Kadir Has Üniversitesi Silivri Teknopark, yeni nesil teknoparkların öncülerinden. 11 Nisan 2023’te Silivri Selimpaşa’da E-5 Karayolu üzerinde denize sıfır konumda 100 bin metrekarelik bir arazi üzerine kuruldu. Kadir Has Üniversitesi Silivri Teknopark Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Latif ULU, “Sürdürülebilir inovasyon ekosistemi olmak istiyoruz. Hem tarım hem yeşil dönüşüm hem finans hem yapay zeka hem de siber güvenlikte sürdürülebilirliği sağlayacak projeler önceliğimizdir” dedi. ICT MEDIA TV Youtube kanalında yayınlanan Murat Pehlivan ile Açık Açık Programı’na konuk olan ULU, İstanbul Temsilcimiz Aykut Seyrek ile Murat Pehlivan’ın sorularını cevaplandırdı. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Açık Açık programı için bu defa İstanbul'da denizin kıyısında çok nezih, çok genç bir teknoparkdayız. Konuğumuz Kadir Has Üniversitesi Silivri Teknopark Genel Müdürü Latif Ulu. İstanbul temsilcimiz Aykut Seyrek’te bizimle beraber. Kadir Has Üniversitesi Silivri Teknoparkı hakikaten çok genç teknoparklardan biridir. Sayın Ulu sizden öncelikli olarak teknoparkın kuruluş sürecini anlatmanızı rica edeceğim. Ayrıca sizi diğer teknoparklardan ayıran özellikleriniz nelerdir, bize bilgi verir misiniz?
Latif ULU: En genç teknoparklardan biriyiz diyebiliriz. Çünkü ülkemizde aktif faaliyette bulunan 89 tane teknopark var. Biz 89. teknoparkız. Faaliyette olan 89 teknoparktan en genci biziz. Normalde buranın şöyle bir hikayesi var. Burası Kadir Has Üniversitesi'nin ilk kampüsü. 1997 yılında Kadir Has Üniversitesi ilk olarak burada, Selimpaşa Kampüsü'nde kuruluyor. Sonra çeşitli nedenlerle üniversite Haliç'teki kampüste büyüyor. Hem Kadir Bey'in hem üniversitemizin vizyonunda bir teknopark kurma hayali vardı. Şu an denize sıfır, 100 bin metrekarelik alanda bir kampüse sahibiz.
Evet, Cibali Kampüsümüz var, üniversitemizin belli bölümleri orada ama burası da aktif olarak 2018 yılına kadar kullanılmış. Aslında 2006'lı yıllarda Kadir Bey'in de vizyonunda buranın bir kısmını teknopark yapmak var. 2015-2016 yıllarında gerekli başvurular yapılmış. Nasip 2022 yılınaymış. 2022 Aralık ayında cumhurbaşkanımızın da kararıyla 100 bin metrekarelik alanın tamamı teknopark ilan edildi. Ardından çalışmalara başladık. Mevcut binalar bir süredir kullanılmadığı için tadilat ihtiyacı vardı. Nisan 2023'te yönetici şirketi kurduk. Kasım 2023'te de resmi olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın izniyle faaliyete başladık. Dolayısıyla ben şöyle ifadelendiriyorum, biz en genç teknoparkız ve start-up'ız. Girişimcilerimiz gibi yeni kurulmuş bir teknoparkız.
Vizyoner bir teknopark olmak istiyoruz. Yıllardır bunu hayal ediyorduk. Rektörümüz Sondan Hocam sağ olsun dedi ki doğru bir teknopark olmak hayaliyle burayı kuruyoruz. Dolayısıyla nasıl yapacaksak bu şekilde ilerleyelim dedi. Hem benim hem de buradaki göreve başlayan diğer ekip arkadaşlarımızın da teknopark tecrübesi olması bizi bu anlamda güçlü kıldı. Önce yola nasıl bir teknopark olmayacağımıza karar vererek başladık. Ondan sonra nasıl bir teknopark olacağımızın kararını verip yola çıktık. 88 tane örnek var. İyi örnekler, kötü örnekler, rol model alabileceklerimiz, iş birliği yapacağımız teknoparklar var. Keza bunların bir kısmında biz de çalışma fırsatına sahip olmuştuk. Dolayısıyla ne yapacağımızı iyi biliyoruz. Bir de alanımız çok keyifli. Denize sıfır. Herhalde Miami'de falan örnekler olabilir bununla ilgili. Türkiye'de yok onu en azından biliyoruz. Dolayısıyla “Denize sıfır tek teknopark!” sloganını kullanıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Firmalar geçici olarak gelip burada yaz dönemi çalışmaları yapabilirler mi?
Latif ULU: Bunu çok isteriz. Hatta gençlerimiz gelsinler burada çadırlar kuralım, heklatonlar yapalım. İki günlük program içerisinde burada denize de girsinler. Keyifli bir çalışma ortamı olsun istiyoruz. Firmalarımız da hep şunu söylüyor. Özellikle yazın daha çok geleceğiz. Dolayısıyla keyifli bir ortam. Burada çalışmak istiyorlar.
Aykut SEYREK: Benzer işleri yapan farklı kuruluşlar var. Genç girişimci ekosistemleri var. Murat beyin sorusu üzerine şimdi bende de ışık yandı. Bunu çalışalım sonrasında. Çok keyifli olur diye düşünüyorum.
Latif ULU: Biz aslında şuna inanıyoruz. Diğer teknoparklarla birbirimizin güçlü yönlerinden faydalanıyor olmamız lazım. Bizim de güçlü yönlerimizden birisi belki coğrafya olarak böyle bir lokasyonda olmak. Beraber yapabileceğimiz ne proje varsa bu projelerde hem kampüsümüzün açık alanlarını, yeşil alanlarını hem de deniz kenarına bu kadar yakın olmanın imkanını kullanmak istiyoruz.
Aykut SEYREK: Öncelikle ev sahipliğiniz için teşekkür ediyorum. Burayı daha öncesinde de ziyaret etme şansımız oldu. Güzel bir ev sahipliği ile değerli bilgiler vermiştiniz. Silivri Teknopark olarak ARGE ve inovasyon alanındaki farklarınızı duymak isteriz. Çünkü ben biliyorum farklı bir vizyonunuz, farklı bir bakış açınız var.
Latif ULU: Tabii ki memnuniyetle. Üniversitemizin mütevelli heyetinde yıldızlar kadrosu olarak isimlendirebileceğimiz çok kıymetli hocalarımız, sektörden çok kıymetli isimler var. İşte Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil hocamız var. Doç. Dr. Canan Dağdeviren hocamız var. Mercedes'in CEO'su Süher Bey var. Daha önce İTÜ Teknokenti kurmuş Prof. Dr. Gülsün Sağlamer hocamız var. Mütevelli heyeti nasıl bir teknopark olacağımızın sunumunu istedi. Biz de nasıl yapacağımıza yönelik stratejilerimizi çiziyorduk. İlk sorulardan bir tanesi şu oldu: Teknopark kuruyoruz ama odağımız ne olacak? Odak alanlarımız ne olacak ve hangi stratejilerle ilerleyeceğiz? Bu konuyu çalışırken de şöyle yürüdük. Teknoparkların esas kuruluş amacı üniversite sanayi iş birliğinin sağlanması. Kadir Has Üniversitesi'nin bir teknoparkıysak Kadir Has Üniversitesi'nin akademisyenlerin uzmanlık alanları nedir diye baktık. Fakülte hocalarımızla toplantı yaptık. Zaten üst yönetim kadromuzla beraber stratejilerimizi belirlerken yakın çalışıyorduk ama hocalarımıza şunu sorduk: Biz bir teknopark kuruyoruz. Bu teknoparkta akademisyenlerimiz hangi uzmanlıklarıyla bu firmalara destek olacaklar? Hocalarımızın 160 alt başlıkta uzmanlık alanları ortaya çıktı. Silivri bir tarım bölgesi. Tarım konusunda ve özellikle günümüzün de konularında olan yeşil dönüşüm konusunda da çalışmalar yapmak istiyorduk. Bu önceliklerimiz içerisindeydi. Faaliyete başladığımız dönemde ne yazık ki bir deprem yaşadık. Dolayısıyla afetler, Silivri'nin de bir deprem bölgesi olması, bunun da bizim yine odaklanacağımız alanlardan bir tanesi olmasına neden oldu. Bunlarla birlikte de hocalarımızın o 160 alt başlıkta ki uzmanlıklarıyla 10 tane odak alan belirledik.
Murat PEHLİVAN: Deprem dediniz. Ben Hataylıyım. Depremi derinden hissettik. Peki binalarınız depreme dayanıklı mı değil mi?
Latif ULU: Bazen bunun esprisini yapıyoruz. Fay hattının üstündeyiz diye. Aslında fay hattı biraz denizin iç kısmından geçiyor. Ama ilk baktığımız şey binalarımızın sağlamlığı oldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız da zaten bunun öncelikle analizini istediler. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden hocalarımızla beraber çalıştık. Binalarımızdan alınan örnekler sonucunda teknopark olarak kullanılmasında hiçbir sakınca olmadığını gördük.
Murat PEHLİVAN: Celal Şengör Hoca onay verdi yani.
Latif ULU: Celal Hoca bakmamış olabilir, onu bilmiyorum. Hatta şöyle oldu. Şimdi binalardan karat örneği alınırken o kadar çok yerden örnek aldılar ki. İçimiz cız etti. Binaya tadilat yapıyoruz biz o süreçte. İki binamız var, iki binadan da örnekler alındı. İlk yapılan binamızda tereddütteydik ama iki binanın da bütün mühendislik gereklerine uygun beton örneklerinin hatta normalde istenilenin de üstünde bir kalitede olduğunu raporlar ortaya koydu. Dolayısıyla teknopark olarak kullanılmasında bir sakınca yok. Bizim için güzel nokta şu: Hem az katlı yapılmış olması hem de binaların dilatasyonlarla birbirinden ayrılması ve farklı çalışması. Bundan sonraki süreçte teknoparka yeni binalarımızı yaparken de bu konuya çok dikkat edeceğiz.
Afet konusunda şuna üzülmüştük. O dönemde afeti yönetemedik ne yazık ki. Daha doğru yönetilebilirdi. Teknoparklarımızda sadece afet değil yönetsel olarak da bu işin yazılımını donanımını yapabilecek firmalarımız varken bunu yapmalıydık. Ancak yapılmadı. Buna üzüldüğümüz için bu konunun da odak alanlarımızdan birisi olmasını istedik. Burada ilginç bir parantez açayım. Silivri Belediyesi'nin de bu anlamda ciddi çalışmaları var. Silivri Belediyesi'nin bir afet ekibi var ve AFAD ile beraber bütün belediyelerin ekiplerini eğitiyorlar. Hatta Silivri'de oluşturulmuş bir acil durumda depremde, İstanbul depreminde kullanılacak bir konteyner kent de şu an kurulmuş durumda.
Aykut SEYREK: Büyük bir lojistik merkez.
Latif ULU: Büyük bir lojistik merkezi kuruldu. Biz de bunu önceliklendireceğimiz alanlardan biri haline getirdik. Hocalarımızın uzmanlık alanlarıyla beraber 10 odak alan belirledik. Bu şu anlama gelmiyor: Bu odak alanların dışında başvuru gelince almıyor muyuz? Hayır, tabii ki alıyoruz. Ama bu 10 odak alandan geldiğinde biz kırmızı halı serilecek seviyede o girişimcilerimizin başvurularını daha keyifli bir şekilde değerlendirme sürecine alıyoruz. O alanlar içerisinden yapay zekâ, siber güvenlik, finans teknolojileri gibi yazılımcılarımızı ilgilendiren alanlar da var. Robotik haberleşme, ileri malzeme gibi sanayicilerimizi, özellikle bu bölgedeki sanayicilerimizi ilgilendiren alanlar var. Sağlık, afet yönetimi, tarım, yeşil dönüşüm gibi odak alanlarımız da var. Bunların hepsiyle birlikte şöyle bir motto belirledik. Sürdürülebilir inovasyon ekosistemi olmak istiyoruz. Hem tarımda, yeşil dönüşümde hem finansta hem yapay zekada hem de siber güvenlikte sürdürülebilirliği sağlayacak projeler önceliklendirdiğimiz, hevesle karşıladığımız, daha çok motivasyonla destek olmayı istediğimiz başlıklar haline geldi.
Murat PEHLİVAN: Aslında hedefleriniz 10 başlıkta netleşmiş vaziyette. Siz de çok iyi bilirsiniz ki, teknoparklarda esas önemli parametre projelerin değerlendirmesi ve kabulüdür. Bu aynı zamanda teknoparkın kalitesini de ortaya koyar. Çünkü proje iyiyse, oradaki insan kalitesi de daha üst seviyeye doğru gider. Bu noktada sizin başarılı olduğunu veya olacağını düşündüğünüz projeler var mı? Varsa bizimle paylaşabilir misiniz?
Latif ULU: Genellikle teknoparklar ilk kurulduğunda doğal olarak finansal kaygılarla çok eleme süreçlerini sıkı tutmazlar. Biraz daha esnek olurlar ki içerideki ekosistem belli bir seviyeye gelsin. Biz kuruluş gününden itibaren başta odak alanlarımız olmak üzere proje değerlenme sistematiğimizi çok sıkı tuttuk. Dolayısıyla projeler değerlendirilirken odak alana uygunluktan tutun, üniversiteyle hangi iş birliğini yapacağı, onunla beraber bu ekosisteme neden gelmek istediği, yani bizim dışımızda 88 tane teknopark var, neden bizim teknoparkımızı tercih ettiğine dair sorularında yer aldığı bir değerleme sistematiği kurduk.
Şu an faaliyete başlayan 30 firmamız var. 5 tanesi start-up, kuluçka olarak nitelendiğimiz firmalar. 15 tane firmamız yapay zekâ ile ilişkili proje yürütüyor. Şimdi yapay zekâ bizim odak alanlarımızdan bir tanesi. Doğal bir yapay zekâ kümelenmesine gitmiş olduk. Hep yapay zekâ ile ilişkili projeler gelmeye başladı. Dolayısıyla bir yapay zekâ ekosistemi olacak gibi duruyor. Birkaç tane firmamızdan örnek vereyim. Mesela bir firmamız son nokta teslimatında yapay zekâ ile optimizasyon projeleri yürütüyor. Hem yurt içinde hem de yurt dışında müşterileri var. Bu firmamızın önümüzdeki dönemde çok çok daha büyüyeceğini biz zaten görüyoruz. Çünkü son nokta teslimatında zaten Getir gibi çok başarılı yerli şirketlerimiz. Onlar Getir’in yurt dışındaki rakiplerine yazılım hizmetini sunuyorlar. Ama burada biliyorsunuz bir müşteri deneyimi ve bununla beraber de bir profilleme, kullanıcı profilleme ortaya çıkıyor. Bunlar çok önemli datalar. İleride yapay zekanın entegrasyonuyla beraber de bu firmanın çok daha nitelikli projeler üreteceğini düşünüyoruz. Keza başka bir firmamız, hava yolu ve çeşitli diğer turizme örnek teşkil edecek alanlarda fiyat optimizasyonu ve maliyet avantajının sunulması için bir dinamik fiyatlama projesi yürütüyorlar. İlk projeleri hava yoluna yönelikti. Zaten o başarılı bir şekilde devam ediyor. Şimdi ikinci projeleri spin-off şeklinde gidiyor bu projeler ve biz de spin-offlarını çıkardılar. Şu an oteller için hayata geçmiş durumda. Türkiye'deki belli otel zincirleri ile de anlaşmalarını tamamladılar. Bir otelin direkt bütün fiyat yönetimini bu arkadaşların sistemi yapıyor. Bütün rakiplerinizle sizi kıyaslıyor. Siz hiçbir şeye bakmıyorsunuz. Hepsini sistem yönetiyor.
Murat PEHLİVAN: Günlük olarak.
Latif ULU: Günlük de değil, anlık olarak. Sürekli arkada çalışan algoritmalar diğer rakipleri tarıyor. Sizin ve onların doluluklarını tarıyor. Boş odalarını, hangi seviyede odaları boş bunları tarıyor. Otelinizin doğru fiyatlamasını yapıyor. Dolayısıyla şimdi onlar yatırım alma sürecindeler. Bir sonraki hedefleri de bunu tur gemileri için yapmak. Çünkü orada da âtıl kapasiteyi yönetmek kritik konu.
Ben bunu şöyle anlamlandırıyorum. Aslında onlar kullanıcının hareketini öğrendikten sonra artık diyecekler ki profilde kişinin tatil ihtiyacı geldiğinde bakın şu otelde sizin için şu kadar fiyatlı bir yer var. Şu havayolunda bu var. Hatta belki size diyecek ki ben sizin bütün planınızı yaptım. Şu tarihte uçağa biniyorsunuz. Bu tarihte şu otelde konaklıyorsunuz. Ona doğru gidecek. Biz çok keyif alıyoruz onların projelerini dinlemekten. Kuluçkamızda da böyle başarılı birkaç girişimimiz var. Bir tanesi yapay zekâ ile görüntünün işlenmesi. Buna benzer çok örnekler çıktı ama bunun farkı yerli olması, bu arkadaşların genç arkadaşlar olması bizi çok heveslendiriyor. Üniversitemizden Teknofest'e başvuran arkadaşlar var. Onlar da farklı farklı dronlar yapıyorlar. Onun denemelerini de burada yapıyoruz. Kampüs alanımız geniş olduğu için test uçuşlarını burada yapıyorlar. O arkadaşlar da şimdi TÜBİTAK BİK çağrısına başvurdular. Dolayısıyla o çağrıyla beraber de inşallah şirketlerini burada kurup devam ediyor olacağız.
Aykut SEYREK: Üniversitenin kendi ekosistemi içerisindeki gençlerden girişimler var mı?
Latif ULU: Üniversitemiz hevesle ve heyecanla bekliyormuş. Peki Haliç'teki üniversiteyle buranın temasını nasıl sağlayacağız? Biz üst yönetim ekibi olarak haftada bir gün üniversitede çalışıyoruz. Üniversiteden bir ekip de haftada bir gün burada çalışıyor. Dolayısıyla o bağı baştan kurmaya başladık. Her cuma günü ben en az 3 ya da 4 girişim fikrine sahip öğrenci arkadaşla görüşüyorum. Onlar planlarını, kanvaslarını bize hazırlıyor. Tekrar revize ettiriyoruz. Bizzat ben işin içerisindeyim genel müdür olarak. Onları aşama aşama takip ediyoruz. Ödevler de veriyoruz. Bizzat mentörlük yapıyoruz. Bir sonraki süreç onların bir kısmını ön kuluçka programımıza aldık. Sonra onlar burada kuluçka olarak şirketleşecekler ve bir sonraki safhaya gelecek. Akademisyenlerimizle de şöyle bir program yaptık. Firma sayımız henüz 10 iken üniversitemizden belli bölümlerden hocalarımızı buraya davet ettik ve firmalarımıza sunum yaptılar. Biz bu projeleri geliştiriyoruz. Siz bu işin neresinde olursunuz dediler. Sonra hocalarımızla beraber görüşmelerini yapmaya başladılar. İkinci büyük toplantıyı da o zaman yaptık. 10 şirket hocalarımıza ve öğrencilerimize sunum yaptı. Biz dediler şu projeleri yapıyoruz, siz neresindesiniz? Öğrenciler gelin bizde staj yapın. O süreçten sonra da belli firmalarımız belli bölümlerimizin danışma kurullarına girdiler. Örneğin Bilgisayar Mühendisliğinde şu an iki şirketimiz danışma kurulunda yer alıyor. Şirket yöneticileri önümüzdeki yılın müfredatında neler olmalı? Yapay zekâ kaç saat ders verilmeli? Hangi başlıklar mutlaka müfredata girmeli? Şirketlerinde istihdam etmek için nasıl bir mezun profili istiyorlar? Bunları belirtiyorlar. Onlara göre müfredatta gerekli revizeleri yapıyoruz.
Üniversitemizin şöyle bir güçlü yönü var. Bunu da anlatmam lazım. Üniversitemizde iki tane vizyon getiriyor rektör hocamız. Bir tanesi çekirdek program. Çekirdek program bütün temel insani ve dünyadaki, dünya vatandaşı olmaya yönelik değerleri verilen program. Birinci sınıfta tüm öğrenciler önce bu dersleri alıyor. Bölümünüz önemli değil ama siz orada belki caz tarihini, belki işte kuantum fiziğini farklı farklı alanlardaki dersleri görüyorsunuz. İkinci sınıftan itibaren de belli bölümlerde geçiliyor. Şu an proje tabanlı eğitim yapılıyor. Proje tabanlı eğitim dediğimiz şey şu: Sınav sistemi kaldırılmış, vize final yok. Öğrenciler tamamen projelerle değerlendiriliyor ve bu projeleri de sektör temsilcisi, sektörden gelen bir kişi veriyor. Her dersi bu sektörden gelen kişiyle beraber akademisyenimizin müfredatına hazırlıyor. Aynı zamanda da o sektör temsilcinin verdiği konuyu öğrenci arkadaşlar proje olarak çalışıyorlar. Sektörden gelen kişi de mentörlük yapıyor. Çözülmesi gereken problemi veriyor ama öğrenci arkadaşları dönem boyunca da yönlendiriyor. Dönem sonunda onlar sunum yapıyorlar. Hatta hocalarımız sağ olsunlar bizden de destek istiyorlar. Melek yatırımcıları ve yatırımcıları da dahil ediyoruz bu sunumlara. Bu proje hayata geçer geçmez öğrenciler onu bir proje çalıştayı ile finalize ediyor. Bu bizim için müthiş bir çıktı. Çünkü öğrenci 35-40 proje yaptıktan sonra geldiği için biz kanvas dediğimizde, iş planı dediğimizde, bunun finansal modellemesi dediğimizde, pazar analizi dediğimizde aynı dili konuşabiliyoruz. Şu an bir öğrencisiyle rektör hocamız makale yazıyor. Yani bu bizim bir lisans öğrencisiyle bir rektör akademisyeninin makale yazdığı ilk örnek olabilir. Bir öğrencimiz var. Benim ismini dahi anlayamadığım ve çip teknolojisine yönelik bir cihazı üretecek bir proje geliştirdi. Şimdi bizim de geri bildirmemizden sonra BİG desteğine başvuruyor. Ve inşallah destek alırsak şirketi de burada kuracağız. Başta dediğim gibi üniversite bizi bekliyormuş. Sağ olsunlar. Şimdi akademisyenlerimizin şirketleri var. Onların buraya taşınmasını sağlayacağız. Orada da şunu da hemen parantez ile açayım. Üniversitemiz şirket kuracak akademisyenlerimizin şirket kuruluş masraflarını ve kurulduktan sonra bir yıllık mali müşavirlik masraflarını destekliyor. Bu desteği de biz organize ediyoruz. Dolayısıyla şirket kuracak akademisyenlerimiz de şu an projeleri olgunlaştırıp teknoparkımızda şirket kuruyor olacaklar.
Aykut SEYREK: Çok yenilikçi ve çağın gereğinde bir hareket olmuş. Amerika ve Avrupa'da her üniversitenin her branşında klasik iletişimle birlikte Çalışabilirlik dersi vardır. Buna bu ikisini de eklemek çok doğru yerinde olmuş.
Murat PEHLİVAN: Bu açıklamanızı destekleyecek bir soru sormak istiyorum. Teknoparklar kurulduğunda emlakçılık yapmakla eleştirildi. Ama o safalar geride kaldı. Şimdi artık teşvikçi misiniz noktasına geldi ki siz orayı da aşıyorsunuz. Sizin jenerasyonunuza yeni nesil teknoparklar dememiz gerekir belki de. O tarafa doğru evriliyorsunuz. Bu doğru bir yöntem, doğru bir sistem. Türkiye'nin, gelecek 10 yılında ülkenin refahının artmasında en önemli mihenk taşlarından birinin bilişim teknolojileri olacağını ve teknoparklardan çıkan firmalar olacağını söylüyorum. Firmalara akademisyen hocalarımıza desteklerinizi söylediniz. Firmalara ne tür avantajlar sunuyorsunuz? Mezun gençlere ne tür destekler, imkanlar sunmayı planlıyorsunuz?
Latif ULU: Farklı teknoparklarda kuluçka merkezi yönetici deneyimim var. Bu nedenle belki yine fiziki imkanlardan bahsetmiş olacağım. Genellikle teknoparklarda daha az kiralanabilir zemin katlar, bodrum katlardaki yerler start-uplara, kuluçkalara tahsis edilir. Biz teknoparkımızda en güzel, deniz manzaralı ofisi start-uplara kuluçka merkezi olarak ayırdık. Programımızı da kurguladık. Bir kişi bir iş fikrim var, normalde çalışacak yer arıyorum ama bunu geliştirmem gerekiyor dediği anda bizim ön kuluçka programımıza dahil oluyor ve gelip istediği zaman burada 7-24 çalışabilir. Ondan sonra şirketleştirme ve kuluçka programı… Kuluçkada mevcut kira bedelimizin %10'u kadar bir ücret alıyoruz. Çok sembolik bir rakam. Dolayısıyla o sembolik rakamla kuluçka programımızda kalabiliyor ve biz orada yine destekliyoruz. Sonra kuluçka programı bitti teşekkür ederiz veya teknoparka geç demek yerine bir post kuluçka dönemimiz var. Orada biraz daha ayaklansın belli bir seviyeye gelsin dediğimiz yine desteklediğimiz belli bir sürede çok daha uygun kira bedelleri aldığımız bir programımız daha var. Bu programlar bizi biraz diğer teknoparklardan ayrıştırmış oluyor. Diğer tarafta da şu var. Biz ayrıca proje geldiği anda bu projeyi burada hangi büyük firmayla eşleştirebiliriz diye bakıyoruz. Dolayısıyla ona kim ağabeylik edecek burada? Kritik nokta o.
Murat PEHLİVAN: Örnekleri var mı bunun diğer teknoparklarda? Bu benim hayalini kurduğum şeydi.
Latif ULU: Evet örneği var. Örnek vermek gerekirse… Daha bugün bir firmamızın dijitalleşme ihtiyacı vardı. Hemen teknoparkta bir firmayla eşleştirdik. Orada onun pazarlamasına da destek olmak istiyoruz. Kritik noktalardan bir tanesi de bizim sahip olduğumuz melek yatırımcılarla bu arkadaşları destekliyor olacağız. Bu bölge ciddi bir potansiyel barındırıyor. Çok ciddi sanayicilerimiz var ve hepsinin ihtiyaçları var. Bizdeki start-uplarla onların problemlerini çözebilecek seviyede görüntü işleme, yapay zekâ, endüstri 4.0 veya tarım 4.0 gibi alanlarda destek olacağımız mekanizmaları kuruyor olacağız. Özellikle bir avantaj da şu olacak, Silivri Belediyesi'nin de çeşitli altyapıları var, destekleri var. Biz onlarla beraber de burada özellikle tarım konusundaki gelişimcilerimizin Silivri'deki tarım arazilerindeki Silivri Belediyesi'nin çalışmalarının içerisine de girmesini de istiyoruz. İyi başarılı örnekleri olgunlaştırmak için belki biraz zamana ihtiyacımız var. Ama işin güzel tarafı şu, bizim üniversitemiz butik bir üniversite. Dolayısıyla az sayıda öğrencisi ve ulaşılabilir bir üst yönetim var. Rektör hocamıza 7/24 tüm öğrencilerimiz ulaşabiliyor. Biz de butik bir teknopark olacağız böyle baktığımızda. 7/24 üst yönetim her türlü buradaki girişimcilerin desteğinde diyebiliriz.
Murat PEHLİVAN: Size erişimde, üniversite erişiminde problem yok.
Latif ULU: Aynen öyle.
Aykut SEYREK: Ulaşım alanında da çok problem yok. Şimdi Silivri deyince İstanbul şartlarında insanın gözü korkuyor ama keyifli bir yolumuz var.
Latif ULU: Biz de bunu deneyimliyoruz. Ben normalde biraz daha İstanbul'da Avrupa yakasının ortasında bir noktada oturuyorum. Buraya ulaşımım şehir merkezine ulaşımdan daha kolay. Şehir merkezinden buraya trafikle çok daha uzun sürede ulaşıyoruz. Yalova'dan buraya çok hızlı geliyorlar. Bizi şaşırdık. Kuzey Otoyolu'na çıkınca çok hızlı geliyorlar. Buna özellikle değinmek istedim. İstanbul'un çıkış noktası gibiyiz. E5 karayolunun üzerindeyiz. TEM'e 1 kilometre mesafedeyiz. Ayrıca Kuzey Otoyoluna 8 kilometre mesafedeyiz. Dolayısıyla oradan da İstanbul Havalimanı'na 40 dakikadayız. Normalde şehir içinden bu kadar sürede gidilemiyor.
Aykut SEYREK: İleri malzeme ve tarım teknolojileriyle ilgili burada bir girişim var mı onu da sormak isterim. 10 uzmanlık alanının içerisinde yer alan Yeşil Teknolojiler ve sürdürülebilirlik çok önemli. Son dönemlerde dünya çalkalanıyor. Yeni yasalar çıkmaya başladı. Vergilendirme sistemlerini oraya bağlayacağız dediler. Bu konularla ilgili planlar, projeler ve iş birlikleri nelerdir?
Latif ULU: Biz normalde altyapımızı yeni oluşturduğumuz için girişimcilerimize şöyle bir şey söyledik. Tarım konusunda çalışacak girişimcilerimiz şuna ihtiyaç duyuyorlar. Teknoparka neden gelsinler onların çünkü araziye ihtiyaçları var. Biz normalde 4 duvar ofis verdiğimizde bir anlamı yok. Bizim 2 binamız var. Buna müsait alanlarımız var. Şimdi bunu belediyemizle beraber girişimcilerin kullanabileceği küçük sera alanları oluşturacağız. 50 metrekare, 100 metrekare. Dolayısıyla girişimcilerimiz uzağa gitmeden yaptıkları işlerle ilgili burada kendi kullanacakları alanlarda deneylerini yapabiliyor olacaklar. Bu bir tanesi. Diğer bir tanesi de bu binamızda laboratuvar alanlarımız var. Okul zamanından da kalma, ıslak zeminleri, hava giriş çıkışının olduğu… Bunları da yine kullanabiliyor olacaklar. Burada belediyede de şöyle bir vizyon var, tarımla ilgili bir girişimci gelecekse ve bunun teknolojisini buraya adapte edecekse ilk biz deneyelim diyorlar. Çünkü belediye kendi arazilerinde de şu an hibrit tohum yetiştiriyor. Belediyenin bir tarımsal üretim araştırma merkezi var ve Avrupa Birliği projeleri yapıyorlar. Hatta bir şey daha söyleyeyim, Silivri’de Türkiye'nin tek özel tarım lisesi var. Belediye de destekliyor. 30 tane öğrenci alınıyor. Birinci sınıftan itibaren hem teknik eğitimi görüyorlar hem de Silivri'nin Tarımsal Üretim Araştırma Merkezinde uygulama eğitimini görüyorlar. Tarımsal Üretim Araştırma Merkezi bu bölgede tıbbi aromatik bitki ne yetişir, hangi ürünlerden daha nitelikli olarak verim alınır diye denemeler yapıyor. Biz de bunun bir teknopark uzantısı olmak istiyoruz. Şu ana kadar ileri malzeme konusunda başvuru almadık. Çünkü laboratuvar altyapılarını anlatmaya başlamadık. İlaç firmalarımızdan başvuranlar var. Biz onlara özellikle diyoruz ki gelin iş birliği yapalım. Sizin ihtiyaç duyduğunuz tıbbi aromatik bitkileri Silivri’de yetiştirelim. Ham maddeniz gelsin. Teknoparkta yeriniz olsun. Burada laboratuvarda onun gelişmelerini, çalışmalarını yapalım. Ardından da bunu beraber ticaretleştirelim. Bu şu an çok keyifli.
Görüştüğümüz büyük ilaç firmaları da var. Buraya başvuru yapacaklar. Onları değerlendiriyoruz. İleri malzeme konusunda da bu bölgede Enerji konusunda nitelikli çalışmalar var. BOTAŞ'ın en büyük denizaltı depolama tesisi var. Dolayısıyla burada ileri malzeme ile enerjiyi birleştirebileceğimiz bir enerji de bizim odak alanlarımızdan birisi olduğu için bu tarzda çalışmalar yapacak firmalarımızı ağırlayacağız burada. Kritik nokta şu, işte birkaç tane laboratuvar altyapımızı tamamlamamız ardından da firmalarımıza buyurun biz bu sistemleri kurduk bekliyoruz dememiz gerekiyor. Üniversite tarafında da sürdürülebilirlik konusunu söyleyecektim. Sürdürebilirlik konusunda çok ciddi çalışmalar var. Bizim enerji uygulamaları araştırma merkezimiz var üniversitede. Siber güvenlik araştırma merkezimiz var. Mesela ilginç yine konu konuyu açıyor belki de. Türkiye'de desteklenmiş, Avrupa Birliği'nden desteklenmiş ilk siber güvenliği yüksek lisans programı bizim üniversitemizde. Avrupa Birliği'nden 7 milyon euro destek almış bir 5 yıllık bir proje. Bir yıl Türkiye'de yüksek lisans eğitimi, bir yıl da Almanya'da ya da Kuzey Makedonya’da eğitim görüyor. Ondan sonra dünyanın dört bir yanından seçilmiş öğrenciler, Ayda 3 bin euro burs alıyorlar. Mezun olduktan sonra da Avrupa Birliği'nin herhangi bir yerinde siber güvenlik uzmanı olarak çalışabilecek şekilde mezun oluyorlar. Bu programı yürütüyoruz.
Murat PEHLİVAN: Görüyoruz ki yeni nesil teknoparklar tanımlamamız yanlış değil. Teknoparkların esas amacı yer tahsisi yapmak değil, teşvik çıkartmak değil, bunlar değil. Esas buradan çıkacak ürünlerin yurt dışına ihraç edilmesi, ülke bazında kullanılabilir hale gelmesi ve daha mütekamil hale getirilmeleri ürünlerin. Ama bunu da neyle yapması lazım? İyi bir rekabet ortamıyla yapabilirler. Geçen hafta Syncora Partners ile yapmış olduğunuz bir anlaşma var. Bize bu anlaşmayı anlatır mısınız?
Latif ULU: Teknoparkı kurarken rektör hocam net olarak dünyadaki iyi teknopark örneklerine bakmamızı ve stratejik planımıza bunu işlememizi söyledi. Stratejik planlı çalışmalarımızda dünyadaki en iyi uygulamalara da bakıyoruz. Dolayısıyla burada da şunu gözlemlemiş hocamız, çeşitli araştırmalarda aslında en başarılı şirketler üniversitede doktora eğitimini tamamlamış, o alanda doktorasını tamamlamış kişilerin kurduğu şirketler... Biz de üniversitemize bunu nasıl adapte ederiz diye çalışmalar yapıyoruz. Daha önce çalıştığım teknoparklarda da uluslararasına açılma deneyimlerini yaşamıştık. Amerika, Dubai, İngiltere gibi farklı örneklerde nasıl uluslararası pazara açılırız bunlara bakmıştık. Henüz yeni kurulmuş olmamıza bakmıyoruz. Vizyonumuz çok açık olduğu için hedef pazarımız Amerika ile başladık.
Biz normalde şunu biliyoruz, Amerika'da bir şirket kurmak, şirketinizi buradan oraya taşımak çok kolay. Ama orada tutunmak, oradaki pazarda hâkim olmak, sizin işinizin orada çalışıp çalışmadığını önceden tespit etmek, tespit ettikten sonra da oradaki doğru kanallarla pazara giriş yapmak çok kıymetli. Çünkü çok nitelikli bir iş yapıyor olabilirsiniz ama pazar uygun değilse Amerika'da çok gereksiz yere para harcayabilirsiniz. Doğru hareket etmemiz lazım. Süreci tamamen doğru bir şekilde götürecek bir partner ile çalışmak istedik. Burada da Syncora Partners karşımıza geldi. Kendileriylezaten daha önce tanışmıştık. Ve onlarla doğru bir model kurguladık. Yaptığımız şey şu, girişimciyi alalım hemen yarın götürelim Amerika'da şirket açalım diye bir kavram yok. Önce iş nedir onu bir analiz ettiriyoruz. Bu Amerika'da pazarda var mı? Pazarda bununla ilgili bir fikri mülkiyet koruması var mı? Bu şirketin ürünü Amerika pazarına uygun mu diye 3 safhadan oluşan bir ön araştırma yapılıyor. Yani pazar araştırması, patent araştırması ve oradaki ürünün adaptasyonu araştırması ilk 3 araştırma. Girişimciye boşu boşuna maliyet yaptırmaya gerek yok. Bir girişimcinin, bir personelin oraya gönderilmesi veya kurucunun gitmesi çok yüksek maliyet. Dolayısıyla Syncora Partners şunu yapacak. Kendi ekibiyle orada reseller olarak ürünlerin satışına başlayacak. Satış kanalları, oradaki pazarlama iletişimi bütün bu alt yapıyı sağlıyor olacak. Ondan sonra eğer ürün pazara tutunursa sonra şirketi Amerika'ya daha büyük bir organizasyonla götürüyor olacağız.
Yani sadece götürdük adres verdik değil. İşi daha büyütme, diğer ülkeleri açma veya Amerika'daki pazardaki payını artırma gibi artık organizasyon olarak şirketin uluslararası açması kısmına geçilecek. Biz böyle bir partner arayışındaydık, böyle bir program kurguladık. Dolayısıyla girişimci eğer hiçbir iş yoksa senin pazarın Amerika değil, senin pazarın Avrupa sakın gitme diyor olacağız. Veya senin pazarın Avrupa değil Afrika başka pazara gidelim. Önce bunun araştırması bizim için kritik. Gittikten sonra da girişimcinin orada bir satış personeliyle istihbarat etmesinin maliyeti aylık 10 bin dolar. Ne gerek var bu maliyete? Biz bu işin tutup tutmayacağını çeşitli pazarlama kanallarını kullanarak test edeceğiz. Reselleri yapacak, yeniden satışı oradaki arkadaşımız yürütüyor olacak operasyonunu. Ondan sonra iş tamam artık biz kesin şirketimizi götürmek istiyoruz dediğimiz noktada gideceğiz. Dolayısıyla zaten start-upların bir ölüm vadisi var. Ölüm vadilerini Amerika'da ikinci kez ölmelerine müsaade etmeyeceğiz. Öyle bir anlaşma yaptık. Amerika başlangıç. Hollanda ve Estonya için çalışmalarımızı yürütüyoruz. İmza törenimize 5 şirketimiz geldi ve hemen toplantının arkasından birebir görüştüler. İkinci ve üçüncü toplantılar devam edecek ve şu an açılmak isteyen firmalarımız var. Açık olanlar var. Onlar tekrar bu satışı nasıl yapacaklar, onun kurgusunu yapıyoruz. Dolayısıyla teknoparkı kurarken aslında biz bir ayağımız oradaydı. Daha önceki deneyimlerimizde de teknopark olarak gidip orada bir ofis açmak, kiralamak yerine orada daha önce kurulmuş altyapılarda çalışıyor olmanın daha kıymetli olduğunu gördük. Dolayısıyla şirketlerimize hep şunu söylüyoruz. Önce gitme, önce analiz edelim. Ondan sonra doğru zamanda, doğru vakitte, doğru yerde, doğru pazara giriş yapalım. Sonra oradan büyütmeyi, yatırımcı almayı, diğer aşamaları geliştiriyor olacağız.
Aykut SEYREK: Bu anlattığınız şey, ileri muhasır medeniyetlere ulaşmış ülkelerin kendi girişimcileri ve kendi dünya markalarını yaratma ile ilgili izlediği yol zaten. Çok doğru. Yani devlet tarafından yapılması gereken bir kurguya el atmışsınız bence. Çok iyi bir şey de var. Yani milli serveti koruma, girişimciliği koruma. Tebrik ediyorum. Bu girişime dahil olmak isteyenler tamamen teknopark üyesi firma olmak zorunda mı?
Latif ULU: Şimdi iki şey var. Bir tanesi şu. Az önce söylediğiniz milli serveti de heba etmeme konusu. Normalde Ticaret Bakanlığımızın çok ciddi destekleri var. İhracat yapacak firmalarımıza özellikle yazılımcılarımıza ve teknoloji firmalarına %80'lere varan pazarlama desteği, fuar desteği yani inanılmaz destekler. Syncora Partners diyor ki teşvikleri almak için başkalarına da danışabilirsiniz diyorlar. Orada kritik nokta şu, bu teşvikleri de doğru kullanmamız lazım. Sağ olsun az önce sohbetimizde de geçmişti. TÜBİTAK, KOSGEB gibi çeşitli kuruluşlarımız inanılmaz hibe teşvikler veriyorlar. Türkiye'deki hibe mekanizması hiçbir ülkede yok. Yani biz bunun araştırmalarını yaptık. Buna yapılan yüksek lisans doktora tezlerine de bakın. Türkiye’deki kadar teşvik kimseye verilmiyor. Denetimde de şuna dönüyoruz. Eskiden bunu işte teşvik olarak veriyordu, TÜBİTAK şimdi sermaye olarak koymaya başladı. Dolayısıyla yolda biz de deneyimliyoruz ama kritik nokta şu, doğru adım şu, biz o ekosistemi oluşturmak için doğru adımlar atıyoruz. Yani, bugünden yarına bu girişimcilik dönüşümünü gerçekleştirmek çok kolay bir şey değildi. Dolayısıyla nasıl bir girişimi büyütmek için para yakmak gerekiyorsa, hani girişimcilik tabiriyle böyle dediğiniz para yakmak deriz. Nasıl işi büyütmek için para yakmak gerekiyorsa, girişimciliği, teknolojiyi, Ar-Ge’yi geliştirmek için de para yakmak gerekiyordu. Devlet bunu çok vizyoner bir şekilde yürüttü. Şimdi bu aşamalarda biz Ticaret Bakanlığı'nın teşviklerini de doğru kullanmak zorundayız. Pazar araştırmasına kadar destek verilen bir ortamda eğer o pazar uygun değilse girişimciliğin de vaktine yazık. Devletin de desteğine yazık. Bunu tutmak istiyoruz. Bir tanesi bu. Güzel noktaya temas ettiğiniz yer de şu. Biz aynı zamanda bir bölge teknoparkı olmak istiyoruz. Bize çünkü iki yakın teknoparka baktığımızda aramızdaki mesafe 100 km. Bu 100 km mesafede çok büyük organize sanayi bölgeleri, çok ciddi sanayi kuruluşları, ilaç firmaları, enerji firmaları sayamayacağım kadar büyüklükte serbest bölgeler var burada. Şimdi biz bu teknoparkı kurduk. Bütün teknoparklarda da deneyimlediğimiz bir şey var. Teknoparklarımız eninde sonunda doluyor ve her gelene diyoruz ki teşekkür ederiz yerimiz yok. Dolayısıyla ekosistemimizdeki yaptığımız ne faaliyetlere ne de diğer programlara onları dahil edebiliyoruz. Bu üzücü bir şey. Dolayısıyla şuna karar verdik. Buraya ne kadar bina yaparsak yapalım eninde sonunda bir gün teknoparkımız dolu diyeceğiz. Bunu demek yerine biz bölge teknoparkı olmak istiyoruz. İstanbul'un Avrupa yakasının teknoparkı olacağız.
Bir etki haritası oluşturmaya başladık. Bu bölgeden bizi ziyaret eden firmalar bizim teknopark yönetimi olarak ziyaret ettiğimiz firmalar. Onlardan bir data alıyoruz. Hangi işle meşguller? Sanayici hangi alanda? Nace kodu ne? Bu alanla ilgili hangi ürünleri ortaya çıkarmış? Teknoparkla ilgili bir çalışma yapmış mı? TÜBİTAK projesi yapmış mı? Daha önce uluslararası pazara açılmış mı? Bunları şu an bizim haritamıza işliyoruz ve bunu web sitemizden şeffaf bir şekilde yayınlayacağız. Biz diyeceğiz ki bizim teknoparkımızın etki haritası budur. Bu firmalarla temas etmek istiyorsanız bize gelin. Orada kategorizasyon da yapacağız. 5 tane 10 tane belki 20 tane ileri malzeme çalışan firma olacak. Bütün alanı teknopark olarak hayata geçirsek bile. Ama bölgede 100 tane var. O firmalarla iş yapmak isteyen, teknoparkla da iş yapmak isteyen, bölgedeki firmalarla da iş yapmak isteyeni bir araya getirebiliyor olmamız lazım. Dolayısıyla burası bütün etkinliklerinde ev sahipliği yapan bir teknopark olacak.
Aykut SEYREK: Fabrikaların çoğu şu an çalışıyor buna.
Latif ULU: Onlar gelsin sizin firmanız yeşil dönüşüm, endüstri 4.0, tarım 4.0 ne yapacaksak beraber yapalım diyorlar. Biz bunun teknoparkı olmak istiyoruz ve bunu da şeffaf bir şekilde yapmak istiyoruz. Yani net bir şekilde, açık bir şekilde bize şunun için ulaşsınlar istiyoruz: Sizin teknoparkınızda şu firma var tanışmak istiyorum ki bunu İngilizce olarak da yayınladıktan sonra globale de açacağız. Sizin bölgenizde şu firma varmış, bununla tanışabilir miyiz? Bu bize şunu getirecek. Yerli ya da yabancı fonlara başvururken, Avrupa Birliği projelerine başvururken benim bölgemde iki tane şu firma var, teknoparkta şunlar var, globalde de bu firmalar var deyip eşleştirmek istiyoruz. Dolayısıyla içerideki firmalarımızla değil sadece bölgenin de bir teknoparkı olma hayalimiz var. Bu vizyonla da ilerliyoruz.
Aykut SEYREK: Doğru platformlarla ne kadar çok yere ulaşabilirsek doğru anlatıp iyi bir pazarlama ile insanlara bunu yaymak lazım. Biz daha evvel şu ayda bu çekimle buna destek olmuş olacağız ama sonrasında da etkinliklerle bunu anlatmak lazım.
Latif ULU: Çok teşekkür ediyorum bu fırsatı verdiğiniz için. Çok fazla konuşuyor, çok fazla istişare ediyor olmamız lazım. Girişimcilerimize, genç nüfusumuza baktığımızda çok güçlü bir ülkeyiz. Biraz da iş birliği yapma, beraber proje yapma kültürümüzü geliştirdiğimizde yapamayacağımız hiçbir şey yok. Bu anlamda da biz, kendimizi de bir start-up diye tanımlamıştık. O pazarlama çalışmalarını yapmak istiyoruz ama bölgeden, teknoparktaki girişimcilerden, şirketlerden herkese diyoruz ki böyle bir teknopark var. Manzarasıyla, konumuyla. Bizim de böyle bir vizyonumuz var. Gelin beraber etkinlikler yapalım. Burayı bir bölgesel güç haline getirelim. Burası normalde sadece büyük şirketlerin yer aldığı muafiyetlerden faydalı değil. Küçük şirketlerin büyüdüğü, büyük şirketlere satış yaptığı, onların dünyaya açıldığı bir teknopark haline gelsin. Bunu hep birlikte yapıyoruz inşallah.
Murat PEHLİVAN: Yeni nesil teknoparkı bir dönüşüm anlatmak için ifade ediyoruz. Bu çok kıymetli bir dönüşüm. Çünkü artık teknoparklarda yer arayan firmalar değil, bize nitelikli firmalar lazım. Oraya doğru evrilmemiz lazım. Çünkü teknoparklar ülkede belli bir doygunluk seviyesine geldi. Artık bu kültürel dönüşümü kırılım noktalarını doğru yakalamamız lazım.
Latif ULU: Aynen öyle.
Murat PEHLİVAN: Teknoparklarla ilgili ilk etkinliği ICT MEDIA olarak biz yapmıştık. O zaman Afrika'ya niye gidiyorsunuz demişlerdi bize. Şimdi firmalarımız Afrika'da satış yapıyorlar, projeler yapıyorlar. Bunlar güzel şeyler. Dönüşüme öncülük edebilmek çok kıymetli. Şahsen biz dergi olarak, yayın olarak bu konunun keyfini çok yaşıyoruz. Bundan da mutluyuz. Size de bu tebrik ediyoruz. Son olarak ilave etmek istediğiniz bir konu var mı?
Latif ULU: Ben özellikle şunu söylemek istiyorum. Bizim girişimcilerimiz, gençlerimiz çok güzel iş fikirlerine sahipler, çok enerjikler. Tek beklentimiz şu, ülkemizde hem teknoparklarda hem ilgili kurumlarda çok fazla teşvik, yatırımcı, bunlar artık ülkemizde bir ekosistem oluştu. Biz 2015'li yıllarda melek yatırımcı ararken bulamazken şimdi artık fonlar, destekler, mekanizmalar, devletin teşvikleri o kadar çok ki. Girişim yapmak isteyene her türlü imkân var. Teknoparklar da bunun bir aracı. Lütfen gelsinler, bizim ya da başka teknoparkların imkanlarından faydalansınlar. Sadece bizi değil, bütün teknoparkları kullansınlar, bütün networklerden faydalansınlar ve iş fikirlerini hayata geçirsinler. Çünkü bu ülkenin Ar-Ge'den başka şansı ve çıkış yolu yok.