KAPALI MARAŞ: Enerji, Güç ve Strateji Savaşlarının Kesişme Noktası

Maraş… Kıbrıs’ın incisi, altın kumsalları ve kristal sularıyla bir zamanların gözde tatil cenneti. Dünyanın dört bir yanından jet sosyetenin uğrak noktası, Hollywood yıldızlarının Akdeniz’deki kaçamak adresi… İşte bu kayıp şehir, 8 Ekim 2020'ye dek tam 46 yıl süren bir sessizliğe gömüldü. Peki, ama neden? Saklı kalmış bu kentin ardındaki sır perdesini kaldırıyor, Maraş’ın unutulmuş öyküsünü gün ışığına çıkarıyoruz.

 

Kıbrıs, tarih boyunca büyük güçlerin mücadele sahası oldu. Osmanlı’nın 1571’de fethettiği ada, yüzyıllar boyunca stratejik önemini korudu. 1878’de Osmanlı, Rusya tehdidine karşı İngilizlere kullanım hakkı verdi. 1914’te İngiltere, adayı topraklarına kattı ve Osmanlı'ya ait vakıf malları Rum ve Ermenilere dağıtıldı.

1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu ancak ortak yönetim kısa sürdü. Rumların saldırıları 1963’te Yeşil Hat’ın çizilmesine yol açtı. 1964’te BM, adadaki Rum yönetimini resmî temsilci olarak tanıdı.

1974’te Yunan cuntasının desteklediği darbe sonrası Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı. Ada ikiye bölündü, Maraş tampon bölge oldu. Kıbrıs meselesi, o günden bu yana Doğu Akdeniz’in en önemli krizlerinden biri olarak gündemde kalmaya devam ediyor.

Dr. Nikolaos Stelgias – Gazeteci:                                                                                          

Edindiğimiz ilk bilgi, Maraş’ın boşaltılmayacağı yönündeydi. Daha doğrusu, uluslararası bir şans eseri ya da ani bir panik anında, Yunan ve Rum kuvvetlerinin bölgeden çekilmesi sonucunda, Türk askerinin herhangi bir engelle karşılaşmadan bölgeye girdiği ve böylece Maraş’ın Türk tarafının kontrolüne geçtiğiydi.

Bize anlatılanlara göre, 13-14 Ağustos 1974’e kadar bölgede Rum ve Yunan kuvvetleri bulunuyordu ve taarruz durumundaydılar. Ancak Lefkoşa’nın biraz dışında, o dönemde Rumca Mia Milia, Türkçesiyle Haspolat olarak bilinen bölgedeki cephenin düşmesiyle birlikte Türk ordusunun adanın doğusuna ilerlemesi sonucu büyük bir panik havası oluştu. Bu panik nedeniyle, bölgede bulunan Yunan ve Rum kuvvetleri geri çekildi, halk ise büyük bir korkuyla evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Yaşanan kaos o kadar büyüktü ki, Türk askeri 15 Ağustos 1974 akşamüstü bölgeye girdi. Ancak 17 Ağustos’ta, Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu’ndan şu anons yapıldı: Bölgede durum sakin, normale dönmek üzere. Tüm polis memurları ve Kıbrıs Cumhuriyeti bürokratları bölgeye dönsün.

Bölgenin hemen bitişiğinde bulunan İngiliz üslerinden bir bölük askerin, Asyalı bir komutanın yönlendirmesiyle bölgeye girme teşebbüsünde bulunduğuna ve az kalsın Türk askerleriyle çatışma noktasına geldiğine dair bilgiler de mevcuttur. O dönemde yaşananlar, büyük bir kaos ve savaşın içinde gelişen ani olaylardı.

Günümüze kadar Maraş, Kıbrıs müzakerelerinin odak noktası oldu. Türkler, Maraş’ın vakıf malı olduğunu savunurken, Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kazanımlarını öne sürüyordu. Bu tartışmalar sırasında Maraş’ta yerleşim ve turizm faaliyetleri durduruldu, bölge askeri alan ilan edildi. 29 Temmuz 1990'da bölgenin kontrolü KKTC güvenlik kuvvetleri Komutanlığı’na teslim edildi.

O tarihe kadar da bölgeye Türk ve BM askeri güçleri dışında hiç kimse alınmadı. Bölgede kullanılan tek yer orduevi, BM binası ve bir de kız öğrenci yurduydu. Kapalı Maraş’ı görmek isteyenler ise belli bir uzaklığa kadar yaklaşabiliyor, Maraş İkon Kilisesi’nden öteye gidemiyordu.

Ancak, 2016 yılında bu yasak daha da sıkılaştırıldı ve buraya girişler tamamen yasaklandı. Bu durum, Maraş’ın gizemini ve kapalı alanın ardındaki merak uyandıran atmosferi daha da artırdı.

Peki, Maraş neden bu kadar önemliydi? Neden paylaşılamadı?

Maraş aktif olduğu dönemde bölgenin en büyük turizm merkeziydi. Maraş tarihin ilk 7 yıldızlı oteline ev sahipliği yapıyordu.

İngiliz kraliyet ailesinin bölgede yaptırdığı Golden Sans Otel’de konaklamak bile mümkün değildi. Zira 70’li yıllarda tüm odalar çoktan 2015’e kadar rezerve edilmişti. Kıbrıs’ta bulunan tüm otellerin sayısının toplamı, bölgedeki otellerle neredeyse eşitti. Gece hayatı, eğlence mekânları, kültürel alanlar ve daha fazlası…

Maraş'ta 1974'ten önce 10 bin yataklı 45 otel ve 60 apartman tipi otel bulunuyordu. Rum turizminin yüzde 58'i bu bölgedeydi. 3 bin ticari birim, 99 eğlence merkezi, 143 yönetim ofisi, 4 bin 649 özel ev, 21 banka, 24 tiyatro ve sinema, 380 bitirilmemiş inşaat, İngilizce, Yunanca ve Türkçe 8 bin 500 kitabın olduğu bir kütüphane bulunuyordu.  

Hatta kumar hayatı o kadar büyümüştü ki, Maraş, Akdeniz’in Vegas’ı olarak anılmaya başlamıştı. Maraş, Avrupa’nın milyoner iş adamlarına, Marilyn Monroe, Sophia Loren gibi dünyaca ünlü isimlere ev sahipliği yapıyordu. 

Denizi de ayrı bir güzeldi Maraş’ın. Hatta bir rivayete göre mısır çöllerinden özel olarak kum taşınmış ve 8 km’ye kadar uzanan Maraş sahiline serilmişti.

İşte bu yüzden Türkiye, yıllardır ekonomik sorunlar yaşayan kuzey Kıbrıs’ın kalkınması için bölgenin açılmasından yanaydı. Zira bölgenin çekeceği turistlerin tahmini ekonomik getirisi, Kıbrıs’ı tek başına bile kalkındırabilirdi.

Maraş’ın açılmasına dair ilk somut adım 1993’te geldi. Türkiye, Lefkoşa Havalimanı’nın yeniden açılması karşılığında bölgenin birleşmiş milletler gözetimi altında iki tarafın kullanımına açabileceğini söyledi. Ancak öneri Rum kesimi tarafından reddedildi.

Dr. Nikolaos Stelgias – Gazeteci:

1990'lı yıllarda işte Maraş'ın açılması karşılığı, havalimanının açılması, Kuzey Kıbrıs'a uluslararası uçuşların başlaması şeklinde bazı çabalar söz konusu olmuştu. O dönem, çok ilginçtir, Kıbrıs Rumları'nın vetosu söz konusuydu. 

Ve dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, önemli bir fedakârlık adımı attı. Kuzey Kıbrıs, adanın her iki tarafındaki kültürel, ekonomik ve sosyal kısıtlamaların kaldırılması karşılığında Maraş’ı Rum yönetimine teslim edebileceğini önerdi. Ancak bu teklif de Rum yönetimi tarafından reddedildi.

Dr. Nikolaos Stelgias – Gazeteci:

Ki o dönemde hatırlayacak olursak Türkiye'de, Ankara'da milliyetçi tonları ağır basan hükümetler iş başındayken Kuzey'de de Rauf Denktaş liderliği söz konusuydu. O dönemde Rumlar buna karşı çıkmıştı.

Aradan geçen 10 yılda herhangi bir orta yol bulunamadı. 2004’te Annan Planı adı altında benzer bir adım daha atıldı. Annan Planı’na göre Kapalı Maraş, Rum tarafının denetimine bırakılacaktı. Ancak yapılan referandumda Annan Planı, Kıbrıs Türklerince kabul edilmesine rağmen Kıbrıs Rumları tarafında reddedilince bu durum gerçekleşmedi.

Peki, ama neden?

Dr. Nikolaos Stelgias – Gazeteci:

Aslında bu sorunun cevabı oldukça basit. Türk tarafı açısından Maraş, müzakerelerde bir argüman, bir al-ver sürecinde kullanılabilecek güçlü bir kozdu. Ancak bu süreç bir türlü ilerlemedi.

Tarafların inatçı tutumu, uzlaşmadan uzak yaklaşımları ve "ben bilirim, benim istediğim olur" anlayışı nedeniyle çıkmaza girildi. Sonuç olarak, süreç çözülemeyerek bugünkü duruma evrildi.

Prof. Dr. NECDET BASA                                                                                                                                   Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi:

Kapalı Maraş, Birleşmiş Milletler ile ilgisi olmayan tamamen Türk toprağıdır. 1974’ten beri Türk yönetimindedir. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Maraş’ı kapalı tutan Birleşmiş Milletler değil, doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kıbrıs Türk tarafıdır.

O dönemi hatırlarsanız, karşılıklı müzakerelerin devam ettiği bir süreç yaşanıyordu. Bu müzakerelerde özellikle toprak, güvenlik ve garantörlük konuları hep anlaşmazlık yaratmıştır. 1974 Barış Harekâtı sonrasında Türk tarafının kontrol ettiği topraklar %34 civarındaydı. Annan Planı çerçevesinde bu oran, İngiltere’ye bırakılacak askeri üslerle birlikte %29’a, hatta %28’e düşürülmesi planlanmıştı.

Bu yüzden, kontrol edilen bölgelerin daha da küçültülmesini önlemek için bazı yerleşim alanları, Türk tarafınca yerleşime açılmadan kapalı tutuldu. Yani, tam anlamıyla ifade etmek gerekirse, Maraş, Güzelyurt ve birkaç yerleşim birimi pazarlık masasında birer koz olarak bırakıldı. Bu nedenle, 1974’ten beri Maraş’ı kapalı tutan doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur.

Devletler masa başında Maraş’ı kurtarmaya çalışıyor ancak bir türlü sonuca ulaşılamadığı için kent günden güne yok oluyordu. Binalar yıpranıyor, sokak ortalarında galerilerde bırakılan arabalar eskiyor, bir zamanlar dünyaca ünlü isimlerin gezip dolaştığı sokaklar yabani hayvanların evi haline geliyor, tarihi bir fırsat gün geçtikçe elden ele kayıp gidiyordu.

2020 yılının ekim ayında dünya kamuoyuna Maraş’ın "kapalı" statüsünün kaldırılacağını ve sahil kesiminin tekrar halka açılacağını ilan etti. 8 Ekim sabahı Kuzey Kıbrıs halkı, tam 46 yıl sonra, dikenli tellerin ardında sessizce bekleyen Maraş’a adım atan ilk siviller oldu. Bu, adeta zamanın durduğu Maraş için yeni bir başlangıç anlamına geliyordu. Bu, tarihi bir gelişmeydi. Ancak adanın güneyinde bir deprem etkisi yarattı. 

Dr. Nikolaos Stelgias – Gazeteci:

Maraş, Kıbrıs Rumları açısından geçmişte olduğu gibi bugün de bir travma kaynağı olmaya devam ediyor. 2019'da, o dönemdeki kuzeydeki hükümet, Türkiye ile birlikte hareket ederek, dönemin Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı'na bile haber vermeden Maraş'ın açılması yönünde adım attığında, adanın güneyinde bu travmanın yeniden gün yüzüne çıktığını gördük. Rumlar sarsıldı, adeta 1974'e geri döndüler.

O süreçten itibaren, Rumların Kıbrıs sorunu algısında ve Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’ye yönelik bakış açılarında yeniden bir kötüleşme yaşandı. Bugün yaşanan diyalog kopukluğunun temelleri de o dönemde atıldı.

1974’ten bu yana tam 50 yıl, yani yarım asır geçti. Ancak bu travma, zaman zaman Yeşil Hat'ta yaşanan olumsuz gelişmelerle birlikte Rum toplumunu sarsmaya devam ediyor. Maraş özelinde de bu etkiyi hâlâ gözlemliyoruz.

Maraş'ta yaşanan son gelişmeler, bölgesel ve yerel düzeyde derin etkiler yaratmaya devam ediyor. Bu kritik süreç, hem adada hem de doğu Akdeniz’de dengeleri yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyor. Sahada bu durumun farklı yansımaları ve geleceğe dair belirsizlikler var.

Maraş, yalnızca kaybedilmiş bir zaman diliminin değil, bir adanın ve bir kültürün derin hikâyesini barındırıyor. Yıllar süren sessizliğin ardından halkın kullanımına açılması, bölgenin geçmişine olduğu kadar geleceğine de yeni bir anlam katıyor. Maraş'ın tamamen açılıp açılmayacağı, hangi statüde açılacağı ve mülkiyet konusundaki belirsizlikler, bu hikâyedeki eksik parçalar gibi bir muamma olmaya devam ediyor. Bu sorular, yalnızca Maraş için değil, uluslararası diplomasi ve hukuk düzeni için de önemli bir sınav. Geçmişin izlerini anlamak, bugünü ve yarını şekillendirecek umutları ve soruları beraberinde getiriyor.