ÇOK GEÇ OLMADAN...

Tatiller bitiyor, okullar açılıyor... Eskiden öğrenciler ilkokulda beş, ortaokulda üç, lisede üç, teknik liselerde dört yıl öğretim görürlerdi. Sonra kesintisiz eğitim modeli geldi, ardından 4+4+4 modeli... Şimdi çocuklarımızın kaçıncı sınıfta olduklarını geçmişe göre sorgulayıp anlayabiliyoruz. Cumhuriyet döneminde herhalde en çok uğraşılan ve bir türlü oturtulamayan buna model mi dersiniz, sistem mi dersiniz bilmem ama eğitim... Sizlere bu sayıda eğitimdeki başarısız FATİH Projesinden söz etmeyeceğiz. Ama bir gerçeğe parmak basacağız.

Kurtuluş Savaşı mücadelemiz Çanakkale ile başlayıp Büyük Meydan Muharebesi ile nihayete erişti. Bu mücadele sürecinde ciddi şekilde yetişmiş insan kaynağımızı zayi oldu. Evet haklısınız bir ülkenin en önemli kaynağı ne yeraltı ne de yer üstü zenginlikleridir. Esas olan sürdürülebilir yetişmiş insan kaynağıdır. Savaştan yeni çıkmış bir Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’ün ilk el attığı konulardan birisi kaliteli insan kaynağı oluşturma meselesidir. Bu minvalde kıt kaynaklarla yurtdışına öğrenciler gönderiliyor ve bu öğrenciler tahsillerinin ardından memleketlerine dönüp milletine hizmet ediyorlardı.

Peki günümüzde ne oluyor? Yukarıda anlattıklarımızın tam tersi... Yani Türkiye’de okuyup, üniversite tahsilini tamamlayan genç beyinler ilk fırsatta yurtdışında bir işe girmeye veya yurtdışına çıkmaya gayret gösteriyor. Kimseye gitme demek, neden gidiyorsunuz, kalın demek bizim işimiz değil. Ama konuyu gündeme getirmek, herkesin olduğu gibi bizim de görev ve sorumluluğumuz. Ülke olarak çocuklarımıza yatırım yapıyoruz, onların iyi bir eğitim alması için aileleri olarak gecemizi gündüzümüze katıyoruz. O zaman neden devlet olarak eğitime bu kadar yatırım yapıyoruz. Peki bu çocuklarımızın acaba neden yurtdışına gitmek istiyor, neden kalıp ülkesine hizmet etmekten imtina ediyor? Bu “gönülsüz kaçışların” sadece ekonomik gerekçelerle olmadığına inananlardanım.

Gazetelerin eskiden üçüncü, dördüncü sayfalarında yer alan haberler son zamanlarda birinci sayfalarda manşet olmaya başladı. Cinayetler, çocuk istismarları, gasp, hırsızlık ve kolay yoldan kazanç toplumun gündemini oluşturuyor. Okuduğumuz haberlerdeki olayları birebir yaşamadığımız için, sosyal medya hesaplarımızdan klavye delikanlılığı yaparak telin ediyor, duygularımızı paylaşıp konuyu kendi vicdanımızda kapatıyoruz. Ama mevzuların böyle olmadığını, olmaması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Öldürülmek istenen bir kadının “ölmek istemiyorum”, on yaşındaki evladının “anne ne olur ölme” çığlığının sadece bir

anne ile evladının çığlığı olmadığını toplum olarak çok geç olmadan hepimizin anlaması gerekiyor. Ülkemiz çocuklarına, geleceğimize hep birlikte sahip çıkmamız şart.

Çoktandır değinmek istediğim bir başka konu daha var: Fikri olan, kısmen bu fikrini gerçekleştirme konusunda yol almış insanlarımız, özellikle gençlerimiz, bazı şirketlere veya kurumlara gidip projelerini, fikirlerini şeffaf bir şekilde paylaşıyor. Türkiye’de ürün çıkabildiğini, patent üretilebildiğini göstermek ve Türk insanının da bilim alanında var olduğunu göstermek için çaba sarf eden bu kişilerin mağdur olduklarını adeta enayi yerine konulduklarını gözlemliyoruz. Bu şekilde davranış gösteren tüzel kişi veya şahıslar için en hafif tabiri ile yaptıkları hırsızlıktır. Bu ise ayıptır! İnsanların yeni fikir ve projelerine saygı duyulmasını sağlamak ve kişiler arasında güven tesisini kurumsallaştırmak sanıyorum daha güzel olacaktır.

Yaz dönemi bütün alanlarda olduğu gibi bilgi iletişim sektörü içinde işlerin yavaşladığı, tatil modunda olduğu bir dönem. Okullarla birlikte sektörde iş başı yaptı diyebiliriz. Yeni sezon Türk Telekom’da Genel Müdür değişimi ile başladı ve Ümit Önal, kolları sıvayarak hızlı bir şekilde işe başladı. Kendisine başarılar diliyoruz. Turkcell bu yıl alışık olmadığımız bir uygulamaya gitti ve dükkânı bir ay kapattı. Sektörümüzü ve bizleri bu yıl tempolu, rekabetin yoğun olacağı zorlu dönem bekliyor...

Eylül ayıyla başlayan yeni dönemin, tarihte kadını gerçek anlamda baş tacı yapan bir millet olarak tekrar kadınlarımızı baş tacı yaptığımız, kadın cinayetlerinin yaşanmadığı, çocuk istismarlarının olmadığı bir dönem olmasını diliyoruz. Kadına şiddeti, kadın cinayetlerini ve çocuk istismarlarını şiddetle kınıyoruz.

Bilen bilir. Ağustos ayı Türk Tarihinde zaferler ayıdır. Malazgirt ve Büyük Taarruz zaferleri bu ayda gerçekleşmiştir. Hepimiz seyahatler yapıyoruz ve bunun büyük kısmını karayolu ile gerçekleştiriyoruz. Yolda giderken nerede ne var, hangi şehitlik var pek farkında değiliz. Ancak Dünya çapında Coğrafi Bilgi Sistemi ile iştigal eden firmalarımız olduğunu biliyoruz. Bu firmalarımızın neden Türkiye’de ve dünyada ki şehitliklerimiz ile ilgili bir sosyal sorumluluk çalışmasını neden yapmazlar?

Bu sayıda; ayın konusunda internetle birlikte gündemimize giren bir önemli konuyu, “Siber Zorbalık”ı derinlemesine işledik. BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu’nın dergimize özel değerlendirmeler yaptığı konuyla ilgili sektörün önemli isimler de açıklamalarda bulundu. Yeni sayımızda ayrıca, Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Rahmi Aktepe ile Türkiye’nin dijital dönüşüm politikalarını, OSTİM Teknopark Genel Müdürü Derya Çağlar ile Ankara’nın en büyük sanayi merkezi bünyesinde kurulan teknoparkın çalışmalarını konuştuk. Birbirinden kıymetli yazıların da yer aldığı Eylül sayımızı keyifle okumanız dileğiyle...