Her Yeri Maden Sahası İlan Edin de Siz de Kurtulun, Biz de!
85 milyon insanın itirazları haksız, birkaç maden baronu haklı, öyle mi?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı neden maden şirketlerinin taleplerini dikkate alıyor da halkın çığlıklarını duymuyor? Anlaşılır gibi değil.
Maden baronları doğayı, ormanları, suyu, çiçekleri, böcekleri sevmiyor mu? Yalnızca insanların değer biçtiği, doğadaki diğer canlılar için hiçbir anlamı olmayan altını mı seviyorlar?
İklim Bakanlığı’nın resmî sitesinde şu misyon ifadesi yer alıyor:
“Doğal çevreyi korumak, sürdürülebilir şehirler ve yerleşmeler oluşturmak üzere; şehirlerimizin kimliğini canlandıran ve yatay mimariyi esas alan planlama, dönüşüm, güvenli yapılaşma, taşınmaz yönetimi ve konut sektörü ile çevreye yönelik tüm hizmetleri düzenleyici ve denetleyici bir anlayışla yapmak.”
Peki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sadece maden şirketlerinin bakanlığı mı?
Onların sitesindeki misyon ve vizyon da şöyle:
Misyon: “Küresel bir yaklaşımla enerji ve maden kaynaklarını; verimli, çevreye duyarlı, sürdürülebilir ve azami yerlilikle değerlendirerek ülke refahına en yüksek katkıyı sağlamak.”
Vizyon: “Türkiye Yüzyılı’nda insan ve çevreyi merkeze alan, enerji ve madencilikte dönüşümü gerçekleştirmiş, net ihracatçı, kaynak ve teknolojide yetkin bir Türkiye.”
Dikkat ettiniz mi? Her iki bakanlığın misyonunda da “çevre” vurgusu var. Peki bu “çevre” sadece kâğıt üstünde mi kalıyor? “Tabii kaynaklar” denildiğinde yalnızca taş ve toprak mı akla geliyor?
Tarım ve Orman Bakanlığı, tabii kaynakların ne olduğunu diğer bakanlıklara bir zahmet anlatmalı. Ama yasa Meclis’e geldiğinde, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu düzenlemeye bir itirazı oldu mu? Özellikle ÇED sürecinin otomatikleştirilmesini içeren maddelere? Biz, bakanlığın itiraz ettiğini düşünerek bu çağrıyı yapıyoruz.
Doğayı gerçekten anlamak için…
Belki karar vericilerin farkındalığını artırmak gerekir. Örneğin Enerji Bakanlığı yetkilileri ve maden patronları için bir “yaşam deneyimi” öneriyorum:
Belki o zaman doğanın çığlığını duyarlar.
Sayın Bakan’ın çocukluğunun Hatay-Kırıkhan’da, Amik Ovası manzarasında geçtiğini biliyoruz. Sabahları kuş seslerinin ve çiçek kokularının sardığı o bereketli topraklarda büyüyen birinin, bugün doğayı tehdit eden bir yasaya itiraz etmemesi ayrıca düşündürücü…
Sadece zeytin mi?
Doğadaki denge yalnızca zeytin ağacıyla sınırlı değil. O habitatta yaşayan binlerce canlı, yerin altındaki ekosistem… Hepsi yok ediliyor. Yerin altındaki canlılar evsiz kalınca başka nereye gidecek? Doğanın dengesini bozmayı bırakın artık! Çünkü doğa öyle bir ders verir ki hepimiz altında kalırız.
Bu yasanın destekçilerine, son yıllarda doğanın verdiği cevapları hatırlatmak boynumuzun borcu:
Ve en acı olanı: Her doğal afetten sonra televizyonlarda uzmanlar boy gösteriyor, yapılması gerekenleri anlatıyor ama sorumlular asla açıklanmıyor. İhmaller zincirini anlatanlar, sorumlular zincirini de bir zahmet saysın ki hepimiz aydınlanalım.
Cumhurbaşkanına bu yasalar nasıl anlatılıyor?
Sayın Cumhurbaşkanı’na bu yasalar arz edilirken, danışmanlar gerçekten artılarını ve eksilerini eksiksiz anlatıyor mu? “Sıfır Atık” projesini ulusal ve uluslararası arenada sahiplenen sayın Hanımefendi’nin emeklerini yerle bir edecek bir maden yasası nasıl imzaya sunuldu?
https://sifiratik.gov.tr adresinde ana mesaj şöyle:
“Doğaya izinizi sevgiyle bırakın!”
Gerçekten imza atılacak bir slogan. Ama gelecek nesillere yemyeşil, oksijeni bol, suyu ve ormanları zengin bir ülke mi bırakacağız, yoksa çölleşmiş, ağaçların terk ettiği bir ülke mi?
Kağıt üstünde güzel görünen ama uygulamada ülkeyi çölleştirecek bu “maden yasası” hangi vicdana sığar? Hem de sıfır atık projesinin yürütücüsü Çevre ve İklim Bakanlığı iken…
Doğru olan hangisi?
SONUCA BAKTIĞIMIZDA, KADİM AĞAÇLAR UZUN ZAMANDIR BU ÜLKEYİ TERK EDİYOR!
Kutsal bir uyarıyla bitirelim
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Tin ve Nur surelerinde, zeytine ve incire verilen öneme dikkat çekilir.
Zeytin; üzerine yemin edilen, nuru temsil eden, toprağın en kadim ve en kutsal armağanlarından biridir. Tin Suresi’nde adı anılan, Nur Suresi’nde Allah’ın nuruna benzetilen bu mübarek ağaç yalnızca bir gıda değil, kültürel hafızamızın ve ekolojik dengenin de simgesidir.
Ama çıkarılan Maden Yasası’yla birlikte, bu kutsal ağacın kökleri artık sadece toprağa değil, tehdit altındaki bir geleceğe de uzanıyor. Zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması, bu bereket sembolünü yok oluşa sürüklüyor.
Kur’an’da nuru temsil eden zeytin yağıyla aydınlatılan kandil, şimdi rantın karanlığıyla sönme tehlikesiyle karşı karşıya. Oysa bir milletin nurunu birkaç gram maden uğruna söndürmek; sadece doğaya değil, kadim değerlere de ihanettir. Çünkü zeytin ağacı kesildiğinde yalnızca bir ağaç değil; hafızamız, inancımız ve geleceğimiz de toprağa düşer.