Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde, pandemi ile birlikte Cumhurbaşkanlığı kararıyla bilişim personeline uzaktan çalışma hakkı tanınmaya başlandı. Herkesin malumu.
Karar yayınlandı yayınlanmasına, ancak bilişim personelinin tanımı bir türlü netleşmedi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na göre bilişim personeli, bilgisayar ve elektrik-elektronik mühendisliği bölümü mezunlarından ibaret.
Türk Akreditasyon Kurumu’nun (TÜRKAK) tanımı ise şöyle: Fakültelerin dört yıllık bilgisayar mühendisliği, yazılım mühendisliği, elektrik mühendisliği, elektronik mühendisliği, elektrik-elektronik mühendisliği ve endüstri mühendisliği bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak. TÜRKAK tanıma, elektrik mühendisliği ve endüstri mühendisliğini eklemiş durumda.
Dünya örneklerine bakacak olursak:
Bizde ise matematik bölümü, temel bilimler kategorisinde yer almakta ve bilişim personeli statüsünde değerlendirilmemektedir.
Asıl problemimiz ise şu: Standartlara uymuyor, ortaya çıkardığımız uygulamaları tarif edemiyor ve çizgilerimizi belirleyemiyoruz. Hal böyle olunca, “Bilişim personeli kime denir?” sorusunu bile tanımlayamıyoruz.
Yazılım sektörü, kaldıraç etkisi bakımından en yüksek potansiyele sahip sektörlerden biridir. Örneğin Enrico Moretti’nin çalışmalarına göre, yüksek beceri gerektiren sektörlerde yaratılan her bir nitelikli iş, hizmet sektöründe (restoran, perakende, hukuk vb.) ortalama 5 ek iş fırsatı doğurmaktadır. Dolayısıyla yazılım alanında 10 bin yeni mühendis istihdamı, hizmet sektöründe 50 bin ek istihdam yaratabilir.
Bu kadar katma değerli bir sektörde, mezuniyeti sorgulamak bilişimin doğasına aykırıdır. Dolayısıyla herhangi bir bölümden mezun olmuş, ancak yazılım alanında kendini geliştirmiş ve bunu belgelerle kanıtlamış herkes bilişim personeli olarak tanımlanmalı, bu tanım tüm teknoparklar için geçerli olmalıdır.
Özellikle yeni kurulan teknoparklar için bu hususlar büyük önem taşımaktadır. Zira yeni teknoparklarda personel de, süreçler de tecrübesizdir. Bu nedenle köklü teknoparkların öncülük etmesi gerekiyor.
Son olarak önemli bir noktayı vurgulamak isterim: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri yönetimleri ve personeli, her sorumuzda topu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na atarak sorumluluktan kaçmamalıdır. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, hiçbir Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin günah keçisi değildir.
Sonuç:
Yazılım sektörü; yüksek verimlilik, ölçeklenebilirlik ve çarpan etkisi sayesinde küçük yatırımların bile ekonomide büyük dönüşümler yaratabileceği bir kaldıraç gücüne sahiptir. Bir yazılım projesi, istihdam, ihracat, verimlilik ve hizmet sektöründe zincirleme faydalar doğurabilir. Türkiye özelinde, bilişim sektöründeki büyüme ve ihracat potansiyeli, bu kaldıraç etkisinin canlı bir örneğini oluşturuyor.
Dolayısıyla artık sınıflandırmayı mezuniyetler üzerinden değil, ölçeklenebilirlik ve çarpan etkisi üzerinden yapmalıyız.
En kıymetli hazinemiz olan zamanı, bu tür gereksiz tartışmalarla harcamamalıyız.