Sıcak havalar ortalığı kavururken bölgemizde de gündem hiç durulmuyor. İsrail’in İran’a saldırısı, bitmek bilmeyen Suriye süreci ve ülkemizin iç politikadaki en sıcak başlıklarından biri olan, içeriği hakkında hâlâ net bir bilgi paylaşılmayan “Terörsüz Türkiye” açılımı… Tüm bu gelişmelerin gölgesinde hem ülke hem de sektör olarak ekonomik sorunlarla başa çıkmaya çalışıyor, geleceği belirsiz bir süreçte yol almaya devam ediyoruz.
Dünyadaki ve özellikle bölgemizdeki sıcak gelişmeleri dikkate aldığımızda, yeni bir haberleşme paradigmasına ihtiyaç duyulduğu çok açık. 21. yüzyılın dijital altyapısı artık yalnızca yeraltı fiber hatlarla değil; aynı zamanda yörüngede dönen yüksek teknoloji uydularla şekilleniyor. Türkiye’nin dijital dönüşüm vizyonunun temel taşlarından biri olan yerli uydu geliştirme çalışmaları, yalnızca iletişim altyapısını güçlendirmekle kalmıyor; çevresel sürdürülebilirlik, veri güvenliği ve stratejik bağımsızlık açısından da kritik bir öneme sahip.
Türkiye olarak yerli uydu üretiminde stratejik derinliği sağlamak zorundayız. Uydu teknolojisi yüksek mühendislik, uzun soluklu Ar-Ge yatırımları ve güçlü bir ekosistem gerektiriyor. Bu nedenle Türksat 6A projesi yalnızca bir teknolojik ürün değil; bilgi birikimini artıran, insan kaynağını geliştiren ve ulusal bir teknoloji ekosistemi oluşturan bir adım olarak görülmeli.
Türksat 6A’nın öne çıkan başlıkları arasında; tamamen yerli mühendislik ve yazılım altyapısı, ASELSAN, TUSAŞ, TÜBİTAK UZAY ve CTech gibi milli şirketlerin iş birliği, Ku bandında 20’den fazla kapsama noktasında hizmet verebilme yeteneği ve 7,5 kW güç kapasitesiyle geniş kapsama ile güçlü sinyal avantajı yer alıyor. Bunlar ciddi kazanımlar. Ancak bunun sürdürülebilirlik boyutunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
Mevcut uydular, yüksek enerji tüketimi ve kimyasal yakıt kullanımı nedeniyle çevresel etkiler açısından eleştiriliyor. Bu nedenle son yıllarda “yeşil uydu” kavramı öne çıkmaya başladı. Yüksek enerji verimliliği sağlayan elektrikli itki sistemleri, geri dönüştürülebilir veya düşük toksik malzemelerin kullanımı, yörünge düzenlemesiyle uzay çöpünün azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan yer istasyonları artık daha fazla gündemde. Türkiye’nin de bu eğilimleri benimseyerek yerli uydu projelerine enerji verimliliği, düşük emisyonlu fırlatma yöntemleri ve çevresel etki ölçüm kriterlerini entegre etmesi, ülkemizi sürdürülebilir uzay teknolojileri ligine taşıyacaktır.
Ülkemizin jeopolitik gerçeklerini dikkate aldığımızda; Türkiye, Asya, Avrupa ve Orta Doğu’nun kesişim noktasında yer alarak tarih boyunca stratejik bir geçiş ve iletişim merkezi olmuştur. Ancak bu avantajlı konum, günümüzde art arda yaşanan bölgesel krizler ve savaşlar nedeniyle aynı zamanda ciddi güvenlik risklerini de beraberinde getiriyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin çatışmaları ve Kafkasya’daki istikrarsızlık, haberleşme sistemlerine yönelik siber ve fiziksel tehditlerin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu ortamda haberleşme altyapısının dışa bağımlı olması, ulusal güvenliği doğrudan tehdit eder hâle geldi. Uydu sistemlerinin kontrolünün başka ülkelerde olması hem veri gizliliği hem de kesintisiz hizmet sağlanması açısından stratejik bir zafiyettir. Nitekim 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı sırasında uzaydan yapılan sivil iletişim saldırıları, birçok ülkede uydu güvenliği tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Türkiye gibi jeopolitik açıdan kilit bir ülkenin kendi haberleşme uydularını geliştirmesi, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda stratejik bir savunma refleksidir.
Geçen ay Türk Telekom, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapacağı yatırımı duyurdu. Bunu şu şekilde okumak daha anlamlı olacaktır: Türkiye’nin haberleşme vizyonu yalnızca yurt içiyle sınırlı değil; KKTC’de başlatılan yeni fiber altyapı yatırımı, bu vizyonun sınır ötesi boyutunu da ortaya koyuyor. Türk Telekom’un Kuzey Kıbrıs’ta kuracağı yüksek hızlı ve güvenli iletişim altyapısı, yalnızca teknik bir iyileştirme değil; jeopolitik, dijital egemenlik ve kardeşlik bağları açısından stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Bu yatırım, Türkiye’nin dijital gücünü bölgesel ölçekte yaygınlaştırma ve “ortak dijital güvenlik alanı” oluşturma hedefinin somut bir adımı olarak görülmeli.
“Yeşil Uydu, Temiz Sinyal” vizyonu, yalnızca teknolojik bir dönüşümü değil; aynı zamanda çevresel ve stratejik bilinçle şekillenen yeni bir haberleşme çağını temsil ediyor. Bu çağda Türkiye, artık sadece sinyal alan değil; sinyal yayan, yön veren ve dönüşümün öncüsü olan bir aktör konumuna yükselmeli.
Bu perspektiften yola çıkarak, “Haberleşmenin Sürdürülebilir Geleceği” konusunu masaya yatırdık. TUYAD başta olmak üzere sektör temsilcileri, bu alandaki kritik gelişmelere dair önemli değerlendirmeler paylaştı. Ayrıca TÜRKSAT Genel Müdürü Ahmet Hamdi Atalay, TÜRKSAT 6A, KamuNet projesi, dijital dönüşüm, siber güvenlik ve genç mühendislerin sektöre kazandırılması gibi başlıklarda dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Atalay, “TÜRKSAT’ı küresel bir oyuncu yapmak için çalışıyoruz” diyerek vizyonlarını özetledi.
Sektörün nabzını tutan haberlerimiz, uzman yazarlarımızın derinlemesine analizleri ve sektöre yol gösteren içeriklerimizle dolu Ağustos sayımızın da ilgiyle okunacağına inanıyoruz.