN: Duygusal bağ kurmamak.
Serdar AK: Duygusal bağ kurmamak, evet. Öyle şeyler.
Murat PEHLİVAN: Türkiye'deki en önemli problemlerden biridir bu. Şirketiyle ve ürünüyle duygusal bağ kurar insanlar. Nedense.
Serdar AK: Bir hanımefendi bana sormuştu, çok eski yıllarda, bir headhunter firmadan. "Serdar Bey, Netcad sizin oğlunuz gibi, çocuğunuz gibi değil mi?" dedi. "Hayır," dedim. "İlk eşim gibi." O da benim eşimin esprisidir. O zaman bırakabilirsiniz dedi. Gerçekten duygusal bağ kurmamak lazım.
Murat PEHLİVAN: Kopamıyorsunuz.
Serdar AK: Öyle. O da sizi bir sürü fırsattan mahrum bırakıyor maalesef.
Murat PEHLİVAN: Diğer bir soru. İkinci soru. Burada iki soru hazırlamış. Takımınızla nasıl bir iletişim ve iş birliği ortamı yaratıyorsunuz?
Serdar AK: Bu gerçekten zor bir soru. Mesela bilginin akmasını sağlamaya çalışıyorum. Yani ortak bir bilgi platformu oluşturuyoruz. Mutlaka etkisi oluyor, ancak bu etkiler çok ölçülebilir değil. Seanslar yapıyoruz, eğitim seansları gibi. Ama bu iletişim kültürü biraz daha geçmişten gelen bir kültür olması gerekiyor. Yani bu konuda zorlanıyoruz. Zorlanıyoruz derken sadece kendimi katmıyorum. Bir ekip var tabii ki, bir çekirdek ekip var. Oradaki bilginin ekip içinde yayılması kolay, ancak diğer katmanlara ulaşması biraz zaman alıyor. Bazen çok şaşırıyorsunuz, "Nasıl yani, aynı ofiste mi yaşıyoruz acaba?" diye. Bunları normal karşılamak, çözmenin en iyi yollarından biri.
Murat PEHLİVAN: Hedefler ve gelecekle ilgili iki soru hazırlamış. Birinci soru, DECE Software'in gelecek vizyonu nedir? Gerçi bunu yukarıda bahsettik ama önümüzdeki yıllarda ne gibi hedefleriniz var? Vizyondan ziyade hedefleri cevaplasak daha iyi herhalde.
Serdar AK: Evet, biz şimdi Körfez coğrafyasında sağlam bir yer edindik. Artık orada bir kar topu etkisi hissediyoruz, yayılıyor. Hindistan ve Pakistan, ikisi de çok büyük pazarlar. Oralarda da aynı etkinin devam edeceğini düşünüyoruz. Şu anda bütün enerjimizi Kuzey Amerika ve Avrupa pazarına yönlendiriyoruz. Oralar çok zor pazarlar, denklemler daha farklı işliyor. Öyle görüyoruz, tabii görebildiğimiz kadarıyla. Hedefimiz, bütün dünyada bilinen bir marka olmak. Data Discovery denildiğinde, ChatGPT dahil, GEODI'nin de listeye alındığı bir gelecek hayal ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bak burada sadece GEODI var.
Serdar AK: GEODI var denilen bir gelecek hayal ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Harika. Bu da aslında biraz benzer bir soru. İkinci soru, kendiniz ve şirketiniz için belirlediğiniz kısa ve uzun vadeli hedefler nelerdir, demiş.
Serdar AK: Yani güzel. Ben Bodrum'u hedefliyorum.
Murat PEHLİVAN: Zaten sizi Bodrum'da görmüyoruz diyorlardı bir ara.
Serdar AK: Yazın biraz daha uzun zaman geçiriyorum orada. Belki full-time orada olabilirim. Tabii bu iş birliği meselesi çok önemli, Murat Bey. Yani şirketler her zaman organik bir şekilde büyümek zorunda değiller. Birleşerek de büyüyebilirler. O tarz bir arayışımız var tabii ki, her yazılım firması gibi. Biz de bu anlamda güzel bir adayız. Yani işimizi ciddi yapıyoruz, arkası dolu. Herhalde önümüzdeki birkaç yıl içerisinde öyle bir yola gireceğiz gibi görünüyor. Belki de misyonumu tamamlamış olabilirim.
Murat PEHLİVAN: Hayırlısı bakalım. Altıncı soru seti de yine iki soruluk bir set. Sosyal sorumluluk ve etkiyle alakalı. DECE Software'in sosyal sorumluluk projelerine yaklaşımı nedir?
Serdar AK: Yani sosyal sorumluluk da bir sorumluluk.
Murat PEHLİVAN: Var mı böyle bir çalışmanız?
Serdar AK: Ben kendi adıma Ankara Sanayi Odası'nda Bilişim Komitesi Başkanlığı yapıyorum. Elimden geldiğince oraya katkı veriyorum. Tabii stajyer kabul etmek de bir sosyal sorumluluk olarak değerlendiriyorum. Türkiye'de bu konu büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Stajyerlere kapıyı olabildiğince açık tutuyoruz. Kısa dönem, uzun dönem stajyerlerine... Yani bunun haricinde çok aktif olarak aradığımız bir şey yok. Ama gelirse tabii ki sıcak bakarız. Açıkçası bu tür projelere her zaman açığız.
Murat PEHLİVAN: İkinci soru, topluma katkı sağlamak için neler yapıyorsunuz? Yapay zekanın sorusu bu!
Serdar AK: Düzgün insan olmaya çalışıyorum. Kırmızı ışıkta duruyorum, etik dışı işler yapmıyoruz. Öyle. Yani topluma fayda biraz buralardan başlıyor bence. Çalışanlara ve çevreye karşı yasa ve yönetmeliklere uygun davranmak. Kimsenin haklarını gasp etmemek gibi.
Murat PEHLİVAN: Aslında öncelikle kendimize saygı duymamız gerekiyor. Tüm bu saygı çerçevesinde davrandığınızda, kendinize de saygı duyuyorsunuz.
Serdar AK: Zaten bunlar olduğu zaman, dediğimiz gibi, şirketler de büyüyecek ve aralarından unicornlar çıkacak. Bu da öyle. Yani biz birey olarak doğru davranırsak...
Murat PEHLİVAN: Doğru davranacağız ki.
Serdar AK: Çok temel, basit konularda gerekeni yaparsak, arkası gelir herhalde.
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle. Var mı ilave edeceğiniz bir şey?
Serdar AK: Yok, çok teşekkür ederim. ChatGPT’ye bravo. Güzel bir kapsam çıkartmış.
Murat PEHLİVAN: Evet, fena değil. Bundan sonra kullanacağız biz de. Yapay zekanın soruları biraz magazin gibi de olsa, sıkı sorular da çıkartmış yani.
Serdar AK: Tabii tabii. Bir de bu prompt biraz daha detaylandırılsa daha iyi olur.
Murat PEHLİVAN: Dediğim gibi ilk defa sizde yapıyoruz bunu, bu konuyu. Bakalım bundan sonra da kullanacağız gibi görünüyor. Çok teşekkür ediyoruz.
Serdar AK: Ben çok teşekkür ederim. Güzel sohbet için.
Röportajın tamamını ICT Media YouTube kanalından izleyebilirsiniz.