ISLIKTAN DİJİTAL ÇAĞ’A SES KAYDININ TARİHTEKİ YOLCULUĞU

Ses ve müzik teknolojisindeki gelişim, baş döndürücü bir hıza ulaştı. CD ve DVD teknolojileriyle, MP3 formatında yüzlerce eser yüksek kalitede depolanıp arşivlenebilir hale geldi. Bu teknolojilerle birlikte internet hayatımıza girdi. İnternet, ses alanında da kuralları tamamen değiştirdi. Günümüzde ses, herkesin her yerden erişebileceği bulut tabanlı milyarlarca içeriğe dönüştü.

 

İnsanoğlu yaratılışından itibaren iletişim ve ifade için çoğunlukla sesi kullandı. Yeryüzündeki tüm coğrafyalarda yaşayan topluluklar, kendi içlerinde iletişimi ve kendilerini ifade etme yöntemlerini farklı dillerle gerçekleştirse de sesle iletişim kurdular. İnsanoğlu sesi yalnızca iletişim için değil, eğlence için de kullandı. Kullanım amacı ne olursa olsun, sesi kalıcı hale getirme fikri yüzyıllar boyunca hayallerde önemli bir yer edindi. Bu hayal, nihayet on dokuzuncu yüzyılda gerçeğe dönüştü.

Antik çağlarda Eflatun, suyla çalışan ve saat başlarında müzik çalan mekanik bir cihazdan bahsetmiş; Narkissos ve Echo gibi mitolojik figürler, kendi seslerini ve görüntülerini tekrar görme arzusuyla tarihte birçok anlatıya konu olmuştur. On üçüncü yüzyılda keşiş Albertus Magnus’un insan sesi çıkaran makinesiyle başlayan bu serüven, on dokuzuncu yüzyılda somut bir şekil aldı. Sir Charles Wheatstone’un ses dalgalarını elektriksel titreşimlere çeviren mikrofonu bulması, ses tarihinin önemli bir kilometre taşı oldu. Ses teknolojisi, bu buluşlardan sonra birçok değişim geçirdi ve 1877’de Thomas Edison’un Fonograf (Phonograph) icadıyla büyük bir dönüm noktasına ulaştı. Artık fısıltılar geleceğe taşınabilir, sesler sonsuza dek korunabilir hale gelmişti.

Tarihte bilinen ilk ses kayıt cihazı, 1857 yılında İrlandalı mucit Édouard-Léon Scott de Martinville tarafından icat edilen Fonotograf (Phonautograph) oldu. Fonotograf, silindir biçiminde dar ağızlı bir fıçıya gerilmiş bir zar ve sert bir kıldan oluşuyordu. Zarın ortasındaki sert kıl, sivri bir uca sahipti. Silindir içerisinden yönlendirilen ses titreşimleri, bu ucu kâğıt üzerinde hareket ettirerek izler oluşturuyordu. Böylece ses, kâğıt tabaka üzerine kaydediliyordu. Aynı uç, kağıttaki çizgiler üzerinde ilerlediğinde titreşimler ses olarak duyulabiliyordu.

Fonotograf’tan kısa bir süre sonra Alexander Graham Bell telefonu icat etti. Telefonun icadı, ses kaydının geleceğine büyük katkı sağladı ve Thomas Edison ile Emile Berliner gibi mucitlere yeni bakış açıları sundu. Tarihteki birçok buluşta olduğu gibi, şans eseri rastlantılar burada da rol oynadı. Edison, Bell’in telefonda kullandığı açık telin ses titreşimlerini ilettiğini fark etti ve bu yöntemi kullanarak 1877’de Fonograf’ı geliştirdi. Bu buluş, ses kayıt tarihinde bir devrim başlattı. Edison’un Fonograf’ı; müzik kutuları, sekreter olmadan not tutma, zaman uyarıcıları, eğitim kayıtları ve görme engelliler için işitsel kitaplar gibi—o döneme göre sınırlı—alanlarda kullanıldı.

Tarihteki ilk önemli müzik kaydı, Johannes Brahms’ın çaldığı bir Macar dansının 1889’da Fonograf ile kaydedilmesiyle gerçekleşti. Ses kaydındaki gelişim artık durdurulamaz bir hıza ulaşmıştı. Her yenilik, bir diğerine yol açıyor ve teknolojinin ilerlemesini hızlandırıyordu. Edison, Bell’in telefonundan esinlenerek Fonograf’ı geliştirmişti. Bell ve Charles Sumner Tainter ise Edison’un Fonograf’ından yola çıkarak Grafofon’u (Graphophone) icat etti. Grafofon, ses kayıtlarını kalay yerine balmumuyla kaplanmış silindirlere yapıyordu.

Tarihin zembereği, ses teknolojisi için daha hızlı dönmeye başlamıştı. Emile Berliner, 1887’de 19. yüzyılın en önemli buluşlarından biri sayılan Gramafon’u icat etti ve tescil ettirdi. Gramafon, ilk zamanlarda sert eleştirilere maruz kalsa da Berliner’in çabaları sayesinde popülerlik kazandı. Bu icat, ses kaydına erişimi kolaylaştırdı ve birçok firma milyonlarca plak üretti.

Gramafon’un ardından, 1924-1925 yıllarında elektrikli mikrofon ve amplifikatör geliştirildi. Bu iki buluş, ses kayıt teknolojisini ilerletti ve kayıt sırasındaki pek çok sorunu çözdü. Elektrikli teknolojilerle birlikte pikaplar üretilmeye başlandı. Pikaplar, plak teknolojisinin gelişimini tetikledi. 78 devirli plaklarla başlayan bu yolculuk, 45 ve 33 devirli plaklarla devam etti. Her devirde milyonlarca pikap üretildi ve dünya geneline yayıldı. Artık farklı kıtalardaki insanlar, başka kıtalardaki sanatçıların müziğini dinleyebiliyordu; müzik evrensel bir hal almıştı.

Valdemar Poulsen, 1898’de sesin manyetik kayıt teknolojisini kullanarak Telegrafon’u (Telegraphone) icat etti. Ancak Telegrafon’da ses kalitesi düşüktü. Bu teknolojide kullanılan çelik şeritler, 1928’de yerini demiroksit kaplı kâğıt şeritlere bıraktı. Manyetik kayıt dönemi, AEG firmasının makara bantlarıyla başladı. Makara bantlar, ses kayıtlarının uzun süre saklanmasını sağladı ve daha dayanıklı cihazlarla yüksek kaliteli ses sunuyordu. Bu gelişmelerle taş plaklar cazibesini yitirmeye başladı.

İcatlar, teknolojinin hızına karşı koyamaz hale gelmişti. 1951’de Stefan Kudelski’nin geliştirdiği Nagra teypler, taş plaklar için bir başka darbe oldu. Teyp ve stereo gibi teknolojiler, 1965’te taş plak üretimini tamamen sonlandırdı. Manyetik ses cihazları, İngilizcedeki “tape” (şerit) kelimesinden dilimize “teyp” olarak geçti. Zamanla teypler küçüldü, bantlar kasetlere, teypçalarlar ise kasetçalarlara dönüştü. Kasetçalarların küçülmesi, ses kaydını bireysel kullanıma uygun hale getirdi. Üreticiler, bireysel ihtiyaçlara yönelik ürünler geliştirmeye başladı. Bunun en önemli örneği, Sony’nin devrim niteliğindeki Walkman’iydi. Walkman, müzik dinlemeyi hem bireysel bir deneyime dönüştürdü hem de mobilize etti.

Ses ve müzik teknolojisindeki gelişim, baş döndürücü bir hıza ulaştı. CD ve DVD teknolojileriyle, MP3 formatında yüzlerce eser yüksek kalitede depolanıp arşivlenebilir hale geldi. Bu teknolojilerle birlikte internet hayatımıza girdi. İnternet, ses alanında da kuralları tamamen değiştirdi. Günümüzde ses, herkesin her yerden erişebileceği bulut tabanlı milyarlarca içeriğe dönüştü.