
Murat PEHLİVAN: Tuncay Bey, bize şirketinizden bahseder misiniz? ADEO ne iş yapar? Hangi ürünleriyle öne çıkar?
Tuncay IŞIK: ADEO olarak siber güvenlik gibi dinamik bir sektörde çalışıyoruz. Yakın zamanda 15. yılımızı kutladık. 15 yıl önce ADEO eğitimle başladı. Üç eğitimci arkadaş tarafından kurulan bir şirketiz. Hala üç ortak devam ediyor. Eğitim halâ işimiz. Bizim için eğitim her şey, eğitimi sadece dışarıya satılan bir şey olarak görmek de yanlış. Türkiye’de eğitim şirketi deyince şirket içi eğitim biraz dışarıda kalıyor. Oysa ADEO şirket içi eğitimi de en önde tutan kurumlardan biri. Bu nedenle son dönemde çok konuşulan yetişmiş insan kaynağı ihtiyacını diğer firmalara göre daha az yaşıyoruz.
Başlangıcımızda eğitim olduğu için kurum içi eğitime çok önem veriyoruz. Bizimle çalışmaya başlayan insanların önceliği eğitim oluyor. Önceliğimiz onlara doğru kariyer planı yapabilmek ve onlara doğru işler yaptırabilmek oluyor. Yetişmiş insan kaynağı bizim içimizde sürekli üretiliyor. Yetişmiş insan kaynağı eksikliğinden mustarip değil miyiz? Mustaribiz. Gerçekçi olmak lazım. Bu konuda hiç derdimiz yok demek yanlış olur ama belki en az dertli şirketlerden biriyiz. Çünkü kendi kaynağımızı kendimiz üretiyoruz.
Murat PEHLİVAN: Sektör çok dinamik, her şey çok hızlı değişiyor. Sürekli gelişen bir sektör olması nedeniyle eğitimi öncelikliyor olmanızı çok kıymetli buluyorum.
Tuncay IŞIK: Sürekli değişen bir siber güvenlik sektöründe çalışıyoruz. Ama sektördeki bizim hizmet ve eğitimle ilgili mantığımız değişmedi. İşimizin büyük bölümü hep hizmet ve eğitim oldu, sadece konular değişti. Son 5-6 yıldır da giderek artan oranda siber güvenliğe fokuslandık. Artık şirketimizin unvanını söylerken siber güvenlik hizmetlerini söylüyoruz. ADEO öncü bir şirkettir, önder bir şirkettir ve hep önden gitmeyi hedefleyen bir şirkettir. Siber güvenlik de önümüzdeki on yılın öncelikli işlerinden biridir. Niye öncelik taşıyor derseniz… Aslında veri her zaman vardı ama verinin üssel büyümesi son 10 yıldır giderek arttı. 90 zettabayt dünyadaki veri miktarı. Zettabayt ne diye sorarsanız 10’un yanına 21 tane sıfır koymanız gerekiyor. Bir arkadaşımın verdiği örnekle bir terabaytlık disklere koyduğunuz zaman ekvatoru üç kere dolanıyorsunuz. Yani böyle bir veriden bahsediyoruz. Bu veri muhtemelen 3 yıl sonra 2 katına çıkacak sonraki 3 yıl tekrar 2 katına çıkacak. Yani üssel büyüme devam ediyor.
Şimdi bahsettiğimiz şey verinin bu kadar hızlı büyümesi olunca düne kadar en önemli şey neydi? Bunu stoklayacak, tutacak yerdi. O taraf hala devam ediyor mu? Ediyor. Bunu aktaracak güç, yani network hala devam ediyor mu? Ediyor. Mesele o networkün akıllandırılıp uzaktan kumanda edilir hale gelmesiydi, değil mi? Bunlar devam ediyor ama asıl büyük sorun ya da şu anda artık gittikçe büyüyen sorun veri ile oluşturulan profillerin kullanılıyor olması.
Bizde regülasyon düzenlemeleri yeni yapılmaya başlandı. Avrupa’da veri regülasyonlarının başlangıçları 1970’lere kadar uzanıyor. Niye çünkü o güne kadar bilgisayar ticari ürün değildi. Ticari ürün olduğu andan itibaren verilerin toplanıp profilleme yapılması durumu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla buna da regülasyon geliyor. Yani sen benim verimi profilliyorsun. Bu kişisel veriye giriyor artık sen benim mahremiyetime giriyorsun deniliyor. Mahremiyetle ilgili birçok kanun var. Türkiye’de de birçok kanun vardı ama onun ayrı bir kanun haline getirilmesi 1960’larda Avrupa’da başlıyor. Biz de ise 6-7 yıl önce yürürlüğe giren KVKK ile başladı. Verinin korunması çok önemli. Çünkü artık nereden bakarsanız bakın, ne olarak bakarsanız bakın veri çok değerli. Veri şirketlerin gücü, çalınmaması lazım. Yani bugün bir firmanın üretimde kullandığı cihazların çalınmasıyla verisinin çalınması aynı şey.
Murat PEHLİVAN: Aslına bakarsanız veri ticari maldan daha kıymetli bir değer olarak ortaya çıkıyor.
Tuncay IŞIK: Evet bazı sektörlerde daha kıymetli. Biliyorsunuzdur belki, bize ihracat rakamları açıklanırken kilo para birimi gibi açıklanıyor. Şimdi bizim ihracatımızı nereye koyacaksınız?
Murat PEHLİVAN: Hiçbir gramaj değeri yok ama baktığınız zaman pahada ciddi manada ağır geliyor.
Tuncay IŞIK: Dolayısıyla verinin önemine buradan yola çıkarak bakmak lazım.
Murat PEHLİVAN: ADEO eğitimle başladı, siber güvenlik tarafına evrildi ama kurum içi eğitimlerde devam ediyor diyebilir miyiz?
Tuncay IŞIK: Bu arada diğer eğitimlerimizde devam ediyor. Kurum dışına da eğitim veriyoruz. ama eğitim şirketinden çok eğitim veren şirket haline geldik. ADEO için, içinde eğitim de olan bir siber güvenlik şirketi demek daha doğru olur.
Murat PEHLİVAN: Aynı zamanda TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği Yönetim Kurulu Başkanısınız. TÜBİDER hakkında neler söylersiniz?
Tuncay IŞIK: TÜBİDER, ADEO’dan biraz daha yaşlı, 23. yılımızdayız nasipse 24’e giriyoruz. TÜBİDER bilişim sektörünün ilk kurulan STK’larından biri. Kurulduğundan bugüne yaptığı işin formasyonu hep sektörün birliğini, sektörün çıkarlarını korumak olmuş hala da onu yapmaya çalışıyoruz. Sektöre önderlik etmeye yön vermeye çalışıyoruz. Son zamanlarda yaptığımız toplantılarda daha çok Metaverse, daha çok siber güvenlik konuşuyoruz. Donanımı eskisi kadar çok konuşmuyoruz çünkü donanım biraz daha artık bilinir, herkesin bildiği ürün haline geldi. Ama yönetilen servisler mesela daha çok konuşulmaya başlandı. Kendimize bilişim sektörü derneği diyoruz. Bilişim sektöründe yer alan tüm paydaşların derneği olmaya çalışıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yerlilik konusuna gelmek istiyorum. Siz yerlilik veya millilik konusunu ya da yerli üretim veya milli üretim kavramının içini nasıl dolduruyorsunuz? Türkiye’de bu kavramın doğru olarak nasıl algılanmalı?
Tuncay IŞIK: Biraz daha anlaşılır olması için yerli ve millilik konusunu futbol kavramlarıyla açıklamak istiyorum. Beşiktaşlı olduğum için örneği oradan vereceğim. Beşiktaş yerli bir takımdır. İçinde yabancı futbolcu var mı? Var. Hocası düne kadar yabancı mıydı? Evet. Şimdi Beşiktaş’a yerli diyemezsiniz diyebilir miyim? Hayır sonuna kadar yerli. Ama içinde yabancı unsurlar var mı? Evet var. Ya da Türkiye milli takımı içinde yurtdışında oynayan oyuncular var. Hatta çoğunluğu Türkiye’de oynamıyor. Peki ona da milli dememiz garip mi? Değil. Ama orada oynayan oyuncuların büyük bir çoğunluğu yurtdışından geliyor. Şimdi yerli ve milli de bunu ayırmamız lazım. Dolayısıyla şunu önce biliyor olmamız gerekiyor. Düşünün ki biz yerli ve milli dedik ve Beşiktaş futbol takımına hiç yabancı futbolcu almadık, hiç yabancı hoca getirmedik. Futbolu iyi öğrenme ihtimalimiz var mıydı? Yani başından itibaren böyle olsaydı. Yoktu. Sadece kendi oynadığımız bir lig olacaktı ve dünyaya hiç entegre olma şansımız olmayacaktı. Bir düşünelim bu kadar yerli oyuncunun oynadığı ve başka hiç yabancı futbolcuyu kabul etmediğimiz bir ortamda bir tane milli takım çıkardık. Tamamen yerli, çok da güveniyoruz. Ne olurduk dünyada? Şu anda da çok iyi değil milli takım ama. O zaman çok daha kötü olurduk. Dolayısıyla biraz önce söylediğiniz entegrasyon önemli. Yani bizim şunu biliyor olmamız lazım. Biz sadece pazar değiliz. Ama bazı şeyleri yabancı kullanmadan her şeyi yerli yapacağız demekte eksik bir yaklaşım.
Bilişim sektöründe dünyayı yakalayabilmek için biz ne yapıyoruz? Yurtdışına ADEO siber güvenlik hizmetleri vermeye çalışıyoruz. ADEO olarak söylemiyorum ama siz yurtdışına bir hizmet verecekseniz her şeyi yerli olarak yaparsanız ve verdiğiniz ürünler olarak yurtdışında hiç tanınmıyorsanız ne yapacaksınız? Kimse sizden ürün olmaz. Kimse sizden ürünün hizmetini de almaz. Peki nasıl başlamamız lazım? Öncelikle bizim onların kullandığı ürünlerle onların kullandığı tarzda hizmet vermeye başlamamız lazım. Biz kendimizi tabiri caizse kanıtlamamız lazım. Yani Türkiye’den giden bir futbolcunun yurtdışında oynamasına benzetelim bunu.
Şimdi bu futbolcu İngiltere’de oynuyor diye İngiliz mi? Değil. Türkiye’den çıkmış. O zaman yerliliği devam ediyor. Yani biz hizmet üretirken yerli hizmeti üretiyoruz. Kullandığımız ürün yurtdışında yabancı bir ürün olabilir ama biz burada yerli hizmet üretiyoruz. Buna çok dikkat etmek lazım.
Yine bir örnek vereyim. Türkiye’nin en büyük hava yolu bir milli havayolu değil mi? Kullandığı tüm uçaklar yabancı. Hatta yer hizmetlerinde kullandığımız birçok şey de yabancı. Ama ürettiğimiz hizmet yerli. Dolayısıyla daha yerli bir şey bulabilir misiniz? Hayır. Ama kullandığı ürün yabancı diye hizmeti yabancı kabul etmek yanlış. Dolayısıyla burada ayrımları doğru koymak lazım. İkincisi biz bu hizmeti iyi bir şey üzerinde üretmeden, iyi bir şeyin hizmetini vermeden kendi ürünlerimizde bunu vermeyi denememiz lazım.
ADEO olarak biz başlangıçtan itibaren yabancı ürünler üzerinde yerli hizmet ürettik. Hizmetimiz yerli. 130’na fazla personelimiz var. Bunların hepsi Türkiye’de çalışan ve Türkiye’de para kazanan insanlar. Dolayısıyla biz yerli miyiz bu anlamda evet yerliyiz. Peki ürünler yabancı, ben yurtdışına bir şeyleri satabilmek için ilk önce yabancı ürünler üzerinden gitmem lazım. Çünkü yabancı markalar beni oraya götürüyorlar. Herhangi bir ülkeye gittiğimiz zaman daha önce hiç satılmamış bir ürün hizmeti nasıl vereceğiz? Veremeyiz. İlk önce orada satılan ürünlerin hizmetini veririz. Ama ne yapıyoruz Türkiye’den bir ürün o konuda kuvvetliyse gidip onu da orada lanse ederiz. Onu da söyleyebiliriz. Dolayısıyla yerli ve milliyi sadece bir perspektiften bakmak bir hata. Bence daha önce bu kamu alımlarındaki yerli ve milliyi, bilişimi bir tarafta tutarak özellikle danışmanlık ve bilişim ürünlerinin, yazılım ürünlerinin biraz daha farklı bir yerde konumlanması gerekiyor. Çünkü otomobil lastiği değil bu. Otomobil lastiğinde belirli testler vardır, yaparsınız geçer. Danışmanlık öyle bir şey değil. Yani yazılım aldığınız zaman bu şekilde test edemiyorsunuz. Şuna da katılıyorum. Bu da işin başka bir tarafı bu arada yabancı ürünleri kullanmaya devam etmeliyiz ama yerlilik payını artırarak devam etmeliyiz. Kotalandırarak devam etmeliyiz.
Murat PEHLİVAN: Sözlerinizden ben şunu anladım. Yerlilik mevzusunu iki türlü değerlendirmemiz lazım. Bir, yabancı ürünler ve yabancı adamlar var ama bu adamlar burada bu hizmeti verirken doğru veremeyebilirler. Bu hizmetin üretilmesi ve doğru servis edilmesi anlamında bizim bu hizmeti yapmamız lazım. Ama bir yandan da yerli ürünler var, bu hizmeti yapıyoruz ama bizim de bunu kendimiz üretmemiz gerektiği noktasında neler yapmamız lazım. Bu noktadaki ödevlerimiz ne olmalı?
Tuncay IŞIK: Hiçbir ürünün, özellikle siber güvenlik tarafında kullanılmadan gelişmesi mümkün değil. Yazılım ve siber güvenlik ürünlerinin kullanılıyor olması lazım. Yani şunu demek güç, kamu kurumuna hiç kullanılmamış bir ürünü koyalım özellikle siber güvenlik tarafında ve çalışsın mümkün değil. Çünkü mutlaka açıklar olacaktır. O yüzden de kişisel olarak, bir oranlama yapılmasını doğru buluyorum. Yani kamuya belli bir oranda mutlaka yerli yazılım ve güvenlik ürünü kullanma zorunluluğu koyulabilir.
Murat PEHLİVAN: Sadece kamu sektörüne mi?
Tuncay IŞIK: Özel sektöre daha zor olacağını düşünüyorum.
Murat PEHLİVAN: Biz sürekli kamu diyoruz. Özel sektör meseleye başım ağrımasın, aman kendini kanıtlamış ürünler olsun gibi yaklaşıyor. Kullanmadan bir ürünün iyi olup olmadığını da anlayamazsınız. Gelişmesine imkân sağlayamayız. Yani siz ADEO’nun geliştirdiği bir ürünü test etmezseniz, kullanmazsanız, sahada başarılı olup olmadığını performansını görmezseniz, bu ürünü dışarıda götürme şansınız olmaz. Ben yaptım, tamam çok güzel yaptınız da bunun ne işe yaradığını ancak kullanarak anlarsınız. Burada kamuya sorumluluk düşüyor ama özel sektörün de duyarlı olması lazım değil mi?
Tuncay IŞIK: Özel sektöründe duyarlı olması şart. Ama Türkiye’de gerçekleri bilerek yola çıkmamız lazım. Biz böyle istiyoruz diye, öyle talep ediyoruz diye olmuyor. Bu dünyada da böyle olabilir, sadece Türkiye’de değil. İlk önce her şey regülasyonla başlıyor. Özellikle özel sektör para harcayacaksa, regülatif bir yere koymazsanız başlayamaz. İkinci yöntemde teşvik yöntemi. Yani özel sektöre “Türkiye’den bir ürün, yerli bir yazılım kullanacaksan ben sana şu teşvikleri, şu avantajları sağlayacağım” derseniz bu olabilir. Yani işin içinde kamu var, üretici var, hizmet veren var, danışmanlık veren var, kamunun nasıl mal alacağını ya da hizmet alacağını belirleyen birçok etmen var. Bunların hepsini konuşuyor olmak lazım. Devlet burada önemli bir yerde olduğu için kamuyu çok konuşuyoruz.
Murat PEHLİVAN: Regülasyonlar son 20 yıldır hayatımızda. İlk olarak RTÜK girdi hayatımıza. Sonrasında BTK, EPDK, Rekabet Kurumu, KVKK geldi. KVKK’da çok kıymetli uzmanlar var. Güzel de çalışmalar yapıyorlar. Regülasyonların siyasetten uzak durması lazım. Ama bazen farklı konularla gündeme gelebiliyorlar.
Tuncay IŞIK: Bu çok kolay değil! Ama siyasetten uzak, dünyadaki siyasetten uzak diyeyim. Dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun KVKK’nın kuruluşuyla ilgili Meclis’e verdiği yasa önergesinde altta bir şerh var. Diyor ki; “Biz bu yasayı çıkarmazsak Avrupa Birliği artık bizimle veri paylaşmıyor. Alternatifiniz yok.” Düşünebiliyor musunuz bırakın veri güvenliğini ülke güvenliğini konuşmaya başlıyoruz. Biraz önce söylediğim gibi bir şeyi sadece bir perspektiften anlamak çok kolay değil. Geçenlerde bir makalede gördüm. Diyor ki; yakın zamanda bir ülke diğer bir ülkeye siber güvenlik saldırısı yapacak, diğer ülke cevap veremediği için fiziksel saldırı da bulunacak.
Murat PEHLİVAN: Yani iş oraya varacak!
Tuncay IŞIK: Yeterli siber güvenliğimiz yoksa nasıl cevap vereceksiniz? Yerli siber güvenlik en önemli önceliklerimizden birisi. Dünyaya tanıttığımız hem siber güvenlik hem yazılım anlamında çok doğru firmalarımız var. Dünyadan fon alan firmalarımız var. Yani bu firma dünyadan yatırım alıyor diye yerliliğini kaybediyor mu? Hayır bence kaybetmiyor. Siz hiç yurtdışında güreşmemiş bir güreşçiye çok yerli ve milli deseniz ne olur? Düşünsenize bir tek kendi köyünde güreşmiş, çok yerli ve milli! Dünya artık bunu kabul etmiyor. Bu açıdan bakmak lazım. Yerli ve milli çok doğru ama doğru yerde konumlamak lazım.
Murat PEHLİVAN: Kişisel verilerle ilgili toplumda bir farkındalık oluşmaya başladığını görüyor musunuz? Özellikle firmalar konusunda ne diyorsunuz? Kamu biraz daha dikkatli davranmaya çalışıyor gibi görünüyor.
Tuncay IŞIK: Kamu ile ilgili çok sizinle aynı görüşte değilim ama kişisel olarak baktığımızda böyle olduğu kesin. Hatta geçenlerde ben telefonuma kilit koymadım diye bir kız kardeşimiz dedi ki “Nasıl koymuyorsun ya! Siber güvenlik tarafında çalışıyorsun” dedi.
Murat PEHLİVAN: Yani şimdi siz telefonunuza kilit koymuyor musunuz?
Tuncay IŞIK: Yok koymuyorum.
Murat PEHLİVAN: Yenge hanımdan dolayı mı?
Tuncay IŞIK: Tek neden o, başka bir nedeni yok gerçekten! Bir de işin şöyle bir yanı var: ADEO gibi bir kurumda çalışınca koruma altındasınız. Telefonumu yitirdiğim anda yapılabilecek tüm prosedürler belli. Bu çok önemli bir şey. Yani ben burada şirketime güvenerek bu kadar rahat davranıyorum. Kişisel veri güvenliği gerçekten çok bilinçli olmaya başladı ama farkındalık bir yerde hala eksik. Yani farkındalık sahibi olanlar gerçekten bilinçli ama farkındalığı olmayan çok insanımız var hala.
Şunu da kaçırmamak lazım. İşin akışı devam etmeli, siz hayatınıza devam edeceksiniz. Hayat devam ederken paylaşmanız gereken veriyi paylaşacaksınız. Ama sorgulayın da… Sen niye bunu alıyorsun diye sorun. Ya da verdiğiniz veri ile ilgili size mutlaka bir aydınlatma yapmaları lazım. Ben bu veriyi niye alıyorum diye söylemesi lazım. Aslında sorular belli. Ne yapacaksın? Kiminle paylaşacaksın? Ne zaman sileceksin? 3-4 soruyu sorduğunuzda, karşı taraf gerçekten ne yapıyorsa doğru ifade edebildiği sürece hiçbir sorun yok.
Murat PEHLİVAN: Bir mağazaya gidiyorsunuz size indirim niyetine telefon numaranızı verir misiniz? diye soruyorlar. Telefon numarasını verince anne adı, baba adı, doğum tarihini istiyorlar. Bu kadar şey sormana gerek yok. Kamu kurumları da ya da bir plazaya gittiğinizde kimliğinizi alabilir miyim diyorlar. Ben de ne yapacaksın kimliğimi diyorum?
Tuncay IŞIK: Bir tek bizde bu paranoyakça durumlar var. Kimse yurtdışında size böyle sorular sormuyor. Plazaya girerken, AVM’ye girerken bu tür şeyler yok. Biz de bu abartıldı. Biraz daha doğru hale getirmek lazım. Bazı plazalarda bunlar düzeldi görüyorum. Yani kimliğinizi almıyorlar sadece tebliğ ettiğiniz TC ile size bir kart üretiyorlar. O kartla giriş çıkış yapıyorsunuz. Bana göre yine abartıya kaçan şeyler bunlar. Niye bunu söylüyorum? Ne yazık ki bu ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarından birinin başkanı kendi plazasında öldürüldü. Yani eğer biri bir şey yapacaksa kimlik alarak yapamazsınız, koruyamazsınız. Gerçekçi olalım. Bazı güvenlik önlemleri alınmalı, katılıyorum. Ama had bilinmesi de lazım. Sınırlanması lazım. Çünkü oranın güvenliği benim kişisel güvenliğimi tehdit etmeye başlıyor.
Murat PEHLİVAN: Tuncay Bey son olarak neler eklemek istersiniz?
Tuncay IŞIK: Yerli ve millik üzerinde durduk. Bu konuyla ilgili 1-2 şey daha söylemek istiyorum. Yerli ve milli kavramını abartmadan doğru standartlar koyarak ve doğru yorumlayarak doğru etkiler sağlamamız lazım. Gerçekten çok önemli ama şunu demek de değil: İçe kapanalım, her şey yerli ve milli olsun. Bu düşünce yanlış. Dünyadan her şeyi alalım nasıl olsa üretmeye gerek yok, biz alsak olur anlayışı da yanlış. İkisinin ortasını bulup dünyada gerçekten iyi olduğunu düşündüğümüz ürünlerin burada da üretilmesini sağlamalıyız. Ama konu siber güvenlik olduğu zaman ekstra düşünmeliyiz. Yani şöyle bir şey mümkün mü? Sadece yerli ve milli diye siz biraz geçirgen siber güvenlik ürününü tercih eder misiniz? Mümkün mü bu? Düşünsenize binanın önüne birini alıyorsunuz, bu abi ara sıra uyuyor ama yerli bizim köylü desem olur mu? Olmaz tabii ki. Yani oraya alacağınız adamın sürekli uyanık olması lazım. Bunu biz henüz Türkiye’de sağlayamıyorsak sağlayabilecek hale getirmemiz lazım. Yani nedir? Bu abi ne zaman uyuyor? Gece uyuyor. O zaman bu abi gündüz devriyesine alalım. Geri kalan zamanı başkaları yapsın. Ama bu gündüz devriyesini abiyle yapalım. Dolayısıyla yerli ve milli ürünü bir yere koyalım daha az riskli bir yere koyalım. Belki önünü arkasını başka ürünlerle destekleyerek koyalım. Çünkü eğer ürünü de oraya koymazsak gelişemeyecek. Doğruya doğru. Bir ürünü geliştirmenin yolu kullanmak. Ama tamamen onu da kullanmak mümkün değil!
Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV youtube kanalından izleyebilirsiniz.