Her toplumun kendi yaşam kültürü dairesinde bayramlar önemlidir. Bizim de resmi ve dini olarak ikiye ayırdığımız bayramlarımız var. İki dini bayram toplumumuz için gerçekten çok kıymetli. Lakin bu bayramlarımızın denk geldiği takvim de önemli. Son 15-20 yıldır Bakanlar Kurulu kararıyla Ramazan ve Kurban Bayramlarının önce ve sonrasına gelen günler de tatil ilan ediliyor. Bu yılki Kurban Bayramının takvimine hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum. Bayram nedeniyle Haziran ayının tam ortasında 10 günlük bir tatil yaşandı ülkemizde. Tatil neredeyse bir ayımızı aldı götürdü. Bu kadar bol zamanımızın bulunduğunu veya çalışmak yerine vaktimizi tatile ayırmak için refah seviyemizin çok yüksek olduğunu hiç sanmıyorum. GSYİH mi arttı veya kişi başına düşen milli gelir yükseldi de bizim mi haberimiz yok? Bu kadar uzun tatil sürelerine gerçekten ihtiyacımız var mı? Galiba bu konuyu yeniden bir düşünmemiz gerekiyor!
Reuters Institute tarafından geleneksel hale getirilen Digital News Report Raporu geçen ay yayınlandı. Rapor bize her zaman tartışılan ancak son yıllarda biraz daha fazla dikkat çeken bir meseleyi okuyucuların daha fazla sorgulamaya başladığını gösteriyor. Nedir bu konu? Gazetecilere ve habere olan güven meselesi. Raporda şeffaflık ve gazetecilik standartları ile haber kurumlarına olan güvenle ilgili değerlendirmeler yer alıyor. Raporun özeti şu cümle olsa gerek; “Eğer insanlar haklıysa, haberciliğin bir ürün sorunu var demektir. Eğer haksızlarsa, haberciliğin bir iletişim sorunu var demektir.”
Peki siz Türkiye’de hangi haber kurumlarına güveniyorsunuz? Habercilik sadece bilgi vermek veya almak değil, aynı zamanda eğitmek, aynı zamanda kamunun yani toplumun çıkarlarını gözetmek ve idarecilere ayna tutmaktır… Medya sektörü gelişiyor, kabuk değiştiriyor. Bu gelişim ve değişime bizlerin sektör ve toplum olarak uyum sağlamamız, hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Dünyada en büyük girişimcilerin devletler olduğu hepimizin malumu. Devletler belli sektörler belirler, bunları önceliklendirir ve teşvik mekanizması dediğimiz bir sistemle bu sektörleri yeşertmeye çalışır. Her ülkenin kendine has yöntemleri söz konusudur ve bu süreçler her zaman bir plan program dahilindedir. Ülkemizde de birçok sektörde farklı teşvik uygulama modelleri söz konusu. Sektörümüzü ilgilendiren teşvik modelinde ise bu zamana kadar alanda faaliyet gösteren şirketlere ciddi kaynaklar aktarıldığını görüyoruz. Bu kaynakların nerede nasıl kullanıldığı veya suiistimal edilip edilmediği, teşvik uygulamasını icra eden kurumların o alanı ne kadar ciddi denetleyip denetlemedikleri ile ortaya çıkar. Yani sistemin “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” anlayışında olmaması gerekiyor. Denetleme mekanizmasının çok iyi çalıştırılıp, teşvik sisteminde süreç ve çıktıların çok iyi takip edilip sektörün yönlendiriliyor olması gerekiyor.
Ülkemizde Teknokentlerin reel sektöre dönüştürülmesi zamanı geldi mi veya sektör yeterli büyüklükte bir ekonomiye ulaştı mı? Bu soruyu sormamızın temel nedeni şu; teknokentlerle ilgili vergi mevzuatında yeni bir düzenleme, bir yasa tasarısı gündemde. Tasarıya göre teknokentlerde faaliyet yürüten firmalara sağlanan teşviklerin sonlandırılması söz konusu. Bu tasarının doğruluğu veya yanlışlığı bir yana, ICT sektörünün gerçekten teşviklere ihtiyacı var mı veya teşvik modelinin değişmesi gerekmiyor mu? Cevaplanması gereken esas soru bu gibi duruyor? Ancak şunu da söylemekten geçemeyeceğiz: ICT sektörünün yarattığı ekonomi, sağladığı istihdam ve katma değer dikkate alınmadan bu zamana kadar cömertçe desteklenen sektörü birden mevcut imkanlarından yoksun bırakmak çok sağlıklı bir süreç olmayacaktır.
Ülkenin geleceği ve çıkarları doğrultusunda sürecin daha sağlıklı bir yola girmesi gerekiyor. Çağrılı veya davetli teşvikler diye tanımlanan farklı sistemlere ve teknokentlerde faaliyet gösteren firmaları da koruyacak yeni modellerin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Bunlara ilave olarak sektörde faaliyet gösteren firmalar ve projelerin geniş bir envanterinin oluşturulması, yapılan çalışmaları daha kıymetli hale getirecektir. Elde edilen verilerden yola çıkarak sektörü ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlara yönlendirme mümkün olacak, daha fazla ürünleştirme sağlanacaktır
Enerjiden finansa, alt yapı yönetiminden, telekomünikasyon sistemlerine kadar çok geniş bir yelpazedeki hizmetleri bünyesinde barındıran kritik altyapılar, bir toplumun işleyişi ve güvenliği için hayati önem taşıyan sistemlerdir. Bu sayıda Kritik Altyapılarda Yapay Zekâ ve Siber Güvenlik konusunu masaya yatırdık. Uzmanlar kritik alt yapıların güvenliğini sağlamak ve bu alanda yapay zekanın etkin kullanımıyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Yeni sayıda ayrıca Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde yapılan Yeni Vergi Paketi Öneriler Çalışmasında ele alınan teknokentlerle ilgili düzenlemeyi detaylı olarak Yakın Plan’da işledik. Temmuz sayısında Kadir Has Üniversitesi Silivri Teknopark Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Latif ULU ile yaptığımız röportaj da yer alıyor. Yazarlarımızın değerli yorumları ile sektörle ilgili önemli haberlerin yer aldığı yeni sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.