Hep söylenildiği gibi ayak uyduramayanlar yavaş yavaş sahneden inerler.
Tabii biz yayıncılıktan bahsediyoruz.
Yayıncılığın klasik yapısını değiştirecek olan hâlihazırdaki izleyici kitlesi değil, bu etkiyi ve değişikliği hızlandıracak olan genç kuşaklardır.
Talepleri, sosyal medyada görülüyor. İstenenler kalite, kolay erişebilirlik ve düşük erişim maliyeti.
Değişimlerin hızı nedeniyle yayın kuruluşları şimdiden şapkayı önlerine koymuş olmalı. Eskiden daha 10 yıl var denilirken, süre önce 5 yıla düştü. Yakın gelecekte bir yıla kadar inecek.
Her konudaki hızlı tüketim ve hedonizmin körüklemesiyle daha da hızlanıyor. Yayıncılar buna çare bulmalı. Yeni kuşaklar, yeni format ve tekniklere uygun yeni içerikler talep ediyor.
İzleyici ve dinleyici internetin sağladığı tüm alanlarda hep daha fazlasını istiyor. Birçoğu replika ve tekrar olan, klasikleşmiş, kadın, yemek, dram, melodram gibi programlar bir süre daha orta yaş kitle tarafından izlenmeye devam edecek. Belki de onlar bile vaz geçmek üzere. Onlarda internetin uçsuz bucaksızlığına kapılmışlar.
Yayın kuruluşlarının bir süre sonra izleyicileri ekran başına getirtmekte güçlük çekeceği anlaşılıyor. Peki yayıncılar ne yapacak? Türksat’ta kalitesi farklı olmakla birlikte çok sayıda yayın kuruluşları benzer içerikleri yayınlamaya devam ediyor.
Elbette yayın kuruluşları eskiden farklı olmak kaydıyla çoğunlukla reklam gelirleri ile yayınlarını sürdürüyorlar. Reklam büyüklüğü her geçen yıl artmamakla birlikte sosyal medyanın ve internetteki popüler platformların etkileri ve reklamları sektörü zorlamaya başladı. Birçok yayın kuruluşu dijital medyaya doğru hızla evriliyor.
Reklamcılar Derneği’nin 2018 yılı raporuna göre toplam medya yatırımları yüzde 2.9 büyürken dijital medya reklamları %14 büyüdü. TV’de ise bu oran %1 oldu. Bu rakamlar internet yayıncılığı ve reklam payının azımsanmayacak ölçüde olduğunu gösteriyor.
TV teknolojilerindeki değişime bir başka örnek ise Türksat uydularından yayın yapan kanal sayısı. 2014 yılında Türksat’tan yayın yapan kanal sayısı 600 civarındayken, günümüzde bu sayı 400’den daha azdır. Yaklaşık %30 azalma neyi gösteriyor? Sektör sanki konsolide oluyor? Olması gereken de bu. TV reklam büyüklüğü belli. TV kuruluş sayısı artık taşınamıyor. Dijital mecranın her geçen gün büyümesi majör yayıncıların dışındakilere fazla şans tanınmayacağını gösteriyor.
Peki radyodaki durum nasıl? Türkiye’de yaklaşık 1000 adet R1-2-3 klasmanında radyo yayın yapıyor. Bunun %70 kadarı yerel. Örnek vermek gerekirse, İstanbul metropolüne yayın ileten istasyon sayısı 107. Böyle bir rakam dünyanın hiçbir metropolünde yok. Bu durum ekonomi ve teknolojiye aykırı. Peki bu sürdürülebilir mi? Elbette hayır.
Taşıyıcı frekans aralıkları standart dışı yani 200 Khz olarak boşluk olmaksızın yıllardır devam ediyor. Teknik olarak da bu sürdürülebilir değil.
Avrupa’daki yayıncılık nasıl ve nereye gidiyor? İlk bakışta karasal TV yayınları DVB-T2 olarak zorlukla da olsa azalarak devam ediyor. ITU 700 Mhz TV bandını broadband ve diğer erişimler için kullanılabileceğini tavsiye ediyor. Kablo TV erişimi ise sürekli abone kaybediyor. Aynı şekilde DAB+ radyo yayını da eski popülerliğini yitirmeye başladı.
İnternet erişiminin kolaylaşma ve ucuzlamasıyla büyükşehirlerde neredeyse her eve fiber optik kablo girmeye başladı. Bu da internet ve OTT platformlarının kurulmasını sağladı. Yakın gelecekte 4K ve 8K yayınların başlamasıyla yayın teknolojilerindeki temel iletim kurallarının da değişeceği görülebilecektir.
Bizler, izleyici ve dinleyicinin hep kalite ve içerik talep ettiğini söylüyoruz. Teknoloji ve internetin etkisiyle talep eden eskisi gibi mevcutlarla yetinmiyor, onlar eğitimli, bir dil bilen ve dinamik bir kitle. Onların taleplerini belirleyen ve arttıran erişimin kolaylaşarak dünyanın her köşesinden TV ve radyo yayınlarını görmesi ve duyması taleplerinin her geçen gün arttırmasına neden oluyor.
Tüm yayıncılar birbirlerini takip ve taklit ediyor. Radikal karar almayı göze alanların sayısı çok az. Güney Kore 8K’yı test ederken, biz izleyici kaybederiz endişesiyle SD yayınları hala sürdürecek miyiz? Geniş ekranlara SD yayını ileterek hangi kaliteli içeriği izleyiciye sunabileceğiz? Bu ve benzeri soruların cevabı Türkiye’de yayıncılığın geleceğini de tayin edecek.
Teknolojiye ayak uyduran kuruluşlar, kazananlar listesinin başında yer alacakları malumdur.
Endüstri 4.0 ile hız ve talepler daha da artacak 5G ile birlikte tüm talepler tavan yapacak artık dinamik bir yayıncılık bizleri bekliyor olacak. Bütün bunlara ayak uyduranlara ise başarılı diyecekler.
Genç kuşaklar büyük ekranları sadece spor karşılaşmaları ve oyunlar için kullanıyor. Diğer tüm yayınları tablet ve akıllı telefonlarından takip eden son kullanıcılar internette uçsuz bucaksız her türlü içeriğe ulaşabiliyor. Bir süre sonra geleneksel TV izleme konusu da spor ve oyun dışında azalacak ya da tercihlerden çıkacak gibi gözüküyor.
İnternet 5G ve üstü iletim tüm sınırları ortadan kaldıracak lokal ve genel denetimlerin bile etkisi neredeyse yok olacak, dünya bir köy lafı gerçeğe daha bir yaklaşacaktır. Bu konu hayli çetrefilli, sosyal boyutu ise korkutucu olabilir. Özetle yakın gelecekte yayın kuruluşlarını kavi sorunlar bekleyecek.
Teknolojideki yakınsama gibi günümüzde de TV kuruluşları ve içerikler konusunda ilginç yakınsamalar olacağı düşünülebilir. Mesela, yayın kuruluşları daha profesyonel olarak içeriklerini, içerik üreten firmalar gibi üretmek isteyecek olabilir mi? Belki de içerik üretenler TV yayıncısı da olabilir ? Belki reklamcı kendi yayın kuruluşunu kurar, belki de büyük üretim ve pazarlama zinciri de TV yayını yapabilir. Meydana gelecek rekabet bunu netleştirecektir.
Yıllar önce bir TV kuruluşunun ulusal yayıncı olması büyük sermaye gerektirirken günümüzde nohut oda bakla sofa mekanlar yayın için yeterli oluyor. Şimdilik bir odadan bir kamera ile yapılan yayın insanları etkiliyorsa yakın gelecekte benzerleri ekonomiyi, reklamları, sosyal hayatı, hülasa çok şeyi etkileyip değiştirebilecek güç olabilecektir.
Önemli olan hangi kaliteli içeriği hangi yüksek çözünürlükte ekonomik olarak izleyiciye sunacağınızdır. Eskiden bu neden olamıyordu’nun cevabını yine teknoloji verecektir.
6112 RTÜK Kanuna göre yıllar önce T1 veya R1 olmak masraflı ve yüksek yatırım gerektirirken günümüzde, T1 ve R1 / lisansları önemini yitirmek üzere. Artık, UTV lisansı ile izleyicinin %96 sına ulaşmak mümkün. Bir süre sonra bu iletim bile tartışılabilir olacaktır.
Bir yandan UTV için ödenen lisans bedelleri, T1 için yıllık frekans kira ücretleri ve uydu iletimi için ödenen kapasite bedelleri yerine, kablolu kablosuz internet ve 5G üzerinden yayın yapmak ve bu mecralarda yer almak diğer yandan OTT ile izleyicilere erişmek, reklam mecralarının çeşitlenmesini de beraberinde sunacak ve tercih edilen güçlü bir mecra ortaya çıkacaktır. 2018 yılı Reklamcılar Derneği’nin raporları da bunu doğrular niteliktedir.
Bu durumu daha da hızlandıracak gelişme ise program ratingleri ile birlikte ürün ratingleri de internetin etkileşimli imkânı ile anlık olarak ölçülmesi mümkün olacaktır. Kısaca her şeyin ölçülebilir, analiz edilebilir hale gelmesi hayli kolaylaşacaktır. Bu durum nitelikli olamayan bazı yayınları tekrar sorgulanır hale getirebilecektir.
Yakın gelecekte medya kuruluşlarının en büyük sorunu izleyiciyi ekran başında tutmak olacağı görülecektir. Teknoloji, izleyici ve dinleyiciye yurt içi ve dışı çok sayıda içeriğin ve farklı seçeneklerle birlikte tematik içeriklerin de ulaşmasını sağlaması, tüm sektörü ciddi olarak etkileyecektir.