İzniniz olursa bu zamana kadar ara ara değindiğimiz bir konu ile giriş yapmayı planlıyorum yazıya. 26 Eylül iki kurumumuzun kuruluş yıldönümüydü. Her ikisi de çok çok önemli. Birisinin Kurucu ve Koruyucu Genel Başkanı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk... Hangi kurumdan mı bahsediyorum? Tabi ki Türk Dil Kurumu. Düşünün 34 ülkede, yaklaşık 12 Milyon km2’lik alan ve 250 milyona yakın insanın konuştuğu, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar olan coğrafyada başka dile ihtiyaç duymadan kendi ana dilinizde gidebilirsiniz. Tüm bunları hamaset olsun veya başka nedenlerle söylemiyorum. Malumunuz, birinci Türk Dili Kurultayı'nın açılış günü olan 26 Eylül, her yıl "Türk Dil Bayramı" olarak kutlanıyor. Milli kimliğimizin, temel taşı olan dilimizle ilgili bir bayram.
Diğer kurum ise Türk Silah Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı. 32 yıl olmuş. Birçok yerde karşımıza çıkıyor, bayramlarda ve belli günlerde televizyonlarda reklamlarını görüyoruz. Peki hiç şu soruyu kendinize sordunuz mu? Bu vakıf ne iş yapar, nerelere ulaşır? Lütfen kendinize bu soruyu bir kez sorun. Kimlere ve nerelere ulaşıyormuş bu vakıf. Sadece önünden gelip geçmekle olmuyor...
Önce cep telefonları hayatımıza girdi, beraberinde kısa mesajlaşmalar başladı. Ardından internet gündelik hayatımızın bir parçası oldu. Bunlarla birlikte yaşam biçimimizde değişimler olmaya başladı. Ama en etkili olduğu yer ise yazışmalarımız oldu. Bu yazışmalar, mesajlarda ki kısaltmalar ve günümüzde şahsen benim de anlamakta güçlük çektiğim şekillere getirdi işi. Yani ez cümle dilimize sahip çıkmamız gerekiyor. Bu bilinçle şimdi bayramınızı tebrik edebilirim cümlesini kurabilirim. Türk Dil Bayramınız kutlu olsun...
Sosyal konulardan sonra sektörümüze dönecek olursak... Sektör firmalarımızı, teknoparkları ve orada üretim yapan gençlerimizi görünce çok ama çok mutlu oluyoruz. Onlarla gurur duyuyoruz. Ama nereye kadar... İşte tüm soru bu olsa gerek. Nereye kadar... Daha önce dergimizin sayfalarında bu konuya çok değindik. Bu konuya her seferinde değinmek ve hatırlatmak gerek. Bıkmadan usanmadan hatırlatmalıyız. Efendim konu yerlilik ve milli ürünler... Yerli ve milli ürün tanımları yapıldı, yapılıyor, bunlarla ilgili öncelikli alım metodolojileri konuşuluyor. Maksadımızı yapılan işleri eleştirmek ve eksikliklerini bulup yapanları mahcup etmek değil. Derdimiz bu değil. Ancak teşvik modelimizi gözden geçirerek, bol keseden para dağıtılıyor algısından kurtulmamız ve sistemi revize etmemiz elzem... Firmalarımızın yaptıkları ürünlere veya sipariş edilecek projelere sadece kamu değil. Özel sektörde istisnalar hariç neden müşteri olmakta imtina eder. Yapacağımız en büyük teşvik bu ürünlerin hayat bulmasına, devamına olanak sağlayacağına inanıyoruz. Yine burada en büyük sorumluluk kamu alımlarına düşüyor. Kamuda alım yapan yöneticilerimizin son dönemlerde artan duyarlılığının daha da yükselmesini bekliyoruz. Onlar kamuda soruşturma geçiririm aman başım ağrımasın tereddüdünden çıkmaları şart. Korkmadan bu yolda ilerlemeleri gerekiyor. Bu konularda somut örnekler çok. Örneğin ULAK baz istasyonları, ÇINAR projesi, MİLAT projeleri. Bunları bizler kullanmadığımız sürece en iyisini dahi yapsak bir anlamı var mı... Elinizde bu ürünler varken ithal ürün tercih etmek konusunda diyecek bir söz bulamıyoruz... O nedenle yerli ve milli ürünlere müşteri olun/olalım...
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun yıl içerisinde çeyrek raporlar şeklinde düzenli olarak yayınladığı sektörün röntgenini çektiği rapordan önce sektörümüzün önemli STK’larından birisi olan TELKODER kendi raporunu yayınladı. Raporu incelediğimizde genel olarak pek ilerleme kaydedilmediği, büyüme yerine duraklamanın olduğunu görüyoruz. Ancak şu bir gerçek 5G ve sonrasında ki teknolojilerde fiber altyapının çok önemli olduğunu görüyoruz. Ülke olarak yaklaşık 360 bin kilometrelik bir fiberimizin olduğu düşünülürse 82 milyonluk bir ülke için yeterli olmadığını görürüz. 5G lisanslama sürecinde nasıl bir yöntem takip edileceği de önemli. Bu konuda BTK’nın çalıştığını biliyoruz. Ancak bu sürece operatörle ne kadar hazır. 4,5G’de ki yatırımlarının karşılığını alabildiler mi...? Yerli ve milli 5G ürünlerimizi ne kadar hazır ve müşteri olunacak mı? Kesintisiz bir network kurulabilecek mi...? Bir bütünde tüm bu soruların cevap bulması gerekiyor... Gelecek teknolojilerine yatırım konusunda ise bir stratejinin oluşturulması ve bu yönde çalışmalara destek olunması gerektiğine inanıyoruz. Yapay zeka mı olacak, robotik süreçler mi? Hangisinde uzmanlaşmak istiyorsak bir an evvel karar vermekte fayda var.
İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 5.8’lik yer sarsıntısı tüm Türkiye’ye “Deprem gerçeğini” yeniden hatırlattı. Öncelikle bütün İstanbullulara “geçmiş olsun” diyoruz. Depremle birlikte ortaya çıkan iletişim hatlarının yönetiminin önemine tekrar dikkat çekiyoruz.
Bu sayıda; ayın konusunda blockchain yani blok zinciri teknolojilerini ele aldık. Bilgi iletişim teknolojileri alanında yeni bir güven mimarisi inşa eden blok zincirinin sektöre sağlayacağı yeni fırsatları sorguladık. Detaylı bir dosya oldu. Bu sayıda ayrıca 35. Kuruluş yıl dönümü kutlayacak olan LOGO Yazılım Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Tekbulut’la konuştuk. Kamu Bilişim Zirvesi öncesi Kamu Bilişim Derneği Başkanı Doç. Dr. İzzet Gökhan Özbilgin ile ileri teknolojilerin insan hayatı ve kamuda yapacağı değişiklikler ile Türkiye’nin sayısal dönüşüm politikalarını konuştuk. Keyifle okunanız dileğiyle...