OTONOM VE ROBOTİK

Dergimizin Aralık sayısında otomasyon konusunun işleneceğini öğrendiğimde aklıma ilk, 1987 yılında Netaş’ta genç bir mühendis iken Kırşehir santralinin açılış programında yaşananlar geldi. Yeni BCS (Santral yazılımı) gelmiş ve ilk kez non-inservice (servis öncesi) burada test edecektik. Yeni gelen özelliklerden birisi de hatalı numara çeviren veya eksik numara çevireni uyaran otomatik mesajlardı. Mesajları DRAM (Digital Recorder Anounce Machine) kaydedeceğiz. Sesi güzel olan bir bayan arıyoruz. PTT Müdürü’nün sekreterini çağırdık. O yıllarda Türk Telekom PTT çatısı altında olup son “T” harfini temsil ediyordu. PTT müdürü aynı zamanda Telekom’un da amiriydi. Müdür vilayete gitmiş, sekreter boşa çıkmıştı. Kendisi ile 3 saat boyunca eline tutuşturduğumuz kâğıttan anonsları girdik. Siyasilerin baskısı ve Ankara’dan Türk Telekom’dan gelen direktif ile test aşamasındaki santrali servise verdik. Bu arada Kırşehir o güne kadar şehir içi 4 digitle arama yaparken çevrilecek numara sayısı 5 digite çıkmıştı. Geceleyin servise vermemizin sabahında PTT müdürü 4 digit durum bildirimi için evini yani eşini arar. Ama karşısına sekreteri çıkar “Eksik digit çevirdiniz, lütfen bir daha deneyiniz.” Müdür “Tamam kızım” deyip telefonu kapatıp bir daha arar ve yine sekreteri karşısına çıkar. Müdür sekreterin sürekli devam eden, az da olsa buyurgan tavrına kızar ve koltuğundan fırlayıp ön odadaki sekreterinin yanına gider. Ve başlar saydırmaya. Kızcağız şaşkın, neye uğradığını anlayamaz halde gelen ziyaretçisine de bir hayli mahcup olmuştur. Nice sonra kızın aklına gelir geçen hafta yaptıkları kayıt. Müdürü sakinleştirmek için sekreter beni çağırınca alt kattaki odasına bir koşuda gidip durumu izah ettim, uzun uzadıya.

Şu günlerde en çok tartışılan konulardan birisi, “robotlar her alana girerse insanlar ne işle uğraşacaklar.” Benzer endişeler 1800’lü yıllarda İngiltere’de Sanayi Devrimi başladığında farklı bir boyutta ele alnınmış. Makineleşme sonrası artık çalışmamıza gerek kalmaz diye düşünülmüş. Ama günümüzde uzağa gitmeyin İstanbul’da sabah trafiğine bir çıkın, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, Taksim’de Mecidiyeköy’de koşuşturan insanlara bir bakın. Durum tam tersi. Modern insanın nerede ise nefes almaya vakti yok.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte robotlar otomotivden havacılığa, tıptan savunma sektörüne kadar her alanda artarak kullanılıyor. IoT (Internet of Things) birçok şeyi birbirine bağlamış olduk. AI (Yapay Zekâ) konuşma, tanıma, görüntü işleme ve otonom sistemler daha akıllı robot tasarımının önünü açtı.

Robotlara neden gereksinim duyuyoruz diye kendimize soracak olursak; ağır ve tehlikeli işlerde (montaj, imalat vb) kullanımı kazaları azaltırken, üretim maliyetlerini düşürmekte, rekabette avantaj sağlamakta ve yüksek kalitede ürün elde etmemizin önünü açmakta. Robotlar savunmaya dönük olarak da stratejik bir ürün haline geldi.

Rekabet gücünü artırmak isteyen ülke ve firmalar robotik teknolojilere yatırımı arttırıyor. Askeri alanda ise özellikle bizim son yıllarda haberlerde çok duyduğumuz İHA’lar (İnsansız hava aracı) terör olaylarında bize büyük avantaj sağlamış oldu. Bu sistemler sayesinde gözetleme, keşif, silahlı devriye, güdümlü taarruz, arama ve kurtarma gibi askeri işlerde yoğun olarak kullanılıyor. Öyle ki muharebenin seyir ve modelini değiştirecek kadar etkin ve etkili kullanılmakta. Bunların imalatında teknoloji kalemlerinin uygunluğu ve erişilebilir olması çok sayıda ülke tarafından üretilmesine de neden oluyor.

Robotik teknolojiler alanına başta elektronik ve bilgisayar mühendisliği, yazılım, makine olmak üzere birçok disiplin giriyor. Robotların iş alanında en büyük avantajları hızlı, doğru ve zamanında yapılan analizler sonucunda insan hatalarını neredeyse yok etme seviyesine getirmesi. Bunlar bize hem zaman hem de insan gücünden tasarruf sağlıyor. Günümüzde bir otomobil üretim tezgahında kaynak, boya, montaj, kalite kontrol gibi iş unsurlarının hepsi robotlar tarafından yapılıyor.

Endüstri 4.0 ile birlikte robotlar arası etkileşim ve iletişim de de artışlar başladı. Bu da bize geniş bir üretim alanında hatasız ve senkronize üretim getirisi sağlıyor. Aynı robotu ufak bir yazılım güncellemesiyle farklı amaçlar için de kullanmak mümkün. Bu ne demektir aynı fabrikada farklı noktalarda dahi robotu kullanabilirsiniz. Daha ileride ise düşünülen, yapay zekadaki gelişmelerle birlikte bir insan kaynaklı etki /komut olmaksızın robotlar kendi analiz ve öngörüleriyle tüm işleri sorunsuz yapabilme yeteneğinde olacak. Robotların dünyayı ele geçirme ve kendi kendilerine özerklik ilan etme endişeleri ise ancak film setinde kalacak bir konu.

 

Ülkemizdeki duruma bakacak olursak robotik teknolojiler makine, otomotiv beyaz eşya ve ambalaj sanayinde hali hazırda kullanılmakta. Bunların yanı sıra, kağıt, petro-kimya, kimya, su-atık, çimento cam, tekstil, ilaç, yiyecek içecek sanayinde de sıklıkla kullanıldığını görüyoruz. Türkiye’de otomasyon firma sayısı yaklaşık 200 civarındadır (1) Türkiye otomasyon şirketlerinin yaklaşık beşte ikisi proses endüstrisine beşte üçü de kesikli üretim sektörüne yönelik çalışıyor. Beyaz eşya firmaları artık bünyelerinde otomasyon mühendislik birimleri kurmuş durumdadırlar. Robot pazarı da Türkiye’de gelişmiş ülkelerinkilere göre hayli küçük durumda. International Federation of Robotics verileri (IFR) robot nüfus yoğunluğunun (10.000 işçi başına kullanılmakta olan robot sayısı) 50 ortalamaya 7 adetle karşı gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde robot nüfus yoğunluğunun 149 olduğu dikkate alınırsa, Türkiye’deki durumun vahameti açıkça ortaya çıkıyor.(2)

 

(1) https://www.stm.com.tr/documents/file/Pdf/9.Robotik%20Teknolojileri_2016-08-03-11-00-47.pdf

(2) IFR verileri