GLOBAL TİCARET MÜCADELESİ…

İnsanoğlu var olduğu günden bu yana alışveriş ve ticaret gelişiyor. Birinci dünya savaşı sonrası üretim arttı. Bununla beraber ürünlerin kime ve kimlere satılacağı veya nasıl satılacağına dair endişeler had safhaya ulaştı. Bundan yaklaşık yüzyıl önce meşhur psikolog Sigmund Freud insanın bilinç altındakileri ortaya çıkaran kitabını yeğeni Edward Bernays hediye etti. Barnays amcası Freud’un hediye ettiği kitaptan esinlenerek çıktığı yolda hem tüketim toplumu hem de günümüz halkla ilişkilerin temellerini attı diyebilir miyiz bilmiyorum, ama yaptığı çalışmaların günümüzde hala etkisini sürdürdüğü bir gerçek…

Peki buradan nereye geleceğiz diyorsanız, hemen ifade edelim… Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı’na Donald Trump’ın gelmesi ile birlikte Dünyadaki ticaret savaşlarının yeniden hız kazandığını görüyoruz. Çin’in komünist rejimle yönetilip kapitalist bir ekonomik modeli tercih etmesi ve dünya siyaset arenasında boy göstermek istemesi, düşük üretim maliyetleri ve birçok etkenle birlikte global birçok marka üretimlerini Çin’e kaydırdı. Bu sayede Çin sermaye birikiminin yanı sıra, elinde olmayan yeni nesil teknolojik ürünlerdeki ihtiyacı olan bilgiye de erişim imkânı sağlamış oldu.

Günümüzde ne olmaya başladı; üretimlerini Çin’e kaydıran devletler ve markalar “nasıl olsa lisans ve patentler bizim, biz istediğimiz zaman üretimleri durdurabilir” mantığıyla hareket etti. Bu yaklaşımın bir işe yaramadığını Çinli teknoloji firmalarının ortaya koyduğunu görüyoruz. Teknoloji mücadelesinde Çinli firmaların geliştirdikleri ürünler ve bunun neticesinde pazarda elde ettikleri üstünlük ile birlikte Amerika kendisi için tehdit olarak gördüğü firmalara bir takım yaptırım ve lisans iptalleri uygulamaya başladı. Bunun sonu ne olur bu kavga karakolda mı biter bilemiyoruz ama bizim buradan çıkartmamız gereken dersler olduğu çok açık.

Gidemediğin yer nasıl senin değilse, üretemediğin/üretmediğin teknoloji de senin değildir. Bizim bu süreçte dışarıya olan bağımlılığımızı en alt seviyeye çekebilmemiz için kendi teknolojimizi, kendi çözümlerimizi üretmemiz elzem hale geliyor. Üretmemiz için gereken şartlar belli. Bu konuda fazla yorum veya eleştiriye girmeye gerek yok sanırım. Çünkü üretime dair yapılması gereken süreçlerde irade göstermesi gereken yerler iyi niyeti bırakıp, doğrudan müdahil olmaları artık kaçınılmaz. Aksi takdirde yönetmelik, yasa vs. çıkartılmasının memleketimizde ne kadar işe yarayıp yaramadığını hepimiz gözlemliyoruz. Özellikle bürokrasinin bu konuda inisiyatif alması ve elini taşın altından çekmemesi çok önemli. Çünkü uygulamayı yapan bürokrasi…

Bir diğer konu ise tedarik yöntemi. Burada Türk Telekom örneği ile gitmek istiyorum, özelleştirme dönemine kadar Türk Telekom ürün tedarik ederken en az üç farklı tedarikçiden temin yoluna giderdi ve bu alım süreçlerini de Türkiye’de en iyi uygulayan kurumdu. Peki şimdi ne oldu diye soracak olursanız, bu gelenek ve yöntemin pek uygulanabildiğini söylemek mümkün olmasa gerek. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin ve birçok Avrupa ülkesinin güvenlik konusunda sakıncalı bulduğu firma ülkemizde neredeyse telekomünikasyon sektöründe %80 oranla pazara hâkim durumda. Burada bürokrasinin pazarı dengelemesi gerekirken, ismi herkesçe malum olan firma tüm kamu kurumları ve telekomünikasyon şebekesinde hâkim pozisyonunda. Yerli ürünler vs. konusuna hiç girmiyorum. Elimizde olanlara sahip çıkmaz isek yarın çocuklarımıza, sahip çıkmadıklarımızla ilgili güzel efsaneler, hikayeler anlatıyor oluruz. Gelecekte çocuklarımıza hikâye anlatmak istemiyorsak, mevcutlara sahip çıkıp, eksiklikleri varsa tamamlamalarına, yanlışları varsa düzeltmelerine çalışmalıyız. Elbirliği içinde kendi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bunu yaparsak geleceğimize de sahip çıkmış olmaz mıyız…

Bu yıl ramazan ayını tüm hareketliliği, bereketi ve insana huzur veren ortamı ile geride bıraktık. Güzel ve naif sektörümüzün, okurlarımızın, takipçilerimizin, Tüm İslam alemi ve Türk Dünyası’nın Mübarek Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyor, bayramın ve yarınların güzellikler getirmesini temenni ediyoruz…

Bu sayıda;

Ülke güvenliğimiz açısından çok önemli bir konuyu ele aldık: Ulusal Güvenlik ve Siber Savunma. STM’nin katkılarıyla hazırladığımız dosyamıza Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan değerli görüşleriyle katkıda bulundu. STM Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, siber güvenlik alında ürettikleri çözümler hakkında detaylı bilgi verdi. Kamu ve özel sektörün ünlü firmalarının konuyla ilgili değerlendirmelerini dikkatle okuyacağınızdan eminim. Ayrıca 21 Mart’ta Ankara’da Vodafone ile teknokent firmalarını bir araya getirdiğimiz B2B etkinliğinin yansımalarını Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Hasan Süel’le konuştuk. Keyifle okumanız dileğiyle…