
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Temmuz’da kabul edilen “İklim Kanunu”, Paris İklim Anlaşması’nın uygulanmasını yasal zemine oturturken hem Meclis’te hem kamuoyunda büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir yanda küresel iklim krizine karşı alınması gereken tedbirler, diğer yanda ulusal egemenliğe dair yükselen endişeler…
“Küresel Teslimiyet” mi, “Yeşil Gelecek” mi?
2016’da imzalanan, 2021’de TBMM’de onaylanan Paris İklim Anlaşması’nın hayata geçirilmesi için hazırlanan İklim Kanunu, karbon salımını azaltmayı, yenilenebilir enerji kullanımını artırmayı ve çevresel sürdürülebilirliği desteklemeyi amaçlıyor. Ancak yasa, özellikle tarım, hayvancılık, sanayi ve ulaşım gibi temel sektörlerde köklü dönüşümler öngördüğü için tartışmaların merkezine yerleşti.
Yasa; BM’nin karbon emisyon kotalarına uyumu zorunlu hale getirirken, üretim süreçlerini yeni denetim mekanizmalarıyla düzenlemeye hazırlanıyor. Uygulamanın detayları henüz netleşmemişken, sosyal medyada başlayan fırtına dikkat çekici.
Meclis’te Dengeler, Kamuoyunda Gerilim
İklim Kanunu, TBMM Genel Kurulu’nda 242 “Evet” oyuyla kabul edildi. Cumhur İttifakı vekillerin desteğiyle geçen yasaya, Muhalefet Partilerinden 140 milletvekili “Hayır” oyu verdi. Ancak asıl tartışma, 210 milletvekilinin oylamaya katılmamasıyla patladı. Katılmayan vekillerin 130’unun muhalefet partilerinden olması, sosyal medyada “oylama boykotu mu, yoksa ilgisizlik mi?” sorularını gündeme taşıdı.
X’te Fırtına Koptu: “Türkiye’nin Tapusu Teslim Edildi”
Yasa sonrası sosyal medya platformu X adeta yangın yerine döndü. “Ülkenin tapusu devredildi”, “küresel kartellere teslimiyet”, “karbon bahanesiyle yeni dijital kölelik düzeni” gibi paylaşımlar kısa sürede binlerce etkileşim aldı.
Bazı kullanıcılar, karbon vergilerinin gıda fiyatlarını arttıracağını ve küçük üreticilerin sistem dışında bırakılacağını savunurken, “yapay et üretimi”, “seyahat kısıtlamaları” ve “dijital para sistemine geçiş” gibi başlıklar da komplo teorilerinin odağı haline geldi. Özellikle “15 dakikalık şehir” modeli ve UTTS (Ulaştırma Takip ve Yönetim Sistemi) üzerinden bireysel özgürlüklerin sınırlandırılacağına dair iddialar geniş yankı buldu.
Ekonomik Endişeler: Küçük Üretici Ezilecek mi?
Yasa ile birlikte tarım ve hayvancılık alanında “lisanslama zorunluluğu” geliyor. Bu da özellikle küçük çiftçiler açısından ciddi mali yük ve bürokratik engeller anlamını taşıyor. Karbon bazlı vergi sistemlerinin ise temel gıda ürünlerinde büyük fiyat artışlarına neden olacağı öne sürülüyor. “Elit sınıf doğal gıdaya ulaşabilecek, halk işlenmiş yapay ürünlere mahkûm edilecek” yorumları, yasa etrafındaki sınıfsal kaygıları da ortaya koyuyor.
Resmî Açıklama: “Küresel Sorumluluğumuzu Yerine Getiriyoruz”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise eleştirileri geri çevirerek, İklim Kanunu’nun Türkiye’nin küresel iklim taahhütlerini yerine getirme adımı olduğunu vurguladı. Yasanın, çevresel sürdürülebilirlik ve uluslararası itibar açısından stratejik bir adım olduğunun altı çizildi. Ancak detaylı yönetmeliklerin henüz hazırlanmamış olması, belirsizlikleri ve tartışmaları daha da derinleştiriyor.
Peki Şimdi Ne Olacak?
İklim Kanunu, Türkiye’nin çevre politikalarında dönüm noktası olabilir. Ancak sosyal medya yankılarından Meclis içi oylama krizine, ekonomik etkilerden bireysel özgürlüklere kadar uzanan geniş yelpazede soru işaretleri oluşmuş durumda.
Muhalefetin oylamaya yeterince katılmaması, yasaya dair teknik belirsizlikler ve kamuoyundaki endişeler birleştiğinde, Türkiye’nin iklim politikaları önümüzdeki aylarda çok daha sert tartışmalara sahne olacak gibi görünüyor.