Dergiden bu ay gelen e-postada “SAVUNMA SANAYİNDE SİBER GÜVENLİK” konusunun işleneceği bildirilince konuyla ilgili ne yazabilirim diye düşünmeye başladım. Doğrudan ilgili olmasa da 1997’deki IDEF fuarı ve o meşhur F-4 uçaklarının İsrail ve Singapur ile yapılan anlaşma aklıma geldi.
1990’lı yıllarda telefon santrallerinin satışındaki lehimize olan tekel kaldırılınca firmamız sıkıntıya girdi ve işten çıkarmalar başladı. Doğrusu tedirgindik. Mesailer kesilmeye, maaş artışları kamudaki maaş zamlarının dahi altında kalmaya başlamıştı. Biz ise evin borçlarını yeni kapatmış yeni bir araba almaya kalkışmıştık. Araba taksiti, maaşımızı alıp götürünce günlük harcamalar için nakde ihtiyacım oldu. İşyerimizin az ilerisinde araç kiralama ofisinin sahibi 1986 yılında Aselsan’dan teknisyenimdi. Tekli yıllarda yapılan IDEF fuarının araç kiralama hizmet ihalesini aldıklarını bir sohbetimizde duymuştum. Yeni aldığım arabamla kapısına dayandım. Kendisine “Araç filondan eksik var ise benim arabam yeni. Şimdilik sana kiraya verebilirim” dedim. “Tamam” dedi ancak bir hafta sonra geldiğimde “Zuhuri Bey, araçları tek marka istiyorlar ve senin aracın markası tercih edilmiyor” dediğinde umutsuzca oradan ayrılmayı planlarken arkadaşım “Ama sence sorun olmaz ise bu araçlara yabancı dil bilen sürücü de arıyorlar. Seni bu anlamda değerlendirebiliriz” dedi. Pazarlık dahi yapmadan kabul ettim. Toplam süre 8 gün idi. Ofise dönüp Netaş’tan yıllık iznimin bir haftalık süresini aldım.
Bana Singapur heyeti düştü. Havalimanına heyeti karşılamaya gittim. Çin kökenli, sevecen bir bayan, diğeri de aksine asık suratlı üst düzey bir komutan. Misafirleri otele yerleştirdim. Mesai kavramı belirsiz toplantıdan toplantıya koşturuyorlar, ben de saatlerce dışarda bekliyordum. Heyet hakkında haberleri yazılı basından öğreniyordum. Singapur heyeti ile İsrail F-4 Uçaklarının modernizasyonu için anlaşma yapacaklarını okumuştum. IDEF fuar alanında Singapur heyetinin neden İsrail çadırına sıklıkla gittiğini az çok anlamıştım.
Singapur heyetindeki bayanın ismi mi lakabı mı bilemedim ama, Quick Bee Teen idi. Asker kökenliydi. Çok az konuştuğu ve araya mesafe koyduğu için ismini dahi hatırlamıyorum. Quick Bee çok sevecen bir bayandı. Zaman zaman özel sohbetler de ediyorduk. Bir gün bana “Mr. Zuhuri evinizi ziyaret edebilir miyim, yaşam tarzınızı, kültürünüzü çok merak ediyorum” dedi. Ben de “sorun olmaz” dedim. Hanıma haber verdim ve bir saat eve geçtik. Bizdeki gibi evin kapısının eşiğinde ayakkabı çıkarma alışkanlıkları vardı. Oturduk, çay kahve vs. derken okuldaki kızımı alma vaktim gelmişti. Quick, okullarınızı da merak ediyordu, “ben de eşlik edebilir miyim” ricasında bulundu. Okula gittik. Kızımın dersi henüz bitmemişti. Sınıfa girip hocadan izin istedik ve en arkada oturup dersin son 10 dakikasını birlikte izledik. Ders izledikten sonra birlikte çıkıp eve döndük. Ayrılırken çantasından çıkardığı birkaç hediyeyi kızıma takdim etti.
Program gereği TAİ’ye de uğradık. TAİ mühendisleri neler yaptıklarını kısaca anlattılar. Dayanamadım, proje sorumlusu mühendise “Bu kadar kabiliyetiniz var da neden F4 modernizasyonunu dışarıya ihale ediyoruz” diye sordum. O mühendis bana “Bunu yapabilecek yeteneklerinin olduğunu, ancak devletin aldığı karar gereği buna teklif sunamadıklarını” belirtmişti.
28 Şubat’ın etkilerinin zirvede olduğu dönemdi. Hasbelkader açtığımız HEDEF Radyo’ya her ay Orgeneral ÇevikBir imzalı uyarı yazıları geliyordu. Kendisini yakından görmek, tanımak istiyordum.
IDEF Savunma Sanayii Fuarı tamamlanmış ve o gece Balgat’taki subay ordu evinde konuklara büyük bir kokteyl verilecekti. Konuklarımı Ordu Evi’nin kapısına kadar bıraktıktan sonra arabayı park edip bize tahsis edilen bir alanda beklemeye başladım. Çok geçmedi, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve hemen yanında Çevik Bir Paşa. Farkında olmadan Ordu Evi’nin kapısına yöneldim. Kapıda güvenlik subayı ve erler bekliyordu. Tam kapının önüne geldiğimde nöbetçi er bana davetiye soracaktı ki olağanüstü bir şey oldu: Alt kattaki komşumuzun kızı Meltem koşarak “Zuhuri abi, Hayrola” diye yanıma geldi. Davetiye sormaya hazırlanan askerin yanından Meltem ile birlikte sorgusuz sualsiz geçerek içeriye daldım. Sonra emin adımlarla Genel Kurmay Başkanı ve Çevik Bir Paşa’nın masasının önüne geldim, dönemin kudretli paşası Çevik Bir Paşa ile göz göze geldik. Hafif selamlaştık. Hemen iki ilerisinde masanın birinde bir kişilik boşluk vardı. Masaya oturdum ama önümde -Van ön ekli sanırım Hollanda heyeti- birinin ismi yazılı idi. Tedirgindim. Her an Hollandalı komutan gelebilirdi. Masada şimdi hatırlayamadığım birkaç ülkenin askeri temsilcileri ve bir de Amerikalı üst düzey subay. Amerikalı biraz konuşkan biriydi. Bana masamdaki isimle hitap ediyor, bazı sorular soruyordu, ben de genel geçer cevaplar veriyordum. Aklım kapıdan giren her şahsın nereye yöneleceğindeydi. Yemekler yendi, neyse ki kimse gelmedi. Genel Kurmay Başkanı organizasyonal ilgili bir konuşma yaptı. Sonra programı sorunsuz tamamladık. Dışarda diğer araçların şoförleri “Neredeydin” diye sorguya aldılar adeta.
Ertesi gün haberlerde 1974 yılında Hava Kuvvetleri’ne dahil edilen F-4 Phantom uçaklarının modernizasyon anlaşmasının İsrail ve Singapur ile ortaklaşa yapıldığını yazıyordu. Anlaşmaya göre 54 adet F-4 uçağı için 632 milyon dolar ödenecekti. Kimi zaman uçan tabut, kimi zaman terminatör olarak isimlendirilen bu uçaklar ile zaman zaman Kuzey Irak’a sınır ötesi harekatlar yapıldı. Modernizasyon sonrası Türkiye’de 15 yılda 15 adet F-4 savaş uçağı düşmesi pek hayra alamet değildi. Yapılan anlaşmaya Necmettin Erbakan Hoca imza attı diye çok yazıldı çizildi, ama Erbakan Hoca kanadı imza attıklarını genellikle kabul etmedi.
2002 yılında Singapur’a eşimle birlikte gittiğimde Quick Bee Teen’in izini sürmeye çalıştım ama ulaşamadık.