
İşNet Genel Müdürü Mehmet Fahri CAN, yapay zekâ çağında veri merkezlerinin kritik önemine dikkat çekiyor. Türkiye'nin coğrafi avantajı ve enerji çeşitliliği sayesinde yakın coğrafyanın veri köprüsü olabileceğini belirten CAN, "Ülkemiz, özellikle veri iletişimi anlamında merkezi bir konumuyla bir köprü vazifesi görebileceğini gösteriyor. Türkiye'nin coğrafi avantajı ve enerji çeşitliliği, ülkeyi yakın coğrafyanın veri köprüsü yapma potansiyeli sunuyor" diyor. ICT Media Genel Yayın Yönetmeni Murat PEHLİVAN’ın hazırlayıp sunduğu “Açık Açık” programına katılan CAN, işletmelerin inovasyon ve yazılım gibi asıl iş kollarına odaklanabilmeleri için telekom, bulut, veri merkezi ve siber güvenlik gibi altyapı yüklerini İşNet’in üstlenebileceğini belirtiyor. Dergimizde özetine yer verdiğimiz röportajın tamamını ICT MEDIA TV YouTube kanalından izleyebilirsiniz.
Murat PEHLİVAN: İşNet, Telekomünikasyon ve haberleşme sektöründe, liberalleşmeyle beraber ilk lisans alan firmalardan biriydi. Geçen sürede neler yaptığını konuşmak istiyoruz. Ancak öncelikle 2025’i değerlendirerek biraz mevcut zamandan geri doğru gideceğiz. İşNet için 2025 yılı nasıl geçti? Hangi alanlarda büyüdü? Özellikle enflasyonist anlamdaki büyümeyi sormuyorum. 2025’i değerlendirirken kendinizi nerede daha iyi hissettiniz? Belki böyle daha sağlıklı bir soru olur.
Mehmet Fahri CAN: Biz kendimizi çok şanslı sayıyoruz. Önce onunla başlayayım. Çünkü teknoloji sektörü çok dinamik bir sektör. İhmal ettiğiniz anda altınızdaki halının kaydığı ve sizi de beraberinde götürdüğü bir süreç. Dolayısıyla biz de şirket olarak sürekli kendimizi yeniliyoruz.
Murat PEHLİVAN: Hissetmezsiniz bile.
Mehmet Fahri CAN: Hissetmezsiniz de. Birdenbire bir bakarsınız düşmüşsünüz. Her geçen gün o kadar çok şey değişiyor ki, bu hem fırsatlar hem de tehditler getiriyor. Eğer teknolojiyi nasıl kullanacağınızı iyi belirliyorsanız, birdenbire işinizi daha verimli ve daha iyi yapmaya başlıyorsunuz; müşterilere daha yakından dokunuyorsunuz. Diğer yandan da olası bazı tehditlerin farkında değilseniz, birdenbire çok acı bir sürprizle karşılaşabiliyorsunuz.
Dolayısıyla biz de şirket olarak teknolojiyi hem dünyadaki gelişmeleri takip ederek hem de özellikle artık kurumlara sunulmaya hazır hale gelmiş parçalarını ürün olarak sunmak istiyoruz. Bu anlamda çeşitlilik bizim hayatımızın bir parçası. Hal böyle olunca pek çok kurumla temas ederek, onların ihtiyaçlarını anlayarak onlara yeni hizmetler sunma veya mevcutları geliştirme imkânımız oluyor ve bu anlamda çok dinamikiz. Sıkılmaya veya geri kalmaya hiç şansımız olmuyor.
E tabii bunun ticari olarak da bir karşılığı var. Ülkemizde teknolojinin çok üst düzeyde kullanılmasını arzu ederiz. Ancak mevcut imkanlar içerisinde pazarın kendi doğal büyümesinden de hakkımız olan payı aldığımızı düşünüyoruz.
Bizim için diğer bir önemli kriter de kalite. Dünyadaki bütün ekonomik konjonktür ülkemizi de etkiliyor. Pek çok hizmet ve ürünün kalitesini düşürüyor. Özellikle ortaya çıkan yeni maliyetleri karşılayabilmek için başka yerlerden tavizler söz konusu olabiliyor. Biz teknolojide bu kanaatte değiliz. Teknolojide taviz vererek, özellikle kaliteden taviz vererek, çok olgun bir hizmet üretilemeyeceğini düşünüyoruz. Benzer ürün ve hizmetlerin mutlaka daha ucuzları olabilir ama onları almamak bir opsiyon olamaz. Çünkü yapılması gereken, güncel kalması gereken o kadar çok teknolojik unsur var ki onlardan kaçmak çok anlamlı olmaz.
Diğer yandan da siber güvenlik, hayatımızın artık çok büyük bir tehdidi. Orada da “bu benim için önemsiz bir kalemdir” demek asla doğru olmaz. Öyle bir sürpriz yapar ki bir gün, dolayısıyla herkesi çok can sıkıcı noktalara getirebilir.
Biz, meseleye biraz da kalite perspektifinden bakıyoruz. Bu nedenle iki şey bizi bu sene çok yönlendirdi: Biri en yeniyi bulabilmek, dolayısıyla teknolojide geri kalmamak. İkinci konu da bunu optimum maliyetlerle sunmak. Çünkü en yeniyi aradığınız zaman, çeşitler artmaya başladığı zaman içinden birdenbire daha optimum, fiyat-performans açısından daha kaliteli, daha üst düzey ürün ve hizmetler çıkabiliyor. Onları da yakaladığımızı ve sunabildiğimizi düşünüyoruz. Tabi bunu tek başımıza yapmıyoruz. Pek çok global marka ve üründen hizmet üretiyoruz. Bunun dışında tabii ki iş ortaklarımızın da çok değerli destekleri oluyor. Bu şekilde hareketli bir 2025 geçiriyoruz diyebilirim.
Murat PEHLİVAN: Büyüme sürecindeki yaklaşımınıza değindiniz ama benim merak ettiğim konu, üç haneye nasıl ulaştınız?
Mehmet Fahri CAN: Son birkaç yılın ortalamasına baktığımızda, yıllık büyümemiz gerçekten yüzde 100’ün üzerinde gerçekleşti. Zaman zaman çok daha yüksek oranlara ulaştığımız da oldu, yüzde 100’ün biraz altında kaldığımız dönemler de yaşandı. Ancak bizim ana odağımız “mutlaka üç haneli büyüyelim” düşüncesi değil. Az önce bahsettiğim gibi, hizmet ve ürünlerimizi kaliteli bir şekilde sunduğunuzda, doğal olarak sonuç da bu yönde gelişiyor. Bu durum, çeşitli ödüller ve tanınmalarla da teyit ediliyor; farklı kategorilerde aldığımız bu geri bildirimler, kaliteli ürün ve hizmet sunduğumuzun göstergesi oluyor. Son dönemde özellikle veri merkezi ve bulut tabanlı hizmetlerde önemli bir büyüme kaydettik. Bu alanlara özel olarak yoğunlaşıyoruz. Konu açıldığında ne yaptığımızı ve nasıl yaptığımızı detaylı şekilde paylaşabilirim. Bunu kaliteli yaptığınızda, küresel ölçekte de bir referans noktası haline geliyorsunuz. Böyle olunca sunduğunuz hizmet, doğal olarak sizi üç haneli büyümelere taşıyor.
Murat PEHLİVAN: Ben sözlerinizden şunu anladım: Bir, biz kalite üretiyoruz. Bizden hizmet alan müşterimiz, aslında hizmetini kaliteli alması için çaba sarf ediyoruz. Peki, o zaman önümüzdeki yıldaki hedefleriniz, öncelikleriniz ve ürün-hizmet çeşitliliğiniz neler olacak?
Mehmet Fahri CAN: Biz an itibarıyla İşNet olarak uçtan uca bütün teknolojik altyapı hizmetlerini sunabiliyoruz. Bizim iddiamız bu. Odaklandığımız geniş bir bölüm var: kurumsal yazılım çözümleri dışında neredeyse her şeyi sağlıyoruz. Bunun içerisinde telekom hizmetleri var. Zaten biz kökeni telekom olan bir şirket olarak bu sene 26. yılımızdayız. Teknoloji de aslında telekomdan başladı. Oradan başlayan daha sonra veri merkezi, bulut, siber güvenlik ve bunları destekleyen pek çok parametre bizim odağımız. Bir İş Bankası şirketiyiz; oradan örnek vereyim. Biz bankacılık yazılımı yapmıyoruz, yapmak gibi bir niyetimiz de yok. Ama bir bankacılık yazılımının yaşayacağı bütün ortamları sağlayabiliriz ve sağlıyoruz da!
Murat PEHLİVAN: Ciddi bir ayrıntı verdiniz. Bunu biraz açalım mı?
Mehmet Fahri CAN: Tabii.
Murat PEHLİVAN: Çünkü bir grubun içerisinde bir şirketsiniz ve şirketinizin ana yaptığı işle ilgili o alanı imtina edip, siz onun yaşaması için gerekli ekosistemi oluşturduğunuzu söylüyorsunuz. Doğru anlıyorum, değil mi?
Mehmet Fahri CAN: Çok doğru. Şimdi tabii teknoloji çok geniş. Dikeyinde de yatayında da çok farklı bileşenler var. Biz dikeyi ayrıştırdık. Dedik ki, kurumların iş yapmasını sağlayan, ürünlerde farklılaşmasını sağlayan yer daha çok yazılım tarafında. Dolayısıyla bir banka, örneğin, "Şöyle yeni bir hesap tipim var, size böyle imkanlar sağlayacağım" diyor. Bunu yazılımla yapıyor. Bu gibi kurumların inovasyonda fark yaratacağı alanlar daha çok yazılımlarla veya müşteriye dokunduğu yerlerde yapacağı şeylerle ilgili.
Ama bir kurum, bunun dışında kendisi için tırnak içerisinde "angarya" olabilecek şeylerle de ilgilenirse, o zaman inovasyona ayıracağı vakit azalır. Biz diyoruz ki, sen odaklandığın alanda kal. Ama onun dışında, senin için artık yönetme zorunluluğu olmayan bütün alanı ben devralmak istiyorum. Oranın inovasyonunu, yeniliğini, optimizasyonunu bana bırak. Böylelikle hem uzun vadede kaliteye taahhüt almış olursun, hem kendi kadrolarını buna göre organize edersin, hem de kendi alanına odaklanarak inovasyonunu, gelişmeni ve yatırımlarını daha optimum yaparsın.
Onun dışında kalan alan da bizim bu altyapı diye çok geniş söylediğimiz, içinde telekomun, veri merkezi hizmetlerinin ve siber güvenlik hizmetlerinin olduğu bu alanlar. Bizim ürün kataloğumuzda bu şekilde 80 civarı ürünümüz ve hizmetimiz var. Şimdi düşünün, 80 tane faaliyeti bir kurumun kendi bünyesinde sağlaması mümkün mü? Teoride mümkün ama bunun getireceği personel sayısı, yenilikleri takip etme zorunluluğu ve operasyonel süreçler yük oluşturur. Bunlardan kurtulduğun zaman ve bu 80 sayısının kalma garantisi de yok. Yarın bu 90 olur, 100 olur. Dolayısıyla herhangi bir kurum, "Bugün 80 tane işi kendim yapıyorum, çok rahatım" dese bile, gelecek sene o rahatlığı kalmaz. O, 90’ı aramak, kadrosunu ona göre organize etmek zorunda kalır.
Murat PEHLİVAN: Bunu yaşayan bir hale getirmek gerekiyor ve bu da aslında oldukça zor bir şey. Burada yaptığınız başka bir şey daha var: Farklı bir ekosistemin yaşamasına da olanak tanıyorsunuz. Yani “Her şeyi ben yaparım” anlayışından ziyade, “Birlikte yapalım” kültürü öne çıkıyor. Bu yaklaşım İş Bankası kültürünün bir yansıması mı, yoksa İşNet’in kendi içinde geliştirdiği bir dinamizm mi?
Mehmet Fahri CAN: Bu, İş Grubu'nun kültürü, başta İş Bankası olmak üzere. Biliyorsunuz, İş Bankası'nın kuruluş amacı ekonomiye destek vermek. Yani eğer ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir sektör varsa, kimi zaman İş Bankası o sektörü oluşturmuş, rol model olmuş veya bunu yapmak isteyenleri desteklemiş. Bizim de kuruluş amacımız böyle. 1999 yılında kurulduğumuzda o dönemin realitesi internetti. İş Bankası, "Biz teknolojide rol model olacağımız bir şirket kuralım ve bu şirket başta müşterilerimiz olmak üzere insanımızı teknoloji ile tanıştırsın" demiş. Yıllar içerisinde çok değişiklikler oldu ancak bizim bu teknoloji misyonumuz değişmedi. İşNet hala teknolojik hizmetleri sunan, özellikle buna ulaşmakta zorlanan kurumlara bunu sağlayan bir şirket olsun diye kendimizi sürekli dönüştürmüşüz. Teknoloji başlığını hiç değiştirmeden ve bir şeyi daha değiştirmeden: Biz insan için teknoloji diyoruz. Biz, sağladığımız teknolojinin insana dokunduğunun farkındayız. Biz, o bahsettiğimiz kurumların vizyonunu, stratejisini belirleyen insanlara ne kadar dokunursak ne kadar yardım edersek, onları ne kadar anlayıp onlara özgülenmiş hizmetleri verirsek, o kadar başarılı oluruz.
Ama şimdi bunlar o kadar geniş ve büyük konular ki, bunun hepsini "ben tek başıma yaparım" demek imkânsız. Nasıl ki biz kurumlara diyoruz, "Siz altyapıyla uğraşmayın, o sizin için çok büyük bir yük"; biz de her şeyi biz yaparız dersek, o da bizim için çok büyük bir yük. Dolayısıyla biz, özellikle temel konularda, bu işin temel direklerini ortaya koyan konularda bizim yapmamız gerekiyor ve zengin olduğumuz imkanları da açmamız gerekiyor.
Bu ne demek? Türkiye'nin en iyi veri merkezlerinden bir tanesi olan, İş Bankası'nın kendisi için kurduğu Atlas Veri Merkezi'ni İstanbul'da biz işletiyoruz. Normalde kendiniz için çok kaliteli yaptığınız, hiçbir masraftan kaçınmadığınız bir yapıyı, "Hadi gel seninle paylaşayım" demek de İş Grubu’nun kültürünün bir parçası. Biz bunu işleterek pek çok kurumun hizmetine sunuyoruz.
Bu temel direklerin dışındaki pek çok konu ise iş ortaklarımız tarafından sağlanabiliyor. Yani bir üreticimiz gelip "Çok güzel bir cihaz yaptım, siz bunu müşterinize sunabilirsiniz" dediğinde, özellikle mesela yerli bir ürünse, oturup beraber Kavram İspatlama (POC) çalışmalarını yapıyoruz, beğendiğimiz zaman sunuyoruz. Veya çok farklı bir hizmet tipi varsa ve biz o hizmeti vermeyi henüz bilmiyorsak, beraber o hizmet tipini yine müşterilerimize sunuyoruz. Bu anlamda birlikte çalışmayı da çok teşvik ediyoruz.
Murat PEHLİVAN: Bunu duyduğuma çok sevindim. Burada benim için en çarpıcı olan, aslında satır arasında söylediğiniz şey şu: Biz İş Bankası grubuna hizmet vermek için kurulmadık. Tabii onlara da hizmet veriyorsunuzdur ama öncelik, "Burada zaten bir pazar var, bu pastayı yiyelim" değil, pastayı da çeşitlendirerek esas halkımıza, vatandaşımıza kaliteli hizmeti götürebilmek. Veri Merkezi ve Siber Güvenlik konusuna en son gireceğim, orayı ayrı bir başlık olarak açacağım. Geleceğin teknolojileri esas orada dönecek. Şimdi ise Yapay Zekâ (YZ) konusuna geçelim. Herkesin bir yapay zekâ arayışı var. Kimisi arama motoru şeklinde, kimisi farklı şekillerde kullanıyor.
Siz de bu konulara hâkim olduğunuz için soruyu biraz daha teknik taraftan yöneltmek istiyorum: yapay zeka altyapılarında GPU’lar (Grafik İşlemci Birimi) farklı sektörlerde nasıl kullanılmaya başladı? Önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde yapay zekâ kullanımını nerede görüyorsunuz? Bu noktada bir parantez açayım: Türkiye’de yapay zekâ konusunda çok ciddi bir potansiyel olduğuna inanıyorum. Çünkü düşünme yapımız ve iş geliştirme mantalitemiz buna çok müsait. Siz ne düşünüyorsunuz yapay zekâ konusunda?
Mehmet Fahri CAN: Yapay zekânın potansiyeli konusunda size katılıyorum. Yapay zekanın bence şanssızlığı şu: Herkes kendi hissiyatıyla yapay zekayı tanımlıyor. Çünkü yapay zekanın şu an net bir vaadi çok yok! Herkes kendi ihtiyacı ve yaptıklarıyla bir beklenti ortaya koyuyor. Bu beklenti karşılanmadığı zaman hayal kırıklığına uğruyor veya beklentisinin ötesine karşılanan bir şey varsa, yapay zekayı olması gerekenin çok üstünde konumlandırıyor.
Yapay Zekâ'nın özü şu: Dünyada insanların biriktirdiği bütün veriyi bir insandan çok daha hızlı ve iyi analiz edebilen, bunun arkasından ortaya çıkan sonuçları farklı kombinasyonlarla bizim bile hayal edemeyeceğimiz şekilde karşımıza çıkaran bir şey. Bu, kimi zaman bir metne, kimi zaman bir resme veya müziğe dayalı bir veri olabilir. Yapay zekâ kitap yazar ama "o ruhu veremez" gibi söylemler var. Halbuki verir. Sizin o ruh diye tarif ettiğiniz aslında birinin tarzıdır, duygularıdır ve YZ onu taklit edebilir. Çünkü yapay zekânın en iyi yaptığı şey taklit etmek.
Yapay zekânın yapmakta zorlandığı şey ise bilgelik. Yani hiç olmayan veriden, o güne kadar insanın üretemediği tarzda bir şeyle karşılaştığında söyleyeceği şey çok tutarlı olmayabilir. Oradaki çıkarım, eski bilgilerle baktığında yanlış yere götürebilir. Ama insan bilgeliği orada devreye girer. Hiç karşılaşmadığı bir şey karşısındaki tutumu kimi zaman kendi muhakeme gücüyle, kimi zaman kültüründen aldığı birikimlerle çok başka bir yere taşıyabiliyor.
Peki, bunun işlere izdüşümü ne? Bunun işlere izdüşümü, biriken verilerden yola çıkarak, sürekli ya da çok benzerini yapmak durumundaysanız, yapay zekanın hayatınızın bir parçası olmak zorunda. Bizim sektörümüzde de var. Bizim onu kullandığımız alanlar, verdiğimiz hizmetleri daha hızlı, daha akıllı, daha öngörü üretecek hale getirmek. Yani biz sistemleri yönetiyoruz, bu yönetilen sistemlerin ahenkli uyumunu takip etmek zorundayız. Oradaki veri sürekli akıyor ve biz onları hem güvenlik hem de sistem yönetme amacıyla izliyoruz. Oradaki veriden yapay zekâ bize çok fazla içgörü verebiliyor. Diyor ki, "Bu böyle giderse şurada şöyle bir ihtimal var." O ihtimal bir diskin dolması olabilir, bir cihazın arıza veriyor olması olabilir veya en son üç sene önce gördüğümüz bir şeyin bu hafta sonu olma ihtimali olabilir. Çok kompleks sistemler yönetiyorsanız, bunları tahmin etmek, öngörmek çok zordur. Bunu yapay zekâ ile yapıyorsunuz.
Biz yapay zekâyı çok önemsedik. İlk gününden itibaren aşama aşama farklı şeyler yaptık. İlk aşama farkındalıktı; arkadaşlarımızın yapay zekayı anlaması gerekiyordu. Daha sonraki aşama, bunu şirket bünyesinde kullanmak ve buradan hizmet üretmek oldu.
Şunu iddia etmiyoruz: "Çok büyük yapay zekâ modelleri üreteceğim ve bunları sunacağım." Biz sınırı orada çiziyoruz. Olanları kullandırmak söz konusu olur ama o taraf biraz bizi aşıyor. Ama o tarafı yapanlara da destek olmamız lazım. Sizin bahsettiğiniz o GPU hizmeti burada devreye giriyor. Büyük yapay zekâ modellerini eğitenlerin ihtiyaç duyduğu çok özel işlemciler var.
Biz İşNet olarak GPU hizmeti veriyoruz ve bunu kiralama modeliyle sunuyoruz. Çünkü yapay zekâyı iki türlü kullanırsınız: Ya rutinleriniz vardır, sürekli çalışır ya da dönemsel faaliyetleriniz vardır. Yani bir modeli eğitmek için çok hızlı işlemcilere, bu GPU’lara ihtiyaç duyarsınız ama modeli eğittikten sonra işiniz biter. "Ben çok GPU yatırımı yaptım ama 3 ay sonra ne yapacağım?" dememek için, biz o hizmeti kiralama modeliyle veriyoruz. İhtiyacınız kadar kullanabiliyorsunuz. Dolayısıyla hem yapay zekâyı kullanan hem de kullanmak isteyenlere hizmet veren bir şirket pozisyonundayız.
Murat PEHLİVAN: Yapay Zekâ demişken, yapay zekâ ve siber güvenlik de çok tartışılıyor. Genel siber güvenlik sorusunu veri merkezleriyle beraber yönelteceğim ama yapay zekayı konuştuğumuz için soruyorum: yapay zekâ ve siber güvenliğin risklerini nasıl görüyorsunuz? Sonuçta yapay zekayı da onun nasıl çalışacağını da söyleyen yine insan. Siz burayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Fahri CAN: Bu konu, siber güvenlik başlığı ve YZ ilişkisi olmasa bile çok önemli. Çünkü bu teknolojik gelişmeler döneminde hiçbir şirketimizin "ben çok güvendeyim" deme şansı yok. Hiçbirimiz, "Elimden gelen her şeyi yaptım, artık tam güvenliyim" deme şansına sahip değiliz. Bunu diyenin içine gireceği rehavet, beraberinde çok kötü sürprizler getirebilir. Dolayısıyla burada yapmamız gereken, olabildiğince katmanlı tedbirleri almak. Elinizden gelen her şeyi yapmak, şirket içinde ve dışında yapabileceklerinizi yapmak. Çünkü biliyorsunuz, hırsıza kilit dayanmaz. Hırsız çoktan içeri girmiş bir odada oturuyor bile olabilir.
Ancak yapay zekâ, bu söylediklerimi 10 kat daha tehlikeli hale getiriyor. Tanıdığınız bir hırsızın hızını bilirsiniz ama burada hızı bilmiyorsunuz. Saldırgan o kadar hızlı hareket edebilir ki, siz bir tepki verene kadar o, sizden üç-dört adım önde olabilir. Bunun yöntemi de sizin de yine yapay zekâ kullanarak o gibi şeyleri olabildiğince öngörebildiğiniz yeni katmanlar ortaya koymanızdır. "Çok hızlı hareket eden birisi buradan geçer ama şuradan geçemez" diyerek bir duvar yapmanız ve onu koymanız gerekir. Buradaki en önemli görev; her türlü olasılığı inceleyerek önden tedbirler konusunda bilgi sahibi olmak ve hiç vakit kaybetmeden bunu uygulamaktır. Bu ikinci kısım çok önemli; yapay zekâ dünyasında vakit çok aleyhinize işliyor.
Bir de tehdidin tipi çok arttı. Dolandırıcılıktan (fraud), fidye talep etmeye (ransomware), uygulamanın içine girerek onu sizin adınıza yönetmeye başlayıp, kendi çıkarı doğrultusunda işlemler yapmaya kadar pek çok ihtimal var. Bunlar yapay zekâ destekli olduğunda çok hızlı oluyor. Bir sabah geldiğinizde birdenbire hiçbir bilginize erişemeyebiliyorsunuz. Dünyanın herhangi bir tarafındaki bir kişi sizin sistemlerinize giriyor, sistemlerinizi tamamen ya siliyor ya şifreliyor. Siz kendi bilginize ulaşamıyorsunuz. Karşınızda kim var, hiçbir fikriniz yok. Birileri bilgisayarınıza girip, “Bilgilerini çaldım, bana şu kadar Bitcoin gönder; göndermezsen bu verilere erişemezsin” diye tehdit bırakabiliyor. Peki bu saldırıyı yapan kimdir? Tek bir kişi midir, bir organizasyon mudur? Genellikle hiçbir fikriniz olmuyor. Ayrıca yapay zekâ ve ölçek faktörünü düşündüğünüzde durum daha da vahimleşiyor: Bir değil, yüzlerce sunucunuz var ve her sunucuya yapay zekâ kontrollü saldırılar düzenlenebiliyor; her biri üzerinde farklı faaliyetler yürütülebiliyor. Bu sebeple tehdit her geçen gün büyüyor.
Murat PEHLİVAN: Siber güvenlik konusu hakikaten çok önemli. Bunun bir kültür olarak doğru şekilde anlatılması ve anlaşılması lazım. O yüzden önümüzdeki süreçlerde en çok başımızı ağrıtacak konulardan bir tanesi. Peki, fintech tarafıyla alakalı olarak (kripto, blockchain, dijital para gibi), İşNet'in önümüzdeki süreçlerde bir vizyonu var mı?
Mehmet Fahri CAN: Tabii tabii. Biliyorsunuz, blockchain teknolojisi artık 7–8 yılı aşkın süredir gündemde. Bu alanda uzun yıllardır konuşulan, tartışılan ve olgunlaşan ürünler var. Bunun bir parçasını da başta Bitcoin olmak üzere farklı kripto varlıklar oluşturuyor. Bunun yanında hem ülkemizde hem de farklı ülkelerde dijital para gibi yeni tanımlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla finansın dijitalleşmesi hiçbir zaman eskimiyor; yeni bir başlık değil, fakat sürekli form ve ihtiyaç değiştirerek karşımıza çıkıyor.
Bu noktada en kritik husus, varlıkların güvenli şekilde saklanması. Hepimizin duyduğu üzere, kimi zaman farklı firmaların tuttukları dijital varlıklara erişim sorunları yaşanabiliyor. Bugün ödeme sistemleri hayatımızı ve yaşam biçimimizi değiştirecek bir noktaya geldi. Ancak bu beraberinde yeni tehditleri de getiriyor. Böyle bir alandan uzak durmak artık mümkün değil.
Biz bu anlamda, ödeme kuruluşlarına hizmet veren ve bunu üst düzey kurumsallıkla, mevzuatlara tam uyum göstererek yapan bir şirketiz. Hizmet verdiğimiz kuruluşlar kripto varlıklarla işlem yapmasa bile, standart ödeme süreçlerini sağlıklı şekilde yürütmeleri için gerekli altyapıyı sağlıyoruz. Biliyorsunuz, bir zamanların fintech girişimleri artık kurumsal finans şirketlerine dönüştü ve bu da güzel bir hikâyedir. Biz de bu kurumlara güvenli hizmet sunmaya devam ediyoruz.
Bir sonraki aşama ise kripto varlıkların saklanması, borsaları ve alım-satım süreçlerine dönük hizmetler. Bu kurumlara da güvenli altyapılar sağlıyoruz. Ayrıca Merkez Bankası’nın başlattığı dijital para çalışmalarına doğrudan ana parça olmasak da, sektörün içindeki firmalara destek vererek çalıştaylarda yer alıyoruz.
Kurucumuzun bir banka olması nedeniyle finans bizim genlerimizde var; bu alandan uzak kalmamız mümkün değil. Ancak finansın hassasiyeti büyük: Bir insan için canı ve ailesinden sonra en değerli şey parasıdır. Dolayısıyla bu iş riski kaldırmaz. Kurumsal olmak, mevzuatlara uymak ve yapılması gereken her şeyi titizlikle gerçekleştirmek son derece önemlidir.
Biz bunu farklı sertifikalarımızla da destekliyoruz. Güvenlik ve standartlarla ilgili ISO’nun farklı belgeleri, PCI-DSS, finansal kurumların denetlenmesine dönük ISA 3402 gibi sertifikalarımız var. Veri merkezlerimiz de Tier 4 ve TSE tarafından verilen TS ISO/IEC 50600 gibi sertifikalarla belgelenmiş durumda. Bu çerçevede hem yeni başlayan fintechlere hem de kurumsallaşmış finans kurumlarına kaliteli hizmet vermek bizim ana gündemimiz olmaya devam ediyor.
Murat PEHLİVAN: Önümüzdeki dönem hangi teknolojilere daha çok ağırlık vereceksiniz? Sizin için hangi alanlar daha önemli hale geliyor?
Mehmet Fahri CAN: Biz metodik çalışan bir şirketiz. Her yıl bu dönemlerde değerli yönetici arkadaşlarımızla bir araya geliriz. Her biri kendi alanında uzman olan bu arkadaşlarımızla geçmiş stratejimizi değerlendirir, önümüzdeki yıl ve devam eden yıllarda neler yapmamız gerektiğini tartışırız. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, hatta bu konuda özel görevlendirilmiş ekiplerimiz var. Onların aktardığı fırsat ve tehditleri dikkate alarak stratejimizi oluşturuyoruz. Bu metodik yaklaşım, dağılmamızı ve odağımızı kaybetmemizi engelliyor, yoğunlaşmamız gereken alanlarda kaliteli hizmet sunmamızı sağlıyor.
Geçtiğimiz yılın öncelikli başlığı yapay zekâyı odak almak olmuştu. Bu yıl da yapay zekâ odağımızda kalmaya devam ediyor. Hem kendi ortamlarımızda kullanmak hem de müşterilerimize sunmak üzere yapay zekâyı destekleyecek altyapılar ve ürünler geliştiriyoruz.
İkinci önemli gündemimiz bulut teknolojileri. Yıllardır odaklandığımız bir alan ama yapay zekânın yükselişi ve kurumların veri kullanımındaki artışla birlikte bulutun rolü farklı bir boyut kazandı. Özellikle sofistike veri analizlerinde bulut çözümleri kritik hale geliyor. Biz de mevcut hizmetlerimizin üzerine yeni, yapay zekâ ve siber güvenlikle bütünleşen ek ürünler geliştiriyoruz.
Üçüncü başlığımız ise siber güvenlik. Tüm güvenlik ürünlerini tek başımıza üretmek gibi bir iddiamız yok, bunun için kaliteli bir ekosistem var. Ancak eksik gördüğümüz veya derinleşmek istediğimiz bazı alanlar var. Bu alanlarda hem kendi ürünlerimizi geliştirmeyi hem de müşterilerimize güçlü çözümler sunmayı hedefliyoruz. Kabaca özetlemek gerekirse, stratejik gündemimiz üç ana başlıkta toplanıyor: yapay zekâ, bulut ve siber güvenlik.
Murat PEHLİVAN: Baştan beri açtığınız başlıklar, sektörün gelişim sürecinin bir özeti gibi oldu. Çok keyifliydi. Az önce bahsettiğiniz pratik zekâ örneği çok yerinde. Bir global işletim sistemi firmasının Türkiye Genel Müdürü ile sohbet ederken, o global firmanın dünya pazarlarına sunduğu finansal ürünlerin Türk ürünleri olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Çünkü biz çözüm odaklıyız.
Mehmet Fahri CAN: Bizim bankacılık sektörümüz gerçekten çok ileride. Ekonomik olarak farklı dönemler yaşadık ve buna karşılık pratik çözümler üretmek, farklı finansal ürünler geliştirmek durumunda kaldık. Burada çok iyi bir birikim var. Bunları da en üst düzey teknolojiyle sunduk. Mobil bankacılık kullanımı oranlarımız dünyanın çok ilerisindedir. Dolayısıyla bu bilgi birikiminin yurt dışına ürün ve hizmet olarak gitmesi zaten olması gereken. Yapanları da gönülden tebrik ediyorum.
Murat PEHLİVAN: Kesinlikle, ben de çok tebrik ediyorum. Buradan acı bir duruma geleceğim. Ülkemiz malum deprem kuşağında. Özellikle 6 Şubat’tan sonra sürekli afetlerle mücadele halindeyiz ve teknoloji sektörü olarak sürekli tetikte olmamız gerekiyor. İşNet olarak acil durumlarla ilgili eylem planlarınız, sistematikleriniz vardır. Veri merkezi işletiyorsunuz, telekomünikasyon ve ICT sektörüyle ilgili hemen her yere dokunuyorsunuz. Bu nedenle acil eylem sorusunu da sormak istedim.
Mehmet Fahri CAN: Sağ olun, sorunuz çok değerli. Depremde hayatını kaybedenleri saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Çok zor bir süreç ve hepimizi derinden etkiliyor. Umarım tekrarı olmaz ama olmayacakmış gibi de hareket etmek maalesef bizim lüksümüz değil. Siber güvenlikte olduğu gibi, afetler de bizim için sürekli bir tehdit.
İşNet, bu gibi konularda farklı tedbirler almakla yükümlü bir şirket. Biz geçmişten beri bu doğrultuda farklı şeyler yaptık. Örneğin, uydu hizmetimizi özellikle bu tarz konular için bir tedbir olarak konumlandırdık. Uydu çok güzel bir teknoloji. Sadece elektriğe ulaşıyorsanız, karasal altyapıya ihtiyacı olmadan dünyaya açılabiliyorsunuz. Anteni gökyüzünde herhangi bir felaketten etkilenme ihtimali olmayan bir cisme yönlendiriyorsunuz. Uydu, sadece iyi iletişim sağlamak için değil, aynı zamanda çok iyi bir yedekleme teknolojisidir.
Ancak konu sadece bu değil. Verileriniz, çok değerli insan kaynağınız bir gün birdenbire erişiminizden uzak hale gelebilir. Biz İşNet olarak bunu şu şekilde aşmaya dönük planlar yaptık:
- Veri Merkezi Güvenliği: Ana veri merkezi olarak kullandığımız yapı, deprem izolatörlerinin olduğu, depreme dönük çok iyi bir mimariye sahip, yedekli bir yapıdır. İletişim ve elektrik altyapısı iki farklı noktadan geliyor. Jeneratörler, UPS'ler çifter çifter yedeklidir. Atlas Veri Merkezi'mizin Tier 4 sertifikası da bunu teyit eder.
- İşNet Safe Sanal Organizasyonu: En kötü senaryoyu, yani veri merkezine ulaşımın tamamen kesildiği durumu düşündük. İsmini İşNet Safe koyduğumuz sanal bir organizasyon kurduk. Bu, şirket içinde bir şirkettir. İşNet'in öyle bir durumda yapması gereken bütün rolleri tespit ettik ve o rolleri yapacak İstanbul dışında yaşayan 40 kişiye ulaşmış bir kadro kurduk. Bu arkadaşlarımız normal işlerini yapıyorlar ama acil bir durumda başka bir şapkayla devreye giriyorlar. Sanal bir genel müdür atanmıştır. Talimatımız çok nettir: Eğer İstanbul'a ulaşamıyorsan, yetki ve sorumluluk sendedir. Kadronu topla ve Ankara'daki felaket kurtarma merkezimizden hizmetleri ayağa kaldır. Yetki ve sorumluluk sende! Topla kadronu, ulaş onlara! Bu şekilde bir kurgumuz var ve arkadaşlarımıza sürekli bunun tecrübesini kazandırmak için belli dönemlerde yetki vererek tatbikatlar yapıyoruz. Diyoruz ki biz yokuz, buyurun yönetin şirketi!
Umarım ihtiyaç duymayız. Bunun dışında ürünlerimiz, hizmetlerimiz yedekli. Üç veri merkezinde farklı yedekleme mimarileriyle çalışıyoruz. Bütün uygulama ve verilerimiz Ankara’da zaten eşlenik olarak tutuluyor. Yakın mesafe yedeklerimiz mevcut. İstanbul’daki ikinci veri merkezimizde bu yedekleri alıyor, benzeri hizmetleri de müşterilerimize sunuyoruz.
Ekosistem açısından bir noktayı daha vurgulamak isterim: Allah korusun, olası bir Marmara depreminde ülkemizin diğer bölgelerindeki teknoloji şirketlerine çok önemli görevler düşecek. O dönemde İstanbul’un açığını kapatmak için birçok faaliyeti onlar üstlenecek. Biz de çevremizdekilere zaman zaman hatırlatıyoruz ama sizin aracılığınızla bir kez daha söyleyeyim: Ülkemizdeki bütün teknoloji şirketleri çok kıymetli. İstanbul elbette bir merkez, ancak kriz anlarında farklı bölgelerdeki şirketlerin değeri çok daha net ortaya çıkıyor. Benzer bir durumu geçmişte uydu hizmetlerinde yaşadık. Depremler sırasında ülke genelindeki iş ortaklarımızdan, özellikle uydu hizmeti sağlayanlardan çok faydalandık ve onların desteğiyle pek çok noktaya erişim sağladık. Dolayısıyla ülkemizin bu çeşitliliği ve teknoloji ekosisteminin farklı bölgelerde güçlenmiş olması bizim için son derece değerli.
Murat PEHLİVAN: Harika. Özellikle "tamam her şeyi yedeklediniz ama yönetimi yedeklediniz mi?" diye sorma isteğim vardı, siz onu da izah ettiniz. Yönetimi de yedeklemişsiniz. Türkiye'de böyle sizin gibi, sanal yönetim ekibi kuran başka bir örnek var mı bildiğiniz?
Mehmet Fahri CAN: Afet koordinasyon merkezleri kuranları biliyorum. Genellikle Ankara'da pozisyonlandırıyorlar. Bazı ekipler iş kollarını sadece Ankara'dan çalıştırıyor veya idari sorumluları mutlaka Ankara'da bulunduruyor. Genellikle Ankara gündeme geliyor. Ama bizim modelimizde, ülke sathına yayılmış bu tarz bir yaklaşım açıkçası duymadım. Varsa bilmiyorum. Bu, bizim arkadaşlarımızla bir araya gelip farklı senaryoları düşünerek çalışarak bulduğumuz bir çözüm. İkiz yönetimler gibi.
Murat PEHLİVAN: İkiz fabrikalar gibi, ikiz yönetimler gibi. Kıymetli bence. Sürecin yürümesi, süreci yürütürken dışarıdan ve içeriden insanların bu misyonu yüklenip devam ettirmesi son derece kıymetli. Bunu yapmış olmanızdan dolayı tebrik ediyorum. Peki, şimdi personel meselesine geleceğim. Sektördeki sirkülasyon sizde gözlenmiyor. Gelen sizde emekli mi oluyor, ne yapıyor?
Mehmet Fahri CAN: Yok, gelen emekli olmuyor ama şunu söyleyeyim: Görüşmemizin başında hizmetin kalitesinden bahsettiğimiz gibi, burada da en önemli etken, ana sermayemizin insan olduğunu biliyor, yaşıyor ve yaşatıyor olmamız. Bu lafta kalan bir şey değil. Teknolojinin bazı alanlarında doğru insanları bulmak yetiyor. Bizde tabii veri merkezleri vs. söz konusu olduğu için yatırım daha da artıyor ama özünde, teknolojiyle ilgilenen insanların tecrübeleri ve bilgileri o kadar önemli ve değerli ki, sizi farklı iş yapmaya teşvik eden o.
Sermayemizin bir bölümü teknolojik altyapılara gitmiş olsa bile, bunların üzerinden değer yönetmek, şu an 300’ün üstündeki arkadaşımızın sorumluluğu. Bu bir kişinin tek başına başaracağı bir şey değil. Herkesin katkı sağlayarak, herkesin ismen bir marka olduğunu teşvik ederek ortaya koyduğumuz bir durum. Onlara ne kadar önemli olduklarını söylüyoruz ve bunun da gereğini yapıyoruz. Konu sadece belirli bir teknolojik ürün geliştirmek değil; sağlıklarını da korumak.
Farklı faaliyetlerle onları destekliyoruz. Sosyal kulüplerimiz var; arkadaşlarımızın bir araya gelip kaynaşarak iş ortamının stresinden uzaklaştıkları... Geçenlerde iki yelken takımımız yarışmaya katıldı. Gastronomi kulübümüz var. Gezi kulübümüz var. Bunun dışında, bir diyetisyenimiz var; periyodik olarak geliyor, diyet yapmak isteyen arkadaşlarımıza yol gösteriyor. Psikolog desteğimiz var.
Bunlar, "sınırsız imkanları verelim" gibi değil. Arkadaşlarımızın neye ihtiyacı var ve İşNet olarak biz bunu ne kadar sağlayabiliriz? Yapabileceğimiz bir şey varsa yapalım. Çünkü evdeki, akıldaki ve bedendeki sağlık, otomatikman şirketin sağlığına yansıyor. "İnsan için teknoloji" derken, sadece müşterilerimizi değil, çalışanlarımızı da kastediyoruz. Onların da kendi işlerini daha kolay, daha pratik yapmalarını sağlıyoruz.
Murat PEHLİVAN: Aidiyet duygularını yüksek tutuyorsunuz.
Mehmet Fahri CAN: Sonucu bu oluyor, çok haklısınız. Ama en azından herkesin birbirine olan vazifesinin net olduğu ve bu vazifenin de iki tarafında yerine getirdiği bir kültür oluşturduk diye düşünüyorum. Bizim vazifemiz onları bu şekilde zinde tutmak, onların vazifesi de müşterilerimizi mutlu etmek. Güzel bir zincir oluşuyor.
Murat PEHLİVAN: İnsanlar iş yerlerine mutlu gelebiliyorsa, verimlilikleri yüksek olur. Şirketinizde çalışan kadın sayısının diğer şirketlerle kıyaslandığında fazla olduğu görülüyor. Buradaki strateji nedir?
Mehmet Fahri CAN: Herkesin kanaati farklı ama ben şahsi kanaatimi soracağım. Ben kadınların iş yapma yaklaşımının erkeklerden bir miktar farklı olduğunu düşünüyorum. Sorumluluk duygularının ve detaycılıklarının farklı olduğunu düşünüyorum ve imkân verilen kadınların çok fazla şey başarabileceklerine inanıyorum.
Diğer yandan, kadınların maalesef şanssız olduğunu düşünüyorum. Üstlerindeki sorumluluklar (çocuk, ev, büyüklerine bakmak gibi) onların işlerine kendilerini tamamen vermelerini engelleyebiliyor. Hepimizin zamanı 24 saat, onların daha çok zamanı yok. Bu kadar sorumluluğun dışında kalan zamanlarda iş yerinde bu işlerin yapılması gerekir gibi baskılarla şanssızlıkları yaşatıyoruz. Dolayısıyla bunun bilincinde olmamız lazım. Bazı alanlarda şanssızlıkları varsa, o zaman bazı şansları vermemiz lazım.
Bence kadınların pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Çünkü bu şanssızlıkları dengelemenin başka bir yolu yok. Teknoloji tarafında da maalesef kadınların sayısı az. Biz olabildiğince hem bize daha çok kadının başvurmasını sağlamaya çalışıyoruz hem de bize geldikten sonra onların bu dezavantajlarını ortadan kaldıracak farklı programlar uyguluyoruz. Sadece kadınlara dönük eğitim programlarımız var. Bunu, o dezavantajları ortadan kaldırmak için yapıyoruz.
Bunun sonucu olarak hem karar alma pozisyonunda bulunan kişilerdeki kadın çalışan oranımız hem de şirketimizin içerisindeki genel kadın çalışan oranımız yüksek. Bir diğer nedeni daha var: Benim iki kızım var. Onların içine gireceği iş dünyasını nasıl hayal ediyorsak, benim de bir miktar ona doğru adım atma sorumluluğum var diye düşünüyorum. Dolayısıyla kadınların bizdeki yeri bu anlamda çok farklı.
Murat PEHLİVAN: Tebrik ediyorum. Benim de iki kızım var. Kadınlar hakikaten müstesna, başımızın tacı. Onların değerini doğru anlamak lazım. Şimdi veri merkezlerini sormak istiyorum... Bulut bilişim dendiği vakitler, insanlar havadaki bulutu bilip dalga geçerlerdi. Şimdi geldik; çoklu ve yedekli veri merkezlerinin, ICT sektörünün beyninin toplandığı merkezler olduğu bir döneme. Veri merkezleri, üzerine yeni teknolojilerin geliştirildiği bir oyun alanı olarak görülmeli. Bugün büyük global e-ticaret veya işletim sistemi firmalarının hepsi, "Tüm çözümlerim bunlar, her şeyi burada yapabilirsin," diyerek size bir oyun alanı sunuyor.
İşNet olarak ve İş Bankası Grubu olarak sizin veri merkezleri konusundaki yaklaşımınızın farklı olduğunu anlıyorum. Veri merkezi politikanız, üzerinde bulut bilişimle ilgili çözümleriniz ve tüm bunların en önemli bileşeni olan siber güvenlik ile ilgili ayrıntıya girmenizi rica edeceğim. Buradaki politika, stratejik vizyonunuz nedir? Nereye doğru eviriyorsunuz? Ve buradaki hedefiniz Türkiye'deki en büyük olmak mı, yoksa globale bu hizmetleri taşıyabilmek mi?
Mehmet Fahri CAN: Çok önemli, çok doğru bir noktaya parmak bastınız. Veri merkezi, dünyada da ana gündemlerden bir tanesi. Özellikle Yapay Zekâ söz konusu olduktan sonra ve yapay zekanın ihtiyaç duyduğu elektrik tüketimi çok arttıktan sonra hem elektrik hem de veri merkezli ihtiyaçlarına dönük dünyanın her tarafında farklı faaliyetler var. Yakın coğrafyamızda da yatırım tiplerinin veri merkezlerine dönmeye başladığını görüyoruz. Avrupa'da enerji tüketimi tartışmaları varken, ülkemiz enerji çeşitliliği ve arzının artırılmasına dönük faaliyetler açısından şanslı.
Çıktı tarafında da siz çok güzel söylediniz: Her şey veri merkezine dayanan hale geldi. En basit, en alakasız olduğunu düşündüğünüz evinizdeki elektronik tartı bile verisini bir veri merkezinde saklıyor. Otonom araçlar gibi kullanılan teknoloji ve cihazlar çok çeşitleniyor. Bunların hepsi yürüyen bilgisayarlar ve bazı verilerini bir veri merkezindeki uygulamaya sorarak yapmak, verilerini oraya koymak durumunda kalacaklar. Dolayısıyla ülkemizdeki üretilen veri miktarı da çok arttı.
Ülkemiz, özellikle veri iletişimi anlamında merkezi bir konumuyla bir köprü vazifesi görebileceğini gösteriyor. Veri oluşturan ve belki de yakın coğrafyamızın verisini tutma potansiyeli olan bir konumdayız. Bütün bunlara imkân sağlayacak enerji üretimi açısından da büyük fırsatlar barındırıyoruz.
O zaman biz bu alanda bir potansiyel olduğunu görüyoruz. Ama İşNet'in ana misyonu veri merkezi işletmek. Bize de bu veri merkezlerini tasarlamak ve işletmek konusunda farklı görevler düşebileceğini öngörüyoruz. Bu çerçevede yaklaşımlarımız var. Konuştuğumuz firmalar, çalıştığımız farklı senaryolar var. Henüz somuta dönmüş bir projemiz yok ama geldiğimiz yer böyle bir yer.
Şimdi siber güvenlikte bir veriyi koruyorsunuz. Koruduğunuz verinin anlamı kişiden kişiye değişiyor. Kimi zaman bu paranız oluyor, kimi zaman adınız soyadınız, sizinle ilgili pek çok bilgi. Siber güvenlik saldırıları ya araya giriyor, bu veriyi manipüle edip değişmesini sağlıyor ya da sizden çalıyor. İşin özü yine verinin çalınması veya veriye müdahale edilmesiyle ilgili temel bir şey.
Eğer siz veriyi yönetmiyorsunuz, veriyi siz kontrol etmiyorsunuz, veri hiç bilmediğiniz bir yerde ise o zaman onun güvenliğinden çok emin bir şekilde bahsedemezsiniz. Örneğin, çoğumuz yurt dışındaki firmaların sahibi olduğu temel e-postaları kullanıyoruz. Benim size gönderdiğim e-postanın nerede durduğunu ben bilmiyorum. Siz e-postayı biliyorsunuz, ben biliyorum ama o e-posta nerede saklanıyor şu an?
Murat PEHLİVAN: Nerede duruyor?
Mehmet Fahri CAN: Bilmiyoruz. Veya araya kim girdi de bunu okudu? Bilmiyoruz. Verinin o kadar geniş bir dolaşma alanı var ki. Ülkemizdeki veri merkezlerinin böyle bir kıymeti var. Dolayısıyla siz o veriyi kendi iletişim hatlarınız üzerinden, kendi sakladığınız yere götürüyorsanız ve koruma sorumluluğunu da yerine getiriyorsanız, o zaman güvenlik anlamında pek çok şey yaptığınızı iddia edebilirsiniz. Sadece "Verim Türkiye’de kaldı, güvende" demek yetmez, onu değişik mekanizmalarla korumak gerekir. Ama en azından biliyorsunuz ki, sizin için değerli olan bir şey ülkemiz sınırları içerisinde. Veri akışıyla ilgili bir tahmininiz var. Nereden nereye gidiyor, hangi aşamalardan geçiyor; çünkü siz yönetiyorsunuz, sizin kontrolünüzde. Bu anlamda bir güvenlik meselesi olarak da yerli veri merkezlerinin çok değerli ve önemli olduğunu düşünüyoruz.
Murat PEHLİVAN: Anladığım kadarıyla ilerleyen zamanda bu veri merkezi ve bulut bilişimle ilgili çözümlerinizi daha sık duyacağız. Şimdi, son soru sizin ve ekibinizle ilgili. Şöyle bir tespit vardır, katılır mısınız bilmiyorum: Bir lider, en az kendisi kadar iyi insanlarla çalışırsa başarılı olur. Sizin ekip de çok başarılı. Dolayısıyla böyle başarılı bir ekibe liderlik ediyorsunuz. Ekip ruhuna çok inandığınızı fark ettim. Bu başarıyı, ekibinizin motivasyonunu nasıl sağlıyorsunuz? Çalışan memnuniyetine yönelik aldığınız ödüller var. Bu ödüller, ekibin ruhuna nasıl yansıyor? Bir de son olarak, bizden sonraki jenerasyona nasıl bir mesajınız olur?
Mehmet Fahri CAN: Ben 2018 yılında İşNet’e atamayla geldim. İş grubumuzu bilenler hatırlayacaktır; bana, “Mehmet’ciğim, bundan sonra seni İşNet’in Genel Müdürü olarak görmek istiyoruz. Şimdiye kadarki başarıların için teşekkür ederiz, artık İşNet’in başarısı için çalış.” denildi.
Göreve başladığımda yaklaşık 160–170 kişilik bir ekibimiz vardı. Öncelikle arkadaşlarımla tanıştım, onlarla birlikte stratejimizi belirledik ve hep beraber hayata geçirdik. İlk günden itibaren büyük bir destek gördüm; beni kucakladılar, yol gösterdiler, pek çok şeyi öğrettiler. Bu nedenle “elimde hazır bir plan vardı, geldim ve uyguladım” demem doğru olmaz. Bizim iş kültürümüzde görevlendirmelerle farklı tecrübeler edinilir. Ben de İş Bankası bünyesinde çok farklı görevlerde bulundum: Software’da Genel Müdür Yardımcılığı yaptım, Dijital Bankacılık Bölüm Müdürlüğü yürüttüm. Yazılım kökenli biri olarak birçok projede görev aldım. Buralarda işler genellikle belirli süreler içinde karara bağlanır ve uygulanırdı. İşNet’te de benzer bir şekilde ekip ruhuyla kararlar alınıp hayata geçirilebiliyor.
Üç yıldır İşNet’teyim. Buradaki yolculuğum “önce genel müdür yardımcılığı, sonra genel müdürlük” gibi adım adım ilerleyen bir kariyer olmadı. Tam tersine, işe başladığımda ekip arkadaşlarıma sordum: “İşNet’i nerede görmek istiyorsunuz? Şimdiye kadar neyi iyi yaptık, bundan sonra neyi daha iyi yapabiliriz?” Yanıtlarıyla yönümüzü çizdik. Bugün 300’ü aşkın çalışanımızla yine aynı anlayışla ilerliyoruz. Benim de sorumluluklarım var, arkadaşlarımın da. Herkes üzerine düşeni samimiyetle yapıyor. O olgunluk, öğrenme hevesi ve sorumluluk alma bilinci bizi ileri taşıyor.
Bu başarı hiçbir zaman tek bir kişiye ait değil. Hep söylüyorum: Her arkadaşımın kendi alanında bir “marka” olma potansiyeli var. Ağ yönetiminde, siber güvenlikte, ses tarafında, sistem ya da bulut hizmetlerinde… Her birinin sektörde bilinen isimler haline gelmesiyle gurur duyuyoruz. Bunu eğitimlerle, şirket içi programlarla destekliyoruz. Çünkü bireysel birikimlerin toplamı, şirketimizin kurumsal gücünü oluşturuyor. Bunun sonucu olarak da üç yıl üst üste “Türkiye’nin En Mutlu İş Yeri” seçildik. Bağımsız anketlerle tescillenen bu sonuç, hepimiz için gurur kaynağı.
Arkadaşlarımız biliyor ki yaptıkları her iş İşNet’e katkıdır; İşNet’e yapılan katkı müşterilerimize, müşterilerimize yapılan katkı da ülkemize fayda sağlar. Bu anlayışla ilerleyen bir şirket olduk. Her seviyede yöneticilerimiz ve çalışanlarımız var; eski veya yeni fark etmeksizin herkesin samimi gayretini görmek benim için çok değerli.
Gençlere de birkaç tavsiyem var. Üniversitelerde konuşma yaparken şaka yollu söylerim: “Zaten tavsiyemi dinlemeyeceksiniz ama yine de vereyim.” Gençlere çok fazla yüklenildiğini düşünüyorum. “Z kuşağı şöyle, böyle” deniliyor. Oysa onlar genç, doğal olarak farklı düşünecekler. Bizim dönemimizde öğrenmek çok uzun soluklu bir süreçti. Ben yıllarca, “İş Bankası bana ne veriyor, ben ona ne veriyorum?” diye düşündüm. Verdiklerim aldıklarımla dengeye geldiğinde farklı görevleri düşünmeye başladım. Yani önce çıraklık dönemi var; yeterince çırak olduğunuzu hissettiğinizde kalfalığa adım atabilirsiniz. Hayatta “ya çalışan ya müdürsün” diye bir çizgi yok. Her aşamanın kendine özgü değeri var.
Gençlere en büyük tavsiyem: İş hayatında karşınıza çıkan ustalardan ayrılmayın. Onlarla yıllarca çalışmanız gerekirse sabredin. “Hemen müdür olayım, tek başıma ilerleyeyim” demek, kendinize yapacağınız en büyük haksızlık olur. Öğrenmek hiç bitmiyor. O yollardan geçmiş insanlardan faydalanmak çok kıymetli. Sonrasında da öğrendiklerinizi bıkmadan çalışarak uygulamanız gerekiyor. Benim özetle vereceğim tavsiye bu: Önce öğrenin, sonra uygulayın. Dinlemeseler de canları sağ olsun; onlar yine bizim gençlerimiz.
Murat PEHLİVAN: Ben küçük bir katkı yapayım: Size biri bir şey anlatıyorsa, dinlemiş olmak için dinlemeyin; anlamak için dinleyin. Bildiğiniz bir konuyu da anlatsa, "sizin bilmediğiniz ne anlatacak" diye dinleyin. Anlamak için dinlerseniz, doğru sonuçlara erişirsiniz. Öğrenmekte ve uygulamakta zorluk çekmezsiniz. Gençlerimizin zeki, çevik ve akıllı olduğuna ben inanıyorum.
Mehmet Fahri CAN: Yaşıyoruz, görüyoruz zaten.
Murat PEHLİVAN: Son cümleniz Mehmet Bey... Son cümlenizi alabilir miyim?
Mehmet Fahri CAN: Bizim en önemli amacımız ülkemize hizmet etmek. Günün sonunda kendi muhasebemizi öyle yapıyoruz. Bu yaptığımız işte dönüp dolaşıp geldiğimiz derin mana, ülkemize hizmet etme imkanıdır. Dolayısıyla ülkemize hizmet etmekte yarıştığımız her şey bizi mutlu ediyor. Rakiplerimizle yarışsak da müşterilerimiz bizi çok zorlasa da mutlu oluyoruz. Çünkü günün sonunda yaptığımızın toplamı ülkemiz için bir değer oluşturuyor. Anlamlı bir iş yaptığını bilerek, hissederek yaptığımızda başarı da kaçınılmaz oluyor.
Murat PEHLİVAN: Mehmet Bey çok teşekkür ediyorum. O zaman, son cümlenizi ben toparlamış olayım izniniz olursa: İş Bankası'nı kuranların ruhu bu kuruma yeterince çökmüş. Çok teşekkür ediyorum.