
Günümüzde televizyon reklamcılığı, teknolojinin etkisiyle büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel yöntemlerin ötesine geçilerek, izleyicilere kişiselleştirilmiş ve etkileşimli deneyimler sunan yeni nesil reklamcılık çözümleri ön plana çıkıyor. Bu alanda Türkiye’de önemli bir oyuncu olan TVekstra, Hybrid Broadband Broadcast (HBB) teknolojisiyle televizyon reklamcılığına yenilikçi bir boyut katıyor. TVekstra'nın kurucu ortakları Merve Eraslanoğlu ve Murat Atay şirketin kuruluş hikayesini, HBB teknolojisinin sunduğu avantajları ve gelecekteki hedeflerini ICT MEDIA’ya anlatırken, veriye dayalı reklamcılıkta dünyanın en büyük teknolojisine sahip olduklarını söylediler. Eraslanoğlu ve Atay, ICT MEDIA TV’nin YouTube kanalında yayınlanan ve Murat PEHLİVAN’ın sunduğu “Açık Açık” programına konuk oldular. Dergimizde özetine yer verdiğimiz bu programın tamamını ICT MEDIA TV YouTube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Açık Açık programında iki değerli konuğumuz var: TVekstra kurucu ortakları Merve Eraslanoğlu ve Murat Atay. Türkiye'de özel televizyon yayıncılığı, Star Televizyonu’nun yurt dışından yaptığı yayınlarla başladı ve zamanla büyük bir gelişim gösterdi. Bugün televizyon yayıncılığı çok farklı bir noktada. Ancak bu yayınların sürdürülebilir olması için içerik kadar önemli bir diğer unsur da reklamlar. Yayıncılığı finanse eden temel kaynak reklam gelirleri; dolayısıyla reklam olmadan bir yayıncılık ekosisteminden söz etmek mümkün değil. Reklamcılık da teknolojiyle birlikte büyük bir dönüşüm geçiriyor. Bu noktada TVekstra, gelişen teknolojiyi kullanarak reklamcılığa farklı bir boyut kazandırıyor. Hybrid Broadband Broadcast (HBB) teknolojisiyle nasıl bir hizmet sunduğunuzu, TVekstra’nın faaliyetlerini bizimle paylaşır mısınız? Merve Hanım, CEO olarak TVekstra’yı sizden dinlemek isteriz. Teknoloji kısmını ise Murat Bey’e soracağım…
Merve ERASLANOĞLU: TVekstra aslında 7 yıllık yerli ve milli bir girişim. Tamamen kendi öz sermayesiyle kurulmuş, Türkiye'de 30 kişilik bir ekibi olan, Azerbaycan'da 100'ün üzerinde kanalda hizmet veren sizin de bahsetmiş olduğunuz HBB teknolojisini de bünyesinde barındıran bir yeni nesil TV reklamcılığı şirketi. Biz tabii kendimize reklamcılık şirketi diyoruz ama konumlanmaya doğru yol aldığımız yer birazcık daha teknoloji şirketine doğru evirilecek şirketimiz. Bugün Türkiye'de ve Azerbaycan'da varız ama attığımız adımlar çok güçlü. Avrupa'da ve hatta Latin Amerika'da birçok ülkede, MENA bölgesinde de TVekstra'yı duyuyor olacaksınız yakın zamanda. TVekstra, Türkiye'de aslında ajanslara ve reklam verenlere Addressable TV hizmeti satar. Yani adrese teslim reklam modelleri satar. Geleneksel reklamcılığın dışında biliyorsunuz artık connectivity çok arttı. Toplam Türkiye hanesinin %55-60 civarı connected bir şekilde hareket ediyor.
Murat PEHLİVAN: %50-60 değil mi?
Merve ERASLANOĞLU: 55-60 gibi. Bu oran bize şunu gösteriyor ki aslında haneye özel, kişiye demiyoruz ama haneye özel, ölçümlenebilir ve hedeflenebilir bir iletişim yapabilme fırsatı sunuyor. Ve bunu da tam da kontentin içerisinde yapıyor. Yani biz 12 dakikalık reklam kuşağında değil, 48 dakikalık ana yayın içerisinde olduğumuz için bu noktada aslında reklamı kişiyi rahatsız eden değil, ilgi alanı çerçevesinde reklamlarla buluşturduğumuz için iletişimin bir parçası gibi konumlandırıyor. TVekstra bunu yaparken de kendi öz teknolojisiyle birlikte çok uç örneklerde oyun fikirleriyle, çekiliş kampanyalarıyla, uçtan uca aslında tüm dünyaya yön verilecek bambaşka kurgularla hayata geçirmekte.
Murat PEHLİVAN: TVekstra’nın sunduğu hizmeti kendi öz çabalarıyla yaptığını söylediniz. Öz çabayı biraz açalım mı? Yani ne demek istiyoruz? Sermaye mi, teknolojimi kastediyorsunuz?
Merve ERASLANOĞLU: Tabii çok ciddi bir yazılım ve yatırım.
Murat PEHLİVAN: Kodlar yani yazılım mimarisinin projeksiyonları, hepsi size mi ait?
Merve ERASLANOĞLU: Tamamen bize ait.
Murat PEHLİVAN: Kodlar size mi ait?
Merve ERASLANOĞLU: Burasını şöyle açıklayayım...
Murat PEHLİVAN: Bu işe nasıl başladınız, bu konudan da biraz bahsedin.
Merve ERASLANOĞLU: Tabii, ondan da bahsedeyim. Aslında HBB teknolojisi, dünyada açık kaynak kodlu (open source) olarak mevcut, ancak geliştirme potansiyeli çok yüksek. Biliyorsunuz, cihaz bazında yüzlerce binlerce model var ve bu yayıncılıkla ilgili işlemler ekranlarda yanlış bir şeye de sebebiyet verebilir. Biz, çok hassasiyetle, çok büyük teknoloji yatırımlarıyla, kendi içimizde geliştirdik. Teknoloji kaslarımızı kendi içimizde güçlendirdik, dünya örneklerini alıp bir adım ötesine geçtik. Bunu da globalde çok net bir şekilde gözlemliyoruz. Teknolojiyi hem mimari olarak içeride geliştiriyoruz hem de tüm uygulamaları bizde. Türkiye, iş gücü anlamında da uygun maliyetli olduğu için dünyaya bir ihracat fırsatı da burada çok net bir şekilde gözüküyor. 30 kişilik ekibimizle, aslında temel teknoloji (core technology) dışında, uçtan uca bu operasyonu, teknik operasyonu, satışını, raporlamasını ve ödüle kadar giden yolda bütün servisleri sunuyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yani tüm yazılımın her unsuru sizde.
Merve ERASLANOĞLU: İçeride, evet her şey içeride. Dışarıdan aldığımız herhangi bir sistem yok. Tabii ki dünyanın büyük oyuncularıyla çalışıyoruz, Amazon servisleri gibi globalden aldığımız hizmetler var, ama tamamen %100 kendi geliştirdiğimiz bir teknoloji.
Murat PEHLİVAN: Dünyada kiminle yarıştığınızı sorsam...
Merve ERASLANOĞLU: Okey.
Murat PEHLİVAN: Murat Bey, hybrid broadband broadcast, internet uydu, hybrid. Şimdi bunun kısaltması da HBB diye geçiyor.
Murat ATAY: Doğrudur.
Murat PEHLİVAN: HBB deyince karıştırılmasın. Eskiden aynı isimle bir kanal vardı. Onunla karıştırmadan bize bu teknoloji ne gibi imkanlar sunuyor? Bizi bilgilendirirseniz seviniriz.
Murat ATAY: Tabii. Seve seve. HBB konusundan ben de kaçıyorum. Türkiye'de böyle bir kanal vardı. Kurulduğumuz ilk günlerde bu kanalla karıştırıldığımız oldu. O yüzden detayları anlatmaya çok alışığız. Şimdi "hibrit" zaten ikisi bir arada, hep beraber demek aslında. "Broadcast" ve "Broadband" de aslında yayın tipleri. Biri uydu, bildiğimiz uydu antenleriyle anladığımız yayın. Biri de internetten izlediğimiz yayınlar gibi düşünün. Şimdi izleme alışkanlıklarımız çok değişti. Artık geldiğimiz noktada, günde 5,5 - 6 saat arası televizyon izliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Kişi bazlı olarak mı?
Murat ATAY: Hane bazlı olarak.
Murat PEHLİVAN: Hane bazlı olarak ortalama 5,5 - 6 saat.
Murat ATAY: Evet 5,5 - 6 saat. Bu arada daha yeni Londra'dan geldik ve bütün dünyadaki trendleri de dinleme fırsatı yakaladık. 5,5 - 6 saat televizyonun başında zaman geçiyoruz. Ama artık eskisi gibi hep beraber ailecek çocukların divanın yanında, koltuğun yanında oturduğu ve ailecek tüketilen bir televizyon izleme alışkanlığımız yok. Artık oyun oynuyoruz ya da internetten istediğimiz içerikleri izleyebiliyoruz ya da normal akan ulusal yayınları izliyoruz. Dolayısıyla, bu konuda televizyonlarımız hem internetten hem uydudan yayın alabilmekteler ve bunu bize gösterebilmekteler. Şimdi tam burada bize bir fırsat doğdu tabii ve işte yerli milli dediğimiz teknolojimizle birlikte bu iki teknolojiyi her cihaz modeli bazında konuşturabildik. Aslında teknolojinin en basit tabiri bu. Bunu tabii konuşturduğumuzda yeni fırsatlar doğdu bize çünkü her ne kadar internet üzerinden izlenen yayınları çok sıkça talep etsek de günün sonunda ulusal yayınların da tüketildiği bir izleme alışkanlığımız var ve ikisinin bir arada konuşması lazımdı. Ölçme, raporlama teknolojilerinden tutun, son tüketicinin ekranda gördüğü böyle yeni içerik servislerine kadar, reklam servis teknolojilerine kadar çok geniş bir yelpazede bize fırsat sunuyor. Çünkü televizyon internete bağlı olduğu için benim teknolojimle konuşabiliyor.
Murat PEHLİVAN: Anladığım kadarıyla aslında siz veriyi kıymetlendirmiş oluyorsunuz. Kim için? İçerik üreticileri için.
Murat ATAY: Kesinlikle. Televizyon kanalları, içerik üreticileri, ajanslar, reklam verenler hatta son tüketiciler.
Murat PEHLİVAN: Son tüketiciler.
Murat ATAY: Aynen. Ekranınız karşısında bir yayın izlerken örneğin izleyemediğiniz bir spor içeriğinin son dakika maç skorunu, atak ya da pozisyon bilgilerini verebiliriz. Anlık olarak hava durumunu verebiliriz. Anlık olarak finansal bilgileri, kurları verebiliriz. Son dakika haberleri verebiliriz. Ya da herhangi bir son tüketicinin ilgi duyduğu herhangi bir yan servisi televizyon izlerken aynı anda karşısına getirebiliriz. Bu tüketici için bir fırsat. İkinci fırsatı ise reklam veren ve tabii ki kanallar için.
Murat PEHLİVAN: Peki burada şunu yapabiliyor musunuz? Program içerisinde gizli reklam, satın alma gibi hibrit uygulamaları yapıyor mu HBB? Teknolojik olarak bu mümkün mü?
Merve ERASLANOĞLU: Teknolojik olarak yapıyor. Tabii biz ekip olarak da bir adım önde yaklaşıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Çünkü bu e-ticareti de destekleyen bir süreç, model olması lazım.
Merve ERASLANOĞLU: Trendleri çok yakından takip ettiğiniz belli. "Shoppable ads" aslında dünyanın yeni yeni konuşmaya başladığı bir trend. Siz de televizyon izlerken, örneğin benim üzerimdeki ceketi nereden alabileceğinizi gizli bir mesajla iletip, sadece Trendyol gibi platformları değil, farklı segmentlerdeki alışveriş destinasyonlarını da sıralayan bir teknoloji sunuyorsunuz. Üstelik bunu yapay zekâ ve makine öğrenmesiyle destekleyerek daha ileri bir seviyeye taşıyorsunuz. Bu alanda oldukça iddialıyız ve dünya standartlarında bir konumdayız. Dolayısıyla "Shoppable ads" önümüzdeki dönemde yalnızca FMCG ve hazır giyim firmaları için değil, tüm reklamverenler için önemli bir araç haline gelecek diye düşünüyoruz.
Murat PEHLİVAN: Farklı bir reklam mecrası mı düşünmemiz gerekiyor?
Merve ERASLANOĞLU: Aslında hâlâ büyük ekrandayız ve bu dünya değişmiyor. "Big screen" dediğimiz bu evrenin tüm avantajlarından yararlanıyoruz; geleneksel büyük ekranın gücünü, dijitalin ölçümleme ve hedefleme yetenekleriyle birleştiriyoruz. Aynı zamanda kreatif dünyanın etkisini de burada sonuca bağlayarak, e-ticaret ve veriyle buluşturuyoruz. Günümüz dünyası giderek bir veri evrenine dönüşüyor ve biz de TVekstra olarak tam bu dönüşümün merkezinde yer alıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki dünyadaki rakipleriniz kim Merve Hanım?
Merve ERASLANOĞLU: Dünyada irili ufaklı rakiplerimiz var…
Murat PEHLİVAN: Bu soruyu özellikle soruyorum çünkü globale açılmak istediğinizi söylediniz. Yoksa mesele, kiminle yarıştığınız değil. İzleyicilerimiz de ülkemiz insanlarının neler başardığını ve hangi mücadeleleri verdiğini görmek istiyor. Bu yüzden bu konuyu gündeme getiriyorum.
Merve ERASLANOĞLU: Çok teşekkürler. Girişimci olmak her yerde zor hem Türkiye'de hem dünyada. Kadın bir CEO olarak girişimcilik yapmak ise ekstra zorluklar getiriyor. Neyse ki burada 50-50 dengesini koruyabiliyoruz. Ayrıca şöyle bir durum var. Rakiplerimiz hem rakip hem de partnerlerimiz. Biraz da bunu biz tercih ediyoruz. Kendimize rakip olarak addettiğimiz en büyük firma, global yayıncılık firması olan RTL'in "Smart Clip"i. Ama bunun dışında onlar bayağı bize benziyorlar. Uçtan uca hizmet verdikleri ve "one stop shop" mantığında tek hizmeti tek yerden verebildikleri için. Ve buna da bizden sonra geçtiler desek yalan olmaz. Almanya'da şu anda böyle bir güçler birliği var: Biz network satışı yapıyoruz. Türkiye'deki ulusal kanalların hepsini birlikte tek bir merkezden yönetmeye çalışıyoruz. Almanya'da iki, iki buçuk senedir böyle bir oluşum başladı. Diğer yandan tabii ki irili ufaklı çok fazla sayıda teknoloji şirketleri var. Sadece Avrupa'da değil bambaşka yerlerde de var. Avustralya şu anda bunu konuşuyor. Hindistan'da HBB TV'nin açılımları konuşuluyor. Orada rekabetten ziyade kendimize örnek aldığımız iş ortaklarına odaklanıyoruz. Gelecekte televizyon kanallarının da bu işin rekabetinin merkezinde olacağını öngörüyoruz. Bunun yanı sıra, veri şirketleri de bizim için ciddi rakipler arasında yer alıyor. Yani aslında çok boyutlu bir rekabet ortamındayız.
Murat PEHLİVAN: O zaman şu soruyu sorayım. Türkiye'de muhtemelen geniş bir yelpazede televizyon kuruluşlarıyla çalışıyorsunuz. Televizyon kuruluşlarına özel olarak sizden şunu istiyorlar mı? Yani arkadaşlar, bizim içeriğimizi geliştirmek için neler yapmamız gerekiyor? Bize bu konuda bir analiz, bir çalışma yapabilir misiniz? diyorlar mı?
Murat ATAY: Tabii ki, böyle talepler olmaz mı? Elbette oluyor. Aslında tüm hikâye, televizyonlarda ve dijital platformlarda izlediğimiz "premium" içerikleri üreten medya şirketlerine, ne tür içerikler üretmeleri gerektiği konusunda destek sağlamak.
Günümüzde teknoloji, 30 saniyelik aralıklarla veri üretiyor ve bu, devasa bir veri havuzu anlamına geliyor. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum: Ekrana koyduğumuz kampanyalar ve işlediğimiz toplam veri açısından, dünyanın en büyük teknoloji şirketiyiz. Almanya’daki rakip grubumuz, yeni kanallarla bize yavaş yavaş yaklaşsa da, bu konuda dünyanın en büyük teknolojisine sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı şekilde, ekrana koyduğumuz iş sayısı açısından da en büyük teknolojiye sahibiz.
Bunun yanı sıra, hizmet verdiğimiz televizyon kanallarını içerik anlamında zenginleştirme görevimiz de var. Diziler, programlar ve içeriklerin belirli bölümlerine kadar detaylı analiz yapabiliyoruz. Hatta 30 saniyelik aralıklarla bile şu verileri elde edebiliyoruz: İzleyiciler kimlerdi? Neden yayından ayrıldılar? Ne duydular ne gördüler? Kaç kişi izliyordu, kaç kişi gitti, kaç kişi geldi ve gelenlerin kaçı yayında kaldı? Tüm bu büyük veri, kanallara anlık olarak programlarının ve içeriklerinin değerini anlamaları konusunda yardımcı oluyor.
Dizi sektörümüz gerçekten çok büyük ve bununla gurur duyuyoruz. Dünyanın neresine gidersek gidelim, Türk dizileriyle ilgili övgüler alıyoruz. Biz de teknolojimiz sayesinde, dizilerin oyuncularının sosyal medya etkileşimlerinden, hava durumunun bile gelecek haftaki reytinglere etkisine kadar detaylı analizler yapabiliyoruz. Sonuç olarak, bu alanda yapay zekâ destekli bir teknolojiye dönüşmüş durumdayız.
Murat PEHLİVAN: Peki, bu süreçler size ticari anlamda bir geri dönüş sağlıyor mu? Yani gerçekten bu işten kazanç elde edebiliyor musunuz? Sizi anlıyorlar mı? Çünkü Türkiye’de yayıncılık sektörü oldukça zorlu ve sıkıntılı bir alan.
Murat ATAY: Doğru söylüyorsunuz.
Murat PEHLİVAN: Çoğu medya patronu, medyalarını kendi ceplerinden finanse etmek zorunda kalıyor. Bu yüzden, sizin için bu süreçlerin sürdürülebilir bir ticari döngü oluşturup oluşturmadığını merak ediyorum. Elbette hepimizin ticari kaygıları var. Ancak dönüp baktığınızda, bu çalışmalarınıza ve Türkiye’nin katma değer üretmesine sağladığınız katkılara karşılık alabiliyor musunuz? Eğer alamıyorsanız, bunun sebebi ne?
Merve ERASLANOĞLU: Hak ettiğimiz karşılığı yeni yeni almaya başladığımızı düşünüyoruz. Son iki yılda sektörde bir bilinçlenme süreci yaşandı. Öncesinde, reklamverenler ve ajanslar bu konuyu daha çok bir proje işi olarak görüyordu. Ancak artık bu teknolojiyi işlerinin merkezine almaya başladılar. Örneğin, 20 farklı mecra kullanıyorlarsa, artık Addressable TV ve Connected TV’yi de medya planlarına dahil ediyorlar. Bu değişim sadece hacimsel büyüme anlamında değil; kampanya adedi, marka farkındalığı ve kullanım yaygınlığı açısından da kendini gösteriyor. Burada datalar çok önemli. Yılda 1.500’den fazla kampanya yürütüyoruz ve 400’ün üzerinde markayla çalışıyoruz. Neredeyse dokunmadığımız sektör yok. Adım adım büyümeye devam ediyoruz ve bu yıl bizim için önemli bir dönüm noktası olacak.
Kasım ayında, global bir organizasyona ev sahipliği yapacağız ve bunun, sektör için oyunun kurallarını değiştirecek bir adım olacağını düşünüyoruz. HBB TV dediğimiz dünyanın aslında bir de derneği var. Yani bu alandaki uzmanların, deneyimli kişilerin bir araya geldiği 200-250 kişilik bir dernek. Türkiye’deki IAB veya MMA gibi sektörel organizasyonlara benzetebiliriz. Ağırlıklı olarak Avrupa merkezli bir yapı olsa da, biz yıllardır bu organizasyonun içinde yer alıyoruz. Bu sene, uzun süren çabalarımızın ardından Türkiye, %77 gibi büyük bir oy oranıyla adaylık sürecinde birinci seçildi ve HBB TV’nin 13. Sempozyumu’na Kasım ayında İstanbul olarak ev sahipliği yapacağız.
Murat PEHLİVAN: Programın adını ve detaylarını da paylaşır mısınız?
Merve ERASLANOĞLU: HBB TV 13. Sempozyumu, Kasım ayında Swissotel İstanbul’da gerçekleşecek. Normalde 250-300 kişilik bir katılım varken, bu yıl 500’ün üzerinde katılımcı bekliyoruz. Bu etkinlik, hem Türkiye’nin, hem İstanbul’un hem de yerli bir girişimin büyümesine katkı sağlayacak. Aynı zamanda, sektörde dikkatleri üzerimize çekerek yeni fırsatlar yaratacağımıza inanıyoruz.
Geçtiğimiz hafta, organizasyon öncesi bir inceleme gezisi (inspeksiyon) gerçekleştirildi. Yurt dışından gelen misafirler, İstanbul’a hayran kaldılar. Gerçekten bu alanda yapılması gereken çok şey var. O kadar övgü dolu mesajlar aldık ki bununla çok gurur duyuyoruz. Bu sayede, yalnızca Avrupa pazarına değil, küresel ölçekte de yön veren bir girişim olma yolunda ilerliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bence burada en değerli nokta, İstanbul’un güzelliğinin yanı sıra, Türkiye’nin teknoloji üreten firmalarının da uluslararası alanda kendini göstermesi olacak.
Merve ERASLANOĞLU: Kesinlikle! Bunun için elimizden geleni yapıyoruz ve sadece kendi markamız için değil, Türkiye’den dünyaya açılan büyük markalarımızı da yanımızda görmek istiyoruz. Türk Hava Yolları, Turkcell, Türk Telekom, Arçelik, Vestel gibi Türkiye’yi uluslararası alanda temsil eden büyük markalar da bu organizasyonda bizimle birlikte olacak. Çok güçlü bir hazırlık sürecindeyiz. Önümüzdeki yıl, bambaşka konuları konuşuyor olacağız!
Murat PEHLİVAN: Peki Murat Bey, reklam vermek isteyen bir firmanın teknolojik olarak ne yapması gerekiyor? Reklam için doğrudan televizyona mı başvuruyorlar, yoksa size mi geliyorlar? Reklam satış sürecinde teknik olarak hangi adımların atılması gerekiyor?
Murat ATAY: Bu oldukça yeni bir konu. Hibrit yayıncılık, broadcast, broadband, addressable TV gibi kavramların detaylarını paylaştık. Bu noktada, ajanslardan, markalardan veya farklı aktörlerden bu teknolojik ekosistemi tamamen çözmelerini beklemek gerçekçi olmazdı. Çünkü son derece uzmanlık gerektiren bir alan. İşte tam da bu yüzden, TVekstra ekibi olarak tüm operasyonu uçtan uca yönetiyoruz.
Teknolojiyi yoğun bir şekilde kullandığımız için 5 kampanya ile 1.500 kampanya arasındaki operasyonel iş yükü bizim için büyük farklılık yaratmıyor. Yani tüm reklamverenler ve ajanslar için tüm teknolojik süreçleri tek noktadan ve tek elden çözüyoruz.
Ancak yalnızca bir teknolojiyi geliştirmek yetmez; aynı zamanda bunu dünyaya açmak ve şeffaf kılmak gerekir. Bu yüzden sektörde yaygın olarak kullanılan tüm reklam teknolojileriyle entegre durumdayız. Google, Adform gibi büyük oyuncularla entegre çalışıyoruz. Bu sayede, reklamverenin tek yapması gereken şey, kendi rapor ekranına girip reklamın kaç kişiye gösterildiğini ve nasıl performans aldığını görmek. Gerisini TVekstra ekibi hallediyor.
Murat PEHLİVAN: Yani size gelen reklamlar için “Şu kadar gösterim sunabiliriz” gibi bir süreç mi işliyor?
Murat ATAY: Aslında burada fikir aşaması çok kritik. Reklamcılıkta brief dediğimiz, "Ben şöyle bir şey istiyorum, nasıl yapabilirim?" sorusuna dayanan bir süreç var. Ancak bu da başlı başına bir uzmanlık alanı ve markaların kendi başlarına çözmesini beklemek zor olurdu. Bu nedenle kendi kreatif ekibimiz ve iş geliştirme ekibimiz de var. Markalar bize brief ile gelir ve “Şu yaş grubuna nasıl en doğru mesajı iletebiliriz?” diye sorarlar. Biz de çeşitli fikirler geliştiririz: Bazen bir marka için Survivor programında bir karaktere özel içerik oluşturabiliriz. Yeri gelir bir hediye çarkı yapabiliriz. Yeri gelir ekrana interaktif bir fon ekleyebiliriz. Yeri gelir mesajları izleyiciye göre kişiselleştirebiliriz. Dolayısıyla bu fikir aşamasından başlayarak TVekstra olarak onlara öneriler sunarız. Üstelik bu önerileri görsel olarak sunuyoruz ki, reklamın ekranda nasıl görüneceğini net bir şekilde anlayabilsinler. Onların tek yapması gereken, “Bunu seçelim, mesajımız bu olsun” demek.
Murat PEHLİVAN: Peki, reklam gösterme sürecinde televizyon kanallarının onayı gerekiyor mu, yoksa cihaz bazlı olarak mı çalışıyorsunuz?
Merve ERASLANOĞLU: Günün sonunda süreç kanal onayına bağlı. Her kanala, ilgili temsilcilere görsel onay sunuyoruz. Çünkü burada RTÜK kuralları ve kanalların kendi içerik politikaları devreye giriyor. Örneğin, bir kanalın canlı yayınında bir rakip markanın reklamını almak istememesi gibi durumlar olabiliyor. Bunun dışında, sağlık, eğitim gibi alanlardaki yasal kısıtlamalar zaten herkes tarafından biliniyor. Ancak biz kanallara hizmet verdiğimiz için onların yayınını satmaya çalışıyoruz ve her zaman kanal onayına tabiiyiz. Bu onay süreci yazılı olarak gerçekleştiriliyor. Tabii ki bu operasyon son derece pratik bir hale geldi. Bizim ekiplerimiz ve kanal ekipleri sürece tamamen hâkimdirler.
Murat PEHLİVAN: Türkiye’de şu an kaç milyon internete bağlı televizyon var? Çünkü sizin sisteminiz için televizyonların internete bağlı olması gerekiyor, değil mi?
Murat ATAY: Burada toplam hane sayısından yola çıkmak daha doğru olur. Türkiye’de yaklaşık 21 milyon hane bulunuyor. Biz günlük olarak 11 milyon haneye erişiyoruz. Türkiye’de internete bağlı hane sayısının 14-15 milyon civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Bu sayı, yeni satışlarla birlikte sürekli artıyor. Çünkü internet penetrasyonu hanelerde neredeyse %100 seviyesine ulaştı. Bu doğrultuda, internete bağlanan kullanıcı sayısı arttıkça bizim erişim alanımız da genişliyor. Şu anda Türkiye’nin %55’ine erişim sağlayan bir teknolojiyi işletiyoruz. Ancak erişemediğimiz bazı haneler de olabilir.
Murat PEHLİVAN: Uydudan yayın yapıyor musunuz?
Murat ATAY: Evet, uydudan da yayın yapıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, internete bağlı olmayan, doğrudan uydu alıcısı üzerinden de bu sistem çalışıyor mu?
Murat ATAY: Evet, bu mümkün. Şu anda Azerbaycan’da uyguluyoruz, ancak Türkiye’de henüz devreye almadık. Türkiye’de internet erişiminin oldukça yüksek olması ve internetin bize yeni fırsatlar ve interaktif reklamcılık imkânları sunması. Biz televizyon üzerinden tıklanabilir reklamcılık yapıyoruz. Bu da televizyonun dijital dönüşümünde kritik bir adım. Hedefleme yapabiliyor, reklamın etkisini ölçebiliyor ve izleyicinin reklama olan duyarlılığını anlayabiliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Sürekli ölçümden bahsediyoruz ama Türkiye’de televizyon izlenme ölçümleri belirli sistemler üzerinden yapılıyor. Bunu da RTÜK yapıyor. RTÜK, ihale yoluyla bu ölçümü belirli kurumlara veriyor. Bu kurumlar belli sayıda cihaz kullanarak veya anket yöntemleriyle Türkiye’deki izlenme oranlarını hesaplıyor. Kaç bin cihazla ölçüm yaptıklarını tam bilmiyorum ama siz 11 milyon haneye ulaştığınızı söylüyorsunuz. Türkiye’nin neredeyse yarısına erişiyorsunuz. Bu kadar büyük bir teknoloji altyapınız varken, Türkiye’de izlenme oranlarını saat saat, dakika dakika görmüyor olmanız mümkün değil. Hangi kanal, hangi program gibi detayları sormuyorum ama bunu yapabiliyor musunuz?
Murat ATAY: Elbette, trafik ölçümünü yapıyoruz. 30 saniyelik aralıklarla toplam izlenme trafiğini, kendi erişim alanımız içinde ölçebiliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, televizyon kanalları sizden bu verileri talep ediyor mu? Ben olsam isterim.
Murat ATAY: Evet, kanallara özel olarak ekranlar ve analiz araçları sağlıyoruz. Bu araçlar, sadece kanal yöneticileri ve ilgili kişiler için erişilebilir durumda. Bu sistem sayesinde, bir kanal yöneticisi, anlık olarak kanalının trafiğini görebilir. Dünkü, geçen haftaki, aynı saatteki izlenme oranlarını analiz edebilir. Ancak, bu reyting datası değildir. Reyting çok özel bir hesaplama ve belirli evrenlere göre analiz ediliyor. Bizim sunduğumuz veri ise genel izlenme oranlarını gösteren toplam bir rakam.
Avrupa’daki örneklerle kıyasladığımızda, Türkiye’de ölçüm yapılan hane sayısı oldukça yüksek. Bizim sağladığımız verilerle reyting ölçümleri arasında istatistiksel bir korelasyon her zaman mevcut. Ancak bunu reyting datası olarak sunmak, anlamak, ifade etmek mümkün değil. Bu noktada, TİAK ve televizyon kanallarıyla sık sık görüşüyoruz. Reyting hesaplamalarıyla birebir örtüşmese de, bizim verimiz genel izlenme trendlerini yansıtan bir ölçüm.
Murat PEHLİVAN: Yani, sizin kibarca “Biz reyting işi yapmıyoruz” dediğinizi anlıyorum.
Murat ATAY: Kesinlikle, asla reyting ölçümü yapmıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Zaten ben de bunu sormak istememiştim. Reyting ölçümlemesi yapap yapmadığınızı… Ama 11 milyon haneye erişiyorsanız ve 30 saniyelik aralıklarla izlenme trafiğini görebiliyorsanız, bu verinin oldukça değerli olduğu açık.
Murat ATAY: Bir ufak ekleme yapabilir miyiz? Şimdi reklam dediğimizde, reklamın gizlisi vs. olmaz. Sayılabileni olur. Geleneksel reyting sistemleri, bir içeriğin kaç kişiye ulaştığını anlamak için geliştirildi. Ancak günümüzde izleme alışkanlıkları değiştiği için reyting sistemleri de dönüşüyor. Türkiye’de bu süreci yöneten Kantar firması da bunu aslında çok iyi yapıyor ve dijitalleştirmeye devam ediyor. İzleyicinin kim olduğunu anlamak oldukça karmaşık bir konu. Dolayısıyla böyle bir kitleye ihtiyaç var.
Murat PEHLİVAN: Madem şeffaflıktan bahsediyoruz, o zaman şu soruyu sormadan geçemeyeceğim. Cem Yılmaz’ın Vizontele hesabı televizyonda bizi görebilecek mi? Reklam verenler izleyicinin yaş aralığını da talep ediyor mu?
Murat ATAY: Biz reklam yaparken dijital dünyadaki verilerle konuşuyoruz. Örneğin, bir reklam veren belli bir yaş grubuna, belli bir mesajı en doğru şekilde iletmek istiyorsa, bunu dijital veri analiziyle sağlıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bunu dolaylı sorularla sorduğumun farkındasınız, değil mi?
Murat ATAY: Evet. Dolayısıyla, ekranlarda hedefleme yaparken bu reklamları gösterebiliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yani kimse kimseyi görmüyor, sadece verileri sayıyorsunuz.
Murat ATAY: Kesinlikle, sadece sayıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, Merve Hanım, size bir şey sormak istiyorum. Değişen bu yayıncılık paradigması içinde konvansiyonel televizyonların yanı sıra sizin başka bir rakibiniz daha var: dijital mecralar ve internet. Siz de internet üzerinden iş yapıyorsunuz, ancak YouTube gibi dev bir platform var ve reklam alma, gösterme anlamında en büyük rakibiniz diyebiliriz. Bu noktada YouTube’la nasıl ayrışıyorsunuz? Ortak noktalarınız ve farklarınız neler?
Merve ERASLANOĞLU: Aslında şöyle, YouTube da artık büyük ekranda izleniyor. Biz de büyük ekran odaklıyız, ama YouTube’un da televizyonlardan izlendiğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Murat PEHLİVAN: Peki, YouTube’la herhangi bir iş birliği içinde misiniz? Örneğin, sizin büyük ekranlarda gösterdiğiniz reklamları, YouTube’da da yayınlamak gibi bir durum söz konusu mu?
Merve ERASLANOĞLU: YouTube’la genellikle kanal sahipleri iletişim kuruyor çünkü AdSense hakları doğrudan kanal sahiplerine ait. Biz de elbette YouTube’la temas halindeyiz, ancak şimdilik daha çok ‘tatlı bir flört’ seviyesinde diyebilirim. İşe ilk başladığımızda Google, Türkiye pazarında Connected TV işine bu kadar hâkim değildi. Şu anda ise bu alan giderek gelişiyor. Biz rekabetten ziyade, farklı platformların zamanla birleşeceğini ve tek bir izleme alışkanlığına evrileceğini düşünüyoruz. Sonuç olarak ister lineer TV’den ister YouTube’dan izleyin, reklamların kişiye ve haneye özel olması, ölçümlenebilir ve hedeflenebilir hale gelmesi önemli. Kullanıcıyı rahatsız etmeyen, daha yaratıcı reklam modellerine odaklanıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, bizim katılamadığımız lansmanda neyi duyurdunuz?
Merve ERASLANOĞLU: Connected TV’nin bir alt dalı olan HBB TV’yi zaten uzun süredir anlatıyoruz. Ancak lansmanda asıl duyurduğumuz şey, LG’nin Türkiye satış haklarının TVekstra tarafından alınmış olmasıydı. Bu, üretici tarafıyla HBB TV dünyasını birleştirdiğimiz anlamına geliyor. Bizim vizyonumuza ve büyüme stratejimize uygun bir gelişme. Dünyada bunu yapabilen çok fazla şirket yok. Örneğin, Londra’daki bir etkinlikte Samsung da benzer bir çalışmayı duyurdu. Biz ise bunu çok daha uzun süredir yapıyoruz. LG bir başlangıç, ancak ilerleyen süreçte üretici tarafında farklı iş birlikleri de geliştireceğiz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye’de Hibrit Broadband Broadcast teknolojilerinin kullanıldığını biliyordum, ancak sizlerle birlikte bu alandaki gelişmeleri görmek çok keyifli. Türkiye’de 7 yıl içinde 22 milyon haneden 11 milyonuna ulaşmak büyük bir başarı. Peki, sosyal sorumluluk projeleriniz var mı?
Merve ERASLANOĞLU: Evet, sosyal sorumluluk projelerimiz var. Kızılay başta olmak üzere, birçok eğitim odaklı projeye destek veriyoruz. Olağanüstü durumlarda tam kapasiteyle destek sağlıyoruz. Günlük kullanımda da sosyal sorumluluk projelerine ücretsiz destek veriyoruz. Genel olarak proaktif bir yaklaşımımız yok, ancak gelen taleplere olumlu dönüş yapıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yani, gelen talepler doğrultusunda hareket ediyorsunuz.
Murat ATAY: Kesinlikle.
Murat PEHLİVAN: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Murat ATAY: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Girişimciler olarak kendimizi ifade etmek bazen zor olabiliyor, bu tür fırsatlar bizim için çok değerli. Teknolojimizi ihraç etmeye başladığımızda ve ülkemize daha fazla değer kattığımızda tekrar konuşmayı çok isteriz.
Murat PEHLİVAN: O zaman, bir sonraki başarı hikayenizde tekrar görüşelim diyorsunuz. Peki, Sayın CEO’muz Merve Hanım, son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Merve ERASLANOĞLU: Tekrar teşekkür ederiz Murat Bey. Kendimizi daha fazla ifade edebildiğimiz bu gibi platformlar oldukça sesimizi daha çok duyuracağız. İlk yıllarda girişimciler olarak biraz daha geri planda kalmayı tercih ettik. Ancak artık doğru zamandayız ve başarılarımızın altını çizmek istiyoruz. Bize bu fırsatı sunduğunuz için teşekkür ederiz.
Murat PEHLİVAN: Biz teşekkür ederiz.
Röportajın tamamını izlemek için;