NEREDE KALMIŞTIK…

Birkaç aydır ara verdiğim dünyada ve ülkemizde üniversite sanayi işbirliği yazılarıma Şubat ayı itibarı ile tekrar başlıyorum.

Yazılarıma ara verdiğim dönemlerde, üniversite ile sanayi arasındaki işbirliği faaliyetlerinin yoğunlaştığı, işbirliği sonucunda ortaya çıkan ürünlerin ticarileşmeye başladığı bir dönemden geçiyorduk.

Bu dönem zarfında akademik dünyanın iş birliği faaliyetlerine bakışı, sanayi tarafının üniversitelerden beklentileri, ortaya çıkan patent, faydalı model, tescil gibi işlemlerde tarafların beklentilerini de gözlemleme imkanı buldum.

Daha önceki yazılarımda akademi ve sanayi arasında işbirliklerinin neden geliştirilemediği konusuna değinmiştim. İsterseniz konuyu biraz hatırlayalım.

üniversite sanayi işbirliğinde tarafların beklentileri:

Zaman açısından:

Akademisyenlerin zaman kavramı yıllık veya en iyi ihtimal ile dönemseldir. Yani okullar açıldığı tarih ile ara tatil zamanları akademik camianın zaman kavramını oluşturur.

Sanayi tarafına baktığımızda zaman kavramı haftalık hatta günlük olarak değişim gösterir. Çünkü sanayicinin zorunlu olduğu ödemeleri, yetiştirilmesi gereken iş paketleri vb. çalışmaları vardır.

Maddi açıdan baktığımızda:

Akademi dünyası çalıştığı projeleri devlet desteği, BAP destekleri veya bağlı bulunduğu Döner sermaye işletmeleri üzerinden gerçekleştirir. Yani kendi parasını asla harcamaz.

Sanayici ise kısmi olarak devlet desteği sağlasa da genelde bütün ödemelerini kendi bütçesinden sağlar.

Beklentiler:

Akademi dünyasının herhangi bir çalışmadan, akademik bir yayın, patent vb. gibi çıktılardan öteye geçemez.

Sanayici ise herhangi bir projenin altına imza atması halinde, projenin firmasına getirisini hesaplamak zorundadır.

Yukarıda sağdığımız sebeplerden dolayı bu iki tarafın aslında bir araya getirilmesi pek mümkün görünmemektedir. Birlikteliği kim sağlayacak peki dendiğinde ise aklımıza ilk gelen TÜBİTAK eli ile kurulan Teknoloji Transfer Ofisleri gelmektedir.

Teknoloji Transfer Ofisleri peki bu tür çalışmalara ne kadar katkı verebilmekte?

Ülkemizde TÜBİTAK tarafından fonlanan 1513 TTO Desteği ve 1601 TTO Hazırlık aşaması aşamasında olan 40’a yakın ofis bulunmakta. Yapıları, yönetimleri, uyguladıkları rol modeller tamamen birbirinden farklı olan bu kuruluşlar, Üniversite ve/veya Teknokent Yönetici Şirketlerinin Yönetim Kurulları tarafından yönetilmekteler.

Aslında kurguya baktığımızda doğru gibi görünen bu yapılar, ülkemizde ne kadar doğru bir yapılanma içerisindeler burası tartışılır.

Tekrar başladığım yazılarımda bu yapıların aksayan yönleri, uygulamaları ve yapılanmaları üzerine birçok yazı kaleme almak istiyorum. Bu yazımda özellikle yapılanmalarda yaşanan sıkıntılara değinmeye çalışacağım.

Üniversiteler altında Teknoloji Transfer Ofisi yapılanması:

Üniversiteler herkes tarafından bilindiği üzere Rektörler ve senatoları aracılığı ile yönetilirler. Ve yine herkes bilir ki bir üniversitede Rektör değiştiğinde bütün altyapı değişir. Bu değişimden maalesef teknoloji Transfer Ofisleri de kendi payına düşeni alırlar. Çünkü Teknoloji transfer Ofislerinin yönetim ve uzmanları da ilgili üniversitenin Rektör yada rektör yardımcıları tarafından atanır. TTO’larda yapılan bu değişiklik sadece TTO çalışanlarını değil kurumunda kurumsal hafızasının silinmesi anlamına gelir. Çünkü büyük yapılarda akademisyenlerin, herhangi bir uzmana alışmalar, birlikte yürüttüğü projeler de ilgili uzman ile birlikte sonlanır.

Peki bu ilgili üniversite yönetimin ne kadar umurundadır. Pek de umurunda değildir tabi. Çünkü harcanan maddi değeri TÜBİTAK sağlamaktadır. Kaynak başka bir kurumdan geldiğinde tasarrufunuzun da o ölçüde sınırsız olması normaldir.

Diğer yapılanma daha da tehlikeli. Teknokent Yönetici Şirketlerinin altında yapılanma. Neden daha tehlikeli olduğunu Teknokent Yönetici Şirketlerin yapılanmalarına baktığımızda görüyoruz. Hemen hatırlayalım; Teknokent Yönetici Şirketlerinin kendine özgü bir Yönetim Kurulu bulunur. Bu yönetim kurulunda Teknokent yerleşkesinin Müteaahitleri de dahil bir çok özel kurum kuruluş yer alır. TÜBİTAK tarafından sağlanan fonları harcama yetkisi tamamen ilgili Yönetim kurulunda olduğundan, kurumsal hafıza bu yapıların hiç umurunda olmaz.

Tamamen iyi niyetli olarak kurulan bu yapıları düzeltmek, amaçlanan işleri yapılamalarını sağlamak mümkün değil mi?

Tabi ki mümkün…

Daha önce TÜBİTAK tarafında yaptığım görüşmelerde bu sorunun çözümünü kendilerine iletmiştim. Bir kez de buradan tekrarlamak istiyorum.

Maddi kaynağı kurum olarak TÜBİTAK sağlıyor ise Teknoloji Transfer Ofisleri üzerinde daha fazla müdahaleci olmak zorundalar. Her zaman söylediğim bir söz var tekrarlamak istiyorum. Teknoloji Transfer Ofisleri CEO tarzı profesyonel yöneticileri tarafından yapılmalı. Akademi bu yapının sorumlusu, koordinatörü veya herhangi bir şekilde yönetici olamamalı. Çünkü Akademi ticarileşme, işbirliği vb. hususlarda yeterli olsa biran bile bulunduğu pozisyonda kalmaz, hemen istifa ederek ticari hayata ‘Merhaba’ der.

Bugün geldiğimiz noktada TÜBİTAK tarafından TTO’lara yöneltilen en büyük eleştiri olan personel sirkülasyonu ancak böyle bir uygulama ile ortadan kaldırılabilir.

Diğer sorunları da sırası ile kaleme alacağımız yazılarımızda görüşmek üzere…