
HaberAnaliz
Türkiye Varlık Fonu (TVF) ile LYY Telekomünikasyon AŞ (LYY) arasında, Türk Telekomünikasyon AŞ'nin (Türk Telekom) toplam sermayesinin yüzde 55'ini temsil eden paylarını satın almak için Pay Satın Alım Sözleşmesi imzalandı. Peki, 10 Mart’ta atılan bu imzalar ne anlama geliyor? Öncelikle yapılan anlaşmanın taraflar ve tüm paydaşlar için önemli bir kazanç olduğu görülüyor. Aralık ayından bu yana süregelen görüşmeler neticesinde taraflar arasında varılan mutabakat ve satış sürecinin neticelenmesi hem bankalar hem de Türk Telekom için olumlu ve sağlıklı bir gelişme.
Türk Telekom, her ne kadar LYY sahipliği altında başarılı bir dönem geçirmiş olsa da ana hissedarın, geçici olması halka açık şirketler için süreklilik arz eden bir durum olmamalı. Bildiğiniz üzere LYY, pek çok bankanın bir araya gelmesi sonucu özel amaçlı olarak kurulmuş bir Ortak Girişim Şirketi. Telekom sektörünün bankaların ana iş odağı olmaması nedeniyle, 2018 yılında yapılan hisse devri sonrasında LYY, sahibi olduğu %55 Türk Telekom hissesini satma niyetini ortaya koyarak bir aracı kurumu satış danışmanı olarak yetkilendirmiş; bununla birlikte, Türk Telekom’daki sahipliğinin aslında stratejik ve uzun vadeli olmadığının, geçici olduğunun da altını çizmişti.
Doğal olarak bu durum diğer paydaşlar, azınlık hissedarlar, bono yatırımcıları ve diğer tüm menfaat sahipleri için bir belirsizlik oluşturuyordu. Bu nedenle, ortaklık yapısının netleşmesi tüm taraflar için son derece olumlu oldu. Türk Telekom’a gelince, şirketin finansal ve operasyonel başarısına, bu başarının arkasındaki teknoloji birikimi ve insan kaynağına kayıtsız kalınması mümkün değil. Bilindiği üzere Varlık Fonu’nun amacı, bünyesindeki varlıkların değerini en üst seviyeye çıkarmak, yurt içindeki stratejik yatırımlara sermaye sağlamak, Türkiye’deki şirketlerden bölgesel ve küresel liderler çıkmasına destek olmak ve finansal piyasaların iyileşmesine katkıda bulunmak. Dolayısıyla, Varlık Fonu’nun Türk Telekom gibi cazip bir varlığa sahip olmak ve değerini büyütmek niyetini ortaya koyarak, zaten portföyünde var olan bir varlık içindeki hissesini artırması, TVF’nin vizyonu ile tümüyle örtüşüyor.
Türk Telekom özelleştirmesi bir başarı hikayesi olarak başlamıştı. Özelleştirmenin ardından geçen sürede geçirdiği yapısal dönüşümle şirket sabit ses oyuncusundan dijital dönüşüm lideri entegre operatöre dönüştü. Pek çok anlamda ülkemizin en önemli varlıklarından birisi olan Türk Telekom’un sahiplik yapısının netlik kazanması bu açıdan çok kıymetli. Sektörün beklentisi bundan sonraki dönemde de Türk Telekom’un geçmiş başarılarını sürdürmesi. 2022’nin Türkiye’nin 5G stratejisinin tohumlarının atılacağı bir yıl olması bekleniyor. Bu süreç, Türk Telekom’un sabit imtiyazı tartışmasını da tetikleyebilir; zira fiber altyapı, 5G’ye geçişte oldukça önemli bir konu
ve bütünün ayrılmaz bir parçası. Türk Telekom yıllar içinde kendisini tek iş kolundan ibaret bir sabit ses oyuncusundan, mobil ve kurumsal veri pazarına da hakim, güçlü ve esnek bir entegre telekom operatörüne dönüştürmeyi başardı. TVF’nin harekete geçme motivasyonu ve şirket değerlemesi de zaten bunu yansıtıyor. TVF’nin çoğunluk hissedar olması, proaktif bir şekilde Türk Telekom'un yatırımları ve gelecek tasarımı için en yüksek çabayı sarf edeceğine dair yatırımcıda da güçlü bir kanaat oluşturuyor. Bu durumu Türk Telekom ve TVF için önemli bir fırsat olacaktır.