SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

1- Haberleşmenin Evrimi.

47. Meslek yılımı yaşamanın mutluluğu içinde “temiz sinyal” sözcüklerinin ne kadar geniş kapsamlı bilgi içerdiğinin farkındayım. 1977 yılında taze bir mühendis olarak, henüz kullanıma yeni çıkarılmış olan CMOS tüm devreler ile iletişim cihazları tasarım girişimine başlamıştım.

Ancak zaman elektromekanik düzeneklerin yaygın olarak kullanıldığı haberleşme sistemleri çağıydı. Mekanik ve elektrik mühendisliği harikaları minik röleler aynı anda kapama veya açma yapabilen çoklu kontakları milisaniye (ms) süresince harekete geçirebiliyordu.

Sonuç olarak haberleşme sistemlerinin kalbinde çağrıyı başlatan, çevrilen numarayı bulan, arayan, yönlendiren, ücretlendiren ve sonlandıran isimleri “Marker” olan EM işlemciler görev yapmaktaydı. İçinde bulunduğumuz dönemin CPU’larının mekanik modelleri olarak düşünebiliriz.

Marker’lar belki inanmayacaksınız paralel çalışabiliyor ve yük paylaşımı ile trafiği yönetebiliyorlardı. Birisinin başlattığı çağrıyı bir başkası sonlandırabiliyordu. Marker’lar hataları fark edebiliyor ve test çatıları vasıtasıyla basılı karton kartlar ile arızanın nasıl ve nerede olduğunu bildirebiliyordu.

Sayıları 10 olan en geniş kapsamlı Marker birlikteliği Tahtakale Uluslararası santralinde görev yapıyordu. Türkiye’nin yurt dışı iletişiminin tamamı bu mekânda kurulu devasa mekanizma ile kesintisiz başarıyordu.

Çarpıcı bir gelişme ile devam edelim.

Kullanılmakta olan uluslararası işaretleşme yöntemi CCITT tarafından tanımlanmaktadır. Standart destekli alıcı/verici ürünler Netaş mühendislerinin tasarladıkları elektronik devreler ve ilk kez kullanılan belleklerle gerçekleştirildi. 1981 yılının bir Haziran gecesinde, yazdırılarak aranan çağrıların yerine, ilk kez Almanya ile otomatik arama test edilerek başarılmıştı. Sabaha kadar süren ilk örnek doğrulama tüm kıstasları ile geçerli onayı almıştı ve biz “çocuklar gibi şendik”.

Kısaca “Crossbar” çapraz çubuk anahtarlama olarak bilinen sistemin elbette en belirgin olumsuz özelliği boyları 2.5 metreyi bulan çatılarıydı. Üretilmesi esnasında, milyonlarca tel bağlantı hava tabancaları ile kontaklarla irtibatlandırılıyordu. Ayrıca kurulacak ve hizmet verecek oldukları mekânda ciddi ağırlıkları ve yükseklikleri nedeniyle inşaat maliyetleri geleneksel yapılara kıyasla oldukça yüksekti.

EM sistemlerin kurulumları 1985 yılına kadar devam etti. Şehirlerde haberleşme ve iletişimin ana omurgasını oluşturdu ve ekonomiye önemli ölçüde değer kazandırdı.

Sonunda sürdürülebilirlik denkleminde eşitlik kesintiye uğradı, fayda ile yarar geriye düşmekle yüzleşti. Üretiminde kullanılmakta olan fabrika alanı, işletme süresince tüketilen enerji, bakım ve tamir giderleri bütçeleri zorlamaya başladı. Mekanik çağ kapanıyor, sayısal devran başlıyordu. Yenilik sek gibi bendini yıktı ve neredeyse her şeyi kökten değiştirmeye adaydı. 40 yıl önce yaşanan devamsızlığın varmış olduğu konumu şimdi birlikte deneyimliyoruz.

Mekanik Telekom artık yerini elektronik sayısal sistemlere (digital) terk edecekti. Dönüşüm geçişi hızlandırdı, aynı yüz ölçümünde, üretim kapasitesi 10 katına çıkmıştı ve işletme giderleri 10 kat azalmıştı.

2 – Çevre Dostu Yaklaşımlar.

Sürdürülebilirlik bilinci, sayısal sistemlerin yaşamımızda yerini alması, yerel özgün tasarım ve teknoloji transferi ile gerçekleşen üretimin, uygulamaya, ölçülmeye, iyileştirmeye başlanması ile birlikte ivmelendi. Atıkların bertaraf edilmesi, tesislerde devreye alınan arıtma ünitelerinden geçirilerek doğaya salınması ve ISO14001 sertifikasyon belgelendirme, çevreye duyulan hassasiyetin göstergesi olmuştu. İşin daha da ilginci çevremizde flora/fauna araştırması yapabilecek cesareti kendimizde bulmamızdı. Bitki örtüsü ve yaşam varlığı tespiti neticesinde koruyucu eylem planları hazırlayarak harekete ve izlemeye geçirilmişti.

Eko-Tasarım gündemde olunca hedeflerimiz içinde hatasız üretim, sahada bozulmayan sistemler öncelikle yer almaktaydı. 6 Sigma (1 milyon parça üretiminde 3.4 hata), ve sonrasında sıfır hata, MTBF (Her iki duruş arasında geçen ortalama süre), MTTR (arızalı ürünlerin ortalama tamir süreleri ile tanışmıştık.

Çevre ve zorlama test laboratuvarları kabiliyeti ile ürün ve sistemler, müşteri ile buluşmadan önce, sezgilerimizle, en ince noktasına kadar incelenerek, sınavdan geçmek mecburiyetindeydi. Deney ve gözetimler ürünlerin, sevecen ve şiirsel bir yaklaşım ile kullanıcılara kavuşmasını sağlamaktaydı.

Ürün şartnamelerinde yukarıda bahsedilen yeni tanıştığımız öğelerin bulundurulması gereklilik kazanmıştı. Hedeflerin hesaplanmasının ardından, doğrulama yöntemleri ile deney verileri, asıl saha gerçekleri ile kıyaslanarak,  vargılar gözden geçirilmekteydi. Duyarlılığımız tedarik zincirine ve satış yaklaşımlarına kadar uzanmıştı. Bileşenlerin yenilik içinde eko-tasarıma yansıması seçim unsurlarının titizlikle yerine getirilmesi ile yürütülüyordu. Süreçlerin tamamının kalite ve güvenilirlikle bezenmesi, kazanımlarımızı arttırarak, çevre hassasiyetimizin benimsenmesi ürünlere ve dolayısıyla müşteri memnuniyetine yansıyordu.

3 – Verimlilik, Sürdürülebilirlik

Değişimin, şirket yapılanmasına kadar uzanan etkilerini, verimlilik edinimleri ile kanıtlamıştık. Kalitesizliğin maliyeti sadece karlılığı azaltmakla kalmıyordu aynı zamanda doğaya yitim ve hasar vermekteydi. Aslında düşünceler, alışkanlıklarımız ve sonrasında yenilikçi uygulamalarla, mükemmelliği aramaya uzanmaktaydı.

Seri üretim neticesinde sunulmakta olan çözümlerin kusursuzluğu dolaylı olarak Ar-Ge programlarının amaçları doğrultusunda ileri teknoloji yatırımlarının öncelik sıralamasını sağlamaktaydı. Kusurların giderilmesinde yitirilen emek yok sayılacak seviyeye indirilmişti.

Odaklanmak “attığınız taş ürküttüğünüz kurbağa değer mi?” sorusuna cevap ise kesinlikle evet olmuştu. Taş yerini bulmuş nihayetinde (Kalder) Kalite Derneği TKY birinciliği, iki kez üst üste Avrupa Toplam Kalite Prize Ödülü ile taçlanmıştı. (TQM _ EFQM). Türkiye’nin özel sektör kapsamında en geniş boyutlu Ar-Ge merkezi 400 çalışanı ile özgün Telekom çözümleri alanında ve uluslararası standartlar kapsamında saygın konumunu küresel olarak ispatlamıştı.

4 – Eko-Tasarım

Günümüzde eko-tasarım kavramını sevinç ve coşkuyla takip ediyoruz. Tabiatıyla, zamanında ürünlerin, yaşamından – bertaraf edilmesine kadar uzanan yolculuğu matematiksel rakamlarla devamlılık olarak kurguluyor ve gözlemliyorduk. Yalnızca yaşam döngüsü boyunca ürünlerin çevreye verdiği zararı, tahmin etmekte yeteri kadar bilimsel somut verile kullandığımız varsayılamaz. Ürünün görevini tamamlamasının ardından hedeflere ulaşıldığının tespiti yeterli kabul edilmekteydi.

Artık sağduyu ile bakış açımızı çevireceğimiz anlamlı eylemler için hazırlıklar tamamlanmış ve yürürlüğe alınmıştık. Amaç doğrultusunda Avrupa Birliği ESPR (Eco-design for Sustainable Products Regulation) yönetmeliği yayınlanmıştır. Çevresel etkilerin azaltılması ve döngüsel ekonomi ilkelerine uygun geliştirme faaliyetinin yürütülmesi bir plan çerçevesinde işlevsellik kazanmıştır. Yönetmelik 18 Temmuz 2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Öncelikli olarak tanımlanan konu başlıkları içerisinde birinci sırada sayılabilecek Dayanıklılık ve Onarılabilirlik gelmektedir. Geçmişte özenle üzerinde durduğumuz MTBF/MTTR unsurları yeniden ve daima çağdaş niteliğini sürdürmektedir. İkinci adımda ise ürünleri Geri Dönüştürülebilmesi meselesi olmazsa olmaz koşullar içinde yer almaktadır. Üçüncü seviye olarak kayıtlara geçen aşamanın Geri Dönüştürülmüş İçerik Kullanımı olarak ele alınması da şaşırtıcı olmamıştır. Bahsedilen konu başlıkları bir öncelik sıralaması olmadığı gibi, etki ağırlıkları eşit tesirli olarak öngörülmektedir.

Dolayısıyla ESPR başlangıç aşamasında ürünlerin Pazarda Dolaşımı ve Enerji/Kaynak Verimliliği başlıkları ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Yüzey genişlemiş, toplumun bütün kesinlerini ilgilendiren basamaklara erişmiştir.

5 - Sonuç

Haberleşme için “yeşil uydu temiz sinyal” yaklaşımı sabahlara değil tartışılacak olmaktan çoktan çıkmıştır. Somut yönetmeliklerle kavramsal ve yönetsel ilkeleri belirlenmiştir. Dergimizin bu konuyu gündeme taşımasını kutluyorum. Amacımız beceri ile uygulama planlarını hazırlamak olmalıdır. Sonrasında teori ile sahanın gösterdiği gerçek verileri kıyaslamak ve rotamızda düzeltmeler yaparak rekabetçi konumumuzu daha uç noktalara taşımalıyız.

“Çevreyi süzmeyi bırak da işimize bakalım” deyiminin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlama zamanı…

İcrayı San’at Eyle.