Ülkeler, firmalar, kurum ve kuruluşlar, STK’lar velhasıl hayatın içinde olan herkes ve herkesim geleceğe dair plan, strateji ve sonuca ulaşmak için bir kurgu oluşturur. Planlar varılacak hedef ve bu hedefe hangi yöntemle ulaşılacağını ortaya koyar. Ama önce bir ön çalışma veya pilot uygulama hazırlanır, işleyiş süreci modellenir. Fayda maliyet analizleri çıkarılır. Buna göre proje veya plan ya uygulamaya geçilir veya rafa kaldırır. Türkiye yaklaşık on yıl önce büyük iddialarla eğitim alanında devrim niteliğinde bir proje başlattı: Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi. Bilinen kısa adıyla FATİH projesi…
Bu yazı bir eleştiri veya muhalefet yazısı değildir. Ama bu ülkede yaşayan, Türkiye’nin geleceğine kafa yoran ve vergi veren bir vatandaş olarak gördüklerimizi ifade yazısıdır. Kendimize ayna tutmak ve özeleştiri yapmaktır. Burada alınganlık gösterilecek veya cepheleşecek bir durum söz konusu değildir. Devletler toplumların gelişmesi, daha ileriye gitmesi için mikro ve makro projeler uygular. Hükümetler bir proje ortaya koyunca önü, arkası hesaplanmıştır diye düşünülür. Ki düşünülmelidir de. FATİH Projesi’nde de bunun yapıldığını düşünüyoruz. Gelinen noktada FATİH Projesi’ne baktığımızda ortaya çıkan tablo memnun edici değil. Harcanan para, emek ve gayretle ile ortaya çıkan netice arasında ters bir ilişki görülüyor. Öğrencilerle ilgili son istatistiki verilerine bakarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Şahsen eğitimci değilim ama, bilindiği üzere eğitimde ölçme kriteriler sınavlar ve sonuçlardır. Son Yükseköğretim Kurumları Sınavı sonuçlarına göre öğrenciler 11 tarih sorusundan 1,9’unu, 40 matematik sorusundan 4,7’sini, 14 fizik sorusunda 1’ini, 13 kimya sorusunda 0,9’unu, 13 biyoloji sorusunda 1,2’sini, 11 coğrafya sorusundan 2.3’ünü doğru cevaplayabilmişlerdir. Tablo kötü. Proje başladığından bu yana yıllara göre üniversiteye girme oranlarından bahsetmiyorum. Orada ki durum da bu sonuçlardan iyi değil. Son 10 yılda sürekli aşağıya giden bir grafik… İşin şov kısmını bırakıp meselenin aslına dönmemiz şart. Sistemi yap boz tahtasına çevirmeden, teknoloji ile içeriği birlikte düşünerek eğitimi nasıl daha iyi nasıl hale getirebileceğimizi düşünmenin vakti geldi de geçiyor…
Türkiye’nin gündeminde tartışılan güncel bir konu da 11. Kalkınma Planı… Harcanan zamana, verilen emeğe saygısızlık yapmak istemiyorum. DPT’nin daha önce hazırladığı planları gördüğümüz için, kıyaslama anlamında doğru da bulmuyorum. Ama en azından 11 Kalkınma Planını çalışanlar kendilerine gelen dokümanları dikkatli inceleyip kurumlar arasında ki geçişlere dikkat etseler iyi olurdu…
11. Kalkınma Planı 210 sayfa ve 180 başlıkta toplanan 845 maddeden ibaret. Burada ciddi tespitler yapılmış ve eylem planları oluşturulmaya çalışılmış. Sektörümüzü ilgilendiren bölümünü dikkatinize sunacağım: “285. Madde; Türkiye’nin rekabetçi üretim yapısını güçlendirerek verimlilik kazanımı sağlayabilmesi için seçilen öncelikli imalat sanayii sektörlerini kesen yatay politika alanları belirlenmiştir. Yatay politika alanları, 11. Kalkınma Planı’nda hızlandırıcı, ekosistemi iyileştirici ve sürdürülebilirlik sağlayıcı politikalar olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır. Yatay Politika Alanları: Hızlandırıcı Politikalar, Ekosistemi İyileştirici Politikalar, Sürdürülebilirlik Sağlayıcı Politikalar.
ICT Sektörünü doğrudan ilgilendiren dijital dönüşüm, bilgi teknolojileri, uydu, e-devlet uygulamaları, teknoloji geliştirme bölgeleri konularında açılan başlıklar dikkat çekiyor. 5G’ye ayrı bir vurgunun yapıldığını görüyoruz. Vurgulanan diğer bir konu ise dijital dönüşüm. Haberleşme teknolojilerinin yerlileştirilmesine de ayrıca dikkat çekiliyor. Tüm bunlarla birlikte kamu alımlarında yerli ürünlerin öne çıkması ve kaldıraç etkisine değinilmesi ise (madde 324) son derece önemli.
Emek verenlere teşekkür etmek lazım. Ancak bunların dilek ve temenniden öte hayata geçirilmesi son derece önemli… Beklentimiz belgede yazılanların uygulamaya geçirilmesi ve bunlarla ilgili zaman içerisinde toplumun bilgilendirilmesi. Toplum bilgilendirilmeli ki biz medya olarak takibini yapabilelim.
Türk Telekom’da uzun süredir Dr. Paul Doany’nin yerine aday arayışları vardı. Bu arayışlar içerisinde Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Sayın Dr. Ömer Fatih Sayan’nın da güçlü desteği ile bu göreve hazır olduğunu hissettiren Pazarlama ve Müşteri Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Ümit Önal Türk Telekom’un yeni Genel Müdürü olarak görevi devraldı. Görünen o ki Sayın Önal, daha proaktif çalışacak gibi, şirketin en kıymetli sermeyesinin çalışanları ve bilgi birikiminden faydalanacaktır. Türk Telekom’a hayırlı olması dileğiyle, Sayın Önal’a yeni görevinde başarılar diliyoruz.
Bu sayıda; ayın konusunda “5G ile Yeni Nesil Haberleşme Teknolojileri ve Yeni Fırsatlar”ı işledik. Sektörün önemli isimleri 5G’nin hayatımızda yapacağı değişiklikleri dergimize anlattı. Dolu dolu bir dosya oldu. Ayrıca BİRMOT Otomotiv Perakendeciliği Direktörü Çağrı Karagöz ile bilgi iletişim teknolojileri alanında yaşanan gelişmelerin otomotiv sektörüne etkilerini, KVKK Başkanı Faruk Bilir ile de mobil uygulamalarda kişisel veri güvenliğini konuştuk. Keyifle okumanız dileğiyle…