Paris, Roma, Londra, Manchester, NewYork, Bombay, Amsterdam, Wellington, Janeau…
Google’a ya da diğer yapay zekâ programlarına sormadan JANEAU’nun nerenin başkenti olduğunu bilen okurumuza Janeau tatil programı hediye etmeyi planlıyordum ki, profesyonel bir kâşif deneyimlemeden sizlere böyle bir sürprizin iyi mi kötü mü olacağını kestiremedim. Bu nedenle ünlü Amerikalı Türk kâşif Cemal Çelebi’yi gönderip, gelen rapora göre böyle bir plan yapalım dedim kendi kendimize.
Bu şehirlerde nerden çıktı! Hepsi bilindik. Bizlerin gözünde genelde turistik ve kültürel etkinlikleri ortak noktaları.
Paris’i Şanzelize Meydanıyla, Roma’yı Aşk Çeşmesi ve Neronuyla, Londra’yı Sherlock Holmes ve meşhur İngiliz Kraliyet Ailesiyle, Manchester’i futbol takımıyla, NewYork’u Özgürlük Anıtıyla… biliriz. Bir de bu şehirleri kendi kişiliklerini ortaya koyan ve şehir sakinlerinin yaşam kalitelerini destekleyen mimarileri ile hatırlarız. Dünyada bu şekilde birçok kendine has, yozlaşmamış şehir kültürü olan kentler sayabiliriz. Sydney, Hatay, Amsterdam, Oslo, İsfahan, Florance, Boston, Houston, Petersburg, Semerkand, Ekaterinburg, Venedik…
Bu güzel şehirlerin ortak paydasında, arka planda, görünmeyen bir el gibi çalışan kendi şehir ekonomileri yatmaktadır. Yerel ekosistemleri yaşayan canlı ekosistemler olarak ön plan çıkmaktadır.
Kendi ülkemizden örnek verdiğim il Hatay. 2001 ve 2008 ekonomik krizleri hızlı atlatmış, hatta 2001 krizi bu şehre uğramamış bile diyebiliriz. 1990’daki Irak-Kuveyt 1.nci Körfez Savaşı, Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırındaki tüm şehirlerin ekonomilerini çok kötü vurmuştur. Çünkü bu şehirlerin yerel ekosistemleri Irak ve Suriye ile yapılan ticaretle yaşayabilen ekosistemlerdi. Güney sınırımızdaki 7 ilden biri olan Hatay bu darboğazdan en hızlı çıkan ilimiz olmuştur. İşin detayına baktığınızda, ilin ekonomik altyapısı, sosyo kültürel bağlar, ekonomideki oyuncuların çok çeşitliği, işgücü esnekliği, yöre insanının değişimlere adaptasyon kabiliyeti, yaratıcılık sayılabilir. İlginç bir bilgi 90 yılların sonuna kadar İskenderun İlçesinin önde gelen büyük sermayedar ailelerden biri Yahudi bir aile. Daha ilginci Cami, Kilise ve Sinagog’un birbirine sırtını dayamış şekilde aynı noktada bulunduğu bir yer Antakya. Lafın özü, şehir, içinde yaşayan farklı kültürleri kendi kültür havuzunda ne kadar benimsiyor ne kadar harmanlıyorsa bu vak’a şehrin diğer tüm kalemlerine pozitif yansıyor. Bunu da sağlayacak olan o şehrin sakinleri ile meslek odaları ve STK’larıdır.
Buralarda yaşayan insanların genel anlamda, şehirlerine bağlılık düzeylerinin çok yüksek olduğu, göç verme oranları çok az olduğu, işsizlik oranları ülke ortalamalarına kıyasen daha düşük olduğu, mutluluk düzeylerinin kendi ülke ortalamalarına göre yüksek olduğu görülmektedir. Sizleri çok dataya boğmamak adına genel bilgiler sunuyorum. Bazı veriler, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim İndeksi raporlarından incelenebilmektedir (ülke bazlı).
Ancak bu istatistikler bir yana, esas; Şehirlerin de biz insanlar gibi yaşayan kimlikleri ve karakterleri vardır. Bu karakteristik özellikleri şehirleri ön plana çıkartmakta ve yaşanabilir kılmaktadır. Karakteristiği bozulan şehirler tepki olarak zamanla ölmektedir. Yani artık sanatta, kültürde, ekonomisinde üretim düşmekte, göç vermeye başlamakta, mutsuzluk endeksi artmakta ve zamanla ölü bir şehre dönüşmektedir.
Şimdi globalden Ankara özeline gelecek olursak;
Aslında Ankara Cumhuriyet’ten önce bir ticaret merkezi. Osmanlı Döneminde ilk demiryolunun Ankara’ya kadar gelmesi Ankaralı tüccarların yoğun talebi sonucudur.
Cumhuriyetle beraber ülke olarak yeni bir kimlik yeni bir yol modeli inşasında Ankara’da başlatılan karakteri olan mimari yapılar ve Türkiye genelinde başlatılan üretim ekonomisi hamleleri doğal olarak finans merkezinin de Ankara olmasını gerektirmiştir. Devletlerin hükümranlık haklarından biri olan para basma, vergi alma vb. bu politikaları belirleme ve icra merkezi Ankara olmuştu. Ankara’nın kimliği ve karakteri, vizyonu artık belliydi. Siyasi ve ticari başkent Ankara.
Kapütilasyonist ve emperyalist sermayeden bağımsız bir finans sistemi için ilk adımı Atatürk atmıştır. Bizzat sermaye koyarak T. İş Bankası’nın kurulmasını sağlamıştır.
Şimdiki İşbankası’na sormak lazım; Atatürk’ün belli bir misyonla Ankara merkezli kurdurduğu bir bankanın neden merkezini başka bir İl’e taşıma gereği duyulmuştur
(Örnek:1852 de kurulan ve dünyanın en büyük bankalarından olan Wells Fargo Bank’ın Genel Merkezi San Francisco, Kaliforniya. Peki dünyanın finans-ticaret merkezi neresi New York. Wells Fargo’nun New York’da Bölge Müdürlük Binası vardır.)
Burda bir soru daha sormak gerekiyor. Sadece gidenler mi hatalı? Acaba kal demesi gereken çok önemli STK’lar, Ankara Ticaret Odası, Ankara Sanayi Odası, Esnaf ve Meslek Odaları, bunun yanı sıra Ankara’nın meşhur müstafi büyük şehir belediye başkanı bu konularla ilgili neler yapmışladır acaba? Son 30 yılda giden sadece İşbankası değildir.
Kamu bankaları genel müdürlükleri, başka birçok kurum ve kurul Ankara’dan başka bir İl’e taşınmışlardır.
Bir parantez de İDEF’e açmak istiyorum.
Dünyadaki en önemli savunma sanayi fuarlarından biri olan İDEF…
Türkiye’nin savunma sanayinin kalbi, üretimi malumunuz Ankara ve çevre İlleri.
İDEF, Savunma Sanayinde üretilen ürünlerin sergilenip gerekli bağlantılar kurulduğu bir fuar.
Bu kadar tankı topu sergilemek için İstanbul’a niye taşınır anlamam. Bu kadar eziyet niye? İDEF Fuarı daha önce Ankara’da yapılabiliyordu. Anlayana sivrisinek saz!
Ankara yeni bir başkan seçtiğine göre yeni bir vizyon üstlenebilir. Bu da ne olmalı diye sorarsanız, Türkiye’nin yazılım üssü, ICT sektörünün kalbi Ankara olabilir. Ticaret ve meslek odaları da bu sürece pozitif katkı verebilirler. Çünkü bununla ilgili her türlü imkân ve altyapı müsait.
Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle, herkesin Ramazan Bayramı’nı kutlarım.