Ankara Hacı Bayram Üniversitesi (AHBÜ) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Sezai TÜRK kriz yönetimi ve stratejik iletişim alanında Türkiye’nin önemli akademisyenleri arasında yer alıyor. Stratejik iletişim, yeni medya, görsel kültür analizi, halkla ilişkiler, siyasal iletişim, algı yönetimi ve örgüt kültürü gibi alanlarda çalışmalar yürüten TÜRK, kriz dönemlerinde kamuoyunu doğru ve yeterli seviyede bilgilendirmenin önemine vurgu yaptı. Instagram’a erişim engeliyle birlikte izlenen iletişim sürecindeki eksikliklere dikkat çeken TÜRK, “Doğru bir iletişim stratejisi, kriz yönetiminin en önemli parçasıdır” dedi. Prof. Dr. TÜRK, yerli dizilerin Türkiye’nin dünyadaki imajına etkilerini de değerlendirdi. ICT MEDIA TV Youtube kanalında yayınlanan Murat Pehlivan ile Açık Açık Programı’na konuk olan TÜRK, Murat Pehlivan’ın sorularını cevaplandırdı. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Hükümet tarafından Instagram’a erişim engeli getirildi. Erişim engellenince Türkiye'de sanki hayat durdu. Birçok kimse “vay nasıl kapatılır, nasıl olur?” dedi. Devletin haklı gerekçeleri vardı bana göre. Ama süreci yönetmede doğru bir iletişim strateji izlenip izlenmediği soru işareti. Sosyal medya kullanıcıları, sosyal medyayı yönetenler ve bunu denetleyenler, regülasyon kurumları kriz dönemlerinde nasıl bir iletişim stratejisi izlemeli?
M. Sezai TÜRK: Erişim engeli son günlerde en çok tartışılan konulardan bir tanesi. Görülüyor ki sosyal medya artık hayatımızın bir parçası değil neredeyse tamamını kapsamış vaziyette. Sizin de dikkati çektiğiniz gibi gençler sosyal medyadan ayrıldığında ya da ulaşamadığında sudan çıkmış balık misali gerçekten ne yapacağını şaşırıyor. Hatta inanılmaz tepkiler veriyor. Tabii bizim doğru şekilde konuyu anlamamız ve bilgilendirmemiz gerekiyor. Kamuoyunu doğru bilgilendirmezsek dedikoduya yol açılır, başka yollarla, başka erişimlerle o istenilen sosyal medya ağlarına ulaşmaya çalışır insanlar. Türkiye, hatta dünya sosyal medyayla tanıştıktan sonra karşımıza şöyle bir handikap çıktı. Yani bilinç, bilinçli kullanım ya da bilinçli kullanılmaya yönelik olarak ortaya konulmuş olan kullanıcı eğitimi ile teknoloji arasında makas açıldı. Teknoloji bilinçli kullanımın çok önüne geçti. Buna karşı hocalar olarak bizler her zaman diyoruz ki, insanları bilinçlendirin. Medya okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı, yeni medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlık ve benzeri derslerle konuyu anlatın. Fakat teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, biz bir şeyleri öğretmeye çalışırken teknoloji başka bir boyutta başka bir şey çıkarıyor ortaya. Başka şeyleri getiriyor. Hızlı değişim beraberinde yeni sıkıntıları getiriyor. Bu sorun sadece Türkiye'ye ait bir sorun değil. Bütün dünyada benzer sıkıntılar var. Zannetmeyin ki Amerika çok rahat, Avrupa çok rahat, Çin çok rahat. Hayır, hiçbiri çok rahat değil. Ne bu sosyal medyadan toplumu ayırt edebiliyorsunuz, ne de bu önemli fırsatı kullanmalarına engel olabiliyorsunuz. Ya da engel olmanız sizin hem vatandaşınıza hem teknolojinize hem de ticaretinize zarar. Avrupa Birliği ve ABD bilişim hukukuyla ilgili, yeni medyayla ilgili çeşitli düzenlemeler yapıyorlar. Türkiye olarak ilk ciddi önemli düzenlemeyi 2007 yılında 5651 sayılı kanunla yaptık. Söz konusu kanun internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadeleyi içeriyordu. Kanun çeşitli yükümlülükler getirdi. Teknolojinin gelişmesiyle beraber kanuna maddeler eklenmeye başlandı. Tabi işin içinde ifade özgürlüğü var. Vatandaşın korunması var. Biz diyoruz ki: Kural koymak ve yürütmek devletin meşruiyet alanında bulunan bir faaliyettir. Yani meşru işidir.
Murat PEHLİVAN: Yükümlülük hakkıdır.
M. Sezai TÜRK: Yükümlülük hakkıdır ve bunu yapmak zorundadır. Yani vatandaşları zor durumda bırakacak, özgürlük alanlarına zarar verecek bir şey varsa devlet bunu engellemekle yükümlüdür. Vatandaş bir şirketi veya bir kurumu çok seviyor, ticari potansiyeli var diye bu yükümlülüğünden vazgeçemez. 5651 sayılı kanunla birtakım düzenlemeler yapıldı. Peki yeterli oldu mu? Yetmedi. 2020 yılında yine bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile birlikte mevcut 5651'e ek olarak internetin yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalar yürütüldü. Hatta 7253 saylı bir kanun var. 2020 Temmuz'unda çıkan kanun o zaman çok da eleştiri aldı. Medyada da büyük eleştiriler getirildi. 7253 sayılı kanun 9 maddelik ama özellikle beş maddesi son derece önemli. Birincisi neydi? Birincisi temsilci atama zorunluluğu. Biliyorsunuz sosyal medya mecralarıyla ilgili en büyük sıkıntımız muhatap bulamamaktı. Amerikalı muhatap buluyor, Avrupalı muhatap buluyor ama biz bulamıyoruz. Bu gerçekten düzenlenmesi gerekli bir konuydu. Bununla ilgili bir düzenleme yapıldı. Kanun dedi ki, temsilci atacaksınız. Ama temsilci atamayla ilgili de şöyle bir şey dedi. Önce “sosyal ağ sağlayıcıları” diye yeni bir kavram ortaya çıkardı. Peki sosyal ağ sağlayıcıları nedir? İnternet ortamında, internet yoluyla, metin, ses, görüntü, konum gibi işlemleri sağlayabilen kişi ya da tüzel kurumlar. Evet bunlar ne yapmak zorundalardı? Yani bunları yapanlar ve bir milyondan fazla kullanıcısı olanlar. Örneğin Almanya'da iki milyon. Ama bizde bir milyondan fazla kullanıcısı olan bu tüzel kişilikler ya da kurumlar mutlaka ama mutlaka Türkiye'de temsilci atamak zorunda. Temsilci atama önemli, çünkü bir muhatap bulunuyor. Toplumun, insanlarımızın en büyük sıkıntısı da şu değil miydi? Yani bir şeyler istiyorsunuz kişilik haklarınızla ilgili, kurumunuzla ilgili ya da toplumun bütünlüğüyle ilgili, terörle ilgili ve benzeri konularda birçok şey yazılıyor, çiziliyor. İnsanlar fütursuzca sanki yakalanmayacakmış gibi birçok şey yapabiliyor. Bunun da bir cezasının olmadığını düşünüyor ve buna da bu sosyal ağ sağlayıcısı izin veriyor. Yani istediğinizi yazmasına izin veriyor. Bu kabul edilebilir bir durum değildi ve bu temsilci atamasına yönelik olarak kanun gereği belli yükümlülüklerin yanında bu yükümlülükler yerine getirilmezse diye şartlar konuldu. Örneğin denildi ki size bildirildikten sonra bir ay içerisinde temsilci atayacaksınız. İlk bir ay içerisinde atamazsan 10 milyon TL BTK size ceza yazıyor. Sonra bir ay daha süre veriliyor. Bu defa 30 milyon. Yine mi yapılmadı? Bu defa reklam alma ve nakit akışını durduruyor, kesiyor. Yine mi olmadı? Bu defa Başkan, Sulh Ceza Mahkemesi hakimliğine konuyla ilgili bilgi veriyor. Önce %50 internet trafiği daraltılıyor, daha sonra eğer üç ay boyunca yine yapmamışsa bu %90’a kadar yükseltiliyor. Yüzde 90 bant daralttığınızda zaten büyük bir sıkıntı çıkıyor.
Bu kanun aynı zamanda diyor ki. Türk kullanıcıların verilerini Türkiye'de tutacaksın. Amerika'daki seçimlerde kurumların ya da siyasi partilerin insanların duygu analizleri yoluyla neler yaptığını hatırlarsınız. İlgili kanun diyor ki veriler Türkiye'de kalacak. Yine deniliyor ki mutlaka başvuru yapanların başvurusuna cevap vermek zorundasınız. Bu cevapta 48 saat içerisinde olumlu ya da olumsuz dönüş yapma zorunluluğu var. Eğer yapmazsanız 5 milyon Türk lirası ceza yersiniz. Bundan başka zaman zaman erişime engelleme ya da içeriğin yayından çıkarılması gibi yükümlülükler var. Bunların da zaman zaman altı aylık raporlar halinde sunulması isteniyor. Eğer bunu yapmazsanız yükümlülüğünüzü yerine getirmemiş olursunuz.
Murat PEHLİVAN: O zaman ben de yaptırımları uygularım diyor BTK.!
M. Sezai TÜRK: Biz tabii şunu göremiyoruz. Bakan ve ilgili birim açıklamada bulundu. Dedi ki katalog suçlar ve bunun yanında çeşitli başvurulara cevap alınamamış. Bu nedenle yaptırıma gerek duyulmuş. Tabii biz ne kadar başvuru oldu bilmiyoruz? Hangi süreçler işledi, bu süreçler sonucunda ne yapıldı bilmiyoruz? Şimdi siz iletişim stratejisini sordunuz. Konuyu daha iyi açıklamak için bu bilgilere ihtiyaç var
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle hocam.
M. Sezai TÜRK: Halkla ilişkilerde temel bir model vardır, kamuoyunu bilgilendirme modeli. Bu modele göre kamuoyunu gerekli şekilde bilgilendirirseniz dedikodu veya başlangıçta söylediğim gibi belki durumun çok üstesinde tepkileri önlersiniz. Buradaki temel sıkıntı, gördüğüm kadarıyla gerekli bilgilendirme ve açıklamaların topluma yapılmaması.
Murat PEHLİVAN: Maalesef.
M. Sezai TÜRK: Bir anda engelleme yapıldı. Sosyal medya düzenlemesi çıktığında istenildiğinde hemen erişime engelleme yapılabilmesi eleştirilmişti. Deniliyor ki, katalog suçlar… Bu suçlar içerisinde neler var? Kanunda çerçevesi belirlenmiş suçların yanında Atatürk’e hakaret, bahis, çocuk istismarı… Bir de milli istihbarat ya da istihbarata yönelik çalışmalar yürütüldüğünde yeterli şüphe oluşursa erişim engellenir. Yani şüphe oluştuğunda engellenebilir.
Murat PEHLİVAN: Burada bir parantez açayım hocam size. Burada erişimi engelleme işini BTK yani Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu re’sen yapmıyor. Muhakkak mahkeme kararı olması gerekiyor. Öncesinde aldığı bir karar olsa bile onun altını mahkeme kararı ile doldurmak zorunda. Her mahkeme her başvuruyu da kabul etmiyor. Yani bu demin ki saydığınız kanunlar çerçevesinde olması gerekiyor. Ancak o zaman mahkeme karar verebiliyor “Evet bu doğrudur. Bunu uygulayın” diye. Yani hukuksal olmayan bir sürece kimse imza atamıyor hocam.
M. Sezai TÜRK: Gördüğüm kadarıyla buradaki temel sıkıntı mevcut yasaların topluma tam olarak anlatılmaması. Televizyon programlarında sadece işin siyasi boyutuyla ilgili bilgiler veriliyor. Halbuki devletin düzenlemeleri var. Bu düzenlemelerle ilgili kanun maddelerini içeriyor. Biraz önce belirttiğim gibi kural koyma yetkisi devlettedir, yürütme yetkisi de ondadır. Devlet vatandaşını korumakla yükümlüdür.
Murat PEHLİVAN: Asli görevini yapmak zorunda.
M. Sezai TÜRK: Ama asli görevinizi yaparken eğer toplumu, kamuoyunu yeterince bilgilendirmiyorsanız bu tür sıkıntılarla karşılaşırsınız. Doğru bir iletişim stratejisi, kriz yönetiminin en önemli parçasıdır. Yapılacak her çalışmayla ilgili toplum yeterince aydınlatılmalı. Toplumun aydınlatılırsa tepkisi azalacaktır. Yani iletişimle ilgili bağlantısının kopmasını kimse istemez. “Evet ama der. Yani bunu da yapmamışlar. Bundan dolayı olmuş.” Türkiye'de, Instagram’a 2 Ağustos'ta erişime engel konulmuştu. Daha önceden de sosyal medyaya birçok engel oldu. YouTube engelleri vardı. Threads engeli vardı, Wikipedia engeli vardı. Birçok engel oldu. Engellemeler yapıldı. Ama en büyük tepki Instagram'da oldu. Niye? Doğru bir şekilde kamuoyu bilgilendirilmediği için. Temel sıkıntı, aslında iletişimdeki sıkıntı, iletişim stratejisindeki sıkıntı. Eğer bir şey yapacaksan kamuoyunu bilgilendireceksin. Ama doğru bilgilendireceksin.
Murat PEHLİVAN: Doğru zamanda doğru şekilde bilgilendireceksin.
M. Sezai TÜRK: Doğru şekilde bilgilendireceksin. Bakan Bey açıklama yaptı. Devlet gerektiğinde engellemeyi de yapabilmeli. Almanya'sı bunu yapıyor, Avrupa'sı da bunu yapıyor. Biz de yapabilmeliyiz.
Murat PEHLİVAN: Amerika TikTok'u kapattı mesela.
M. Sezai TÜRK: Facebook'un Senatoya çağırdılar. 5 milyar dolar ceza yazdılar. Cambridge Analytica, Rusya müdahalesi ve benzeri şeylerde göz önünde tutarak. Çin'de neredeyse çoğu sosyal medyaya kendi milli sosyal medyaları politikası dışında izin vermiyor. Ben burada iletişimle ilgili bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Yani yapılan kararın doğruluğu ya da yanlışlığını değerlendirmek için sürecin içerisindeki bazı verilere ihtiyaç var. Fakat bu konuda bilgimiz yok. İletişim sürecinin yönetilmesinde bir eksiklik var. Kamuoyu tepkisi de ondan kaynaklı diye düşünüyorum.
Murat PEHLİVAN: Bilgi Teknoloji ve İletişim Kurumu, 2007 yılında güvenli internet sürecini devreye aldı. Güvenli internetten amaç aslında toplumu bilinçlendirmek, gençleri bilinçlendirmek ve internetin doğru kullanılmasına yönelik rehberlik yapmaktı. Bilinçli internet kullanımıyla ilgili anaokulundan üniversiteye kadar derslerin müfredata konulup okutulması gerektiğini düşünüyorum... Buna katılır mısınız bilmiyorum.
M. Sezai TÜRK: Türkiye'de medya okuryazarlığı konusu ve dijital medya okuryazarlığı konusu müfredat içerisinde zorunlu bir ders değil. Seçmeli bir ders olarak müfredatta yer alıyor. Öğrenciler isterlerse seçebiliyor. Gerçekten dediğiniz doğru. Yeni medya ile birlikte neredeyse iki yaşındaki çocuk internet kullanıcısı. Tabii bunun sıkıntılarını belli bir süreden sonra anlayabiliyoruz. Yani çıktıları gördükten sonra anlayabiliyoruz. Medya okuryazarlığı, yeni medya okuryazarlığı yasak savma gibi. Hani bir ders var ya bu ders okutulsun. Kimler tarafından okutulsun? Yani her şeyden önce böyle bir dersin mutlaka ama mutlaka iletişimciler tarafından okutulması lazım. Türkçe öğretmeni, sosyal bilimler öğretmeni, müzik öğretmeni onlar okutsun deniliyor. Böyle bir şey mümkün değil. Konuyu doğru anlamak, anlatabilmek, aktarabilmek ve çocukların anlayabilmesini sağlayabilmek iletişim fakültesi mezunlarının yapabileceği ya da bu alanda yetişmiş insanların yapabileceği bir şey. Yanlış anlaşılan bir konuda şu: Medya okuryazarlığını medyayı kullandırtmama, engelleme gibi algılıyoruz. Hayır, tam tersi daha fazla, daha aktif, daha iyi, daha bilinçli bir şekilde kullanma olanağını sağlayabilmektir.
Murat PEHLİVAN: Çocuklar, Z, Y kuşağı dediğimiz gençler hiç araştırmadan sosyal mecralarda yayınlanan haberlerin ve bilgilerin doğru olduğuna inanıyor. Yani Sezai Türk Hoca yayınlamış diyor. Sezai Türk Hoca'nın gerçek hesabı mı, değil mi ona bakmıyor. İnternette manipülasyon yapmak çok kolay. İnternette yayınlanan bilgilerin ne kadar doğru olduğunu check edebilmeleri lazım.
M. Sezai TÜRK: Tabi teyit tembelliği, yanlılık, hoşuna gitme. Bir paylaşım sizin duygularınıza hitap ediyorsa inanma olasılığı daha yüksek oluyor. Yanıltmaya yönelik kısımları hiç katılmıyor bile. Yani manipülasyon ve dezenformasyonlara kitleler açık.
Murat PEHLİVAN: Bir süredir Kırgızistan’daydınız. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi Dekanlığı ve Rektör Yardımcılığı görevlerini yürüttünüz. Orada Türk dünyası sinemasını yakından izleme fırsatı buldunuz, onlarla hemhal oldunuz. Festivaller yaptınız, ödüller verdiniz. Türk dünyası sinema ödüllerini tertiplediniz. Türk sinemasıyla ilgili de size sorularımız var. Türk sineması ve Türk dizi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
M. Sezai TÜRK: Eğlence sektörü çok önemli bir konu. Amerika niye güçlü? Ekonomisi güçlü, savunma sanayi güçlü yani birçok yönden güçlü diyebilirsiniz. Ama onu asıl güçlü yapan Hollywood'tur. Bütün dünyada algısını güçlü kılan şey Hollywood'tur.
Murat PEHLİVAN: Türk dizileri son dönemde yurt içindeki kanallarda olduğu gibi yurt dışında da oldukça popüler. Hatta Sudan Hartum'da başıma şöyle bir şey gelmişti. Hangi diziydi hatırlamıyorum. Bir mecliste oturuyorduk. Bir telefon geldi. Arkadaşımız birden hareketlendi. Bir şey oldu biri öldü zannettik. Sonra telefonu kapattı, bana döndü ve ''Filan dizideki bir kişi niye öldü?'' dedi. Daha önce izlemediğim bir diziydi. Ama orada ciddi popüler olmuş, izleniyor. Çok dikkatimi çekmişti bu vaka. O yüzden diziler dediğiniz önemli Türk dizilerini nasıl görüyoruz ve nereye gidiyor?
M. Sezai TÜRK: Aslında hepimizin çok kızdığı, çok eleştirdiği sömürü düzeni diye bahsettiğimiz bir konu var, küreselleşme. Küreselleşme dediğimizde hep aklımıza şu gelir; “Güçlü ülkeler, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkeleri sömürü amaçlı kullanmak için bir sistem uydurdular. Buna da küreselleşme dediler. Küreselleşme, dünyanın her yerine istediği gibi girdi ve birçok şeyi elde etti.” 90'lı yıllardan itibaren küreselleşmeye en hazır ülkelerden bir tanesi Türkiye’ydi. Niçin? Küreselleşmenin iki özelliği var. Birincisi dünyanın her yerine ulaşım sağlayabilecek araçlarınızın olması. Türk Hava Yolları dünyanın her yerine gidebilecek konumdaydı. Alanında dünyada birinciydi. Şimdi dünyanın her yerine gidebilme olanağına sahip olduğunuz ve dünyaca tanınan bir havayolu şirketiniz var. Ulaşım aracınız var. Bu olağanüstü bir şey. Sadece ulaşım aracı yetmiyor. Orada sizi temsil edecek birimleriniz olması lazım. Bu Dışişleri Bakanlığına bağlı elçilikler, konsolosluklar ve temsilcilikler olabileceği gibi başka kurumlar da olabilir. Bugün dünyada en fazla temsilcilik açan ülkeler sıralamasında birinci Çin, ikinci Amerika Birleşik Devletleri, üçüncü ise 252 temsilcilikle Türkiye. Almanya’sı, Japonya’sı, İngiltere'si, Fransa'sı, İtalya'sı hepsi Türkiye’nin gerisinde. Şimdi muhteşem bir fırsat var elimizde. Yani dünyanın her yerine gidebiliyorsunuz. Ve dünyanın her yerinde size yol gösterebilecek, size bilgi verebilecek, size koruma sağlayabilecek ya da sizi ilgili yerlerde temsil edebilecek birimler var. Şimdi böyle bir şey olduğunda olağanüstü bir kazanım elde ediyorsunuz. Yani dizi sektöründe dünyada her yerde varız derken böyle bir altyapının oluşmuş olması lazım ki bunu yapabilesiniz. Bu altyapıyı Türkiye küreselleşmeye hazır bir vaziyette bu sektöre sundu. Sinema sektörüne de dizi sektörüne de sundu.
İlk dizimiz Yaprak Dökümü yayınlandıktan altı sene sonra, 1981'de Fransa'ya satıldı. 1986’da hepimiz hatırlarız. Çok da severek izlediğimiz Çalıkuşu vardı. TRT'nin yapmış olduğu, Reşat Nuri Güntekin'in aynı romanından uyarlanmış olan Çalıkuşu. Bunu da şundan dolayı anlatıyorum. Kırgızistan'da hocalarla görüşüyoruz. Kırgız hocalarımızla konuşurken ''Hocam, Feride şimdi ne halde?'' dediler. “Feride” dedim. Aklıma Emel Sayın geldi. Hani o filmden. Dediler ki ''Çalıkuşu...'' 1987'de Sovyet ülkelerinde çalıkuşu Rusça olarak yayınlanmış. Kazakistan'da, Azerbaycan'da, Rusya'da. Onlarca defa yayınlanmış, halen yayınlanmaya devam ediyor. Türk dizilerinin dünyaya asıl çıkış tarihi ise 2001.
Murat PEHLİVAN: Evet. Yani ivme kazandığı zamanlar.
M. Sezai TÜRK: Biraz önce söylemiştim. Alt yapı hazırdı. Deli Yürek dizisi Kazakistan'a ilk defa satılıyor. O kadar çok beğeniliyor ki sürekli izleniyor. Tabii şunu da demek istemiyoruz, Türk dizileri kötüydü de satılmıyordu. Hayır hem diziler hem de ortam hazırdı. Devlet dizi sektörüne de destek verdi. Birçok kanalın olması ve dizi sektörünü besleyecek reklamın sektöre ivme kazandırdı. Hatta Gümüş dizisi vardı. Gümüş, Arap dünyasını alt üst etti. Yayınlandığı tarihte bir defasında bir ölçüm yapıyor. 85 milyon kişi Gümüş dizisini izliyor. Dallas dizisini geçmiş olan bir dizi. Türk seyirciler olarak Gümüş dizisini biz çok hatırlamayız. Kanal D'nin bir dizisiydi ve Türkiye'de de tutulmamıştı. Bunların yanında Sultan Süleyman'ın hayatının anlatıldığı Muhteşem Yüzyıl dizisi. Bütün dünyada gösterime girdi. Rusya'da, Avrupa'da, bütün Türk Cumhuriyetleri'nde, her yerde çok büyük ses getirdi. Kurtlar Vadisi için ilk yasa Tacikistan'da sonrasında Afganistan'da çıktı. Hatta sonrasında Türkmenistan'da yasaklandı. Yasaklamaya dizideki şiddet gösterildi ancak buna kimse inanmadı. Çünkü dizilerin çok fazla kültürel etkisi vardı.
Kanal 7'nin bir dizisi vardı. Elif diye. Yani sıradan bir dizi. Güney Amerika'yı kasıp kavurdu. Şili'yi, Kolombiya'yı. Dizideki isimler o ülkelerde birçok bebeğe kondu. Türkiye'nin gizli silahı deniliyor diziler için. Geçen sene dünyada en fazla satış yapan ikinci ülkeydi Türkiye. Bu sene üçüncü ülke. Amerika şu anda birinci. İkinci İngiltere, üçüncü Türkiye. Geçen senede ikinciydi. Şu anda tahmini olarak 750 milyon seyirci Türk dizisi izliyor. Yani bunu sadece dizi olarak düşünmeyin. O kadar etkili, o kadar geniş coğrafyada farklı sektörlere katkı sağlıyor ki inanılmaz. TRT dizisi Diriliş Ertuğrul. Bu dizinin Hindistan'daki, Afganistan'daki eleştirilerini okudum. Meseleye farklı bir noktadan bakmak da gerekirse; sektörün ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Malumunuz dünya sineması ve Hollywood, Müslümanları, Türkleri, Doğuluları hep kötü gösterir. Ya teröristsiniz ya zavallısınız, fakirsiniz.
Murat PEHLİVAN: İyi bir tarafı yok.
M. Sezai TÜRK: Yani hep kötü ve yardıma muhtaçsınızdır. Dökülmüş evler, kahrolmuş insanlar ve benzeri şeyler. Libya'nın devrik lideri Kaddafi döneminde, 70’li yıllarda ne yaptı? Ömer Muhtar, filmini destekleyerek İtalyanlara karşı Libya'nın otuzlu yıllardaki mücadelesini anlattı, aktardı. İtalyan eleştirmenler, İngiliz eleştirmenler şöyle dediler. Abartmışlar. Neyi abartmışlar? “Ya İtalyanlar o kadar kötü değildi, Müslümanlar da o kadar iyi değildi” dediler. Dünya seyircisi ilk defa başka bir perspektiften olayı izledi. Batılılar hep kendi gözlüklerinden dünyayı görüyorlardı. İlk defa Akkad’ın yönetmenliğini yaptığı bu filmde olağanüstü bir farklılıkla karşılaştılar. Müslümanların gözünde dünyayı gördüler. Ve sizler sömürücüsünüz, sizler zalimsiniz mesajı verildi. Ömer Muhtar'dan bugüne İnsanlar yeni bir şeyle karşılaştılar: Diriliş Ertuğrul. Düşmanlarıyla savaşan ama asla hainlik etmeyen, doğrunun yanında olan ve kazanan. Ömer Muhtar'dan farklı olarak ne oldu? Ömer Muhtar sonunda kaybetti. Asıldı. Ama Ertuğrul kaybetmedi. Bu öylesine etkili bir hale gelmiş ki… Hindistan'da, Pakistan ile Hindistan arasında biliyorsunuz bir bölge var.
Murat PEHLİVAN: Keşmir.
M. Sezai TÜRK: Bir ara Keşmir bölgesinde Hintliler bu bölgenin elektriklerini kesiyorlar, dünyayla bağlantısını kopartıyorlar. Buradaki insanlar elektriğe ihtiyacım var diyebilirler, suya ihtiyacım var diyebilirler. Neye ihtiyacınız var diye soruyorlar. Bu filmi izleyebilmek için istedikleri şey CD'ler.
Murat PEHLİVAN: Allah Allah!
M. Sezai TÜRK: Araştırma yapılıyor, sebebini soruyorlar. Diyorlar ki, Ertuğrul bizim yeni dünyadaki kahramanımız. Yani bizim düşünemeyeceğimiz kadar büyük etkileri var. Bunun yanında işte Afganistan'da muhteşem etkisi var. Pakistan Başbakanı direkt açıklama yaptı. Biz de dedi bu tür filmler yapılmasını istiyoruz. Bu filmlerin haftanın her günü yayınlanmasını istiyoruz. Venezuela Başkanı geldi. Platoyu gezdi. Dünyada inanılmaz bir furya var. Türk dizileri aslında sadece bir dizi izlemesi değil. Türk dizileri sömürüye karşı yeni bir bakış açısı, yeni bir göz, yeni bir Müslüman tiplemesi.
Murat PEHLİVAN: Sosyolojik etkisi çok daha derin.
M. Sezai TÜRK: Başka bir şe daha anlatayım. Türkçe öğrenme konusunda ne yaparsak yapalım kimsenin ilgisini çekemeyiz. Ama dizileri izlemeye başladıklarında durum değişiyor. Türk dizileri biliyorsunuz çok uzun. Biz bile sıkılıyoruz değil mi? Belli bir süreden sonra diyoruz ki bu kadar uzunluk yeter diyoruz. İnternetten izliyor insanlar. Önce tabii çeviri meselesi var. Ekranlarda televizyonlar belli dizileri koyuyor ama insanlar internet yoluyla en son dizileri izliyorlar. Türkiye'deki dizileri izliyorlar ve Türkçe izliyorlar. Diyorlar ki anlamıyorum ama ne yapmaya çalıştıklarını görüyorum. Diziler yoluyla Türkçe öğreniyorlar. Diziler yoluyla yemek kültürünü öğreniyorlar. Diziler yoluyla Türk modasını öğreniyorlar. Diziler yoluyla Türkiye, turizm, Türk insanını öğreniyorlar. Kültürel etkileşim açısından kendilerinde bir özgüven hissediyorlar. Kurtlar Vadisi, Ertuğrul ve benzeri dizilerde düşmanlar yeniliyor, mahvediyor. Yeni bir bakış açısı, yeni bir durum kültürel aktarım gerçekleşiyor. Bunun dolaylı etkileri de oluyor. Türkiye şu anda en fazla öğrencinin tercih edildiği ülkelerden bir tanesi. Turizmde dünyanın en fazla gezilen şehri İstanbul. Bakın biz eskiden Paris derdik, Londra derdik ya, şu anda yabancılar da İstanbul diyor. Sadece platolara giden, platolar için gelen elli bin turist olduğu söyleniyor. 2024'te Çin piyasasına açıldı Türk dizileri. Çin'de şu anda revaçta, hızlı bir şekilde gösterime giriyor. Japonya’sı, Güney Kore’si, Avustralya’sı, Yeni Zelanda’sı, Afrika’sı, Güney Afrika'sı, Kolombiya'sı, hiç ismini bilmediğiniz ülkeler, Türk dizilerini izliyor. Dizilerin yaptığını hiçbir parayla gerçekleştiremezsiniz. Şimdi gelelim diğer tarafa.
Murat PEHLİVAN: Esas kısıma!
M. Sezai TÜRK: Sektörde önemli olan şey şu değildir. Bir alanda bir anda zirveye çıkabilirsiniz. Bir şey olmuştur. Konjektürel bir durum olabilir. En üste çıkarsınız ama önemli olan en üste sürdürülebilir olmaktır. Sürdürülebilir miyiz? Evet, bu imkanlarımız var. Şimdi soruyorlar gençlere, niçin Türk dizilerini izliyorsunuz? Biraz önce dedim, kültürel benzerlik var. Sadece kültürel benzerlik falan değil. İnsanlar diyor ki, Türk filmleri bildiğimiz insani yaklaşıma yakın bir süreç. İnsanlar ağlıyor, üzülüyor, aşık oluyor. Avrupa ya da Amerikan sinemasında bunu pek görmüyoruz. Hep bireyseller. Türk dizileri bireyselliğin de çok ötesinde. Aile katılıyor.
Murat PEHLİVAN: Aile teması ön planda.
M. Sezai TÜRK: Evet. Biz Yeşilçam'ı niye sevdik biliyor musunuz?
Murat PEHLİVAN: Neden hocam?
M. Sezai TÜRK: Yeşilçam'da iki şey oldu. 50'li yıllar Yeşilçam için yıldızlar geçidiydi. Sektör kendi yıldızlarını oluşturdu. Türkan Şoray'ı, Ayhan Işık'ı, Belgin Doruk'u. Şimdi yıldızlar üzerinden tekrar çekildi filmler. Dikkat ederseniz aynı içeriği birçok farklı yıldız üzerinden izledik. Şimdi aynısı yapılıyor. Yıldızlar geçidi Türk dizileri. 4 ay önce Azerbaycan'daydım. Azerbaycan'da havaalanına iniyorsunuz. Billboard'lara, afişlere bakıyorsunuz. Hep Türk modeller. Giyimler, Türk giysi sektörü. Şehre iniyorsunuz, Türk lokantaları. Hatta çok ilginç, hiç ismini bilmediğim şarkıcıların biletleri bitmiş. Oağanüstü bir ilgi var. Olağanüstü etki düzeyi var. Ve bu potansiyeli sürdürebilecek bir altyapımız var. Peki bu altyapıyı sürdürebilecek en büyük eleştiriler ne? Birincisi, diziler ekonomik kaygılardan Türkiye'deki durumdan kaynaklı olmak üzere çok uzun. Türk dizilerini dört beş parçaya bölüyor dünya televizyonları. İnternet üzerinde de herkes o kadar uzun izleyemiyor. Çünkü Türkçesi yok. Onu anlamaya çalışıyor. Altyazı okumak yoruyor insanı. Dublajı yok. TRT, Tabi diye bir dijital platform oluşturdu. Platformları çok iyi değerlendirmemiz lazım. Netflix, PuHuTV, BluTV gibi platfromlarda Türk dizileri yer edindiler. Çok da iyi gidiyorlar. Bu dijital mecralara üretim yapabilecek çok kaliteli senaristler ve çok kaliteli içerikler üretebilecek kişiler var. Desteklemek lazım. Bunu güçlendirmemiz lazım. Yoksa artık tekrarlar başlar. Tekrarlar başladığında da hızlı bir şekilde kaybolur gidersiniz.
Murat PEHLİVAN: Şimdi Sezai Hocam, işi bilen kişilerin başında geliyorsunuz. Sinema Genel Müdürlüğü veya Kültür Bakanlığı’nın bu alanı sürdürülebilir hale getirebilmesi için ne tür politikalar, stratejiler geliştirilmesi lazım. Neler önerirsiniz?
M. Sezai TÜRK: Sinema Teşvik Kurulu üyeliği dönemimde gördüğüm senaryo yazarlığıyla ilgili bir sıkıntı vardı. Bu alanın çok güçlendirilmesi lazım. İletişim fakültelerinin dışında da senaryo yazarlığı konusunda Yazarlar Birliği ve benzeri STK'ların desteklemesi lazım. Çünkü bu alan çok geniş ve kullanılması gerekli olan bir alan. Ama onun da ötesinde şöyle bir şey var. Kalıcılık sağlayabilmeniz için sadece kendi ülkeniz için değil. Örneğin Türkiye-Azerbaycan. Bir iki tane yaptılar ama bunun çok iyi pazarlamasını yapamadılar. Türkiye-Kırgızistan, Türkiy- Kazakistan, Türkiye-Özbekistan ortak dizileri. Ortak diziler yaptığınız an otomatikman oradaki ülke vatandaşlarıyla sizin vatandaşlarınız izliyor. Hele hele çok kaliteli bir içerik olunca bütün dünya izliyor.
Ortak yapımlar desteklenmeli. Hatırlarsınız, bir dönem Türkiye yüz önemli firma çıkmasını istemişti. Bence sinema sektörünü bu kapsamda çok güçlendirmek lazım. Marka değeri yüksek birimler, kurumlar, zaten vergiyle ilgili kısımları çok iyi değerlendirmek lazım. Dijital mecrayı, dijital dizileri, yani internet dizilerinin güçlendirilmesi lazım. Çünkü dijital platformlar, internet dizileri hiçbir şeye gerek duyulmadan bütün dünyaya ulaştırabiliyor. Bunlarla ilgili potansiyelleri güçlendirmek, kaliteli senaryo yazımını güçlendirmek ve devlet desteğini arttırmak ve konuyu bir politika haline dönüştürmek lazım. Hollywood’a Amerika nasıl çok özel önem veriyorsa, aynı şekilde Türk dizilerine de gerekirse Türk Silahlı Kuvvetleri, Turizm Bakanlığı ve diğer bakanlıkların tamamı çok ciddi bir şekilde destek vermeli, önünü açmalı. Konuyu ele almalı. Çünkü işin dönüşü hepsine faydalı. Şu anda eğer Orta Asya'da modanın kalbi İstanbul ise bunda Türk dizilerinin rolü büyüktür.
Murat PEHLİVAN: Dizilerin izlendiğini biliyorum ama sosyolojik etkisine dikkat etmemiştim. Ama iş öyle bir noktaya varmış ki bir devlet politikası, bir devlet stratejisi gerekiyor.
M. Sezai TÜRK: Gelmek zorunda.
Murat PEHLİVAN: Aksi halde etkisini kaybeder.
M. Sezai TÜRK: Çok hızlı kaybedilme riski var. Bakın şu anda Güney Amerika dizilerinden fazla fazla bahsetmiyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bir dönem Brezilya dizileri çok popülerdi.
M. Sezai TÜRK: Hint dizileri çok popülerdi. Kore dizileri halen ama düşündüğünüzde hani dünyadaki değer açısından baktığınızda Türk dizileri onların çok çok üstünde.