
Telekomünikasyon sektöründe sabit ve mobil altyapıların ayrıştığı günler geride kaldı. TelcoreX ve Umut Telekom'un geliştirdiği yakınsama çözümleri, bu iki dünyayı sorunsuz entegre ederek iletişimi daha akıllı, esnek ve erişilebilir kılıyor. Çalışanlar artık masa başında olmanın veya sabit hatta bağlı kalmanın kısıtlamalarından kurtularak, cep telefonlarından santral sistemlerinin tüm işlevlerine erişebiliyor. TelcoreX Yönetim Kurulu Başkanı Taner KESER ve Umut Telekom Satış Müdürü Kaan ULUDAĞ, ICT MEDIA TV'nin YouTube kanalında Murat PEHLİVAN’ın sunduğu “Açık Açık” programına konuk oldu. Çağrı merkezi teknolojilerinden yapay zekâ destekli analizlere, mobilite çözümlerinden teleterapi hizmetlerine uzanan geniş bir yelpazede önemli bilgiler paylaşan ikili, sabit iletişim altyapısıyla mobil teknolojileri başarıyla bir araya getirdiklerini vurguladı. Dergimizde özetine yer verdiğimiz programın tamamını ICT MEDIA TV YouTube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: Bu sayıda Açık Açık’ta iki kıymetli konuğum var. Biri, dergimizin eski yazarlarından, aynı zamanda dostumuz, TelcoreX Yönetim Kurulu Başkanı Taner Keser. Diğeri ise, köklü geçmişiyle dikkat çeken Umut Telekom’un Satış Müdürü Kaan Uludağ. Sektörde neredeyse 40 yılı geride bıraktılar. Bu çok önemli bir tecrübe. Sayın Keser, sizi tanımayanlar için, özellikle serbest telekom hizmetlerinin (STH) başlangıcı öncesi ve sonrası dönemi kapsayan, kısaca bir kariyer özeti rica ediyorum. Ardından TelcoreX ile ilgili sorularım olacak. TelcoreX nedir, ne yapar? Siz bu yapının neresindesiniz?
Taner KESER: 1986 yılında üniversiteden mezun oldum, bir süre şantiyecilik yaptım. 1991 yılında, o dönem Teletaş olan Alcatel Teletaş’ta çalışmaya başladım. Bu, benim için çok önemli bir kilometre taşıydı. O yıllarda Ar-Ge destekli, TÜBİTAK projeleriyle dijital telekom altyapısı üzerine çalıştık. Fiber optik hatlar kurduk, bunları hem Türk Telekom’a hem de daha sonra mobil operatörlere sunduk. Ben öyle bir döneme denk geldim.
Sonrasında iş sistemleri dediğimiz, eski adıyla PBX, daha sonra çağrı merkezleri çözümlerinde sahadaydım. Kurulumdan müşteri ihtiyaçlarına özel çözümlere kadar süreci yönettim. Alcatel içinden çıkan bir e-ticaret girişiminde genel müdür yardımcısı oldum.
O dönemde bugünlerde STH pazarı dediğimiz Voice over IP teknolojileri konuşulmaya başlanmıştı. Türkiye’de bu alanda ilk deneyimleyenlerden olduk. Tabi bu dönemde bir başka şans da TTNET’in ihale süreciydi. Aslında o dönem ciddi rakiplerimiz olmasına rağmen teknik değerlendirmede onlar devre dışı kalınca biz TTNET'i kucağımızda bulduk. O zamanlar 64 kbps’lik modemlerle internete bağlanılıyordu. Biz bu altyapıyı kurduk. Bir kişi vardı grubumuzda. O da tesadüf benimle beraber aynı grupta çalışan kişiydi. İş birliği yapıldı, yurt dışından destekler alındı. Dolayısıyla biz TTNET'i o dönemde Dial-up modemlerle internete erişilen hale getirdik. Bu çok önemli bir tecrübe oldu. O dönemde hatta yeterince ADSL yok iken biz Türkiye'de toptan pazar yeri diye bir e-ticaret sitesinin altyapısını oluşturmak üzere harekete geçtik. Ancak şunu öğrendik: sektörün önünde koşmayacaksınız. Sektörün çok önünde koşarsanız ya paranız biter ya da anlaşılmazsınız. Zamanlamayı iyi ayarlamak gerekiyor.
2002 yılında Alcatel’den ayrıldım. Lisans almış TSM Bilişim Hizmetleri’nde genel müdür olarak çalışmaya başladım. Çok farklı, çok güzel şeyler oldu. Telsim ve Turkcell’in yurt dışı trafiğini taşıdık. Alternatif mobil çözümler, çağrı merkezleri, 118’li bilinmeyen numara servislerinin altyapısı gibi birçok projede yer aldım. Yurt dışına gittim, orada 118'li bir firmanın ara bağlantısını yapıp döndüm. Turkcell, Vodafone, Türk Telekom gibi firmaların arkasında, daha sonrasında internet servisi sağlayıcılığı gibi projelerin içerisinde bizzat bulundum. Tabii zaman geçtikçe artık biz tedavi olmuş mühendis gibi işin ticari boyutuna doğru evrildik. Hala teknolojiyi çok merak ediyorum. Hala okumak yeni ve bir takım farklı şeyleri öğrenmekten çok keyif alıyorum. Teknik Üniversite bize öğrenmeyi öğretti. Şimdi ise Z kuşağı çok çalışmayınca Allah bize yapay zekayı verdi! Biz de yapay zekayı işimizin bir parçası haline getirdik. Pandemi döneminde biraz geri çekilmiştim. Emekliliğe biraz bir meyil ettim. Ama arkadaşlar boş duranın halini anlattılar, “Timsahı çanta yaparlar” dediler! Dolayısıyla bunu da göze alamadım.
TelcoreX’teki ekip arkadaşlarım, daha önce 2008-2013 arasında birlikte çalıştığım insanlar. Onlar bu yapıyı kurduktan sonra bana “abi” diyerek, “Gel, bize yön ver” dediler. Ben de bağlantılarımı ve tecrübemi bu yapının hizmetine sundum. Benim de cep telefonumda 2000'den fazla connection var. Dolayısıyla bu connectionları onlara getirip, biraz da teknoloji çöp çatanlığı yaparak kiminle hangi problem çözülür, onlarla bir araya gelip bunu bir projelendirelim noktasında ilerliyoruz. Şu anda çağrı merkezlerine, mobil çözümlere hizmet veriyoruz. “STH lisansı alacağım” diyenlere BTK süreçlerinde destek oluyoruz. Lisans sonrası ise onların platformlarını kuruyor, menü hizmetleri dahil olmak üzere altyapı desteği sağlıyoruz. Kısacası teknoloji çöpçatanlığı yapıyor, iş birliği ve sinerji ile sorun çözüyoruz.
Murat PEHLİVAN: Biraz önce “sektörün önünde koşmayacaksınız” dediniz ama sizin kariyerinizde sektörle eş zamanlı ilerlemenin ötesinde bir öncülük söz konusu. Alcatel Teletaş’la başlayan yolculuğunuz, TTNET, TSM Bilişim ve çağrı merkezleri ile devam etmiş. Bahsettiğiniz tarihler, sektörün yakın tarihini bilenler için oldukça kritik dönemler. Özellikle 2004-2006, lisansların ilk kez verilmeye başlandığı ve yapının oluştuğu yıllar...
Taner KESER: Öyleydi. Bir A4 kâğıdı için bize 500 bin lira ödettiler.
Murat PEHLİVAN: Evet, 250 bin dolarlara satıldı o belgeler... O dönemlerde çağrı merkezi kavramı Türkiye'de neredeyse bilinmiyordu. Telefonlara cevap verilse bile bunun profesyonel bir hizmet olarak sunulması yeni yeni gelişiyordu. O yüzden bu öncülük size ciddi bir deneyim kazandırmış ki, bugün bu hizmetleri gönül rahatlığıyla sunabiliyorsunuz. Buradan yeni çözümlere geçmeden önce TelcoreX’e de değinelim mi?
Taner KESER: TelcoreX’teki ekip arkadaşlarımın çalışmalarından ve yetkinliklerinden gurur duyuyorum. Dediğim gibi; onlar çalışıyor, ben anlatıyorum. Birilerinin de konuşması gerekiyor. Şu anda Ulaştırma Bakanlığı’nın "Alo 123" projesini, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, biz gerçekleştirdik.
Bu sistem sayesinde; vatandaş dışarıdan 1-2-3'ü aradığında, önceden farklı sistemlerde ayrı ayrı çözümlerle karşılaşırken artık BTK, Kıyı Emniyeti, Türksat, PTT ve bağlı hava meydanları gibi birçok kamu kurumuna, IVR üzerinden doğru yönlendirmeyle ulaşılıyor. Sonrasında ise sistem, gelen talepleri raporlarla analiz ederek Bakanlığa sunuyor. Bu sayede geri bildirim süreci daha verimli hale geliyor.
Farklı kurumların (BTK, Kıyı Emniyeti, Türksat, PTT ve hava meydanları) kullandığı çeşitli sistemleri tek bir platformda birleştiren, yerli ve milli bir yazılım geliştirdik. Vatandaşların 1-2-3 numaralı hatlardan aramalarıyla başlayan süreç, IVR sistemiyle ilgili birime yönlendirilerek, taleplerin raporlanması ve bakanlık tarafından değerlendirilmesiyle sonuçlanıyor. Bu yazılım, sadece sesli aramaları değil, WhatsApp, Twitter, Facebook gibi dijital iletişim kanallarını da entegre ederek tek noktadan yönetiyor. Gelişmiş raporlama özelliğiyle hem müşteri hem de kurum ihtiyaçlarına cevap veriyor. Bununla da yetinmedik. Boğaziçi Üniversitesi mezunu, baş mühendisimiz Gökhan Uslu liderliğinde, sesin içeriğinden ziyade tonlamasına ve söyleyiş biçimine odaklanan bir model geliştirdik. Bu sayede, konuşmanın içeriğinden çok tonlamasına odaklanarak daha etkin bir hizmet sunuyoruz. Yurt dışından alınan hizmetlerin yerini alan bu yerli çözüm, döviz tasarrufu sağlıyor.
Murat PEHLİVAN: Yani işin içine duygu analizi de girdi...
Taner KESER: Aynen öyle. Bu sistemle “bu kişi ödemeye yatkın mı, kızgın mı, kararlı mı?” gibi 23 farklı analiz sonucu elde ediyoruz. Bu da çağrı merkezlerinin satış ve iletişim etkinliğini ciddi ölçüde artırıyor. Övünülecek bir başka şey, bunu TÜBİTAK'a sunduk. TÜBİTAK da bu projeye destek verdi. Yazılımcılarımızın maaşları, GPU gibi yüksek yatırım gerektiren donanımlar TÜBİTAK destekleriyle karşılandı. Bu bizim için çok değerliydi.
Ama biz burada da durmadık, hızımızı kesmedik. Teleterapi konusuna eğildik. Danışanlara, psikologlara gitmeden önce bazı yönlendirmeler yapabilen bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Sistem, sorduğu kısa sorularla danışanın durumuna dair (bipolar, manik-depresif, obsesif-kompulsif vb.) ön analiz yapıyor. Bu da hem doğru uzmana yönlendirme yapmamıza yardımcı oluyor hem de yanlış tedavi süreçlerinin önünü kesiyor.
Hatırlarsınız Türkiye'de 900'lü hatlar vardı. Biz o dönemde altyapı sağlayıcı olarak “dert köşesi” adını verdiğimiz bir servisi hayata geçirmiştik. Bütün hatlar doluydu. Kimisi küfür ederdi, kimisi içini dökerdi. Aile sorunlarından tutun, kişisel sıkıntılara kadar her şey anlatılırdı. O zaman anladık ki, bu ülkenin böyle bir hizmete gerçekten ihtiyacı var. Yani sadece hasta değil, hastayı hasta edenlerin de dinlenmeye ihtiyacı var! Bugün bu boşluğu daha sağlıklı, dijital ve yapay zekâ destekli sistemlerle doldurmaya çalışıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Mobil çözümler de oldukça merak edilen bir alan. Özellikle sabit telefon hattıyla mobil hattı eşleştirip her yerden sabit hat üzerinden konuşmak gibi çözümler... Kaan Bey bunlar yurt dışında gündemde ama Türkiye'de pek uygulanabilir hale geldi mi? Operatörlerle iş birliğiniz var mı? Bu sistemi kullanan oldu mu, ticari anlamda satış yapabildiniz mi?
Kaan ULUDAĞ: Öncelikle Taner Abiye bir kez daha teşekkür etmek isterim. Sahip olduğu tecrübe sayesinde bizler yolu daha hızlı alabiliyoruz. Gerçekten de tecrübe, hız kazandırıyor. Biz de bu birikimin üzerine kendi katkılarımızı koyarak ilerlemeye çalışıyoruz.
Bu sistemlerin üzerine bir adım öteye geçmek istedik...
Murat PEHLİVAN: Önde koşmak gerekir bazen.
Kaan ULUDAĞ: Aynen öyle. Daha ileriye dönük projelerimiz de var ama onların devreye girmesi zaman alacak. Biz yolumuza kararlılıkla devam ediyoruz. Mobil alana gelirsek, orada net bir ihtiyaç tespit ettik. Telefon santral sistemleri artık yoğun rekabetin olduğu bir alan. Biz de sektörde yeterince tanınan bir marka olmadığımız için bu alanda ayakta kalmakta zorlanabilirdik. Bu nedenle yeni bir hizmet geliştirmeye karar verdik.
Murat PEHLİVAN: Bu arada Umut Telekom’dan da bahsedelim. Tanınırlığı sınırlı olabilir ama sektörde 30 yılı aşkın süredir var olan bir firma.
Kaan ULUDAĞ: Aynen öyle. Bu yıl 36. yılımız. Sektöre şef sekreter sistemleriyle giriş yaptık. Zamanla elektronik, dijital, IP santraller derken şimdi bulut santrallere kadar geldik. Bu birikimi günümüze taşıyabildiğimiz için bugün hâlâ ayakta kalabiliyoruz. Özellikle analog sistemlerde ısrar eden firmaların, IP network altyapısına geçemedikleri için sektörden silindiğini gördük.
Murat PEHLİVAN: Yani mobil çözümler bu tecrübenin bir ürünü.
Kaan ULUDAĞ: Kesinlikle. Sektörde bir açık tespit ettik. O açıkta mevcut telefon santral sistemleriyle beraber insanların artık tamamen cep telefonu kullanıyor olması ve sabit hatlarının eskisi kadar kullanılmıyor olmasıydı. Biz de bu ihtiyaca yönelik olarak, cep telefonlarını santralin bir abonesi haline getiren bir çözüm geliştirdik. Üstelik bu sistem herhangi bir internet bağlantısı, kullanıcı adı, şifre ya da uygulama gerektirmiyor. Bunu yalnız operatörle beraber yapıyoruz. Şu anda bu hizmeti Turkcell ile birlikte sunuyoruz.
Murat PEHLİVAN: Yani sahada uygulaması olan bir çözüm.
Kaan ULUDAĞ: Evet, hâlihazırda büyük şirketlerde dahil olmak üzere 200’ün üzerinde müşterimiz var. Türkiye’nin çeşitli illerinde fabrikaları bulunan bir firmaya örnek verebilirim. Onlar için bulut tabanlı bir santral kurduk ve mobilite eklentisiyle sabit ve mobil hatları entegre ettik. Biz buna "yakınsama teknolojisi" diyoruz. Yani sabit dünyayla mobil dünyayı birbirine bağlıyoruz. Sabitten gelecek veya dahiliden gelecek her türlü çağrıyı cep telefonuyla karşılayabiliyor. Bu sayede çalışanlar, ofiste ya da dışarıda cep telefonlarıyla tüm santral fonksiyonlarını kullanabiliyorlar. Santral özellikleri, çağrı aktarma, ses kaydı alma gibi işlemler cep telefonları üzerinden gerçekleştirilebiliyor. Bu sistemi TelcoreX çağrı merkezi çözümümüzle de entegre edebiliyoruz. ERP, CRM ve diğer yazılımlarla da API/web servislerle bağlanabiliyor. Operatör desteğiyle birlikte hem santral hem mobilite hizmetlerini entegre sunmamız sektörde bize güçlü bir avantaj sağladı. Umut Telekom olarak 2013’ten bu yana Turkcell Superonline’ın iş ortağı ve tedarikçisiyiz.
Murat PEHLİVAN: Bu çözüm bulut tabanlı. Peki illa bir operatör desteği gerekiyor mu?
Kaan ULUDAĞ: Eğer masa telefonları kullanılacaksa, operatöre ihtiyaç var. Çünkü masadan cebi, cepten masayı sadece dahili numarayla aramanız gerekiyor. Fakat sabitten gelen çağrıyı ben cebimden cevaplayayım, aktarayım, ses kaydı alayım derseniz operatöre ihtiyaç yok. Bunu biz hizmet olarak verebiliyoruz. Çünkü bulut santrali hizmetimiz hepsini kapsıyor. Gelişmiş bir bulut santral yapımız var. Multi - tenant bir yapıda kurulum yaptık. Bunu tenantlarla müşterilere bölerek kullandırmaya devam ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bir de bu hizmetle ilgili memnuniyet ölçümü yapıyor musunuz? Kullanıcı geri bildirimleri nasıl?
Kaan ULUDAĞ: Başlangıçta ürünü anlatmakta zorlandık çünkü böyle bir teknoloji bilinmiyordu. Ama zaman içinde bunu oturttuk. Şimdi ise tam tersi; müşteriler artık masa telefonlarını bırakmak istediklerini söylüyor. "Biz bu sistemi kaldırıp her şeyi cebimizle halletmek istiyoruz" diyerek bize veya Turkcell'e geliyorlar. Bu alanda finans sektörü başta olmak üzere farklı sektörlerde projelerimiz var.
Murat PEHLİVAN: Peki bu hizmeti diğer operatörlerle sunabiliyor musunuz?
Kaan ULUDAĞ: Hayır, sadece Turkcell ile çalışıyoruz. Türk Telekom ya da diğer operatörlerle bir iş ortaklığımız yok.
Taner KESER: TelcoreX’i bir çözüm platformu olarak konumlandırdık. Eğer proje Turkcell’e yönelikse, Umut Telekom olarak biz devreye giriyoruz. Türk Telekom tarafında ise IQcell isimli farklı bir kanalımız var. Onları destekliyoruz. Mümkün olduğu kadar birbirleriyle aynı dataların paylaşılması istenmiyor. Dolayısıyla operatörler bu konuda hassaslar.
Murat PEHLİVAN: Doğal bir durum. Taner Bey siz bir şey ilave edecektiniz.
Taner KESER: Bu çözüm özellikle turizm tesisleri, büyük kampüsler, limanlar, fabrikalar ve üniversitelerde oldukça verimli çalışıyor. Önceden baz istasyonları kurulurdu bilirsiniz, bir de cep telefonu olurdu. Ayrıca özel dayanıklı telefonlar kullanılırdı. Şimdi artık onlar tamamen ortadan kalktı. Şimdi ise cep telefonu kapsama alanı yeterli oluyor. En büyük avantajlardan biri de bu sistemin internet paketine ihtiyaç duymadan çalışması.
Murat PEHLİVAN: Sabit ve mobil tamamen bütünleşmiş yani.
Taner KESER: Aynen öyle. Ayrıca sistem geçişlerde sorun yaşatmıyor, internet bağlantısının zayıf olduğu yerlerde bile kesintisiz iletişim sağlıyor. O yüzden de internet paketinizden düştü, ya benim acaba aylık bir de bunu almam gerekiyor gibi bir uygulama burada söz konusu olmuyor.
Murat PEHLİVAN: Alo 123 Çağrı Merkezi de bu hizmeti kullanıyor mu?
Kaan ULUDAĞ: Alo 123 özel bir çağrı merkezi. Mobilite çözümünü kullanmıyor ama arka planında birçok sistemle entegre çalışıyor. TCDD ile çalışırken biletleme sistemiyle entegre veya işte BTK ile çalışırken farklı uygulamalarla entegre, deniz yolları ile çalışırken bambaşka bir sistem. Devlet hava meydanlarında bavulun kaybolması sisteme entegre mesela. Sistem bavulda kaybolduğu zaman çağrı merkezinde görülebiliyor. Yani burayı klasik bir çağrı merkezi değil, entegre dijital platform olarak düşünmek lazım.
Taner KESER: Rahmetli Demirel’in “Urfa’da kaybolan koyunu bana sorun” sözü gibi... Burada da "123'e sorun" diyebiliriz.
Murat PEHLİVAN: Yani Fırat’ın kenarındaki kaybolan koyun bile Umut Telekom’a emanet. Yani 123'te Ulaştırma Bakanılığı da kaybolan valizinizde "biz buradayız" diyor.
Taner KESER: Bu sistem uzun süredir aktif ama kamuoyunda çok fazla bilinmiyor.
Murat PEHLİVAN: Evet, genelde sadece çağrı merkezi olarak biliniyor ama arkasındaki yapı oldukça kapsamlıymış.
Kaan ULUDAĞ: Bütün devlet kurulumlarının tek platformda toplaması sayesinde vatandaşlar artık bir hizmete çok daha kısa sürede ulaşabiliyor. Ortalama ulaşım süresi 1-2 dakikadan 20 saniyeye kadar düştü.
Taner KESER: Çünkü sistem akıllı hale getirildi. Gelen çağrılar yük durumuna göre farklı gruplara yönlendirilebiliyor. Her şey otomatik işliyor, manuel müdahaleye gerek kalmıyor.
Murat PEHLİVAN: Akıllı işler yaptınız, yaptırıyorsunuz. Demek ki bu işin içine yapay zekayı da katmışsınız?
Taner KESER: Aynen öyle. Evet.
Murat PEHLİVAN: Şimdi gelelim yapay zekaya. Günümüzün yükselen trendi, çağrı merkezi sektöründe de önemli bir yere sahip. Yapay zekâ söz konusu olduğunda Türkçenin zorlukları da gündeme geliyor. Çünkü Türkçe duygu yoğunluğu yüksek, eklemlemeleri bol bir dil. Nokta koymadan uzun cümlelerle konuşabilirsiniz. Şiveler, hissiyat… Yani Türkçede insanın varlığını hissettiren pek çok unsur var. Siz de bu zorluklarla baş edebilmek için dil üzerine mi yoğunlaştınız?
Taner KESER: Kesinlikle doğru. Çağrı merkezi demek, dil demek. Bu nedenle, ses verisi bizim için çok kıymetli. Kurduğumuz çağrı merkezlerinden elde ettiğimiz, anonimleştirilmiş ses kayıtlarını — KVKK kapsamında gerekli izinlerle — yapay zekâ modellerini eğitmekte kullanıyoruz. Örneğin, yüz kişi içerisinden kaçı bunu demiş. Dolayısıyla bundan sonrakilerde artık böylesi şey geldi mi bize tahminde bulunma şansı veriyor. Belirli bir diyalog kalıbı kaç kez tekrarlanmış, hangi ses tonlamasında satış gerçekleşmiş, prozodik farklılıklar neler… Bunların hepsini modelimize öğretiyoruz. Bu sayede, gelen yeni verilerde yüzde 80'in üzerinde doğrulukla sonuç alabiliyoruz. Bu sadece başlangıç. Sürekli olarak test aramalarıyla bu doğruluk oranlarını kontrol ediyoruz. Yapay zekâ geliyor ve artık her meslek grubunun bu dönüşüme ayak uydurması gerekiyor. Biz de bu alanda terzi işi çözümler üretiyoruz. Yani müşteri olarak sizden gelen talebi dinliyoruz. Her şey yapılabilir demiyoruz. Yapılabilir mi? İş planlarına uygun mu? Ve de bu karşısında bizim özellikle mühendislik tarafımızı ön plana çıkarabilir mi? Buna bakıp ona göre de kararımızı veriyoruz.
Murat PEHLİVAN: Her gelen talebe evet, hallederiz demiyorsunuz. "Hallederiz Kadir" dönemi bitmiş yani…
Taner KESER: Yapamayacağımız işe girişmiyoruz ama yapılabilecekse de nasıl yapılacağını söylüyoruz.
Murat PEHLİVAN: Kaan Bey, sizin de ekleyeceğiniz var sanırım.
Kaan ULUDAĞ: Biz hem çağrı merkezi hem de santral tarafında tamamen butik hizmet sunuyoruz. Bir fark da o. Butik hizmet demek, müşterinin istekleri doğrultusunda sistemi kurgulayıp müşteriye kendi istekleri doğrultusunda hizmet verebilme kabiliyetine sahip olmak anlamına geliyor. Bizim geliştirdiğimiz modellerden bir tanesi de bu. Butik hizmet vererek müşteri "benim sistemim şu şekilde olsun" derse, tabii ki teknolojinin el verdiği doğrultuda müşterinin isteklerini gerçekleştirerek hizmeti sunuyoruz. Bulut hizmeti olduğu için her şey bulutta. Dolayısıyla lokasyonlara hiçbir şey kurmadığımız için bunu vermemiz bir tık daha kolay olabiliyor. Bu şekilde hizmet vermemiz de müşterinin bize olan güvenini çok daha fazla arttırıyor.
Murat PEHLİVAN: Girizgahta bahsettiğiniz Teleterapi konusuna da girelim. Sağlık Bakanlığı bu alanda bir düzenleme yaptı. Çünkü ortalıkta birçok platform türedi ama bunların ne kadar güvenilir olduğunu bilmiyoruz. Vatandaşın güvenle hizmet alabileceği sistemlere ihtiyaç var.
Taner KESER: Çok doğru. Benim yönetim kurulu üyesi olduğum bir diğer yapı da Gurulize, bir online danışmanlık platformu. Yurt dışındaki Shopify benzeri mantıkla çalışıyor; isteyen uzmanlar kendi danışmanlık ofisini bu platform üzerinden açabiliyor. Geçmişte WhatsApp ve IBAN üzerinden yürütülen bireysel hizmetleri uçtan uca dijital çözümlere dönüştürdük. Randevu oluşturuluyor, taraflar birbirinin numarasını görmeden sistem üzerinden görüşüyor, ödeme sistem tarafından çekilip karşı tarafa aktarılıyor. Psikologlar tek başlarına ya da hastanelerle birlikte bu sistemi kullanabiliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın yerli ve milli yazılımları destekleyen düzenlemeleri sayesinde, yabancı platformlar yerine Türkiye’de geliştirilen sistemleri öne çıkarma şansı doğdu. Biz de bu alanda Bakanlık ile sözleşmeler imzaladık. TelcoreX’in ses işleme gücüyle Gurulize’in uzman verisini birleştirerek, yapay zekâ destekli analizlerle hastaları doğru uzmana daha hızlı ulaştırabiliyoruz.
Ayrıca “Seans Destek” adını verdiğimiz bir modelimiz var. Psikoloğa ulaşmakta zorlanan mavi yaka çalışanlar, öğrenciler gibi gruplar için uygun maliyetli çözümler sunuyoruz. Örneğin, Nişantaşı’nda 5000 TL olan bir seans, bizim sistemimizde 500 TL’ye alınabiliyor. Teleterapi bizim için bu yüzden çok değerli. Çünkü herkesin bir noktada anlatacak bir derdi olur; önemli olan bu desteğe erişebilmektir. Kimi zaman sizinle bir masa etrafında buluşuruz kimi zaman da bu işin uzmanına erişiriz.
Murat PEHLİVAN: Teleterapi arzı aç söyleminizden hareketle, biraz önce şöyle dediniz: “Psikolog ya da psikiyatristin görüşeceği hastayla ilgili olarak, ona ön bilgi sağlayacak bir zemin oluşturuyoruz.” Doğru mu anladım?
Taner KESER: Evet. Üç tane soru soruyoruz. Görüşme sırasında bırakılan ses kaydı sistem tarafından analiz ediliyor ve kişi, uygun uzmana yönlendiriliyor. Şu anda üzerinde çalıştığımız yapı bu.
Murat PEHLİVAN: Yani, örneğin bir çocuk için, yetişkinlere bakan bir psikolog değil, çocuk psikolojisi alanında uzman biriyle görüşmesi sağlanıyor. Ayrıca çocuğun ruh haliyle ilgili ilk bir ön bilgi oluşturuluyor ve bu da daha doğru ve sağlıklı yönlendirme yapılmasına olanak tanıyor, değil mi?
Taner KESER: Aynen öyle. Bu sayede zaman kaybının ve yanlış tedavilerin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Çok doğru söylediniz.
Kaan ULUDAĞ: Kısacası, ilk tanının konulması ve ardından tedavi sürecine hızlıca geçilmesini sağlayan bir sistem diyebiliriz.
Taner KESER: Evet ama burada teşhisi biz koymuyoruz. Ancak doğru teşhisin daha hızlı konulmasına ve psikoloğun daha kısa sürede tedaviye başlamasına yardımcı oluyoruz.
Murat PEHLİVAN: Peki, Türkiye’deki psikolog, psikoterapist veya psikiyatristler bu sisteme nasıl dahil olabiliyor?
Taner KESER: Çok kolay. Gurulize.com üzerinden, hangi pakete dahil olmak istediklerini seçiyorlar. “Gurulize” adı, bu işin uzmanları, yani guruları tarafından oluşturulan bir yapıdan geliyor. Aynı zamanda yurt dışında da “Time to Better”, “yuvadan.com” gibi farklı isimlerle faaliyet gösteriyoruz. Çocuk ve ergen psikolojisi, yetişkin terapisi, aile terapisi, bipolar gibi birçok uzmanlık dalında hizmet veren terapistler kendi CV’lerini ve biyografilerini ekleyerek birkaç dakika içinde kendi web sayfalarını oluşturabiliyor ve hizmet sunmaya başlayabiliyorlar. Bu sistemi oldukça önemsiyoruz. Tek bir noktadan ihtiyaç duyulan hizmete ulaşmak mümkün ve ödeme süreçleri de tamamen güvenli.
Murat PEHLİVAN: Evet, çünkü ortada dönen veriler ve denetimsiz rehberlik hizmetleri nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşanabiliyor. Güvenlik önemli.
Taner KESER: Bir şey daha eklemek isterim. Az önce güzel bir noktaya değindiniz: şive meselesi. Türkiye’de Erzurum, Karadeniz, Ege… Her bölgenin kendine özgü aksanı var.
Murat PEHLİVAN: Hele Kıbrıs!
Taner KESER: Evet! Mesela “Gezdireyim kendimi” diyorlar. Ne anlayacağız şimdi bundan?
Murat PEHLİVAN: Tam bir devrik cümle!
Taner KESER: Biz bu çeşitliliği göz önüne alıyoruz. Şirketimizde çalışanları farklı yörelerden seçmeye çalıştık. Mesela ben Karadeniz şivesinden sorumluyum diyorum, bir arkadaşım Ege’yi anlar… Tabii ki bu işin esprisi. Ama elimizdeki veri ne kadar çeşitli ve zengin olursa, modelimizi o kadar doğru eğitebiliyoruz. Aksi takdirde o alanlarda zaman kaybı yaşanabiliyor.
Murat PEHLİVAN: Kaan Bey, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kaan ULUDAĞ: Hayır, yapay zekâ bizim işlerimizi çok hızlandırdı. Bu işin iki yönü var: pozitif ve negatif. Biz pozitif yönünde duruyoruz. Yapay zekayı, insanlara yardım ve hizmet amacıyla kullandığımız bir yapı olarak değerlendiriyoruz. İşimize yeni özellikler kattı. Negatif tarafını ise zamanla göreceğimizi düşünüyoruz.
Taner KESER: Şunu da belirtmek isterim. Biz TelcoreX'i bir çözüm merkezi olarak konumlandırdık. Evet, Turkcell ve Türk Telekom ile projelerimiz var ama buzdağının sadece görünen kısmına dokunabiliyoruz. Satış tarafında biraz eksiğimiz var. Bu nedenle “white label” yani beyaz etiket çözümler sunuyoruz. STH’lar kendi markalarıyla bu hizmetleri müşterilerine sunabilir. Biz çözüme odaklanalım, satış işini uzmanlar yapsın. Böylece pastayı birlikte büyütebiliriz.
Murat PEHLİVAN: Türkiye’de genelde şöyle bir yaklaşım var: “Ürünü tamamen bitirmeden satışa çıkmayalım.” Bu biraz da mahcubiyetin önüne geçmek için. Oysa sizin yaklaşımınız çok değerli. Her şeyi kendi başımıza yapmak zorunda değiliz. Eğer bir çözüm varsa, makul şartlarla alınabilir. Kendi markasıyla da sunulabilir.
Taner KESER: Size şöyle bir örnek vereyim Murat Bey: Teletaş zamanında kırsal kesim için santral ihtiyacı vardı. AR-GE ekibi sürekli yeni şeyler ekliyordu. İşin içine fiberi de koyalım, internet altyapısını da hazırlayalım derken versiyon 8’e gelindi ama ürün hâlâ piyasaya çıkmadı. Aynı dönemde Netaş hazır çözümlerle pazara çıktı. Fazla derinlemesine gidince “time to market” kayboluyor. Gelirden de oluyorsunuz. Biz öyle değiliz. Biz buradan Ankara'ya gitmek üzere bir araba yapalım. Arabanın gideceği şekilde tekerleri takılsın. Sonrasında onun klimasını, müzik sistemini, ne bileyim biraz da perdesini filan, konforla ilgili şeylerini zaman içerisinde hallederiz deriz.
Murat PEHLİVAN: Çok teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kaan ULUDAĞ: Şu an için yok. Teşekkür ederim.
Taner KESER: Eksik olmayın. Bu fırsat için biz teşekkür ederiz. Konuşacak çok şey varmış. Dediğim gibi kendimden örnek vereyim. Dört farklı alanda çalışıyorum şu an. Birisi adli bilirkişilik; hâkimlerin doğru kararlar vermesine yardımcı olmak için. İş güvenliği ilgimi çekti, Adalet Meslek Yüksekokulu’nu bitirdim. Telekom zaten işimiz. Yazılımda ise sadece rapor tarafını seviyorum. O yüzden diğer alanlarına pek girmiyorum. Bazen büyük oğlumla konuşuyorum, “Senin 32 yaşında üç lisanım olsa şimdi NASA’da olurdum,” diyorum. O da bana, “Senin yaşında olsam hiçbir şey yapmazdım, evde otururdum,” diyor. Küçük oğlum da teknolojinin içindeyim ama hızlı yapılan şeylere yetişemediğim için “Ver baba, ben yapayım” diyor. "Senin matematik bilgin 50 sene öncesinde kalmış" diyor bana. Çok keyifliydi, teşekkür ederiz.
Murat PEHLİVAN: İstanbul’a geldik ve böyle keyifli bir sohbet yaptık.
Taner KESER: Her zaman bekleriz. Anadolu Yakası’nda Just Work’te ofisimiz var. Zaman kaybı yaşanmasın diye arkadaşlarımız orada. Bir de Biruni Teknopark’ta yerimiz var. İstanbul’un iki yakasını da fethettik. Dolayısıyla yolunuz düşerse bekleriz.