Yapay zekânın temel yakıtı veridir. Ne var ki bu veriler çoğunlukla bireylerin bilgisi ve açık rızası olmadan toplanmakta, işlenmekte ve saklanmaktadır. Mahremiyet hakkı, modern bireyin en temel anayasal güvencelerinden biridir. Yapay zekâ ise bu hakkı sistematik biçimde zedeleme potansiyeline sahiptir.
Etikten Hukuka Giden Yol
Etik ilkeler, sistem tasarımcılarının vicdanına hitap eder. Ancak teknolojinin tarihsel seyri bize göstermiştir ki, vicdan her zaman yol gösterici olmayabilir. Hele ki rekabetin acımasız, inovasyonun sınırsız, denetimin ise gönüllülüğe bırakıldığı bir düzlemde “iyi niyet” yetersiz kalır. Bu yüzden yapay zekâ teknolojilerinin gelişimi yalnızca teknik değil, aynı zamanda politik ve hukuki bir meseleye dönüşmüştür.
Yapay zekânın toplumsal etkileri derinleştikçe, regülasyon bir lüks değil, demokratik toplumların ayakta kalması için bir zorunluluk haline gelmektedir.
Kamusal Yarar ve Özel Çıkar Arasındaki Gerilim
Günümüzde yapay zekâ sistemlerinin büyük bölümü özel sektör tarafından geliştirilmektedir. Bu aktörlerin temel motivasyonu, kâr maksimizasyonudur. Ne var ki YZ’nin yön verdiği kararlar bireysel alanı aşarak toplumsal yapıya nüfuz eder hale gelmiştir.
Örneğin sosyal medya algoritmaları, daha fazla reklam geliri elde etmek uğruna kullanıcıları uç görüşlü içeriklere yönlendirmekte; bu da dikkat ekonomisini manipüle etmenin ötesinde, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Dijital kamusal alan, ticari çıkarların şekillendirdiği bir mimariye dönüşürken, demokrasinin altı oyulmaktadır.
Bu noktada regülasyon yalnızca teknolojiyi dizginlemek değil; kamusal sağduyunun, demokratik değerlerin ve sosyal bütünlüğün korunması için de bir müdahale aracıdır.
Hesap Verebilirliğin Belirsizleşmesi: Etik Boşluk
Yapay zekâ sistemlerinin kararları karşısında sorumluluğun kime ait olduğu sorusu hâlâ netleşmemiştir. Literatürde bu durum “etik boşluk” (responsibility gap) olarak adlandırılır. Örneğin bir yüz tanıma sistemi yanlış bir kişiyi tespit edip tutuklanmasına neden olduğunda, bu hatanın faili kimdir? Yazılım geliştirici mi? Sistemi satın alan kamu kurumu mu? Eğitilen veriyi sağlayan şirket mi?
Etik boşluklar, hukuki boşluklara dönüşmeden kapatılmalıdır. Regülasyon, karar süreçlerini şeffaf hale getirir, sorumluluk dağılımını netleştirir ve açıklanabilirlik talep eder. Aksi halde insanlar makinelerden değil, birbirlerinden hesap soramaz hale gelir.
Küresel Rekabetin Etik Tuzakları
ABD, Çin ve Avrupa Birliği arasında süren yapay zekâ yarışı yalnızca ekonomik değil; stratejik, ideolojik ve askeri boyutlar taşımaktadır. Otonom silah sistemleri gibi uygulamalarda etik ilkeler sıklıkla ikinci plana atılır. “Kim daha önce geliştirir?” sorusu, “Kim daha etik davranır?” sorusunu gölgede bırakmaktadır.
Bu durum, Soğuk Savaş döneminde nükleer teknolojide yaşanan etik-askeri ikilemleri hatırlatır. Nasıl ki nükleer silahlar için uluslararası denetim mekanizmaları ve sözleşmeler geliştirildiyse, yapay zekâ için de benzer etik normlar ve sınırlar oluşturulmalıdır. Aksi hâlde “geri kalma korkusu”, ortak insani değerlerin önüne geçer.
Veri Egemenliği ve Mahremiyetin Aşınması
Yapay zekânın temel yakıtı veridir. Ne var ki bu veriler çoğunlukla bireylerin bilgisi ve açık rızası olmadan toplanmakta, işlenmekte ve saklanmaktadır. Mahremiyet hakkı, modern bireyin en temel anayasal güvencelerinden biridir. Yapay zekâ ise bu hakkı sistematik biçimde zedeleme potansiyeline sahiptir.
Yüz tanıma sistemlerinin kamusal alanda sürekli izleme yapması, sağlık uygulamalarının verileri üçüncü partilere satması ya da eğitim yazılımlarının çocukların psikolojik profillerini depolaması... Bunlar teknik değil; açıkça etik ve hukuki sorulardır. Ve cevabı bireysel sözleşmelere bırakılamaz. Bağımsız ve güçlü regülasyonlar zorunludur.
Teknolojik Kötülüğün Sıradanlaşması
Yapay zeka sistemleri gündelik yaşamı kolaylaştıran pratik araçlar gibi görünür. Ancak aynı sistemler aynı zamanda gözetleyen, dışlayan, manipüle eden işlevler de barındırır. En tehlikeli senaryo ise bu zararların “fayda” maskesiyle sıradanlaşmasıdır.
Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramı burada tekrar hatırlanmalıdır. Bürokratik sistemlerin emirle yürüttüğü kötülük, bugün yapay zekânın “algoritmik tarafsızlık” kisvesi altında yeniden üretilebilir. Regülasyon, bu karanlığı görünür kılmanın en etkili yoludur.
İnovasyonun Kör Noktaları ve Regülasyon
Sıklıkla öne sürülen bir karşı argüman “aşırı regülasyon inovasyonu boğar” şeklindedir. Bu argüman kısmen doğru olsa da, tarih bize gösteriyor ki regülasyonsuz bırakılan sistemler kriz, felaket ve skandallarla sonuçlanmıştır: 2008 finansal çöküşü, çevre felaketleri, gıda güvenliği skandalları…
Bu nedenle yapay zekâda da inovasyonun yönü kamu yararı doğrultusunda çizilmeli, etikle hizalanmalıdır. Regülasyon, ilerlemeyi yavaşlatmaz; onu insanlık yararına yönlendirir.
Yapay Zekâ Regülasyonu: Prensipler ve Politikalar
Aşağıdaki başlıklar ile etkili bir yapay zekâ regülasyonunun taşıması gereken temel bileşenleri özetlemeye çalışacağım. Bu bağlamda;
Etik İlkelerle Uyum Zorunluluğu
Şeffaflık ve İzlenebilirlik Yükümlülüğü
Veri Koruma ve Mahremiyet Düzenlemeleri
Yüksek Riskli Alanlara Özel Kurallar
Sahte İçerik Düzenlemeleri
İstihdam ve Ekonomi
Otonom Silah Sistemleri Yasağı
Çocuklar ve Savunmasız Gruplar İçin Koruma
Tescil ve Lisanslama Sistemleri
Açık Kaynak ve Kamu Yararına Zorunluluk
Önce İnsan
Yapay zekâ, potansiyeli kadar riski de yüksek bir teknolojidir. Bu nedenle regülasyonlar ne inovasyonu boğacak kadar katı ne distopyaya kapı aralayacak kadar gevşek olmalıdır.
Toplumu yönlendiren algoritmaların insan hayatı üzerinde belirleyici olduğu bir çağda, temel ilkemiz açık olmalı:
“Önce insan.”
Bu doğrultuda, dengeli, esnek fakat etkili regülasyon sistemleri; dijital çağın Leviathan’ını ehlileştirmek için elimizdeki en güçlü araçtır.