EL İLE GELEN, DÜĞÜN BAYRAM MI?

"İyi tüccarı korumak, kapsayıcı kurumların ve otoritelerin en temel görevi olmalıdır. Buna hukuk ve adalet sistemi de dahildir. Zira hukukun üstünlüğü ve adaletin hızlı tecellisi, yalnızca ticarette değil, toplumun her alanında birleştirici bir çimento görevi görür. Aidiyet ve güven duygusunu pekiştiren, bireyleri sağlıklı ve çağdaş bir topluma dönüştüren en önemli unsur, hukukun üstünlüğüne duyulan inanç ve adaletin gerçekten tecelli ettiğine dair güçlü bir kanaattir. Gerisi laf-ı güzaftır!"

 

Bu sözle anlatılmak istenen; “Herkese birden gelen sıkıntı ve felakete katlanmak, yalnızca bir kişinin başına gelene katlanmaktan daha kolaydır!” Ancak bu söz gelen sıkıntıyı peşinen kabullenme ve edilgen bir psikolojiyi de içinde barındırır. Bir yansıtma içerir, gerçeği ıskalatan ve kolaycılığa yönlendiren bir anlayışa kapı aralar. Bana göre, tam da günümüz dünyasını ve hali hazırda ülkemizin içinden geçtiği zor zamanları en iyi özetleyen ifadelerden biridir. Özellikle, ülkemizin ekonomik dalgalanmalarını açıklamak için kullanılan bir argüman hâline gelmiştir.

Bazı ekonomi otoriteleri, enflasyonun nedenini günümüz Türkçesiyle şu şekilde açıklar: “Tüm dünyada emtia fiyatları arttığı için ülkemizde de enflasyon artmaktadır.” Bu yaklaşım bir yansıtma ve sorumluluktan kaçınmadır. Ekonomik kriz sadece, “Coğrafyamızın dört bir yanında savaşlar var, emtia fiyatları dalgalı bir seyir izliyor, bir de üzerine Trump 2.0 geldi” gibi söylemlerle izah edildiğinde gerçek ıskalanır.

Peki, durum gerçekten böyle mi?

Bu tezlere karşı genelde iki farklı yaklaşım sergilenir. İlkini şu cümlelerle özetleyebiliriz:

“Hırsız içerden olursa, kapı kilidi tutmaz.”

 “Temiz bir çevre istiyorsan, önce kendi kapının önünü süpür.”

 “Bizi aldatan bizden değildir.”

İkinci yaklaşımı ise şu sözlerle özetleyebiliriz:

“Onlar sizi soymadan önce, siz onları soymalısınız. Ticaret dediğiniz budur, işte o kadar!”Louis Ferdinand Céline

“Ticaret hayatına atılanlar yalan söylemeye, hile yapmaya mecburdur. Ama buna başka bir isim takarlar. Önemli olan odur. Sen gidip o lastiği çalarsan hırsız olursun. Ama o herif yırtık lastiğe karşı senin dört dolarını çalmaya kalkışıyor, adı da ticaret oluyor.”John Steinbeck

İşin özü, hangi yaklaşımı tercih ettiğinizdir. İnsanlar ve toplumlar, tercihleriyle var olur, şekillenir ve geleceğe yön verirler. Peki, sizin tercihiniz ne? İyi ticaret mi, kötü ticaret mi? Kazan-kaybet mi, yoksa kazan-kazan mı?

Kazan-kaybet anlayışı ne ahlaki ne de sürdürülebilirdir. Bugünün kazananı, yarının kaybedeni olmaya mahkûmdur. Kısa vadeli kâr uğruna yapılan hesaplar, uzun vadede çöküşü hazırlar.

Oysa kazan-kazan, daha vicdani, daha insani ve en önemlisi sürdürülebilir bir sistemdir. Ancak günümüzde hâkim olan yaklaşım, “Hep ben kazanayım, ekosistem ve pazar ne olursa olsun, benden sonrası tufan” anlayışıdır. Bu düşünce, ülke ekonomisini kemiren bir kene gibi, piyasanın dengelerini bozmakta ve uzun vadede çöküşü kaçınılmaz kılmaktadır.

Türkiye’de enflasyon canavarının yıllardır ölmemesi, aksine büyüyüp güçlenmesinin temel sebeplerinden biri de budur. Mesele yalnızca ekonomik göstergelerle açıklanamaz; bu, esasen bir ticari ahlak sorunudur. Dilediğiniz kadar bilimsel ekonomik modelleri uygulayın, eğer ticari ahlak zayıfsa, hiçbir model bu sorunu çözemez.

Ticari ahlakın temelini ise “yapanın yanına kâr kalmadığı”, hukukun üstün olduğu sistemler oluşturur. Adaletin gerçek anlamda tesis edildiği bir düzende, ticaretin aktörleri de kendilerini yeniden gözden geçirecek ve etik davranışları benimsemek zorunda kalacaklardır.

Yapanın yanına kâr kaldığı, vergi aflarının havada uçuştuğu, kesilen cezaların sistemin açıklarını kullanan uyanıklar yüzünden mahkemelerden geri döndüğü, taklit ve tağşiş yapanların, gramajla oynayanların cezasız kaldığı bir ülkede ticari ahlak arayanların vay haline!

Fırsatçılığın en bariz örneklerinden biri her yıl Ramazan ayında yaşanır. Devlet yetkilileri, Ramazan öncesinde “Bu yıl fiyat artışlarını engelleyeceğiz, et fiyatları sabit kalacak” diye açıklama yaparlar. Fakat her yıl, istisnasız, etiketler fahiş bir şekilde değişir. İşte en güncel örnek:

•          Ramazan ayının başında kıyma 300 TL iken, ay ortasında 900 TL’ye çıktı.

•          Piyasada 2.000 TL’ye bile et bulunuyor.

Bu nasıl oluyor, biri çıkıp bunu bize izah edebilir mi?

Peki, yetkili bakanlıklar, bu durumu engellemek adına rutin açıklamalar dışında hangi somut adımı attı? Kamuoyuyla doyurucu ve şeffaf bir bilgi paylaşımıyla işe başlanılabilir.

Tarım Bakanlığı, sürekli taklit ve tağşiş yapan firmaların listesini yayınlıyor, ama bu yeterli mi? Binlerce firmanın adını kamuoyuna duyurmak, vatandaşı tek tek bunları ezberlemek zorunda bırakmak çözüm değil. Asıl çözüm, bu firmaların ve sahiplerinin ticaretten men edilmesi, bir daha sektöre girmelerinin engellenmesidir.

Bunun yolu, hukukun hızlı ve etkin işlemesi ve kapsayıcı kurumların sıkı takibinden geçer. Sadece liste yayınlamak yetmez; devlet, gereğini yapmalı “yapanın yanına kâr kalmadığı” gösterilmeli ki bu durum diğer kötü niyetli kişilere örnek teşkil etsin.

Kapsayıcı kurumlar işte tam da burada devreye girmeli. Denetim mekanizmaları, mevzuata aykırı davranan tüccarın gözünün yaşına bakmamalı. Kim ticari ahlakı bozuyorsa oyun dışına çıkarılmalı. Çünkü ambara pire girdi mi, önü alınmaz. Kötülük, iyiliğe göre daha hızlı yayılır. Ticarette kötü para, iyi parayı kovar. Kötü tüccar, iyi tüccarı yaşatmaz.

İyi tüccarı korumak, kapsayıcı kurumların ve otoritelerin en temel görevi olmalıdır. Buna hukuk ve adalet sistemi de dahildir. Zira hukukun üstünlüğü ve adaletin hızlı tecellisi, yalnızca ticarette değil, toplumun her alanında birleştirici bir çimento görevi görür.

Aidiyet ve güven duygusunu pekiştiren, bireyleri sağlıklı ve çağdaş bir topluma dönüştüren en önemli unsur, hukukun üstünlüğüne duyulan inanç ve adaletin gerçekten tecelli ettiğine dair güçlü bir kanaattir. Gerisi laf-ı güzaftır!

Zira Fatih Sultan Mehmet Han’ın dediği gibi:

“Aklı öldürürsen ahlak da ölür.
Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.”