
2003 yılında faaliyete geçen Hacettepe Teknokent bu sene 20. kuruluş yıl dönümünü kutluyor. 64 bin metrekara alanda 300 firmaya hizmet veren Teknokent, geçen zaman zarfında devasa bir teknoloji geliştirme merkezi haline geldi. Hacettepe Teknokent Genel Müdürü Sinan PEKŞEN, sürekli bir gelişim ve değişim içerisinde olduklarına dikkat çekti. Yeni projeleri hakkında ICT MEDIA’ya bilgi veren PEKŞEN, “Bu projelerimiz tamamlandığında Hacettepe Teknokent’li olmak her zamankinden daha keyifli olacak” dedi. Sinan PEKŞEN, Hacettepe Teknokent İnsan Kaynakları ve İdari İşler Koordinatörü Merve KIZILTAN ile birlikte ICT MEDIA TV Youtube kanalında yayınlanan Murat PEHLİVAN ile Açık Açık Programı’na konuk oldu. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
MURAT PEHLİVAN: Açık Açık programı için Hacettepe Teknokent yerleşkesindeyiz. Konuklarım Hacettepe Teknokent Yönetim AŞ Genel Müdürü Sinan Pekşen ve kıymetli çalışma arkadaşı Merve Kızıltan Hanımefendi. Sinan Bey hoş geldiniz. Hacettepe Teknokent’in kurulduğu günden bu yana gelişim süreci ve geçirdiği evreleri bize biraz anlatabilir misiniz?
SİNAN PEKŞEN: Hacettepe Teknokent 2003 yılında yani tam 20 yıl önce mart ayında hayata geçiyor. Bugün sahip olduğu olanaklarla mukayese kabul etmeyecek, çok daha iptidai, sınırlı imkanlarla hayata geçiyor. Ama her şey gibi bugün muazzam bir yol alınmış durumda. Bugün Türkiye'nin aktif, faal olan 100 civarındaki teknokenti içerisinde başarılarıyla ilk 10’da yer alıyor. Hacettepe Teknokent, aslında Hacettepe Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi Yönetici AŞ. tam adıyla bu ünvanla faaliyette olan bir anonim şirket. Bu anonim şirketin temelde 4691 sayılı kanunla belirlenmiş iki ana başlıkta özetlenebilecek görevleri var. 700 bin metrekareden daha büyük bir açık alanı olan 64 bin metrekareye yakın kiralanabilir ofis alanlarıyla içerisinde 300'den fazla firmanın araştırma geliştirme yapan ya da Kuluçka dediğimiz 3 yaşından küçük firmaların bulunduğu hakikaten deyim yerindeyse devasa bir merkez haline gelmiş bulunuyor Hacettepe Teknokent.
64 bin metrekarelik kapalı alan bugün %100 dolulukla çalışıyor. Yer isteyen yeni girişimcilere yeni oluşumlara ofis vermek konusunda zorluk çekiyoruz. Bu durum sadece Hacettepe Teknokent'in değil başkentimizde faaliyette bulunan diğer teknokentlerde de bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Yani sevinelim mi üzülelim mi ayrı bir konu hakikaten çünkü bir bakıma sevindirici bu kadar ilgi görüyor olmak ama bir bakıma da talebi karşılayamadığımız için üzücü tabi. 300 firmada yaklaşık 6 bine yakın çalışan var. 5000 küsuru Ar-Ge personeli olmak üzere kalan 1000'i destek personeli dediğimiz nitelikteki personelle oluşan bir çalışan kitlesi var burada. Bu da aslında sevindirici bir şey. Rakamların bir adım ötesine geçip de peki ne oluyor diye baktığınızda burası aslında tam anlamıyla bir yaşam alanı. İşte parklarıyla, sosyal tesisleriyle, restoranıyla, düzenlediğimiz etkinlikler, açık hava sinemasıyla burası bir yaşam alanı. Yeni neslin ki bu bahsettiğim 6000 kişinin büyük çoğunluğu yeni nesil çalışan, genç çalışan. Onların çalışma alışkanlıkları da farklı, hayat anlayışları da farklı. Dolayısıyla biz de onlara adapte olmaya çalışıyoruz. Onların çalışma hayatından, burada geçirdikleri zamandan memnun olmalarını, mutlu olmalarını sağlayacak önlemleri almaya çalışıyoruz.
MURAT PEHLİVAN: Hacettepe Üniversitesi'nin Türkiye'nin bilim, Ar-Ge, inovasyon kültüründe farklı bir durumu vardır. Yani daha çok bilim adamı yetiştirir Hacettepe Üniversitesi. Yani ticarileşmeden ziyade daha çok bilme odaklı, ArGe odaklı eğitimleri, süreçleri ve kültürü var. Üniversitelerin teknoloji transfer ofisleri var malumunuz. Siz bir yönetici olarak teknoloji transfer ofisinin yaptığı faaliyetleri nasıl buluyorsunuz?
SİNAN PEKŞEN: Bu sorunuza samimi bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. Ancak bir adım geriden başlamak istiyorum. Bazı üniversitelerimiz sektöre hitap eden, yetkinlikleri o yönde gelişmiş, kaslarını o yönde geliştirmiş, yeni istihdamı sağlayacak, kaliteli istihdamı sağlayacak bireylerin yetişmesi tarafıyla ön plana çıkıyor. Bazı üniversitelerimiz de akademik camiada kalacak, bilim insanı olarak hizmet vermeye devam edecek, kişileri yetiştirmesiyle ön plana çıkıyor. Hacettepe de bilim insanı yetiştirmesi tarafıyla biraz ön plana çıkmış bir üniversite. Bu belki de sektörle, akademiyle sanayinin iş birliğini sağlamak açısından bir avantaj. Yani Hacettepe'nin böyle bir güçlü kası var aslında, hatta daha da ileriye gidelim isterseniz, Hacettepe deyince akla tıp geliyor değil mi? Bütün Türkiye'de ve hatta ülkemizin sınırları dışında dahi Hacettepe, tıp alanında akla gelen isimlerden belki de ilki, ikincisi ama sonuç itibariyle tam da dediğiniz gibi böyle bir tarafıyla ön plana çıkmış bir yanı var. Hacettepe, 20 yıllık süreçte bunu lehine olacak, yani Teknokent'in başarısına hizmet edecek şekilde çok güzel kullanabilmiş. Bugün Teknoloji Transfer Merkezimiz, yani HTTM adıyla andığımız Teknoloji Transfer Merkezimiz 500'den fazla projeyi yürütmüş, oldukça tecrübeli personeliyle bu sanayi akademi iş birliğini koordine eden, regüle eden belki bir bakıma ve projelerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayan, tam merkezi konumda duran bir pozisyonu, bir görevi var. Zaman içerisinde özellikle TÜBİTAK tarafından desteklenen projelerin, sayılarının artmasıyla TTM'nin iş yükü, TTM'nin aldığı görev ve sorumluluklar da artmış aslında.
Son dönemde sadece Hacettepe TTM adına değil ama genel olarak Teknoloji Transfer Merkezleri adına belki bir şey söyleyebilirim. Son dönemde bazı belirsizlikler oldu, bazı teşviklerin, yardımların son bulması, sürelerinin bitmesi sebebiyle son bulması ve Teknoloji Transfer Merkezlerinde çalışan personelin ve bu merkezlerin işlevlerinin devam edip etmeyeceği konusunda bazı şüpheler oluştu. Ama bugün gördük ki aslında çoktan o konu rayına girmiş, artık devletimizin teşvikleri olmasa da üniversitedeki bilim insanlarının sanayi ile bir araya gelip çok da yaratıcı, çok da katma değer üreten projeler yapmak ve bunların ticarileştirilmesi yoluyla kendi yağı ile kavrulan, yani kendi fonunu, kendi kaynağını kendisi oluşturan projeler üretmek konusunda hiçbir eksiğimiz yok. Dolayısıyla TTM görevine aynen devam edecek, hatta belki büyüyerek devam edecek. Şu anda Hacettepe Teknokent'te, Teknokent'in bir iştiraki olan Teknoloji Transfer Merkezi’nde 7 personelimiz var. Bunların 5'i uzun yıllardır kendi konularında çalışan, girişimcilik ekosistemi, üniversite sanayi iş birliği, patent ofisi gibi kendi uzmanlık alanlarında yetişmiş, kalifikasyonu oldukça yüksek kişiler. Projeleri sadece kâğıt üzerinde yürütüyor olduklarını düşünmenizi istemem. Bunlar projeleri yaratmak konusunda, belki bir KOBİ, bir sanayi firmasının kapısını çalıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki o birikimi, potansiyeli nasıl değerlendirebileceklerini anlatan insanlar. Öyle de olmaları gerekiyor zaten. Asli görevleri bu. Dolayısıyla ben onların yarattığı bu katkının son derece başarılı olduğuna inanıyorum.
Elbette geliştirecek alanlarımız var. Toz pembe bir tablo çizmek istemem. Dünya çok hızlı değişiyor bir kere. Her şey sürekli değişiyor. Siz bir şeyi bugün başardıysanız yarın da başaracaksınız anlamına gelmiyor bu. O yüzden daha yapacak çok işimiz var. Orada da var. Teknokent yönetimi olarak, teknoloji transfer merkezi olarak yapacak çok işimiz var. Ben bu dinamizmden de çok mutluyum açıkçası. Değişimin bizi zorladığını zorladıkça bizim gelişebildiğimizi düşünen biriyim. O yüzden de bugüne kadar yapılanları başarılı buluyorum. Bundan sonra da daha da başarılı işler yapabileceğimizi düşünüyorum. Hatta madem konu oraya geldi, şöyle bir örnek vereyim. Bir önceki yıla göre teknoloji transfer merkezimizde yürüttüğümüz proje sayısında bir düşüş var sayıca. Ancak projelerin bütçe toplamına baktığınızda %108'lik bir artış var. Yani burada çalışan arkadaşlarım daha az projeden daha yüksek iki katından da fazla katma değer sağlayan bir iş yapıyorlar. Bu sadece son bir senedeki değişim.
MURAT PEHLİVAN: Daha nitelikli projelere odaklanıyoruz dediniz, bunu biraz açar mısınız? Geçen yıl Bakanlık teknokentlerdeki firmaların cirolarıyla ilgili bir karar aldı. %2 ile sektör kendi kendini fonlayıp büyütsün, bir yatırım kültürü oluşsun isteniliyor. Sizin %2 ciro payları konusunda teknokent olarak aldığınız tedbirler politikalar nedir, bununla ilgili bir yol haritanız var mıdır? Varsa nelerdir?
SİNAN PEKŞEN: Bana göre bu ekosistem içerisinde son dönemde alınan en doğru kararlardan biriydi bu. Neden böyle düşündüğümün dayanağını şu şekilde ifade edebilirim. Biliyorsunuz teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar çeşitli muafiyetlerden yararlanıyorlar. Bu muafiyetler tabi ki dünyada global piyasada rekabet güçlerini arttırabilmeleri daha hızlı büyüyebilmeleri adına aslında devletimizin feragat ettiği tutarlardan oluşuyor. Bunlar gelir vergisi, SGK primleri gibi çeşitli muafiyetler... Dolayısıyla devlet aslında dedi ki, sen bu muafiyetten yararlandığın tutarın vergisel anlamda muaf olduğun tutarın %2'si kadarını al bir havuza koy. Girişim Sermayesi Yatırım Fonuna aktar ya da bir başka kuluçka firmaya doğrudan yatırımcı olarak yardım et. Böylece sistemin kendi içerisinde döner hale gelmesini sağlamaya yönelik bence çok akıllıca bir ilk adım atılmış oldu. Biz de Teknoloji Geliştirme Bölgesi Yönetici AŞ olarak geçen sene yanlış hatırlamıyorsam 476 milyon lira civarında OYAK yatırımının bir fonuna bu %2'lik tutarı aktardık. Bu seneki öngörümüzde bunun 503 bin civarında olması. Aralık ayının sonuna kadar ya bir fona aktarılacak ya da demin söylediğim gibi doğrudan bir ya da birkaç tane kuluçka firmasına hisseler olarak yatırım yapılacak. Ben bunu devletten alınan muafiyetlerin artık ihtiyaç duyulmamasını sağlayacak bir ilk adım olarak değerlendiriyorum, bence çok doğru bir karardı. %2-3 tartışılabilir. Bazı firmalar için belki de son anda karar verilip çok kısa süre içerisinde uygulamaya konulan bir karar gibi oldu. Bu yüzden bazı firmaları belki zorladı, belki bazı zorluklar yaşandı ama hep geçiş dönemlerinde sizde biliyorsunuz yaşanıyor böyle durumlar. Belki birkaç sene içerisinde regüle edilecektir ve artık firmalar bunu yapacağını bildiği için daha öncesinde bütçesini ona göre hazırlayacaktır. Bana sorarsanız olumlu etkilerini görmeye başlayacağız.
MURAT PEHLİVAN: Süreç içerisinde sistem oturur. Peki daha çok bir yatırım firmasının mı tercih edilmeli yoksa Hacettepe Teknokent'in içerisindeki kuluçka firmalarımı desteklenmeli. Siz neyi arzu edersiniz?
SİNAN PEKŞEN: Teknokent yönetimlerinden bazıları kendi fonlarını kurdular. Kendi fonları aracılığıyla var olan firmaların bu yüzde 2'lik yükümlülüklerini kendi fonlarına aktarmalarını rica ettiler. Çünkü firmalar yatırım konusunda serbest tabiiki. Çok yeni bir uygulama olduğu için başarılı veya başarısızlar demek için çok erken. Ama bu uygulamaya öncülük eden birkaç Teknokent'in başarılı olacağına inanıyorum. Yani başta kendi bölgelerindeki firmaların bu yüzde 2'lik yükümlülüğünü kendi kurmuş oldukları ve yönettikleri fonda toparlayarak yine kendi kuluçkalarına aktarabilecekleri bir döngüyü, bir ekosistemi kendi kendine yeten bir sistemi yaratabileceklerini düşünüyorum. Biz Hacettepe Teknokent olarak henüz böyle bir yatırım fonu kuruluşunu gerçekleştirmedik. Ama bir fikir olarak yönetim kurulumuz bu konuya oldukça sıcak, istekli yaklaşıyor. Önümüzdeki yıl içerisinde biz de böyle bir yöne gidebiliriz. Kendi fonumuzu kurup buradaki firmalarımızın yükümlülüklerini Hacettepe Tektokent'in yönetmiş olduğu bu fona aktarmalarını sağlayabiliriz. Bence çok da güzel olur.
MURAT PEHLİVAN: Peki Ankara'daki diğer teknokentleri de bu fonun oluşumuna davet etmeyi düşünür müsünüz?
SİNAN PEKŞEN: Sadece Ankara'da değil hatta İstanbul'daki büyük teknokentlerle de bu iş birliğini yapılabilir. Sonuçta birlikten kuvvet doğar.
MURAT PEHLİVAN: Diğer bir konuya geçmek istiyorum, o da başarı meselesi. Hacettepe Teknokent'teki firmalarımızın başarı grafiği hakkında ne söylersiniz? Merve hanım buyrun…
MERVE KIZILTAN: Hemen şöyle bir girizgâh yapmak isterim. Hacettepe Teknokent olarak Sanayi Bakanlığı'nın başarı grafiğinde biz son iki yıldır ilk onda yer alıyoruz. Tabi ki hedefimiz daha da ilerlemek. Şu an zannediyorum ki 100’e ulaştı teknokentlerin toplam sayısı. Teknokent yönetici şirketlerinin en önemli etkisi aslında firmaların niteliklerini güçlendirmek. Bizde bünyemizdeki firmalarımızı desteklemek için eğitimler, danışmanlıklar, mentörlük faaliyetleri, ticari heyetler düzenliyoruz. Örneğin Ön Kuluçka ve Kuluçka merkezlerimize hızlandırıcı etkinlikler düzenliyoruz. Üniversite sanayi iş birliğini desteklemek açısından çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Doğru girişimcinin doğru yatırımcıyla buluşması bu anlamda çok önemli.
Hacettepe Teknokent olarak firmalarımızın niteliklerini kazandırmak için yoğun çaba sarf ediyoruz. Sektörel dağılıma baktığımızda ise bilişim ve yazılım teknolojileri ilk iki sırada yer alırken, savunma sanayimiz üçüncü sırada yer alıyor. Hacettepe'nin amiral gemisi olan sağlık sektörü de aslında dördüncü sırada yer alıyor teknokentimizde.
Destek dedik, firmalarımızın nitelik kazandırmak dedik. Bu çalışmaların etkilerini son üç yılda gözlemleyebiliyoruz. Birkaç örnek de vermek isterim. Örneğin Loop Games firmamız oyun sektöründe yer alan çok genç bir ekiple oluşmuş bir firma. Şu anda çalışan sayısı 20'ye ulaştı. 20 kişilik bir ekip bile olmadan ufak bir ekiple beraber bir oyun geliştiriyorlar ve bunu 200 milyon dolar bir ihracat rakamıyla satıyorlar ve Türkiye'ye aslında önemli bir kazanç sağlıyorlar.
SİNAN PEKŞEN: En başarılı örneklerden biri bu aslında. Bir iki kişilik bir firma olarak başlayıp bir yıl gibi bir süreçte 20 kişiye çıkıp üstelik de 200 milyon dolarlık bir ihracat rakamına ulaşmaları gerçekten büyük bir başarı.
MERVE KIZILTAN: Örneğin JotForm firmamız yine Kuluçka firmasına tek kişiyle başlayarak şu an Amerika'da ofisleri bulunan 200'den fazla kişiye istihdam sağlayan bir firmamız. Aslında dediğim gibi ekosistem içerisinde olabildiğince destek sunmayı planlıyoruz. Aynı zamanda da ekosistemdeki yeni trendleri de takip etmek önemli. Oyun firmasından bahsettik. Pandemiyle beraber hayatımıza oyun sektörü girdi ve bu sektörle beraber bizler de bu yeni trendi takip ederek bir Oyun Kuluçkası Merkezi hayata geçirdik. Orada da girişimcilerimize oyun sektörü alanında çeşitli destekler vermeyi hedefliyoruz.
MURAT PEHLİVAN: Pandemi dediniz, şimdi gelelim o zaman pandemiyle beraber teknokentlerdeki çalışma düzeninde yapılan uygulama veya düzenlemeye. Pandemi de hepimiz kapandık, kimimiz evden çıktık, kimimiz çıkamadık ama işlerin de durmaması gerekiyordu. Bilişim sektörü, yazılım sektörü pandemi de çok ciddi görevler üstlendi. Pandemi sürecinde öne çıkan uygulamaların tamamını bizim sektörümüzdeki firmalarımız yaptı. Devlet onların çalışmaları, gayretleri, emekleriyle bu süreci yönetti. Pandemiyle beraber hayatımıza giren uzaktan çalışma modeli, önce %70, %75 sonra en sonunda %100'e kadar çıktı. Pandemi sürecini yaşanmış, bu süreçleri görmüş insanlar olarak, bu uzaktan çalışmanın olumlu olumsuz etkileri nelerdir? Düzeltilmesi gereken yerleri var mı?
MERVE KIZILTAN: Aralık 2022'de Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamasıyla Bilişim Personeli %100 Uzaktan Çalışma Teşvik Kapsamı'na dahil edildi. Aralık'ta aslında bu süreç bitecek ama bizim öngörümüz biraz uzatılacağı yönünde. Pandemi'de neden böyle bir uzaktan çalışmaya ihtiyaç duyuldu? Ofisler içerisinde, yakın mesafede çalışmaktan insanlar rahatsızlık duymaya başladı. Aslında global firmaların çoğu bunu öncelerden de uyguluyorlardı. Bu model bizim için yeniydi. Şöyle ki bilişim personeli, yazılım sektörü aslında biraz zaman ve mekândan uzak bir çalışma gerektiren bir sektör. Bu yüzden de bilişim personelimiz şu an uzaktan çalışmayı da tattıktan sonra biraz da yurt dışında bu sistem uygulanınca oralara karşı daha fazla motivasyonları gelişti. Belki de beyin göçü anlamında da biraz etkisi oldu. Devletimizin getirdiği uzaktan çalışma modelini aslında biraz daha beyin göçünü engellemeye yönelik bir hamle olarak değerlendiriyoruz.
İletişim her şey demek, tecrübe aktarımı çok önemli. Teknokent ekosisteminde boşalmış ofisler görmeyi biz de istemeyiz tabii ki. Çünkü biz firmalarımızın bir arada iş geliştirme yapmalarını istiyoruz. Örneğin birisi yazılımını yapıyordur, bir firma donanımı yapıyordur, beraber ortak bir proje geliştirebilirler. Aslında önemli olanın da bu olduğunu düşünüyoruz. Beraber iletişim kurma motivasyonunun, beraber bir şeyler yapabilme, iletişimi sürekli sağlama… Bunların önemli olduğunu düşünüyoruz. Evet yani olumsuz diyemeyiz ama biraz da yeni bir süreç olduğu için önümüzdeki dönemlerde deneyimleyebileceğimiz bir süreç. Umarım ülkemiz için sonuçları iyi olur.
MURAT PEHLİVAN: Sinan Bey siz bu konuda düşünüyorsunuz?
SİNAN PEKŞEN: Merve'nin işaret ettiği konulara aynen katılıyorum. Birkaç konuyu eklemek isterim. Yeni bir deneyim olduğu için sonuçları bakımından iyi ya da kötü oldu demek için henüz çok erken. Ama elimizde var olan bazı gerçekler de var tabii. Hiçbir şeyimiz yok değil konuyla ilgili. Gerçeklerden yola çıkarak belki bazı yorumlar yapmak mümkün olabilir ama nedir o gerçekler? Bakın bütün dünyada yazılım sektörü uzun bir zamandır aslında uzaktan çalışır durumdaydı. Yani Avrupa'daki bir firma çok güzel bir şekilde, çok başarılı bir şekilde Hindistan'daki yazılım yapan bireylere, firmalara bile değil bireylere ulaşıp, işini onlara yaptırtıp hiç yüzünü bile görmeden projesini tamamlayabiliyordu. Bu dünya için yeni bir çalışma yöntemi aslında. Yani modern zamanların o bildiğiniz Fordisyen çalışma yöntemi yani akan bir üretim hattında çalışanların belirli görevleri sürekli olarak ve rutin bir şekilde yaptığı, sabah 8'de kart basıp akşam 6'da tekrar kart basarak evine gittiği, o modern döneme ait çalışma metodolojisinin artık tamamen ortadan kalktığı yepyeni bir model. İnsanların kafelerde oturup, evinde oturup, istiyorsa gece 3'de uyanıp sabah 6'ya kadar çalışıp sonra tekrar uykuya yatıp öğleden sonra uyanıp tekrar çalışmaya başladığı bambaşka bir model. Daha da önemlisi işin maddi tarafını etkileyen hem bireyler açısından hem de firmalar açısından kaynak paylaşımı ortaya çıktı. Yani bir yazılımcı eskiden olduğu gibi sadece bir tek firmanın bordrosunda sadece o firmaya hizmet eden bir kaynak, bir iş gücü olmaktan çıktı. Aynı gün, aynı hafta, aynı ay içerisinde belki de 5 başka firmaya 10 farklı projede hizmet verebilir hale geldi. Yani aslında siz o yetkinliği mekândan bir ölçüde de zamandan bağımsız bir hale getirdiniz. Dolayısıyla bu açıdan baktığınızda Cumhurbaşkanımızın da ilan ettiği o %100 uzaktan çalışma hakkı olumlu bir karar gibi duruyor. Ancak tabii ki her zaman bir adım attığınızda bunun bir de yan etkileri var. Teknokentler açısından baktığınızda burada fiziksel mekanların bulunduğu bir gerçek ve bu mekanlar yaşayan mekanlar. Yaşaması da gereken mekanlar. Eğer buralar boşalır ve bu durum bir çalışma yöntemi haline gelirse, şu an için öyle değil. Çünkü bu karar süreli bir karar. Yıl sonuna kadar geçerli. Yıl sonundan sonra uzar mı uzamaz mı bilmiyoruz. Ama yapılan yatırım, bu ofislerin boşalmasıyla sonuçlanacak olumsuz bazı etkiler yaratabilir teknokentlerin fiziki varlıkları üzerinde. O yüzden de madalyonun diğer yüzünü de hesaba katarak bir değerlendirme yapmak gerekecek.
MERVE KIZILTAN: Buralar bir iş hanı değil yaşayan bir yer, mekân gibi olmalı. Birbirleriyle teknoloji transferleri yapılabilecek yerler olmalı ve bunun sürdürülebilirliği de önemli.
MURAT PEHLİVAN: Aslında söylediğiniz han modeli doğru bir örnekleme. O da şu, buradaki firmaların birbirleriyle etkileşim halinin olmaları gerekiyor.
SİNAN PEKŞEN: Evet, asıl konu o zaten. O sinerjiyi, o yaratıcılığı ortaya çıkartmak için fiziki temas lazım.
MURAT PEHLİVAN: Oturup kahve içerken fikir yeni fikirleri ortaya çıkartır.
SİNAN PEKŞEN: Son derece dinamik, son derece üretken, birbiriyle iletişimi de aslında son derece seven genç bir iş gücü söz konusu.
MURAT PEHLİVAN: Peki en zor soruya gelelim! Hacettepe Teknokent, kira ücretlerine zam yaptı. Hacettepe ne yapıyor diye feveran edenler oldu. Bize kadar ulaşıp şikâyet edenler oldu. O zaman soralım teknokentler gayrimenkul emlakçısı mı? Bir sorum bu olsun? Ben teknokent yönetimlerinin emlakçı olmadığını biliyorum ama siz bu eleştiriye nasıl yaklaşıyorsunuz?
SİNAN PEKŞEN: Sadece Hacettepe Teknokent'te değil aslında hemen hemen bütün teknokentlerde bu kira ve işletme giderleriyle ilgili ücretlerin artışından dolayı en iyi ihtimalle rahatsızlık duygusu firmalarımızda oluştu. Dolayısıyla bazı geri dönüşler aldık. Bunların önemli bir kısmı eleştirel geri dönüşlerdi. Dediğiniz gibi sonuç itibariyle her bir firmada o firmanın yaşamda kalabilmesine yönelik faaliyetler de bulunacak maddi anlamda, mali anlamda. Bu sebeple de tabii ki beklemedikleri belki de öngörmedikleri yeni oranlar, yeni tutarlar onları bir süre huzursuz etti. Bir kere bugün itibariyle Hacettepe Teknokent içerisindeki birim metrekare başına düşen kira bedeli ve işletme aidatı bedeli Ankara'daki 11 teknokent arasındaki tam orta yani 6. 7. sıralarda yükseklik bakımında. Bir kere o eleştirilerin sadece Hacettepe Teknokent'e yönelik böyle bir artış oldu kısmına katılmak mümkün değil. Rakamlar elimizde diğer teknokentlerde ki birim metrekare fiyatlarını biliyoruz. Tam da baktığınızda böyle 6. 7. sıralara oturmuş durumda. Dolayısıyla orada bir haksız eleştiri var.
Şimdi çuvaldızı kendimize batıralım. İletişim konusunda yani bu artışların kaçınılmaz olduğunu, neden böyle rakamlara ulaştığımızı, aslında buranın, burada sürdürülen hizmetlerin devamının getirilebilmesi için ülkemizin içinde bulunduğu yeni ekonomik şartlarda bu rakamlarla ancak var olmaya devam edebileceğimizi daha planlı, daha yapılandırılmış, daha doğru bir iletişim yöntemiyle belki de anlatmamız gerekiyordu buradaki 300 firmamıza. Bu durum bir yönetici olarak kendi adına çıkarttığım ders, öz eleştiri. Dolayısıyla bundan sonra herhangi bir firmalarımızı şaşırtabilecek bu tip mali konularda çok daha doğru, çok daha yapılandırılmış bir iletişimle süreci yönetmek mümkün olacağıdır.
Şimdi gelelim emlakçı mıyız sorusuna? Hayır tabii ki değiliz. Yani 4691 sayılı kanunla aslında neden kurulduğu, hangi amaçlara hizmet edecek faaliyetlerde bulunacağı çok açık yazan kurumlar bunlar. Teknoloji geliştirme bölgeleri yönetici A.Ş.’lerin gayet açık, sarih, herkes tarafından net bir şekilde anlaşılacak bir yasa var ortada. Orayı açıp baktığınızda bu şirketlerin neden kurulduğu çok açık bir şekilde belirtilmiş. Nedir bu? İki ana başlık var. Bir, işin fiziksel mekânın tahsis edilmesi yani benim bir fikrim var diyene o fikri alıp girişimci yolculuğuna çıkartıp, deyim yerindeyse bir kafada gezen bir fikirden globalde satış yapan, ihracat yapan, yüzlerce belki istihdama neden olan bir firmaya dönüştürme yolculuğunda gerekli zemini hazırlamak. Yani teknoloji ve inovasyon yapacağım, üreteceğim diyen girişimcilere bu olanağı sağlayabilecek zemini hazırlamak. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin en temel görevi bu. Bunu yapabilmek için de işte fiziki mekanlara ihtiyacımız var, laboratuvarlara ihtiyacımız var, kuluçka alanlarına ihtiyacımız var, işte geliştirme hızlandırma programları yapmaya ihtiyacımız var. Hatta şöyle söyleyeyim size, üniversitede daha öğrenciyken gerçekten müthiş fikirlerle yola çıkmak isteyen kişilerin bir şirket nasıl kurulur, muhasebesi nasıl tutulur, nasıl istihdam yapar ne vergi verir ne vermez, bir fizibilite nasıl yapılır, teşviklerden nasıl yararlanılır gibi konularda bir fikri yok. İşte o parlak fikri olan üniversite öğrencisini ya da biraz daha ileride, daha yapılandırılmış, bilimsel bilgiye dayanan ama yine bir fikri olan akademisyeni alıp dünya çapında bir şirket haline, bir ürün ve hizmet üreten bir kurum haline dönüştürmenin temel yeter şartlarını oluşturmak zorundayız. Bu bizim temel görevimiz. Dolayısıyla emlakçı falan değiliz. Emlakçılığın o bahsettiğiniz fonksiyonu yani yer sağlama, alan sağlama kısmı yaptığımız işin içerisinde belki de önem sırasına göre en aşağılarda yer alıyor. Evet olmazsa olmaz ben burada fiziki bir mekân sağlamak zorundayım bu yolculuğa çıkanlara. Ama benim işim orada bitmiyor ki tam tersi orada başlıyor. Bir yer sağladığım andan itibaren benim işim başlıyor. O yüzden o nitelendirmeyi çok doğru bulmak mümkün değil.
MURAT PEHLİVAN: Hacette Teknokent’te yer verdiğiniz firmalara neler sağlıyoruz?
SİNAN PEKŞEN: Ön kuluçkadaki ekipleri bir eğitim ve geliştirme programına tabi tutuyoruz. 6 ay bir geliştirme, hızlandırma programı. Bu programın içerisinde liderlik eğitimleri, şirket nasıl kurulur, finansal tabloları nasıl analiz edersin, projeyi nasıl yürütürsün, devlet teşviklerinden nasıl hangi şartları sağlarsan fayda temin edebilirsin, proje nasıl verilir, nasıl yürütülüre kadar bir dizi eğitim var. Bu yolda ihtiyaç duyacakları bütün o eğitimleri 6 ay süren programlar eşliğinde ön kuluçkada yer alan 8 ekibe veriyoruz. Diyelim ki 8 ekipten 4 tanesi başarılı oldu, şirketini kurdu ve kuluçkaya geçti. Kuluçka da artık şirketler, birey değiller. Ama 3 yaşından küçük bir şirketler, dolayısıyla daha tazeler, bir bankaya gitseler kredi alamazlar. İşte o noktada artık sıfırdan kurulmuş yepyeni bir şirketin, bir kuluçka şirketinin yatırımcılarla buluşmasına yardımcı oluyoruz. Yatırımcı sohbet günleri düzenliyoruz, var olan fikirleri ve projeleri yatırımcılara götürüp bakın biz de böyle böyle fikirleri olan, projesi olan şirketler var diyoruz. Onlar ilgilenirlerse gelip burada görüşmeler yapıyorlar. Firmaların kendi aralarında iş birliği yapmalarını sağlayacak zeminleri yaratıyoruz. Ar-Ge firmalarının kuluçka firmalarına yatırım yapmasını sağlayacak önlemleri alıyoruz. Dolayısıyla kuluçkada da demin saydığım hızlandırıcının bir başka versiyonu, bir başka nitelikte olacak şekilde yine ama firmayı büyütmeye yönelik zemini hazırlamaya çalışıyoruz. Orada diyelim kuluçka firması başarılı oldu, belki ufak tefek satışlarını yapmaya başladı, üretimini yaptı, hizmetini yaptı. Zaten oradan da artık Ar-Ge ofisine kendilerini alıp 3 yaşında bir şirket olarak bu sefer daha büyük projeler üretmelerini sağlayacaktır. O işte muafiyetlerden de yararlanarak üstelik yollarına devam etmeleri için bize yasayla verilen görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz.
MURAT PEHLİVAN: Yurt içi yurt dışı pazara açılma konusunda destekleriniz oluyor mu?
SİNAN PEKŞEN: Tabii ki. Sizin de aslında çok yabancı olmadığınızı, gayet iyi bildiğinizi bildiğim bu uluslararası heyetler düzenlenmesi, yine teknolojinin olanaklarından faydalanarak belki fiziken değil ama elektronik ortamda yabancı yatırımcıyla belirli ülkeler ve bölgeler seçiyoruz. Belirli bölgelerdeki “Ülkeler ve Fırsatlar” adı altında elektronik ortamda yani dijital olarak o yatırımcıyla buluşmasını sağlıyoruz. Sağ olsun bizim o seçtiğimiz bölgedeki ticari ataşeliklerimiz çok yardımcı oluyorlar. Dolayısıyla o bağlantıları sağladıktan sonra zaten gerisi firmalarımızın kendi çabasına gayretine kalıyor.
MURAT PEHLİVAN: Bazı firmaların ben çok güzel bir ürün yaptım ama kimse ben anlamıyor gibi yaklaşımları oluyor. O durumlarda onlara nasıl katkı verebiliyorsunuz? Yani o süreçleri aşmasına bir katkınız oluyor mu?
SİNAN PEKŞEN: Açıkçası biraz danışmanlıktan öteye geçecek çok fazla bir şey yapma şansımız yok. Yani bir mali destek vererek pazarlamasını yapmak, anlaşılırlığını artırmak, ürünün bilinirliğini artırmak gibi bir görevimiz yok. Ama firmaya eğer problemi bu ise yani yaptığı şeyin kitleler ya da hedef kitlesi tarafından anlaşılamadığını, bu yüzden de ticari anlamda ortada bir başarı görülemediğini düşünüyor ise problemin kök nedenine inerek aslında ne yapması gerektiğini ona anlatacak uzmanlarla da buluşturabiliyoruz. Bunlar zaman zaman uzmanlarımızın tercihi doğrultusunda, gönüllülük esasıyla bir danışmanlık, bir yol göstericilik şeklinde oluyor. Zaman zaman daha profesyonel anlamda belirli bir danışmanlık hizmeti bedeli karşılığında firmaların kendi istekleriyle aldıkları bir yöntem ya da hizmet olabiliyor. Ama her halükârda biz kendilerine kiminle görüşmesi gerektiği konusunda önerilerde bulunabiliyoruz.
MURAT PEHLİVAN: Bu soruyu şunun için sordum. Gerçekten bu tarz firmalarımız çok ama firmalara ve hatta firmaların yöneticilerine iletişim nasıl kurulur? Pazarlama stratejileri nasıl olur? Satış süreçleri nasıl olur? Hacettepe'nin iletişim tarafı çok iyidir. Üniversitedeki akademisyenlerle o tip eğitimler açsanız nasıl olurdu?
Sinan PEKŞEN: İletişim konusunda da eğitimler hızlandırıcı programlar var mı?
Merve KIZILTAN: Var. Aslında biz her alanda eğitim vermeye çalışıyoruz. Sosyal alanda olabilir, daha teknik bir alanda olabilir. Dediğiniz konu başlıkları arasında aslında bu tip eğitimler verilmiş geçmiş dönemde. Gelecek dönem için de bu eğitimlerin planlaması yapılıyor. Sinan Bey'in de dediği gibi, biz firmalarımızı desteklemek konusunda büyük çaba ve heyecanla çalışıyoruz. İlerleyen dönemlerde de firmalarımızın bunları daha fazla hissedeceklerini düşünüyorum.
Murat PEHLİVAN: Pazarlama deyince, İstanbul'da vapurda tarak, ayna satışı gibi bir şey anlaşılıyor ama pazarlama stratejisi, eğitimi bambaşka bir şey. Bambaşka bir boyut, onun doğru anlaşılması gerekiyor. O nedenle de bu tip eğitimleri ben diğer, yani tüm teknokentlerdeki firmalara en azından bir giriş seviyesinde bile olsa verilmesinde fayda olacağını düşünüyorum.
Sinan PEKŞEN: Çok haklısınız. Pazarlama, o farkındalığın yaratılması işi. Dedim ya, TGB'lerin, teknoloji geliştirme bölgelerinin kuruluş amacı 4691'de yazıyor. Tek kelimeyle amacınız, varoluş amacınız nedir deseniz cevabım bu olur. Farkındalık yaratılması.
Murat PEHLİVAN: Peki son olarak neler söylemek istersiniz? Son mesajınız ne olur? Hem sektör hem de Hacettepe Teknokent firmalarına.
Sinan PEKŞEN: Önce Hacettepe Teknokent özelinde bir mesaj vermek istiyorum aslında. Sürekli bir gelişim ve değişim içerisindeyiz. Buradaki 300 firmada 5 bin, 6 bin çalışanımız yaşanan değişiklikleri işin içindeyken çok hissedemeyebilirler. Kendi hayatımızda da böyledir. Yaşarken çok hissetmeyiz değiştiğimizi ama bir gün bir sabah kalkıyoruz bambaşka bir dünyaya uyanmışızdır. O değişim kendini göstermiştir. Burada da çok farklı konularda inanın çok çeşitli ve çok keyifli projeler yürütüyoruz. Teknokent firmalarına ve bu ekosistemin üyesi bütün paydaşlara memnuniyet verecek. Güneş enerjisi panelleriyle enerji tüketimimizi, ücretli enerji tüketimimizi büyük oranda azaltacağız. Böylelikle firmalarımızın önemli bir gideri azalmış olacak. Bu çok kısa bir sürede hayata geçecek. Yine aynı şekilde burada atıl duran bazı kiralanabilir alanlarımız vardı. Onların inşaatının tamamlanmasıyla buraları da yeni girişimcilere ya da büyümek isteyen var olan girişimcilerimize kazandırmış olacağız. Bunun gibi buradaki paydaşların hayatlarını doğrudan etkileyecek ama henüz hissedilmeyen çok güzel projelerimiz yürüyor. Sosyal alan projemiz var. Burası çok farkında olduğunuz gibi çok keyifli bir mekân. Üniversite kampüsünün hemen yanı başında. O kampüsün verdiği olumlu enerji de var. Artı işte bu ormanlık, ağaçlık alan bir keyif vesilesi. Ama bir eksiğimiz vardı. 5-6 bin kişi burada çalışıyor olmasına rağmen en azından öğlenleri ya da akşam işten çıktığında oturup sohbet edebilecekleri bir sosyal alan, bir yaşam alanı, kafeler, hayat sokağı gibi bir olanağımız yoktu. Birkaç ay içerisinde öyle bir alanımız olacak. Dolayısıyla burada bütün çalışanlarımız, personel, firmalardaki o genç arkadaşların eve gitmeden belki birkaç saat oturup sohbet edebilecekleri, kafalarını boşaltabilecekleri ya da öğlenleri daha fazla alternatifi bulabilecekleri bir yaşam alanına, bir sosyal alana sahip olacaklar. Birkaç proje daha var ama onları şu an dile getirmeyeyim. Bunlar çok kısa süre içerisinde bitecek olanlar. Dolayısıyla Hacettepeli olmak, Hacettepe Teknokent’li olmak her zamankinden daha keyifli olacak. Ben böyle inanıyorum. Firmalarımızın da bunu bilmelerini isterim.
Ekosistemin geneline gelince… Orada işler biraz karışık. Bence Türkiye gerçekten çok güzel işler başardı bu alanda. Teknoloji, özellikle savunma sanayiinde kendimize ait üretim yapabilme yetkinliğinin arttırılması gerçekten kayda, takdire değer. Daha fazlasını da yapabilir miyiz? Evet yapabiliriz. Çünkü o bilgiye sahip, o isteğe, şevke sahip insanlar var burada. Son dönemde maalesef yaşanan ekonomik zorluklar nedeniyle belki beyin göçü hızlandı ve arttı. Bu belki bizim ekosistemimizde iş gücü bulmak konusunda bir zorluk olarak karşımıza çıktı. Ama ben inanıyorum ki doğru önlemler alınırsa bunu da aşma hatta tersine çevirme mümkün olacaktır.
Murat PEHLİVAN: Savunma sanayi kaçıncı sıraydı sektör dağılımında?
Merve KIZILTAN: Üçüncü sırada.
Murat PEHLİVAN: Sizin buradaki firmaların savunma sanayi ve siber güvenlik alanında yaptığı çalışmaların birçoğunu biliyorum. Dünyayla yarışan projeler. Çok kıymetli projeler var. Katma değeri çok yüksek.
Sinan PEKŞEN: Dünyada tek olan örnekler var.
Murat PEHLİVAN: Onları da biliyorum. O yüzden doğru yoldayız aslında bakarsanız. Diğer teknokentlerimizde de çok kıymetli firmalar var. Onlar da çok güzel işler yapıyorlar. Bu yıl Hacettepe Teknokent’in 20. yılı. Barakalardan 64 bin metre kareye ulaşan muhteşem bir yolculuk. Hacettepe Teknokent’te değişim ve dönüşüm yolculuğu hız kesmeden devam ediyor. Bizi burada, bu güzel mekânda ağırladınız için çok teşekkür ederim.
Not:
Murat Pehlivan ile Açık Açık programının deşifresi EASSY AI Editör programı kullanılarak yapılmıştır. eassy.ai internet sitesi üzerinden gerçekleştirilen deşifrenin doğruluk payı %95’in üzerindedir.