Günümüzde ana akım medya etkinlik ve yetkinliğini sürdürse de her geçen gün bu mecradaki gücünün azaldığını medya sahipleri ve yöneticileri açıkça görmeye başladı
Ana akım medya yıllar önceki gibi artık vaz geçilmez değil. Yönetenlerde bunun farkında olmalı ki bu nedenle klasik yayınlarına ilave olarak dijital medyaya da esaslı yatırımlar yapmaya başladı.
Her ne kadar klasik yöntemler devam ediyor gibi gözükse de eğitim ve uluslararası kültürün etkisiyle değişen toplumla birlikte tercihleri de değişiyor. Ağdalı ve neye hizmet ettiği belli olmayan birbirine benzer sabah kuşağı kadın programları her kanalda arzı endam etmeyi sürdürüyor. Bu trendi anlamaya çalışmak ise beyhude! İzleyici talebi sürdükçe ne yazık ki bu tür programların devam edeceği de kaçınılmaz görünüyor.
Ekonomik gerekçeler, pazarın talepleri ne yöndeyse arz da o yöne evriliyor. Elbette bu şart anlaşılabilir olmakla birlikte her alanda uygulamak bazen zarar da verebiliyor. Bunu ne yazık ki medyada görmekteyiz. “İş yapan” bir programın olumsuz etkilerine bakılmaksızın televizyonlarda yayınlanması, topluma ve genç kuşaklara verdiği zararlar göz ardı edilerek reyting kaygısıyla yayınlara devam edilmesi elbette kabul edilmemelidir.
Kanal sahibi ve yöneticileriyle birlikte diğer yetkililerin bilgisayar ekranlarına her sabah saat 10’da bir önceki gün yayınlanan programların reyting raporları düşüyor. Bu raporlar onların ekonomik zorluklar ve görünür ya da görünmez yıpratıcı rekabette nasıl var olacaklarının adeta göstergesi oluyor. Bu hengâmede TV kuruluşları için varlıklarını sürdürmek esas amaç haline geliyor. Toplumun bazı katmanlarının (bu tür programları izleyen sosyoekonomik durumları iyi olmayan) bu yayınlardan nasıl etkileneceklerini düşünmek ise son sıralarda yer alan bir düşünce haline geliyor.
Bu döngü ne yazık ki yıllardır böyle korkarım daha da devam edecek. Mevcut durumun batılı modern toplumlardaki örneklerine ulaşabilmesi ise sanıyorum hep dile getirildiği şekliyle gayri safi milli hasılanın yükselmesiyle paralel olacaktır.
Milli gelir yükseldikçe toplumdaki tercih ve yönelimlerin de olumlu yönde yükseldiğini gelişmiş ülkelerden görebilmekteyiz. Peki bu işleyiş kendi halinde ya da diğer bir deyişle Hudayinabit mi bırakılmalıdır? Bu konuda regülasyonlar ne olabilir? Devletin yetkin kuruluşları ve ilgili bakanlıkları ne yapabilirler ya da ne yapmalıdır?
Medya bileşenleri ve ilgili kuruluşların etkili çözümleri kısa sürede hayata geçirmeleri elbette beklenen bir şeydir. Ancak bu şimdilik pek mümkün olmasa da bir tarafından başlama genç kuşaklar için önemli faydalar sağlayacaktır.
Önümüzde değişimi frenleyen temel etkinin, medya ve medya paydaşları arasında yazılı olmayan bir konsensüsün varlığını hissetmek mümkün.
Gelirleri arttırmak, rakiplerine göre başarılı olmak, majör kanallar arasında yer almak için bazı davranış ve yöntemleri uygulamak haklı gibi görünebilir. Fakat toplum yapısını da düşünmek hem devletin hem de medya paydaşlarının ödevi olmalıdır.
Klasik medyada bu gelişmeler yaşanırken yeni medyanın toplumsal etkilerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Dijital medya ve sosyal medya platformlarındaki sınırsızlık (!) ve kuralsızlık (!) her geçen gün toplumu daha fazla olumsuz etkiliyor.
Günümüzde toplumları, kültürleri ve milletleri parçalamak bölmek, top tüfek olmadan onları diz çöktürmek kolay ve ekonomik olarak mümkün hale geldi. Bu konuda ebeveynlere ve özellikle Devlet’e büyük görevler düştüğünü sanıyoruz.
Ülkemizde öğrenmenin en yüksek olduğu zaman dilimi olan 0-3 yaş arasında çocukların ellerine tutuşturulan tablet ve telefon denilen tuhaf mavi ekranların zararları yapılan araştırmalarda gün yüzüne çıkıyor. Bununla ilgili bir haber ise şöyle:
“Fransa Parlamentosu 0-13 yaş arasında bu cihazları çocuklardan uzak tutmaya hatta yasaklamaya hazırlanıyor. Parlamento 13- 18 yaş arasında kontrollü kullanımı tavsiye edecek. Fransa'da uzmanlar, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine yaptıkları araştırma sonucunda 11 yaş ve altındaki çocukların kesinlikle telefon sahibi olmaması gerektiğini, 11-13 yaşında ise interneti olan bir telefona sahip olmaması gerektiğini ortaya koydu.”[1]
İnternet ve sosyal medya konusunda ailelerin çaresizliği toplumsal çözülme ve bozulmanın nasıl önleneceği konusu hem devletin hem de sorumlu bireylerin önceliği haline geldi. Tedbir almak, önlemek, yasaklamak ya da başka metotlar neler olmalıdır? Henüz bunların cevabı tam olarak belli değil. Ayrıca bu önlemlerin her birinin kendi içinde sorunlar da ürettiği unutulmamalı.
Eğitim ve sağduyu ile devletin yönlendirme ve tavsiyeleriyle yeni medyanın zararları belki biraz azaltılabilir. Aslında günümüzde dillere pelesenk olan Beka konusu somut bir şekilde tam da burada kendini gösteriyor!
[1] https://www.haberturk.com/fransa-da-uzmanlar-11-yasin-altindaki-hic-kimsenin-bir-telefona-sahip-olmamasi-gerektigini-soyledi-3683143