ASELSAN’da müdürümüz bir gün sevinçle geldi. TEK santralini biz almışız. İşlerin açılması çalışan için iyi bir motivasyondur. Kasım ayı idi ve inceleme için gittiğimde bize C-Blok bodrum katını gösterdiler, santrali kurmak için. Kapı, baca açık, Ankara’nın soğukları başlamış, doğrusu yeri görünce mutluluğumuz biraz üzüntüye dönüştü.
1986 yılında ASELSAN PBX telefon işine de başlamıştı. PBX’in açılımı, özel santral demektir, yani bir şirket içersinde kullanılan özel telefon şebekesidir. PBX telefon sistemi kullanıcıları, dışarıya telefon etmek için birkaç tane dış telefon hattını (ki biz buna “trunk” deriz) paylaşır.
ASELSAN o dönemde telefon santrallerinden anlıyan mühendis arıyordu. Müracat etim ve hemen işe alındım. Telekomünikasyon kavramlarını bildiğim için işe kolay adapte oldum. Normalde 3-4 ayda öğrenilmesi gereken sistem konfigürasyonunu bir ay içinde kavradım. Bu arada ASELSAL, santrali ithal ettiğimiz Hollanda firmasının bilgili bir mühendisini Ankara’ya davet etti. Bazı sorular çıkarmıştık, önceden kafamıza takılan. Gelen arkadaşa soruları yönelttiğimizde bu işin cahili olduğunu, turistik gezi amaçlı geldiğini kısa sürede farkettik.
İşe başladığımın ikinci ayında Ordu Valiliği’nin santrali için Ordu’ya geçtim. Hatırladığım kadarıyla ihale dahi yapılmadan il özel idaresi üzerinden alım yapılmıştı. O zamanlar zaten pek fazla rakip yoktu; Netaş Analog PBX olarak Ex-200’leri Türk Telefon ise Yugosylavya ürünü (aslında Slovenya) Iskra Analog PBX piyasaya çıkarmıştı.
ASELSAN’da müdürümüz bir gün sevinçle geldi. TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) santralini biz almışız. İşlerin açılması çalışan için iyi bir motivasyondur. Kasım ayı idi ve inceleme için gittiğimde bize C-Blok bodrum katını gösterdiler, santrali kurmak için. Kapı, baca açık, Ankara’nın soğukları başlamış, doğrusu yeri görünce mutluluğumuz biraz üzüntüye dönüştü.
Binayı gezdiren görevli “Siz çalışmaya başlayın biz camları, kapıları taktırırız” diye moral veriyordu. Görevlinin odasına, 3. kata çıktık. Görevli zaten kalın paltosunu sırtından çıkaramıyordu. Toz içinde bir iki masa, yarı kırık sandalye ve bir koltuk, camlar takılmamış, rüzgar adeta ıslık çalıyordu. Doğal olarak sordum “aceleniz neydi de taşındınız bugünden” diye. PTT örneğini verdi ki ben PTT Genel Müdürlük binasının başına geleni biliyordum. O nedenle önce santrali kurup, bazı kurbanlık elemanları da Varlık Mahallesi’nden buraya kaydırmışlar, o soğuk kış gününde.
Rahmetli PTT Genel Müdürü Servet Paşa, Ulus’ta kirada otudukları bina yerine Kızılay’da, Necatibey Caddesi üzerinde güzel bir bina yaptırmış ve çatısına da –imza mahiyetinde- “PTT” yazısı yazdırmıştı. Birkaç kişi Paşayı uyramış, “Hemen Taşınalım, alt kata santralimizi kuralım, yoksa binaya Başbakan sulanıyor” diye. Paşa “Benim elimden kimse alamaz” diye dayılanmış, akıl verenlere. Ama dönemin başbakanı Rahmetli Özal kısa süre geçmeden binayı Başbakanlık binası yapar ki Servet Paşa çaresiz kabullenir.
Aynı ay içerisinde Büyük Antakya Oteli İl Özel İdaresi üzerinden bizden santral almaya karar vermişti. Ben ilk kez Antakya’ya gidiyordum. Şehir çok farklı idi bilinen Anadolu şehirlerine göre. İklimi, yaşıyan insanları, yemek, giyim tarzları özetle yaşam tarzları son derece farklı geldi. Şehrin ortasından geçen Asi nehri o dönem bir hayli debisi yüksek akıyordu. Konuştuklarım, buranın zenginlerinin çok olduğunu, ilk defa kiralanan evden depozito alma adetinin buradan çıktığını, rahat yaşamı sevdiklerini detaylı anlattı.
Geliş amacım bina içi keşfi yapmaktı. Ancak il özel idaresinde –sanırım muhasebe bölümündeymiş- teknik konularla ilgili olmamasına karşın orta yaşlı bir bayan benimle son derece ilgilendi. O kadar soğuk olmamasına rağmen üzerinde çok değerli bir kürk giyiyor, elleri ve kollarındaki altın takılardan zengin ve gösterişli olduğunu anlıyordum. Kendisi “Vakit geçirmek için çalışıyorum, eşim çok zengin ve kuyumcu” demişti.
Ben 20’li yaşlardayım bayan 40’lı yaşlarda sarışın dalgalı saçlı, renkli gözlü Hollwood’dan çıkmış film artisti gibi güzel birisiydi. Santralden çok özel hayatımla ilgili sorular soruyordu; Antakya’yı beğendin mi?, İnsanlarını nasıl buldun? Evli misin?, Mühendis misin? Annen, Baban var mı?, Ayrı yaşamayı düşünür müsün? vs. Son olarak da işi biraz da şakaya vurdurarak “Eğer burdan evlenirsen biz kızımızı dışarı yollamayız, kızlarımız Antakya dışında yaşayamaz, iç güveysi yaparız” diyordu.
Keşfi tamamladım, Türk Telekom ekibiyle altyapı işlerini görüştüm (Telekom binası otelin karşısında sayılırdı). O dönem TRT’de Uğur Dündar rüzgarı esiyordu. Televizyonda Adana’daki 2 metre boyunda Adana kebabı yapan kebabcıyı, Hatay Soğukoluk hakkındaki proğramlarını izlemiştim. Otobüsümüz Amanos dağlarından İskenderun’a doğru inerken Soğukoluğu hatırladım. Bazen çok saçma şeyler yaparım. Adana otogarında on beş dakika yolcu almak için mola verince, karşılaştığım adama o kebabcıyı sordum. “Hemen yolun karşısınd” dedi. Bir koşu vardım ve fırının başındaki adamdan TV gördüğüm iki metre boyundaki Adana kebabının bir metrelik versiyonunu istedim. Adam mümkün değil dedi ki o sırada TV’de gördüğüm o şişman lokanta sahibi adam yanıma geldi, “Ne demek, tabii ki hemen yaparız” dedi. Otobüste muavin beni soruyormuş, ucu ucuna yetiştim ama amacıma da ulaşmıştım. Toroslar’da mola verdiğinde paketi açıp yedim ama kebab buz gibi olmuştu.
ASESLAN’a gelip Büyük Antakya Oteli raporumu sundum. Ertesi gün ofisime benden önce satış işini yapan arkadaş geldi. Bana iş hakkında değil ama o bayan hakkında “O sarışın bayanı gördün mü” diye sordu. Evet dedim. “Evlilikten bahsetti mi? sana bekar mısın diye sordu mu?” Sorularını “evet” diye cevapladım. Sonra asıl soruya geldi “Kızını da gördün mü?”, “Görmedim” dedim. “Tühh, büyük bir fırsat kaçırmışsın, kızını görseydin değme güzellere taş çıkarır, annesinin çok daha güzeli, sarışın, masmavi gözlü, ah Zuhuri ah” diye hayıflandı. Pazarlamacı arkadaşım evliydi. Ama kızına hayran kalmış. Bana bayanın kızını görmediğim için çok sitem etti. Bayan kızını sanırım okumuş mühendis, doktor birilerine vermek niyetindeymiş. O nedenle de ASELSAN’dan birileri gelince otele hemen damlıyormuş. Sonrada o bilinen soruları yöneltiyormuş. Pazalamacı arkadaşım tabii bilmiyordu, ben de Aselsan da çalışırken bir başka ASELSANLI bayana kalbimi çoktan kaptırmıştım. Santral kurulumuna kalamadım, ASELSAN’dan kısa süre sonra ayrıldım. Artık Netaş’ta devam edecektim.