GÜNÜ KURTARIRKEN GELECEĞİ KAYBETMEK: ZOR’U MU? YOKSA KOLAYCILIĞI MI SEÇECEĞİZ?

Her Zaman Önce Kümestekiler Kesilir!

İşin en kolayı budur: hep önce kümestekilere göz dikilir. Kolaycılık bizim başımıza hep dert olmuştur. Bu yüzden hiçbir işimiz düzgün şekilde sonuçlanmaz. Günü kurtarırken geleceği kaybederiz. Pratiklik ile kolaycılık birbirine karıştırılır. Hele bu kolaycılık ülkenin ciddi meselelerinde uygulanırsa, vay halimize!

Deprem olur, geçici deprem vergisi (ÖTV) gelir; sonra kalıcı hale dönüşür. Harp olur, darp olur; geçici diye konan vergiler, harp ve darp geçse de geçmez. Kurtuluş Savaşı'nda çıkarılan "Tekalif-i Milliye Kanunu",gerçekten amacına uygun kullanılıp daha sonra kaldırılan tek vergidir.  Tekalif-i Milliye, milli yükümlülükler ya da ulusal vergiler anlamına gelir. Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için çıkarılan bu yasa, halktan zorunlu borç toplama esasına dayanır.

“Tekalif-i Milliye”; yokluklar içerisindeki Ankara Hükümeti’nin, emperyalizme karşı verdiği ve fakirliğin zenginlikten heybetli durduğu Millî Mücadele’de, Türk Ordusu'nu Sakarya Meydan Muharebesi'ne hazırlamak için çıkarılmıştır.

Bu vergiler, karşılıksız bağış veya yardım değil, "bedeli sonradan ödenmek üzere" alınan zorunlu iç borçlardır. Sakarya Meydan Muharebesi öncesindeki "ölüm kalım" günlerinde halktan alınan zorunlu borç, 30 Ağustos'ta kazanılan Büyük Zafer'in ardından halka geri ödenmiştir. ATATÜRK, 7-8 Ağustos 1921'de "El konulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir" diyerek halka verdiği sözü tutmuş, bu yardımları ödemek için 12 Nisan 1923 tarihli ve 328 sayılı kanunu çıkarmıştır. 6.003.663 TL olan Tekalifi Milliye borçları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurtuluşu ve kuruluşu sağlandıktan sonra halka geri iade edilmiştir.

Borcun %72,3'üne karşılık gelen 4.340.508 TL tutar 1923 yılında, geri kalan %27,7'lik kısım ise her yıl yapılan ödemelerle 1929'da tamamlanmıştır. 1923 yılındaki bu TL miktarı, o dönemin ons altın fiyatına çevrildiğinde 166.768 ons altına denk gelmektedir. (1923'te bir ons altın = 21,32 USD, 1 USD = 1,68 TL.) 12 Ekim 2024 itibarıyla bir ons altın fiyatı 2.657 USD'dir. Bu durumda, savaştan hemen sonra 1923'te geri ödenen borç, bugünkü fiyatlarla 443 milyon USD’ye (yaklaşık 15 milyar TL’ye) denk gelmektedir. 1924 yılı resmi bütçe toplamı 140 milyon TL idi ve bu 6 milyon TL'lik borç, bütçenin %4,2'sine denk geliyordu. 2024 yılı merkezi bütçesi ise 11 trilyon TL olup, %4,2’si 462 milyar TL’ye karşılık gelmektedir.

Gelelim bugüne...

Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB) kullanımında olan Savunma Sanayi Destekleme Fonu'na (SSDF) yeni kaynak yaratmak için, 100 bin TL ve üzeri kredi kartı limitine sahip kartlardan her yıl kart başına 750 TL ücret alınması gündeme geldi. Ancak artan tepkiler üzerine bu karar, 2025 yılında görüşülmek üzere rafa kaldırıldı. Benim açımdan sorun yok, alınsın, helali hoş olsun devletimize!

Türkiye’de Bankalararası Kart Merkezine (BKM) göre, 125 milyon 925 bin 12 adet kredi kartı bulunuyor. 750 TL’lik fonun yıllık getirisi ne olur?

BKM verilerine göre 61 milyon 955 bin 106 kredi kartından söz konusu fon alınırsa, toplamda 46 milyar 466 milyon 329 bin 428 TL (34,28 dolar/TL 11.10.2024 tarihli) gelir hedefleniyor. Bu da yaklaşık 1 milyar 355 milyon 493 bin 857 dolara denk geliyor.

CEVABINI MERAK ETTİĞİM SORU ŞU: 1921 yılında savaş halindeki ülkemizde, vatandaşın savaş zamanı verdiği mal mülk (443 milyon USD’ye denk gelmektedir) 1923 yılında ülke savaştan çıkar çıkmaz ödenebilirken, 2024 yılında sadece kümesteki kartlardan yıllık 1,3 MİLYAR DOLAR fon yaratılarak SSDF’ye aktarılmak istenmesinin sebebi neydi?

Ülkemiz savaşta mı, yoksa bir savaştan mı çıktı?

Kümesteki kart sahibi vatandaştan talep edilen 1,3 milyar dolar, tapu ve araçlardan alınacak katkıyla birlikte, F-35 için ABD’ye ödenip alınamayan paraya denk gelmektedir.

Acaba bu açık mı kapatılmak isteniyordu? Ya da hangi nedenlerle savunmaya bütçeden ödenek aktarılaMIyordu? Bu bütçe açığı hangi harcamalardan kaynaklanmaktadır ki para için vatandaşa başvurmak zorunda kalınıyor? Devlet bütçesiyle ilgili bilemediğimiz büyük bir açık veya sorun mu var?

Neden kutsal vatan savunması üzerinden halktan ek kaynak talep ediliyor?

Bu ülkede en kolay görev Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevi galiba. Paraya ihtiyaç oldu mu para bas. Sonra bütçede açık oluştu mu vatandaşa vergiyi sal, açığı kapat, ardından en başarılı bakan seçil. Kolaycılık başa bela. Bu makam, siyasetten ve partilerden bağımsız olarak söylüyorum, tüm hükümetlerde görevini en kolay yapan bakanlık olmuştur. Bütçede bir açık varsa, vergi koymak en kolay yoldur. Asıl marifet ise zor olanı başarmaktır.

Peki, zor olan nedir? Kayıt dışılığı bitirmek, kitleler üzerindeki vergi yükünü azaltmak, sermaye ve emek kesimi arasındaki dengeyi çalışan lehine adil bir şekilde düzenlemek, yapısal reformlar yapmak ve adil bir vergi reformu gerçekleştirmek zordur. Zor olan, vergi gelir payındaki dolaylı vergileri azaltıp doğrudan vergileri artırmaktır. Yani, herkesin kazancına göre vergi alınan adil bir sistem oluşturmaktır. Çünkü sermaye kesimi böyle acı bir reçeteye hiçbir zaman alışkın değildir. Örneğin, kurumlar vergisinde 1 milyon dolar gelir elde eden birine %50 vergi uygulanması nasıl olurdu, merak ediyorum. Bizimkisi sadece bir öneri. Ayrıca, bir kişi ve bir banka ekmek alırken aynı vergiyi ödüyorsa, aracına akaryakıt alırken de banka ve birey aynı vergiyi ödüyorsa bu adil bir sistem değildir. Kaldı ki banka, bu harcamasını kurumlar vergisi matrahından düşebilmektedir.

BDDK, 2024 Ocak-Ağustos döneminde bankacılık sektörünün net kârının yıllık bazda %9,2 artışla 382,8 milyar TL’ye yükseldiğini açıkladı. Peki, kredi kartından Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na aktarılacak rakam ne kadar? 46 milyar TL. Bankaların 8 aylık kârı ne kadar? 382 milyar TL.

Sayın Hazine ve Maliye Bakanı'na buradan çağrıda bulunuyorum. Eğer bu karar 2025'te görüşülmek üzere alındıysa, bu fırsat yaratmak için ilave bir kaynağın sağlanması anlamına geliyor. Her karttan, kartların kullanıldığı bankalarda ödenen her 750 TL için, bankalar kendi kârlarından da 750 TL versin. Savunma sanayimiz gözbebeğimizse, toplumun tüm kesimlerinin, büyük firmaların da elini taşın altına koyması gerekiyor. Hadi gelin, zor olanı başaralım hep birlikte.

Enerji dağıtım firmaları da kazançlarının %1’ini her yıl Savunma Sanayi Destekleme Fonu'na aktarsın. Turizm sektörü de bu konuda üzerine düşeni yapmalı. Turizm sektörü de elini taşın altına koysun. Müreffeh ve savaşın olmadığı bir ülke ortamından en çok turizm sektörü fayda sağlar. Ultra teşviklerin uygulandığı 5 yıldızlı otellerin tamamı, her yıl kazançlarının %1’ini Savunma Sanayi Destekleme Fonu'na aktarsın. Gelin zor olanı başaralım hep beraber. Kamu-Özel Sektör İşbirliği hastaneleri de her yıl kazançlarının %1’ini bu fona ayırsın. Paralı otoban işletmeleri de kazançlarının %1’ini Savunma Sanayi Destekleme Fonu'na aktarsın. Takasbank, üst kurullar ve Borsa İstanbul da her yıl kazancının %1’ini bu fona ayırabilir. Yapabilir miyiz? Vatan savunması söz konusuysa, gerisi teferruattır bence. Sizce?

Bunu madde madde uzatabiliriz. Ülkemiz o kadar zengin ki; birçok büyük şirketin kazancı da oldukça yüksek. Savunma olmazsa vatan olmaz, vatan olmazsa bu şirketler de olmaz. Dolayısıyla önce savunma, önce vatan.

Biz ise en kolayı seçiyoruz; kümesteki tavukları kesiyoruz sürekli. Oysa bu tavuklar, bize yumurta verecekti. Ama günü kurtarmamız gerekiyor. Yarına Allah kerim. Kolaycılık ve dolaycılık, sürdürülebilir bir vergi gelir kaynağı uygulaması değil, maalesef.

Kartlara konacak ek yük, birey başına fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak bu uygulamanın esas riski, kayıt dışılığa zemin hazırlamasıdır. Bireyler, bu bedeli ödemekten kaçınmak için kart limitlerini düşürecek ve bazı alışverişlerini nakit olarak yapmaya başlayacaklardır. Bu durum, kayıtdışılığı artırmakla kalmayıp, aynı zamanda dolaşımdaki paranın artmasına yol açarak bizi enflasyon ve döviz kurundaki dalgalanmalarla karşı karşıya bırakacaktır.

Oysa kayıtdışılığı ortadan kaldırdığınızda, bu ülkede ekonomik olarak her şey düzelmeye başlar. ÖNERİM, nakit paranın ülkede yasaklanmasıdır. Tüm ticaretin kredi kartı veya banka kartıyla yapılması gerekmektedir. Bu da zorlu bir iş olsa da bunu başardığınızda kayıtdışılık büyük ölçüde azalacaktır. Vergi denetiminde dijitalleşmenin sunduğu olanaklar sınırsızdır. Ülkemizde bilişim ve yazılım sektörü oldukça gelişmiştir; her türlü ihtiyaca yönelik yazılımlar ülkemiz firmaları tarafından üretilebilir. Yeter ki siz bunu isteyin.

Bakan beyin açıkladığı üzere, yapay zekâ destekli vergi işlemlerine başlanıyor. Tüm ticaret, banka kartıyla yapılacağından yapay zekâ veri seti de hazır. Nakit basılı parayı yasaklayıp, banka nakit kartlarını serbest bırakmak gerek. Yapay zekâ, vergiyi denetlesin. Böyle bir döngüde kayıp ve kaçak doğal olarak ortaya çıkmayacak; dolayısıyla sıfır vergi kaybı ve enflasyonda hızlı gerileme sağlanacak.

Bu uygulamada, bankaların POS cihaz ücretlerine devlet tarafından bir düzenleme yapılması şart. Bankalar, POS müşterilerine mevcut piyasa şartları ve TrLibor'dan kaynaklı yüksek komisyonlar uyguluyor. Bu da esnafın ve tüketicinin belini büküyor. Çareyi vatandaş, kolaycılıkta buluyor; nakit ödeme yapıyor, yanında TL ya da dolar nakit taşıyor. Bunun temel sebeplerinden biri bankaların yüksek POS komisyonlarıdır. Bankalara sorarsanız, bunun nedeni Bankalararası Takas Merkezi'nde diğer bankalara ödedikleri komisyonlar. O bankaya sorarsanız, paranın zaman maliyetinden dolayı böyle olduğunu söyleyecektir. Ama her halükârda bankalar, bu sistemde kasanın kazananıdır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) bu işe el atması gerekmektedir. POS takas komisyonu kavramı, nakit para yasağıyla birlikte tarihe karışmalıdır. Nakit para yasağı önerim hayata geçmese dahi, mevcut durumda TCMB’nin bu konuya eğilmesi ve çözüm bulması önemlidir. (Not: 2024 yılı 9 aylık kart harcama hacmi toplamı 10,955,822,113,000 TL dikkate alındığında, bankacılık sektörünün yaklaşık 474 milyar TL brüt POS komisyon geliri elde ettiği hesaplanmaktadır.)[1]

Her halükârda bankalar kazançlıdır. Rekabet Kurulu'nun da burada bankalara resen soruşturma açması gerekmektedir. Devletin uzmanları, bu durumu rahatlıkla denetleyebilir ve gerçek verileri ortaya çıkarabilir. Rekabet Kurulu'nun bu konularda tam yetkisi vardır. Amacım, bankacılık sektörünü düşman ilan etmek değildir; ancak kazançların makul olması ve toplumun tüm kesimlerinin kazancına göre adil bir yük alması önemlidir. Aslında böyle bir maliyeti, TCMB’nin uygulamaya koyacağı yeni politikalarla minimuma indirme imkânları bulunmaktadır.

Zor olan, kolaycılıktan çıktıları açısından her zaman daha değerlidir. Atalarımız ne demiş, “haydan gelen huya gider.” Ben de bu sözü şöyle yorumluyorum: “Kolay gelen, kolay gider; zor elde edilen, zor çıkar.” Ülke olarak kolaycılığı seçmeye devam mı edeceğiz, yoksa müreffeh bir ülke olmak için zor olanları mı yapacağız? Yani şeffaf bir şekilde, hak, hukuk ve adaleti gözeten bir sistem mi kuracağız?