• Biz Kimiz
  • Künye
logo
MEDOC
logo
  • Anasayfa
  • ICT Etkinlik
  • Organizasyon Hizmetlerimiz
  • Gündem
  • Bilişim
  • Telekom
  • Savunma
  • Enerji
  • e-Mobilite
  • Oyun
  • Kariyer
  • Röportaj
  • Dergi
  • Yazarlarımız
MEDOC
  1. Anasayfa
  2. Röportaj
  3. “TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz”
“TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz”

“TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz”

ICT Media ICT Media
4 Ağustos 2025 10:24
Paylaş

Türkiye’nin uydu ve dijital altyapı alanındaki en stratejik kuruluşlarından biri olan TÜRKSAT, yalnızca sunduğu hizmetlerle değil, yürüttüğü projeler ve dost coğrafyalara açılım stratejileriyle de dikkat çekiyor. Genel Müdür Ahmet Hamdi ATALAY, TÜRKSAT’ın yeni dönemde sadece bir hizmet sağlayıcı değil, aynı zamanda bölgesel bir teknoloji ve iletişim üssü haline gelmesini hedeflediklerini vurguluyor. ATALAY, ICT MEDIA TV’nin YouTube kanalında Murat PEHLİVAN’ın sunduğu “Açık Açık” programına konuk olarak; TÜRKSAT 6A’nın uzaydaki birinci yılı, KamuNet projesi, dijital dönüşüm, siber güvenlik ve genç mühendislerin sektöre kazandırılması gibi başlıklarda önemli değerlendirmelerde bulundu. ATALAY, “Önce bölgesel sonra küresel bir oyuncu olmak için çalışmalar yürütüyoruz” dedi. ICT Media Genel Yayın Yönetmeni Murat PEHLİVAN ve ICT Yazarı Şakir KURTER’in sorularını yanıtlayan ATALAY; dost ve kardeş ülkelerle yürütülen projeler ve TÜRKSAT’ın global pazarlardaki yeni hedefleri üzerine çarpıcı bilgiler verdi. Dergimizde özetine yer verdiğimiz bu kapsamlı sohbetin tamamını ICT MEDIA TV YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

Murat PEHLİVAN: Türkiye'nin dijital dönüşümünde, uydu teknolojilerinde ve e-Devlet hizmetlerinde kritik rol oynayan, önemli bir kurumunun genel müdürlüğünü yapıyorsunuz. İzninizle ilk soruya geçmek istiyorum. TÜRKSAT kaçıncı yılını doldurdu?

Ahmet Hamdi ATALAY: Yirmi.

Murat PEHLİVAN: Aslında bakarsanız oldukça genç bir kuruluş. Ancak TÜRKSAT’ın dönüşüm yolculuğunu ve vizyonunu konuşmak istiyorum. Siz hem kamuda hem özel sektörde farklı kademelerde yöneticilik yaptınız. TÜRKSAT genç bir kurum ama birikimi fazla. Bugün nasıl bir yapıdan bahsediyoruz? Son yıllardaki dönüşümünü ve önümüzdeki döneme dair stratejisini nasıl tanımlarsınız?

Ahmet Hamdi ATALAY: Aslında sen güzel özetledin; genç ama deneyimli, genç ama yetenekli bir kurum. Yirmi yıl bir şirket için çok uzun sayılmaz. Fakat TÜRKSAT’ın geçmişi aslında daha eski. 90’lı yıllarda Türk Telekom bünyesinde bir daire olarak başladı uydu hizmetleri. O günden bugüne, ilk uydumuzu fırlattığımız dönemden bu yana uzun bir yol kat edildi. TÜRKSAT’ın ayrı bir tüzel kişilik olarak kurulması ise 20 yıl önceye dayanıyor.

Bu süre içerisinde çok önemli işlevler gördü. Türkiye’nin uydu haberleşmesinde, yani “uzay vatanımızda” en önemli temsilcisi haline geldik. Uzayda erken davranan yer kapıyor; biz de geç kalmadık. O dönemki vizyoner adımlar sayesinde elde ettiğimiz uydu hakları bugün bize büyük avantaj sağlıyor.

Şu anda 6 haberleşme uydumuz var. Sonuncusu, 6A, tamamen Türk mühendisleri tarafından tasarlanıp üretildi. Bu bizim için büyük bir gurur. 6A, Türkiye’nin en büyük Ar-Ge projelerinden biri. Bu sayede kendi uydusunu yapan dünyadaki 10-11 ülkeden biri olduk. Ayrıca kilogram başına en yüksek katma değerli üretimlerden biri diyebiliriz.

6A bize ne kazandırdı? Öncelikle yeni nesil uydular için bir altyapı ve ekosistem oluşturdu. 7A ve sonrasına zemin hazırladı, yerli endüstrinin gelişmesine katkı sağladı ve bize cesaret verdi.

Ama TÜRKSAT yalnızca uydu alanında faaliyet göstermiyor. Uyduyla başladı, evet, ama sonrasında kablo altyapısı da bünyeye katıldı. Bugün 5,5 milyon haneye ulaşabilecek durumdayız ve 1,5 milyonun üzerinde aktif abonemiz var.

Bir diğer önemli alanımız ise e-Devlet ve dijital dönüşüm. Türkiye’nin dijitalleşme vizyonu doğrultusunda altyapıların kurulması, yazılımların geliştirilmesi ve e-Devlet’in işletilmesinden sorumluyuz. Bu da bizi dünyada öne çıkan ülkeler arasına taşıyor.

Özetle, üç ana faaliyet alanımız var: uydu teknolojileri, kablo iletişim hizmetleri ve dijital dönüşüm. TÜRKSAT genç ama bu kadar farklı yetkinliği bünyesinde barındıran başka bir örnek Türkiye’de yok.

Ağırlıklı olarak kamunun ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ancak son dönemde, kamunun dışındaki alanlara da hizmet verebilmek ve yurt dışında, önce bölgesel sonra küresel bir oyuncu olmak için çalışmalar yürütüyoruz. Yeterli bilgi birikimine tecrübeye sahibiz. Uluslararası pazarda bizden yıllar önce yola çıkmış ve ekonomik olarak çok daha büyük rakiplerle yarışıyoruz, rekabet ediyoruz. Bunu daha iyi yapabilmemiz için de kendi yapısal reformumuzu gerçekleştiriyor olmamız lazım.

Şakir KURTER: TÜRKSAT 6A’dan bahsettiniz. Gerçekten çok kıymetli bir proje. Yakın zamanda fırlatılışı gerçekleştirildi. Şimdi malumunuz, uzayda altı uydumuz var dediniz. Bunlar bildiğim kadarıyla 31, 42 ve 50… derecede konumlanıyorlar. TÜRKSAT 6A’nın konumlandığı noktanın stratejik önemi nedir? Türkiye’nin bölgesel ya da küresel uzay hâkimiyeti açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Hamdi ATALAY: 6A özelinde bakarsak, uzayda üç hak edilmiş lokasyonumuz var. Bu lokasyonlarda varlığınızı sürdürebilmeniz için uyduları sürekli aktif tutmanız gerekiyor; aksi halde belli bir süre boş kaldığında o hakkınızı kaybediyorsunuz. Dolayısıyla biz, ister istemez bu konumları doldurmak zorundayız.

Uyduların ömrü genelde 15 yıl olarak hesaplanır; pratikte biraz daha uzun sürebiliyor. Ama her 15-20 yılda bir mutlaka yenilemeniz gerekiyor. Yoksa haklarınızı kaybetme riski var.

Şu anda 6A ile birlikte toplam 6 uydumuz var ve bu sayede dünyanın alan olarak üçte ikisini, nüfus olarak da yaklaşık üçte ikisini kapsıyoruz. Avrupa’nın batısından Asya’nın doğusuna, Endonezya’ya kadar uzanan geniş bir kapsama alanımız var. 6A sayesinde bu coğrafyayı tam anlamıyla hizmet alanımıza dahil ettik.

Amacımız, bu geniş kapsama alanını müşteri portföyüne de dönüştürmek. Örneğin, 6A devreye girdikten kısa süre sonra Endonezya’ya yayın yapan bir müşterimiz portföyümüze katıldı. 6A olmasa bu mümkün olmayacaktı. Böylece hem yeni bir coğrafyaya hizmet verir hale geldik hem de ilk ihracatımızı gerçekleştirdik.

Bununla da sınırlı değil. AJET ve Türk Hava Yolları uçaklarına internet hizmeti sağlama projesi kapsamında tüm dünyayı kapsayacak bir altyapı oluşturuyoruz. Elbette teknik olarak dünyanın her noktasını kapsamak mümkün, ancak ekonomik olarak her zaman fizibl olmuyor. Bu nedenle bazen rakip şirketlerle kapasite paylaşımı yapıyoruz; kapsayamadığımız bölgelerde onların kapasitesini kullanıyoruz, onlar da bizimkini kullanıyor. Böylece dünya genelinde kesintisiz hizmet verebilir hale geliyoruz.

Şakir KURTER: Bu durum Türkiye’ye stratejik avantajlar da sağlıyor değil mi? Uzaydaki varlık, aslında dünyadaki etkinliği de belirliyor.

Ahmet Hamdi ATALAY: Kesinlikle. Ulaştırma Bakanımızın çok güzel bir sözü var: “Uzayda yeri olanın, dünyada sözü olur.” Atatürk’ün de bir sözü var, “İstikbal göklerdedir” diye. Yüz yıl önce söylediği bu sözün doğruluğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz. Göklere hâkim olamıyorsanız, yerdeki hâkimiyetiniz de sorgulanır hale gelir.

Murat PEHLİVAN: Peki 6A uydusu, teknolojik bağımsızlık anlamında bir sembol olarak görülebilir mi?

Ahmet Hamdi ATALAY: Kesinlikle. 6A’da yüzde 80’in üzerinde yerlilik oranına ulaştık. Yüzde 100 teorik olarak mümkün olsa da ekonomik ve teknolojik açıdan verimli olmayabilir. Dünyada hiçbir üretici tüm bileşenleri tamamen kendi üretmiyor. Burada asıl önemli olan, kritik bileşenleri istediğiniz zaman farklı kaynaklardan temin edebilmek ve herhangi bir onay ya da regülasyona tabi olmadan bağımsız kalabilmek. Biz bunu 6A’da başardık.

Bu başarıda TUSAŞ, ASELSAN, TÜBİTAK UZAY ve CTech gibi partnerlerimizin katkısı çok büyük. Her biri kendi alanında uzmanlaşıp bir araya gelerek bu ihtiyacı karşılayabilir hale geldi. Bu bize hem gurur hem de gelecekteki uydularımız için güven veriyor. Yerlilik oranını daha da artırmak elbette hedefimiz, ancak ekonomik verimlilik ve teknolojik gelişmişlik de önceliklerimiz arasında.

Murat PEHLİVAN: Başkanım, şimdi biraz da e-Devlet konusuna gelelim. Ben bir kullanıcı olarak ilk günden beri gelişimini takip ediyorum. Siz aynı zamanda geçmişte kalite yönetimiyle ilgilenmiş bir isimsiniz, mükemmelliğe önem veriyorsunuz. Bu süreçte sizi tatmin etmeyen bir yapı oldu mu? E-Devlet’in geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca neden hâlâ e-Devlet projelerini yurt dışına ihraç edemiyoruz? Siz HAVELSAN’da görev yaptığınız dönemde UYAP gibi önemli bir projeyi hayata geçirmiştiniz. Bu bağlamda kamunun dijital dönüşümünü de değerlendirir misiniz?

Ahmet Hamdi ATALAY: Şöyle söyleyeyim… Konuyu sadece e-Devlet özelinde değil, daha geniş bir perspektiften dijital dönüşüm olarak ele almak lazım. Dijital dönüşüm aslında bir yolculuk ve üç aşaması var.

Birincisi, mevcut dokümanların, evrakların sayısallaştırılması. Buna digitization diyoruz.

İkincisi, iş süreçlerinin elektronik ortama taşınması; yani digitalization. Bunlar ön adımlar.

Asıl hedef ise dijital dönüşüm. Ama dijital dönüşüm sadece teknik bir konu değil. Teknolojik altyapıyı hazırlıyorsunuz ama bunun yanında zihinsel bir dönüşüm, iş modellerinin ve kurum kültürünün değişmesi gerekiyor.

Murat PEHLİVAN: Yani esas mesele kültürel dönüşüm…

Ahmet Hamdi ATALAY: Aynen öyle. Dijital dönüşüm iş süreçlerini, iş yapış biçimlerini ve kurumsal kültürü de içine alan bir süreç. Bu bir anda olmaz; adım adım ilerlemeniz gerekir. Türkiye’de de aslında olması gereken şekilde ilerledik. Önce elektronikleşme sağladık, sonra süreçleri dijital hale getirdik, şimdi de dijital dönüşüm aşamasındayız.

Peki bu bizi dünyada nereye konumlandırıyor? Belki iddialı gelebilir ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim; Türkiye’nin büyüklüğündeki ülkeler arasında ilk 10’dayız. Bazı karşılaştırmalarda karşınıza Singapur ya da Estonya gibi küçük ülkeler çıkıyor. Hani ben onları küçümsemek için söylemiyorum ama bu şuna benziyor Kızılay, Çayyolu falan filan. Biz 85 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz.

Murat PEHLİVAN: Üstelik coğrafi şartlar da çok daha zorlu.

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, Türkiye 1,5 trilyon dolara yaklaşan ekonomisiyle dünya nüfusunun ve ekonomisinin yaklaşık yüzde 1’ini oluşturuyor. Bu açıdan bakarsanız biz çok rahat bir şekilde dünyadaki ilk 10 ülke arasında olduğumuzu söyleyebiliriz. Hani hep derler ya bazıları, kinayeli sözler sölenirya ya... Almanya'dan daha iyiyiz. Evet bu alanda Almanya'dan daha iyiyiz.

Murat PEHLİVAN: Bu konuda iyiyiz diyorsunuz yani.

Ahmet Hamdi ATALAY: Kesinlikle. Çok önemli bir aşamaya geldik ama iş bitmiş değil. Dijital dönüşüm neredeyse sonsuz bir yolculuk; sürekli iyileştirilmesi gerekiyor. Şu anda hem TÜRKSAT olarak hem Türkiye olarak bu dönüşümden maksimum faydayı elde etmeye çalışıyoruz.

Bu faydalar neler? İşte verimlik artışı, kaynakların etkin kullanılması, hız, performans artışı gibi pek çok faydası yanında aynı zamanda yetkinliğimiz var. Bu yetkinliğin içinde ürünlerimiz var, tecrübelerimiz var, know-how'umuz var. Bunları dünya pazarlarına açmak… Aslında şu anda geldiğimiz aşama budur. Bunun hazırlığını yapıyoruz. Ticaret Bakanlığı bu konuda bize ciddi destek veriyor. Yakında bunun meyvelerini toplamaya başlayacağımıza inanıyorum. Çünkü bu kolay kazanılacak bir aşama değil; 15-20 yıllık bir birikim var burada.

E-Devlet 15-20 yıl içinde sürekli gelişti, olgunlaştı ve bugün 68 milyon kayıtlı kullanıcıya ulaştı. Belli yaş gruplarını çıkarsak aslında Türkiye’de neredeyse herkes e-Devlet kullanıcısı. Dün baktım, anlık kullanıcı sayısı 150-200 bin civarındaydı. Merkezimize uğrarsanız görürsünüz; aynı anda işlem yapan bu kadar insan var. Olağanüstü bir şey bu! Bu dünyada çok az örneği olan bir başarı.

Şimdi bu değerin farkındayız ve bunu hak ettiği değerde ihraç etmeye çalışıyoruz, çalışacağız.

Şakir KURTER: Dijital dönüşümden bahsettiniz. İnsan kaynağı, imkânlar, verimlilik… Ama dünyada yapay zekâ çalışmaları da hızla ilerliyor. Türkiye de bu konuda fena değil; başarılı projeler var. Hatta geçenlerde bir etkinlikte İletişim Başkanlığı’ndan bir yetkili bu konuda yapılan çalışmaları anlattı. TÜRKSAT dijital dönüşüm sürecinde yapay zekâyı kamu hizmetlerine entegre etmeyi planlıyor mu?

Ahmet Hamdi ATALAY: Planlıyor mu sorusu eksik olur; çünkü zaten yapıyoruz ve yapmak zorundayız. Yapay zekâ yeni bir kavram gibi görünse de aslında değil. 1950’lerde başlayan bir alan. Benim ilk yapay zekâ projem 80’lerin sonunda, telefon santrallerinin trafik yönetimini akıllı hale getirmek üzerineydi. O zaman da adı yapay zekâydı, ama bugünkü teknolojilerle kıyaslanamaz tabii.

Yeni olan ne? Yapay zekânın yakıtı veri. Motoru da artık çok gelişmiş işlemciler. Eskiden eksik olan şey, veri ve onu işleyecek güçlü altyapıydı. Dijitalleşme arttıkça veri üretimi katlanarak büyüdü. Şu anda telekom şebekelerine bağlı 5,5-6 milyar insan var, ama bunun dışında 10 milyara yakın nesne de şebekeye bağlı. Hepsi sürekli veri üretiyor. İnsanlığın toplam veri mirası neredeyse iki yılda bir katlanıyor.

Yani yapay zekânın yakıtı hazır. Bir de bu veriyi işleyecek işlemciler gelişti; önce CPU’lar vardı, sonra GPU’lar çıktı, şimdi TPU’lar yani yapay zekâya özel işlemciler var. Bu yüzden artık yapay zekânın somut uygulamaları karşımıza çıkıyor. Ama hâlâ işin başındayız. Yapay zekâda üç aşaması öngörülüyor. Biz şimdi birinci aşamadayız. İkinci aşamayı insanla eş değer, zekâya kabiliyete sahip makineler. Üçüncü aşamayı da insan üstü zekâya sahip makineler diye bahsediliyor. Biz, insanlık olarak henüz ilk aşamadayız.

Peki TÜRKSAT işin neresinde? Biz yapay zekaya şöyle bakıyoruz:

  • Yapay zekâyı işlerimizi daha verimli ve kaliteli yapmak için nasıl kullanabiliriz?
  • Kullanıcılara sunduğumuz hizmetleri yapay zekâ sayesinde nasıl daha akıllı hale getirebiliriz?

Bunun için bir Yapay Zekâ Direktörlüğü kurduk. E-Devlet için verdiğim örnek şu: “Hasan Amca bakkalından kalkıp E-Devlet’e girsin, kendini tanıtsın, ‘vergimi ödemek istiyorum’ desin. Sistem arkada tüm işlemleri yapsın, sadece ‘Hasan Amca şu kadar borcun var, ödemek için kart bilgilerini gir’ desin.”

Bu mümkün mü? Evet. Teknoloji buna müsait mi? Evet. Biz işte bu seviyeye getirmek için çalışıyoruz. Şu anda E-Devlet’te 1000’in üzerinde kurumdan 8500’den fazla hizmet sunuyoruz. Eskiden nüfus kâğıdı sureti almak için, ikametgâh belgesi için kapı kapı dolaşırdık. Bunların hepsi devletin zaten elindeki bilgilerdi ama vatandaş bunları bir kurumdan alıp diğerine götürmek zorundaydı. Şimdi tüm o işlemler arkada dijital olarak yapılıyor.

Şakir KURTER: Hem zaman kaybı hem israf ortadan kalktı.

Ahmet Hamdi ATALAY: Kesinlikle. Şimdi artık bu hizmetleri gece gündüz, zaman ve mekândan bağımsız alabiliyorsunuz. Ankara’da olmanız gerekmiyor, yurt dışında bile olsanız işlem yapabiliyorsunuz. Zamandan ve mekândan bağımsız olmak, mobilite, çağımızın en yükselen değeri.

Bizim amacımız yapay zekâyı bu hizmetleri daha akıllı hale getirmek için kullanmak. İnsan unsurunu minimumda tutmak, insanların rutin ve düşük katma değerli işlerle uğraşmasını engellemek; onları daha yaratıcı ve önemli işlere yönlendirmek. Tüm insanlığın hedefi bu, bizim de hedefimiz bu.

Murat PEHLİVAN: Peki siber güvenlik konusuna gelelim. Türkiye dünyada en çok siber saldırı alan ülkelerden biri, ilk 5’te. Bir konferansta açıklanmıştı dünyada en çok saldırı alan 4. ülkeymişiz. Petrolümüz yok, altınımız yok, neden bu kadar saldırı alıyoruz? Ve kritik altyapılarımız –e-Devlet dahil– risk altında. TÜRKSAT bu konuda nasıl bir strateji izliyor?

Ahmet Hamdi ATALAY: Dijitalleşmenin insanlığı karşı karşıya bıraktığı en büyük tehdit, siber güvenlik. Artık siber güvenliği, ulusal güvenliğin temel unsurlarından biri olarak görüyoruz. Eskiden bir kurumun ya da kişinin bilgilerini korumak gibi algılanıyordu. Şimdi ülkelerin ekonomik varlıklarını, devlet hizmetlerini aksatabilecek bir boyuta geldi.

Son İran-İsrail geriliminde de gördük; artık siber saldırılar gerçek bir savaş aracı. Hatta ABD İç Güvenlik Bakanlığı’nın bir raporunda şöyle bir grafik vardı: “Siber savaş, nükleer savaşın hemen gerisinde en tehlikeli savaş türü.” Çünkü çok düşük maliyetlerle çok büyük hasar verebiliyorsunuz. Bir savaş uçağının fiyatı 100 milyon dolar diye kabul ederseniz, işte örneğin geçmişte İran'a, İsrail tarafına yapılmış saldırılar var. İşte bir uçak 10 sorti yapsa, her sorti 2 milyon dolar olsa 20 milyon dolar maliyeti var. 100 milyon dolarlık uçak ve 20 milyon dolarlık maliyetle ne yapabilirsiniz? Fiziki yapıları bombalar durursunuz. Belki 100 dolar bile etmeyen bir kötücül yazılımla İran'ın nükleer programı 10 yıl geriye atılmıştı.

Bu yüzden siber güvenlik ihmale gelmez. Üstelik kötüler hep bir adım önde. Siz kendinizi güvende hissetmek istiyorsanız teknolojide, insan kaynağında, operasyonel etkinlikte hep en önde olmak zorundasınız.

Türkiye bu konuda iyi bir yerde mi? ITU’nun değerlendirmesine göre dünyada ilk 10-11’deyiz. Yani kötü değiliz. Ama burada “iyi” diye bir yer yok zaten. Sürekli tetikte olmanız gerekiyor. Bizim Bilgi Güvenliği Derneği’nde bir sloganımız vardı: “Siber güvenlikte hattı müdafaa yetmez, sathı müdafaa gerekir.” Yani sadece bir kurumu ya da birimi korumak yetmiyor, bütün ekosistemin hassas olması gerekiyor.

Yeni çıkan Siber Güvenlik Kanunu da aslında bunu hedefliyor.

Peki TÜRKSAT ne yapıyor? Öncelikle bir yanlış algıyı düzelteyim. E-Devlet kapısında veri tutulmuyor. Bazen kamuoyunda “E-Devlet hacklendi, veriler çalındı” gibi şeyler konuşuluyor. Bu teknik olarak mümkün değil, fiilen de doğru değil. Çünkü E-Devlet kapısı bir arayüz. E-Devlet kapısında biz veri tutmuyoruz. E-Devlet sistemi üzerinde hiçbir kişinin ya da kurumun verisi yoktur. Orası bir kapı. Vatandaşları arkadaki hizmetlere yönlendiriyor. Nüfus bilgileri Nüfus Müdürlüğü’nde duruyor, belediye verisi belediyede, maliye verisi maliyede. Biz sadece bu hizmetlere erişimi sağlıyoruz.

Dolayısıyla E-Devlet’in fonksiyonu bir kapı olmak. Elbette bu kapının güvenliği de kritik ama buradaki veriler aslında ilgili kurumların sistemlerinde.

Murat PEHLİVAN: Çünkü verinin sahibi de o kurumlar.

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, verinin sahibi ilgili kurumlar. Ama onların çoğuna altyapıyı da biz sağlıyoruz, yazılımlarını biz geliştiriyoruz. Dolayısıyla alınan ve alınması gereken tedbirleri de biliyoruz. Bu da görevlerimizden biri. Bunun için bir Siber Güvenlik Direktörlüğümüz var. Orada hem kendi sistemlerimizin zafiyetlerini düzenli tarıyoruz hem de tespit edilen risklere karşı hızla tedbir alıyoruz.

Ama sadece bu kadar değil; Türkiye’de bir siber güvenlik ekosistemi oluşturmak için de çalışıyoruz. Zaten yeni çıkan Siber Güvenlik Kanunu da yerli ve milli çözümlerin kullanılmasını zorunlu hale getiriyor. Bu artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Geçmişte regülasyonlar biraz daha gevşekti ama şimdi giderek sıkılaşıyor. Bu iyi bir şey, ama iyi de yönetmek lazım.

Biz TÜRKSAT olarak hem kendi sistemlerimizin güvenliğini sağlıyoruz hem de bu hizmeti kamu kurumlarına veriyoruz. Yani sadece kendimizi değil, ekosistemi de koruyoruz. Yine de yapılacak çok iş var çünkü bu iş bitmeyen bir iş.

Türkiye’nin şu anda en büyük sıkıntısı insan kaynağı. Geçen gün Bilgi Güvenliği Derneği toplantısında dile getirildi: Türkiye’de 50 bin siber güvenlik uzmanı açığı var. Çok büyük bir rakam. Mevcut yöntemlerle bu açığı 50 yılda bile kapatamayız. Dolayısıyla yeni yöntemler geliştirmemiz gerekiyor.

Burada da yapay zekâ devreye giriyor. Savunma ve saldırı araçlarında yapay zekâ tabanlı çözümler kullanacağız. Ama bir yandan da hızla insan yetiştirmeliyiz. Biz TÜRKSAT olarak stajyerlerden aday mühendislere kadar gençlere iş üstü eğitimler veriyoruz, onları yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu da bizim önemli görevlerimizden biri.

Şakir KURTER: Konuyla bağlantılı başka bir şey sormak istiyorum. TÜRKSAT 6A’da %80 yerlilikten bahsettiniz. Ancak millilik de çok önemli. Çünkü dünya artık siber saldırıların arttığı bir yer. TÜRKSAT AR-GE çalışmalarıyla bu saldırılara karşı yerli ve milli çözümler geliştirmek için neler yapıyor?

Bir de son dönemde çok konuşulan “sürdürülebilirlik” ve “yeşil uydu” kavramları var. TÜRKSAT’ın faaliyetleri bu açıdan neleri kapsıyor?

Ahmet Hamdi ATALAY: En sondan başlayayım. Sürdürülebilirlik ve “yeşil” kavramları aslında bizim kültürümüzde var: İsraf etmemek, kaynakları verimli kullanmak, çevreyi kirletmemek… Bu sadece TÜRKSAT’ın değil, herkesin görevi.

Biz bu çerçevede ne yapıyoruz? Mesela Ankara’daki tesisimizde güneş enerjisi santralimiz var. Burada tükettiğimiz elektriğin %98’ini kendimiz üretiyoruz. Yine yakında büyük bir veri merkezi projemiz başlayacak, onun enerjisini de yeni bir güneş enerjisi sistemiyle sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca kendi enerji tüketimimizi minimize edecek projeler geliştiriyoruz.

AR-GE ve yerliliğe gelince… Neden yerli ve milli diyoruz? Çünkü:

  1. Kontrol sizde olmalı. Geliştirdiğiniz ürünün anahtarı sizde olmalı ki istediğiniz zaman değişiklik yapabilin, güvenlik risklerini bilin.
  2. Ekonomik katma değer içeride kalmalı. Dışarıdan aldığınızda ürettiğiniz değerin %70’i yurt dışına gidiyor. Yerlilik oranını artırırsanız katma değeri içeride tutarsınız.
  3. Erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik. Pandemi döneminde gördük, bir maskeyi bile bulamadılar, havaalanında birbirlerinin maskelerini çaldılar. Kritik bileşenlere istediğiniz anda ulaşabilmek için yerli üretim hayati.

Teknoloji açısından kritik bileşenleri kendiniz üretemiyorsanız, tam ihtiyacınız olduğu anda size vermezler. Avrupa’dan bunun örneklerini çok gördük. Savaş ettiler, kavga ettiler, çaldılar. Birbirlerinin maskelerini havaalanından çaldılar. Şimdi dolayısıyla istediğiniz zaman ona ulaşabilmek, onu elde edebilmek için yerli ve milli olması hayati öneme sahip. Bu teknoloji açısından ne anlama geliyor? İşte eğer bazı kritik komponentleri siz üretemiyorsanız, o zaman onu tam size lazım olduğu anda üretemeyebilirsiniz. Size vermezler, ki bunu bize Avrupalı dostlarımız, maalesef yapıyorlar. Dolayısıyla orada gerçek bağımsızlık söz konusu olabilmesi için bu anlamdaki teknik ve üretime ilişkin bağımlılıklarınızın olmaması lazım.

Ama burada bir denge var. Her şeyi de kendimiz üretmek zorunda değiliz. Eğer bir ürünü birden çok kaynaktan kolayca alabiliyorsanız ve temininde risk yoksa, illa ki yerli üretmek gerekmeyebilir. Ama daha ucuz ve güvenli üretebiliyorsanız, üretmelisiniz.

Biz TÜRKSAT olarak uydu hizmetlerimiz için gerekli bazı cihazları hâlâ ithal ediyoruz ama başlattığımız projelerle bunların yerlisini geliştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda UDHAM’ın desteği büyük, birlikte pek çok AR-GE projesi yürütüyoruz. Şu anda dışa bağımlılık bizi kritik anlamda etkilemiyor ama “Neden dışarıdan alalım, bu parayı dışarıya verelim? Yerlisini daha ucuz yapabilir miyiz?” diye bakıyoruz. Üretebilirliğimizi gördüğümüz her alanın da yerlisini yapmaya çalışıyoruz. Onların da inşallah yakın zamanda sonuçlarını alıyor olacağız. Stratejimiz bu. Yani daha ucuz yapabiliyorsak yapalım. Ama maksimum katma değeri yurt içinde tutmak için bunları yapalım. Ama feasible değilse ve bizim için temininde bir sıkıntı yoksa onu illa da yapmaya çalışmanın da çok manası olmayabiliyor.

Murat PEHLİVAN: Yani çok kritik ürün değilse illa yerli üretmek gerekmez diyorsunuz.

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, ekonomik dengeyi de gözetmek gerekiyor.

Şakir KURTER: Ben bu konuda yazılarımda da şunu savundum: Türkiye için stratejik öneme sahip ürünlerde fiyat-performans dengesine bakılmamalı. Yerli ve milli olan tercih edilmeli. TÜRKSAT, HAVELSAN, ASELSAN, ROKETSAN gibi kurumlarımız bu kabiliyete sahip. Tedarikler buralardan yapılmalı.

Ahmet Hamdi ATALAY: Doğru, o artık yapılıyor. Haklarını teslim etmek lazım. Son dönemde bu konuda önemli bir farkındalık oluştu. Savunma sanayindeki irade ve destek nasıl bizi belli bir seviyeye getirdiyse, aynı iradeyle diğer alanlarda da benzer başarılar mümkün.

Mesela siber güvenlik bu konuda çok hassas bir alan. Bizim tezimiz şu: Yerli ve milli ürünleriniz yoksa siber güvenlikten bahsedemezsiniz. Mutlaka bu ürünleri kendimiz geliştirmeliyiz. Biz de bu yönde çalışıyoruz.

Murat PEHLİVAN: Güvenlikte ekonomik ölçek olmaz.

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, güvenlik başka bir şey.

Murat PEHLİVAN: Başkanım, Türkiye’de ilk Siber Güvenlik Kurulu’nun kurulmasında da sizin ciddi emeğiniz vardı. O dönemde Bilgi Güvenliği Derneği başkanıydınız, değil mi?

Ahmet Hamdi ATALAY: Dernek olarak katkı verdik diyelim.

Murat PEHLİVAN: TÜRKSAT genç bir kurum ama büyük birikimi var. Global pazarlara açılma stratejiniz var mı? Ticaret Bakanlığı’nın bu konuda size destek verdiğini söylemiştiniz. Uluslararası rekabette nasıl fark yaratmayı düşünüyorsunuz?

Ve bir de veri merkezleri konusu var. Türkiye’de veri merkezlerinin önemi yeterince anlaşılmış değil. Mesela ABD’de 5000’in üzerinde veri merkezi var. Dünyanın en büyüğü yine orada. Çin bile onun %10’u değil. Avrupa %5 seviyelerinde. Türkiye ise bu listede yok. Siz e-Devlet’i işletiyorsunuz, uydu işletiyorsunuz; çok büyük bir veri portföyünü yönetiyorsunuz. Veri merkezi stratejiniz nedir?

Ahmet Hamdi ATALAY: Önce veri merkezlerinden bahsedeyim. Şu anda TÜRKSAT olarak iki, hatta iki buçuk diyebileceğimiz veri merkezimiz var. E-Devlet kapısı ve pek çok kamu kurumunun sistemi burada çalışıyor. Ama artık kapasitemiz doldu.

Bu yüzden büyük bir veri merkezi yatırımı hazırlıyoruz. Önümüzdeki ay ihalesine çıkmayı planlıyoruz. Amacımız uzun süredir konuşulan kamu veri merkezi konseptini hayata geçirmek. Yani:

  • Çok güvenli, yüksek standartlı, yüksek kapasiteli,
  • Sadece veri saklama değil, veri işleme kabiliyeti de olan,
  • Yapay zekâ uygulamalarına uygun GPU tabanlı serverların bulunduğu,

bir merkez kuracağız. Yerleşkemizde olacak ve 18 ay içinde devreye almayı planlıyoruz.

Buradaki hedefimiz de şudur: Şu anda kamu kurumlarında irili ufaklı “veri merkezi” diye adlandırılan ama aslında çoğu sistem odası olan yapılar var. Bu çok verimsiz. Bazılarında âtıl kapasite var, bazılarında yetersiz. Teknolojisi eski olanlar var.

Biz istiyoruz ki, bu büyük merkez kamunun ortak veri merkezi olsun. Kamu kurumları ayrıca veri merkezi yatırımı yapmasın. Biz onlara hem yerleşik olarak hem bulut üzerinden bu hizmetleri verelim.

Bu hem güvenlik açısından hem maliyet açısından önemli. Veri merkezi konusunda biz biraz Türkiye olarak istenen seviyede değiliz. Çünkü hâlâ bazı verilerimiz Bulgaristan’da ya da Avrupa’nı yerlerinde saklanıyor. Bu hem risk hem de maliyet demek. Türkiye mutlaka bölgenin veri merkezi haline gelmeli. Biz de bu yatırımla buna katkı vermek istiyoruz.

Ayrıca siber güvenlik açısından da önemli. Veriyi parçalayınca, her kurumda yeterli nitelikte insan bulmak zor. Zaten söyledik, Türkiye’de 50 bin siber güvenlik uzmanı açığı var. Bu yapı sürdürülebilir değil. Dolayısıyla bir konsolidasyon gerekiyor. TÜRKSAT’ın veri merkezi bu konsolidasyonun merkezi olsun istiyoruz.

Murat PEHLİVAN: Evet, pazarlara çıkış stratejiniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Ahmet Hamdi ATALAY: Şimdi, burada mutlaka fark yaratmanız gerekiyor. Bizim farkımız ne? Bir kere ticaret öyle bir iş ki ya birileri gibi zorla yapıyorsunuz ya da dostane bir şekilde. Eskiden sömürgeci ülkeler, zorla istediğini istedikleri fiyattan satardı. O dönem artık kapanıyor. Dünya genelinde birkaç zorba dışında bu anlayış azaldı. Bugün ülkeler belli bir farkındalığa ulaştı. Bizim hedefimiz, dostça satış yapmak.

Dostça satış ne demek? Eskiden siz bir çay bardağı isterdiniz, satıcı gelip su bardağını dayar, “bende bu var, bunu alacaksın” derdi. Üstelik çay bardağı 1 lirayken su bardağını 100 liraya satardı. Biz ise diyoruz ki, sizin ihtiyacınız neyse onu size sunalım. Hatta isterseniz gelin, bunu birlikte geliştirelim. Böylece bir know-how transferi de mümkün olur. Bu bizim en temel farkımız: zorla değil, dostça satış.

İkinci olarak, ürünlerimizin hem kalite hem fiyat-performans açısından rekabetçi olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla hem dostça satacağız hem de müşterilerin daha ekonomik bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayacağız.

Bir diğer önemli nokta, uluslararası ilişkiler açısından dost ve kardeş ülkeleri hedeflememiz. Sömürgeci ülkeler gibi üstten bakan, dayatmacı bir anlayış yerine biz kendimizi anlatıyor, sağlayacağımız katma değeri vurguluyoruz. Bakın şu anda bile bir ekibimiz Nijer’de, bir ekibimiz Özbekistan’da. Sürekli sahadayız. “TÜRKSAT Her Yerde” diye bir mottomuz var. Gerçekten de müşterinin ayağına gidiyoruz, farklılığımızı, sunacağımız faydayı anlatıyoruz. Önceki tecrübelerim de gösteriyor ki bu yaklaşım başarılı olacak.

Murat PEHLİVAN: Kamu’nun veri merkezi olmasına vurgu yaptınız. Aslında sizin daha önce çalıştığınız bir konuyu da gündeme getirmek istiyorum. Kamu’nun haberleşme sistemi, “KamuNet” projesi vardı. Bir türlü istenilen düzeyde hayata geçirilemedi. Bu TÜRKSAT’ın görev alanlarından biri değil mi? Veri transferi, internet altyapı hizmetleri gibi ihtiyaçlar… Bu konudaki görüşünüz nedir?

Ahmet Hamdi ATALAY: TÜRKSAT’ın üç ana faaliyet alanından bahsettik: uydu, kablo ve bilişim. Belki bir dördüncü ayak da geliyor: haberleşme ve iletişim. Kablo aslında bunun bir parçası ama sizin kastettiğiniz anlamda haberleşmeye bakarsak, biz şu anda evrensel hizmet projesi kapsamında bir mobil şebeke işletiyoruz. Yaklaşık 3.500 yerleşim yerine, 3.000 civarında baz istasyonuyla kamu iletişim hizmeti veriyoruz. Bunu genişletmek istiyoruz.

Buna ne eklemek istiyoruz? Özellikle afet ve kriz durumlarında kesintisiz haberleşmeyi. Mesela İstanbul’da olası bir depremde haberleşmenin kesilmeyeceği bir model üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca uçaklara internet hizmeti vermek için de çalışıyoruz hem yerden uçağa hem de havadan internete erişim üzerine projelerimiz var.

Şimdi KamuNet’e gelirsek… Şu anda yaklaşık 42 bin kilometrelik bir şebekeye sahibiz ve bunun büyük kısmı fiber. Hayalimiz şu: kamuya hizmet edecek büyük bir veri merkezi kuruyoruz. Örneğin Ankara’da kamu kurumlarının yüzde 80’inin önünden zaten bizim fiber geçiyor. Önemli bir kısmı da doğrudan bu şebekeye bağlı. Eğer bunu başarırsak, tüm kamu kurumlarını bu fiber şebeke üzerinden birbirine bağlayacağız. Bu ağı diğerlerinden izole ederek doğal bir kamu networkü oluşturacağız. Silahlı kuvvetlerin TAFICS sistemi gibi, kamuya özel bir ağ ve ona bağlı bir veri merkeziyle kamu hizmetlerini güvenli bir ortamda sunabileceğiz. Bu, projelerimiz arasında yer alıyor.

Murat PEHLİVAN: Başkanım, bu sürece bir örnek vereceğim. Eskiden birçok kamu kurumunun kendi radyosu vardı; Meteoroloji Radyosu, Diyanet Radyosu, Tarım Radyosu gibi. Sonra RTÜK dedi ki, “Bu kadar frekans kirliliği olmaz. Hepinizin yayını TRT’nin altında toplansın.” Aynı mantıkla düşünüyorum, KamuNet projesi 5G ihalesi bağlamında bir model olabilir mi? Yani kamu kurumları frekans talep etmek yerine, belli bir 5G frekans bandı TÜRKSAT’a tahsis edilip tüm kurumlar bu kapasiteyi TÜRKSAT’tan alsa, bu ihaleye modellenebilir mi?

Ahmet Hamdi ATALAY: Biliyorsunuz, TÜRKSAT olarak BTK’dan görev sözleşmesiyle lisanslanmış bir kurumuz. Yani devlet bize hangi görevi verirse yapmak zorundayız. Böyle bir görev verilirse “hayır” demeyiz, seve seve yaparız ve iyi de yaparız. Ama bu görevi birilerinin bize vermesi lazım. Tam sizin söylediğiniz modelde olmasa bile bazı konularda talip olduğumuzu ilettik, umarım dikkate alınır.

Şakir KURTER: Konuşmanızda gençlerden bahsettiniz. Gerçekten pırıl pırıl gençlerimiz var, ülkenin geleceği onlar. Benim de oğlum mühendislik fakültesinde okuyor. Türkiye’nin geleceğinde önemli işler yapacaklar ama mühendislerimizi, doktorlarımızı ülke içinde tutmak lazım. TÜRKSAT gençlerin bu topraklarda kalmasını sağlayacak, onları kendine çekecek ne gibi faaliyetler yürütüyor?

Ahmet Hamdi ATALAY: En başta değinmiştim ama biraz daha açayım. Biz bir teknoloji şirketiyiz; dolayısıyla ekibimizin gençlerden oluşması gerekiyor. Ne kadar genç, teknolojiye o kadar yakın. Bu yüzden mühendislik alanında eğitim görmüş başarılı her gence kapımız açık. Son dönemde önemli sayıda genç mühendisi bünyemize kattık, bu sürece devam edeceğiz.

Ayrıca bir aday mühendislik programımız var. Yaklaşık 20 üniversiteyle iş birliği yapıyoruz. Belirli kriterleri sağlayan genç mühendisler bir süre aday mühendislik yapıyor. Eğer karşılıklı memnuniyet olursa devam ediyoruz. Staj programları da önemli; hem gençlerin yasal staj zorunluluğunu karşılıyor hem de onları iş hayatıyla tanıştırıyoruz.

Bunun yanı sıra çeşitli yarışmalar düzenliyoruz. Örneğin yaklaşık 10 yıldır uydu yarışması yapıyoruz. Geçtiğimiz aylarda bizim yarışmalardan çıkan bir ekip ABD’deki yarışmalara katıldı ve derece aldı. Bu tür etkinliklerle gençlerin ilgisini uyandırıyoruz.

Gençler ülkemizin geleceği. Biz artık bu bayrak yarışının sonuna yaklaşıyoruz, ama sürdürülebilirlik gençlerle olacak. Türkiye’nin SWOT analizini yaptığımda insan kaynağını hem güçlü hem zayıf yönlere yazıyorum. Güçlü, çünkü genç, dinamik ve teknolojiye açık bir nüfusumuz var. Ama zayıf da çünkü nüfusumuz giderek yaşlanıyor ve eğitim sistemi henüz sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikte insan yetiştiremiyor.

Bazen elimizde binlerce CV oluyor ama spesifik bir pozisyon için uygun aday bulamıyoruz. Eğitim sistemiyle sektörü buluşturmamız şart. Herkes üniversite bitirmek zorunda değil; mesleğe yönelik, iş üretebilecek insanları yetiştirecek mekanizmalar kurulmalı. Biz TÜRKSAT olarak aday mühendislik, staj ve deneyimli kadrolarla birlikte çalışma gibi yöntemlerle bu açığı kapatmaya çalışıyoruz. Çünkü insan kaynağı hem ülkemizin hem şirketimizin en değerli varlığı.

Murat PEHLİVAN: Başkanım, TÜRKSAT 6A’nın yörüngeye yerleştirilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Bu vesileyle 6A ile ilgili hem kapasitesi hem son durumu paylaşır mısınız?

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, 6A’mızın uzaydaki birinci yılı. Tabii bu uzaya fırlatılışının birinci yılı, devreye girişi ise 21 Nisan’da gerçekleşti. Ama bu süreçte neler oldu? Önce yörünge haklarımızı korumak için farklı bir yörüngeye yerleştirildi. Önce 50 derece yörüngesine atıldı, oradaki haklarımızı koruduk. Sonrasında 42 dereceye, yani kalıcı yörüngesine oturtuldu.

Bu süreç aylar, hatta yıl mertebesinde sürebiliyor. Hem ilk yerleştirildiği konumda hem de esas kalıcı yörüngesinde çok sayıda test yapıldı. Çok şükür tüm testlerden başarıyla geçtik. Ardından Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla hizmete açtık. Böylece Endonezya’nın doğusuna kadar hizmet verebilir hale geldik.

Murat PEHLİVAN: Çok güzel. Peki başkanım, global pazarlara erişim, farkındalık yaratma bağlamında mıydı bilmiyorum ama bir ay kadar önce bir Suriye seyahatiniz oldu. O temaslardan bahsedebilir misiniz?

Ahmet Hamdi ATALAY: Evet, Suriye hem komşumuz hem dostumuz. İçinde bulunduğu zor durumda Türkiye olarak her açıdan destek olmaya çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın yönlendirmeleri ve ilgili kurumların çabalarıyla Suriye’nin normalleşmesine katkı sağlıyoruz.

En kritik ihtiyaçlardan biri haberleşme altyapısı. Oradaki altyapı neredeyse tamamen yok olmuş, tahrip edilmiş. Belki eskiden de çok gelişmiş değildi, bilmiyoruz. Biz de “Nasıl destek olabiliriz?” diye gidip yerinde temaslarda bulunduk. Suriye’nin İletişim Bakanı, Teknoloji Bakanı ve diğer yetkililerle görüştük. Çok sıcak bir ortam oluştu.

Onlara zorlayıcı değil, dostane bir yaklaşımla katkı sağlayabileceğimizi anlattık. Gördük ki pek çok ihtiyaçları var. Bunlardan en somut olanını hemen hayata geçirdik: Suriye Devleti’nin resmi haber kanalını uydularımız üzerinden yayınlamaya başladık. Böylece bizim kapsama alanımızdaki tüm coğrafyalarda Suriye Televizyonu izlenebilir hale geldi.

Ayrıca internet bağlantısı neredeyse yok denecek kadar az. Kurduğumuz VSAT terminalleriyle bazı kurumların internete erişimini sağladık. Bunun yanında, Suriyeli bir iş adamı grubuyla yaptığımız görüşme sonucunda bir iş birliği anlaşması imzaladık. 500 civarında VSAT terminali talep ettiler, bunları peyderpey sevk edeceğiz. Yani hem dostça destek verdik hem de bir satış fırsatı oluşmuş oldu.

Murat PEHLİVAN: Peki başkanım, son soru… TÜRKSAT’a geldiğinizden bu yana sizi en çok heyecanlandıran proje hangisiydi? Ve gençlere, sektöre vereceğiniz daha somut bir mesaj var mı?

Ahmet Hamdi ATALAY: TÜRKSAT’a geldiğimden beri her şey beni heyecanlandırıyor. Zaten o heyecan olmasa bu tempoyu yakalayamazdık. İyi bir ekip kurduk, iyi bir hava yakaladık. Potansiyeli görüyoruz, ne yapacağımızı biliyoruz; bu da heyecanı katlıyor.

Ama “en öne çıkan proje ne?” derseniz, TÜRKSAT 6A’yı söyleyebilirim. Bizden önce yapıldı ama yapan herkese şükran borçluyuz. Çok vizyoner bir projeydi. Sadece yerli uyduyu uzaya göndermek değil, “bunu yapabilir hale gelmek” bence çok kıymetli.

Gençlere gelince… Dünya ve teknoloji çok hızlı değişiyor. Artık teknolojinin girmediği alan yok. Ben elektronik haberleşme mühendisiyim, 40 yıl oldu mezun olalı. O zamanki teknikler, formüller bile değişti. Fizik kuralları bile değişmiş gibi.

Örneğin Teletaş’ta çalışırken bir bakır tel hattından 30 kanal taşıyabilmek büyük bir mucizeydi. Bugün evimize gelen bakır kablodan 20 megabit veri iletiliyor. Yani teknoloji sizi beklemiyor. Kendinizi sürekli güncellemezseniz geride kalırsınız.

Gençlere tavsiyem şu: Dünya nereye gidiyor, mutlaka takip edin. Farkındalık şart. Ama bu yetmez. Bir alanda mutlaka uzmanlaşmanız gerekiyor. “Her işi bilirim” devri bitti. Bir işi bileceksiniz ve en iyi siz yapacaksınız.

Ben bugün genç olsam mesela siber güvenlik alanını seçerdim. Ucu bucağı olmayan bir alan ve geleceği çok parlak.

Murat PEHLİVAN: Derya deniz.

Ahmet Hamdi ATALAY: Derya deniz ve altın değerinde bir meslek sahibi oluyorsunuz. İşte gençler böyle kendi yeteneklerine, yetkinliklerine, kapasitelerine uygun bir alan seçip orada kendilerini geliştirmeleri lazım. Yani her işi bilirim, ne iş olsa yaparımcıların devri bitti. Bir işi bileceksin, o işi iyi yapacaksın. O işte uzman olacaksın. O işi en iyi sen yapacaksın. Gençlerimize son cümlem de bu olsun. Benim kendi felsefem de budur ama gençlere de bunu anlatıyorum. Yeryüzünde birisi bir şey yaptıysa ben de onu yaparım. Benim şahsi bir mühendis olarak iddiam budur. Gençlerin de böyle iddiası olması lazım. Yani birisi yapabiliyorsa sen de yapabilirsin. O daha kolay yapıyor, sen daha zor yapıyor olabilirsin. O üç saatte yapıyor, sen üç günde yapıyor olabilirsin. Ama sen de yapabilirsin. Bu inanca sahip olabilecek hale gelmek lazım. Ve onun için de son cümlemiz, muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

Şakir KURTER: Geçenlerde Michael Jordan’ın bir röportajını dinledim. Diyor ki, lise çağlarında hiçbir şekilde beğenilmiyordum, okul takımına bile alınmıyordum. Ama vazgeçmedim. Çok çalıştım, çok şut kaçırdım, takımı defalarca yüzüstü bıraktım ama hep çalışmaya devam ettim. Bugün NBA’de oynayan Michael Jordan’ım diyor.

Ahmet Hamdi ATALAY: Çok doğru. Anahtar kelimeyi söylediniz: çalışmak. Çalışarak elde edilemeyecek hiçbir şey yok. Yaradan da zaten çalışana karşılığını vereceğini vaat ediyor. Daha fazlasına gerek yok.

Paylaş
Ahmet Hamdi Atalay Türksat Açık Açık Murat Pehlivan şakir kurter ICT Media ICT Medya

Röportaj Kategorisinin En Yenileri

TBD Sadece Etkinlikleriyle Değil, Projeleriyle de Anılan Bir Dernek Olmalı
TBD Sadece Etkinlikleriyle Değil, Projeleriyle de Anılan Bir Dernek Olmalı
8 Temmuz 2025 12:27
“Yakınsama teknolojileriyle sabit iletişim altyapısını mobil dünyayla bir araya getiriyoruz”
“Yakınsama teknolojileriyle sabit iletişim altyapısını mobil dünyayla bir araya getiriyoruz”
16 Haziran 2025 10:23
"Dijital Dönüşüm Değil, Yapay Zekâ Dönüşümüne Odaklanmalıyız"
7 Mayıs 2025 16:49
"Veriye Dayalı Reklamcılıkta Dünyanın En Büyük Teknolojisine Sahibiz"
4 Nisan 2025 14:48
“Türkiye’yi Teknoloji Üssü Haline Getirmeye Çalışıyoruz”
“Türkiye’yi Teknoloji Üssü Haline Getirmeye Çalışıyoruz”
4 Nisan 2025 14:34
"2 Trilyon Dolarlık Pazara Türk Çözümü”
6 Mart 2025 10:25
ICT MEDIA DERGİSİ AĞUSTOS 2025 SAYISI ÇIKTI!
Dergi

ICT MEDIA DERGİSİ AĞUSTOS 2025 SAYISI ÇIKTI!

Copyright © 2022. All Rights Reserved. Paragon Teknoloji

Webmail

play store app store

Bu websitesi Odeaweb sunucularında barındırılmaktadır.