5G İLE BİRLİKTE TELEVİZYON YAYINCILIĞINDA YENİ FIRSATLAR

Teknolojideki gelişmelerin her sektörü etkiliyor. Televizyon yayıncılığı alanında da değişimin hızı büyük. Hızlı değişim daha etkili, ekonomik, efektif ve rekabetçi çözümleri de beraberinde getirmektedir. Elbette bu süreçleri başlatan ve hızlandıran ana unsur rekabet.

Bunu destekler nitelikte, ön görülerimiz, teknik gelişmeler ve yöntemler bile hızla değişmektedir. Yayın kuruluşları bu gelişme ve değişimler sonunda teknolojiye ayak uydurmak için ciddi yatırım ve işletme giderlerine katlanmak zorunda kalmaktadır. Aslında bu durumun sektördeki rekabet ve çok sayıda televizyon ve radyo yayıncısının olması nedeniyle sürdürülemez olduğu artık tartışılması dahi gereksiz bir konu haline gelmiştir.

Yayın kuruluşları bu gelişmeleri ve teknik değişimi zamana yaymak bir süre daha ötelemek için yatırımlarını erteleyebilmektedir. Ancak gelişmekte olan, dinamik ve genç bir nüfusa sahip ülkemizde talepler yurt dışı yayıncılık örneklerinde olduğu gibi kaliteli, yüksek çözünürlüklü yayın ve programları en ekonomik şekilde izlemek istemektedir. Yayıncılar bu talepleri karşılayabilmek için hızlı değişim ve dönüşüm karşısında üretimlerini kaliteli hale getirmek çözünürlüklerini olabildiğince arttırmak için en iyi ve kaliteli kameralar, ışık, makyaj, ortam, dijital animasyon gibi birçok tekniği hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu ise klasik TV ve radyo yayıncılığında program üretimleri, bunların işlenmesi ve dağıtım (transmisyon teknikleri) maliyetleri ve kestirilemeyen diğer giderler de ilave edildiğinde tüm sektörü olumsuz olarak etkilemektedir.

Sektör değişimlere ayak uydurmak, eldeki izleyiciyi kaybetmemek için yüksek maliyetli teknolojiye yatırım için kaynak oluşturmak zorundadır. Biliyoruz ki sektördeki yoğun ve dramatik rekabet bazı kuruluşları özellikle bölgesel ve yerel yayıncıları bu yarışta geri bırakabilmektedir. TÜRKSAT uydularından taşınan televizyon yayınlarının 5 yıl öncesine göre azalması bunun göstergesidir.

Konunun bizi daha çok ilgilendiren kısmı, yayın ve programların stüdyo ya da yapım aşamalarından sonra izleyiciye nasıl, hangi kalitede ve en ekonomik nasıl iletileceğidir? “İlerleyen günlerde ne olabilir ve nasıl hareket etmeliyiz”in cevabını bulmak için çaba sarf ediyoruz.

Mümkün olsa 1990’dan itibaren günümüze kadar tek karede durumun bir fotoğrafını çekebilsek. Aslında teknolojinin ivmesinin logaritmik olarak nasıl hızla arttığını görürdük.

Elbette, bu alanda çalışan, fikir üreten, regüle eden, hatta belirleyen sektörler, kamu kuruluşları bile bazen ne yapalım diye düşünüyor. Hız öyle arttı ki bazen bekleyelim diyoruz. Ama bu durum kimi zaman sakınca da yaratabiliyor, geride kalmanın sonuçları ekonomik açıdan yayıncıları endişelendirmektedir.

Yayıncılığın gelişimi arzdan çok izleyicinin teknik ve içerik taleplerinin artmasıyla gerçekleştiğini görmekteyiz. Yıllarca SD yayın yaparken HD Televizyon alıcıların yaygınlaşması, fiyatlarının uygun ve satın alınabilir hale gelmesiyle 40 inç ve üzeri büyük TV alıcılarının evlerin salonlarında yer almaya başladığını görmekteyiz.

TV alıcı ekranlarının büyümesi peşi sıra yayın kalitesinin de SD formattan HD formata dönüşünü hızlandırmış ve zorunlu hale getirmiştir. 2012’den itibaren bu kaçınılmaz ve zorlayıcı etki, ilave rekabet karşısında majör yayın kuruluşları yayın formatlarını, canlı yayın araçlarını ve diğer ekipmanlarını zaman geçirmeksizin HD formata dönüştürmüştür. Ardından buna uygun içerik üretmek daha kaliteli materyaller ve programları izleyiciye ulaştırmaya başlamaları gerekmiştir.

Bu yatırımların üzerinden uzun zaman geçmeden birkaç yıl içinde 4K yayınları Avrupa’da ve diğer ülkelerde görmeye başladık. Günümüzde yayıncılık teknoloji fuarlarında bile HD alıcılar, cihazlar kameralar vs. sadece oyuncaklarda kullanılmaktadır. Avrupa, ABD ve uzak doğudaki gelişmiş birçok ülkedeki yayıncılar 4K kalitesini izleyicilerine iletmeye başladılar.

Bu değişimi hızlandıran biraz önce belirttiğimiz gibi TV alıcı arzındaki kalite ve fiyat olgusunun tüketici lehine değişmesi meydana getirmiştir. Talebin olumlu sonuçları yayın kuruluşlarının yayın formatlarını zaman geçirmeden değiştirmesi gerektiğini işaret etmektedir. Bir süredir bu konuda reklamcılar ve programcılar üretimlerini 4K olarak yapmaya başladı. Bu sürecin hızlanmasıyla yakın gelecekte ülkemizdeki majör TV kanalların yayınlarını 4K olarak izlemek mümkün olacaktır.

Türkiye de günümüzde birkaç platform ve uydu yayını dışında 4K yayın yapan yoktur. Ancak ilginç olan ise piyasada büyük ekran ve 4K TV alıcılarını, çok miktarda ve uygun fiyatlarla edinmek mümkündür. Asıl mesele bu yüksek çözünürlüklü yayınları izleyiciye en ekonomik ve sorunsuz şekilde nasıl ileteceğimizdir.

İlk akla gelen, karasal iletim, ancak yayınları halihazırda karasal analog vericilerle ancak SD formatta iletebiliyoruz. HD yayınları ise ancak sayısal karasal vericilerle iletmemiz mümkün. Bunun için ülkeyi kaplayacak şekilde maliyeti yüksek verici network’ünü kurmamız gerekecektir. Diğer yönden dünyada karasal yayınların analog ya da dijital olarak her geçen gün azaldığı, kullanılan bu frekanslar ülkemizde de olduğu gibi güvenlik haberleşme seyrüsefer hizmetlerine pey der pey tahsis edilmektedir. Bu konuda EBU da benzer tavsiyelerde bulunmaktadır. Ayrıca bu frekansların bir kısmının broadband hizmetleri için kullanılmasıyla elde edilen gelirin yayıncılıktan elde edilen gelire oranı 1/10’dan fazla olmaktadır.

Elbette HD ve 4K’nın karasal vericilerle iletimi mümkündür. Ancak yatırım işletme ve sınırlı sayıda yayının taşınabilmesi gibi olumsuzluklar ile set üstü kutuların henüz izleyicilerde olmaması da sayısal karasal yayının gelişmesi ve yaygınlaşmasına engel olmaktadır.

O halde yüksek çözünürlüklü yayının iletilebilmesi için elimizde uydu, karasal kablo networkleri, hızları henüz istenen seviyeye ulaşmayan İnternet ve GSM sistemleri kalmaktadır.

Uyduyu ele alacak olursak 4K yayının iletimi için HD de kullanılan uydu kapasitesinin en az 2 katı kapasite kullanılması gerekecektir. Ekonomik sıkıntı yaşayan yayın sektörü için bunun maliyeti ise hiç de kabul edilebilir olmayacaktır.

2 yıl önce 8K test yayınlarını başlatan Güney Kore de olduğu gibi yakın gelecekte 8K’nın yaygınlaşması ile uydu iletimi her ne kadar sıkıştırma teknikleri gelişse de yayıncılar için çok daha pahalı bir seçenek olacaktır.

O olmadı, bu pahalı, bu zor, peki yayıncı en efektif olarak yayınlarını nasıl iletecek? İşletmesini nasıl ayakta tutacak? Karlılığını nasıl sürdürülebilir kılacak? Bunun cevabı pekte kolay gözükmüyor.

Diğer seçeneklere bakarsak; Kablonetworkleri, internet OTT ve 5G GSM olacaktır. Bunlar üzerinde konuşmalı ve bunlar üzerinden ekonomik çözümler üretmeliyiz. Yayıncı içeriklerini en az maliyetle kaliteli olarak üretip en az giderle izleyicinin alıcısına ulaştırmak istemektedir. İçerik üretimini ayrı tutarsak iletim için bahsedilen üç mecranın öne çıkacağını söyleyebiliriz. Bunların içinde hızı ve erişebilirliği yüksek olacağı düşünülen ve hazırlık çalışmaları devam eden 5G öngörülebilir.

Bu seçimi zorlayan, konfor faktörünün yanı sıra izleyicilerin bireyselleşmesi ve mobilitenin sağladığı rahatlık olacaktır.

Her üç sistemde de yayıncı ile izleyici arasında direkt kontak kurulmuş, bunun sonucunda izleme ölçümlenmesinin belirlenen sayı yerine izleyicilerin tamamından elde edilir olmasıyla net verilere erişmek hem yayıncıya hem de reklamcıya önemli bilgiler sunacak bu sayede yeni ve ilginç iş modellerin oluşturulması da mümkün hale gelecektir.

İzleyici profiline baktığımızda teknik değişime paralel, izleme alışkanlıklarının da değiştiğini görebilmekteyiz. Her yıl bunun oranının yükseldiğini yetişkin insanların % 98’i cep telefonu ve tablet, kullandığı, bunların %77’si akıllı telefon sahibi olduğu, kullanıcıların günde ortalama 7 saat internette zaman geçirdikleri, internette yer alan ve sayısı her geçen gün artan youtube benzeri radyo ve televizyon platformlarından da bahsetmeliyiz. Bunlara rağbet eden başta x ve y kuşağı olduğunu da görmekteyiz. Yeni kuşaklar artık ev salonlarında spor karşılaşmaları dışında birlikte TV izlememektedir.

Bir süre sonra seçeneklerin artması teknik kalitenin yükselmesi, erişim maliyetlerinin düşmesi ile yayıncılık alanına daha fazla oyuncunun katılması beklenmelidir. Ancak bu durumda makul olmayan rekabetin yıkıcı etkileri de ağırlaşabilir. Bunu sonuçlarını özellikle Avrupa da yüzlerce TV ve radyo platformunun kurulmasıyla görmekteyiz.

Bu konu özellikle majör TV kanalları arasında değerlendirilmesi gerekebilir. İş birliği ve ortak konuların konuşulması fayda sağlayabilir. Bunun önemli sonuçları da geçtiğimiz günlerde içerik alanında görülmeye başlamıştı.

Diğer yandan tüm yayıncıları yakından ilgilendiren ve her yayın kuruluşunun ana yayınlarını SD ve HD formatta eş zamanlı uydudan iletmeleri ve bunun için yüksek uydu bedelleri ödemesi de ilginçliğini korumaktadır.

Yapılan izleyici ölçümlerinde ortaya çıkan verilerde SD/HD oranının hızla HD’ye evrildiği ancak hala yaklaşık %20 oranında SD izlenmenin olduğu ve bu oranın her yıl hızla azaldığı bilinmektedir.

Yurtdışında küçük ölçekli TV kuruluşları dışında SD yayınlar bitme noktasına gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde 4K yerine 8K konuşulurken ülkemizde SD’nin konuşulması ve bu yayınların devam etmesi de kaynak israfı olarak değerlendirilebilir.

Yayın kuruluşları birlikte ve aynı zamanda SD yayınlarını sonlandırmasıyla ciddi tasarruf sağlayabilecek ve izleyicinin HD formata dönüşümde kısa sürede gerçekleşebilecektir. Sayı tam bilinmemekle birlikte bazı izleyiciler TV alıcıları HD olmasına rağmen yayınları uydu alıcılarının SD olması nedeniyle yayıncının ürettiği HD programları SD formatta izlemeye devam etmektedir.

Son olarak, iletişim alanında çığır açacak olan 5G erişiminin, hızla tüm dünyada yaygınlaşmaya başladığı, kısa süre içinde ülkemizin tamamını hemen kapsamasa da etkisinin görüleceğini söylemeliyiz.

4 - 4.5 G’deki 20 ile 50 Mbps hızların kullanılabildiğini düşünürsek 5G’de 1 ile 10 Gbps hızlara erişilmektedir. Pratikte bu rakam 200 ile 500 Mbps olsa bile bunun yayın sektörünü etkisi büyük olacaktır. Yayıncılık alanında köklü değişimler yaşanacak, haber, yorum, reklam, dizi, eğlence, doğrudan veya program üzerinden satış kesintisiz bir şekilde izleyiciye ulaştırılacaktır. HBB (Hybrid Broadcast Broadband) TV alıcı sayısının Türkiye’de kısa sürede 1 milyonun üzerine çıkması, izleyici tarafından rağbet görmesi de bu görüşü doğrulamaktadır.

Yayıncılar, bu imkanların sağladığı kolaylıklarla çeşitli iş modellerinin oluşturulması ve yayıncılığın hüdayinabit gelişimini tekrar gözden geçirebilirler.

İzleyicilerin donanımlarının hazır olması nedeniyle, tekniği ve içeriği güçlü olan yayıncılar bu yarışta öne çıkacaklardır.

Bugüne kadar Televizyon ve Radyo yayıncılığı izleyici ve dinleyici ile kurduğu tek yönlü iletişim, teknolojinin sağladığı bu yeni imkanlarla yakında etkileşimli ve sürekli olarak başlayacağını söylemek mümkün olacaktır.