2019 ICT SEKTÖRÜ ve 2020’LERDEN BEKLENTİLERİMİZ

2019 yılının benim için en üzücü olayı 1990’lı yılların başında kurduğumuz “HEDEF RADYO” devretmek zorunda kalışımız oldu. Oysa buradan kimler yetişmedi ki; Nihat Hatipoğlu, Serdar Tuncer, Bilal Tekcan, Cumhurbaşkanı özel kalemi Hasan Doğan, Açı dershaneleri kurucusu Hüseyin Bey vb. Bazen bir teknolojinin yerine diğeri ikame olabiliyor. Radyo olsun yazılı basın olsun, internet ve sosyal medyadan olabildiğince etkilendiler. Çoğu kimse artık gazete almıyor, her şeyi akıllı telefondan izleyebiliyor. Hem de birkaç reklama tahammül gösterdikten sonra ücretsiz olarak...

İnternet altyapısı öncelikle kamuda kurulmaya başlandı. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Merkez Bankası (Mernet), Bankalar birliği (TICNET), Ulusal Akademik Ağ (ULAKNET), emniyet ağı (POLNET), Fatih projesi gibi birçok projede yer almıştım. Bu saydığım projelerin ülkem için hakikaten yararlı olduğunu düşünüyorum. Ama günümüz kamu uygulamalarına bakınca fayda mı, zarar mı getirdiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

Geçen ay Millî Eğitim Bakanlığı’na sözleşmeli öğretmen alımı nedeniyle eşim için müracaat ettik. Duyuruda “Başvurularınızı elektronik ortamdan e-devlet üzerinden yapabilirsiniz” yazılmış. Müracaatımızı yaptık, ama sonunda bir not yazılı: “Müracaat çıktısını alın bağlı olduğunuz ilçe milli eğitim müdürlüğüne onaylatın.” O zaman ben ne anladım bu elektronik ortam muhabbetinden?

Bilirkişilik eğitimi aldım. Belgeleri aldım ve uzun bir kuyruktan sonra teslim ettim. Ocak ayında listeler yayınlandı “Aaa benim ismim yok.” Telefonda söylemiyorlardı ve nedenini öğrenmek için bir ay sonra tekrar Bakanlık ek binasına gittim. Memur bir zahmet belgeleri dolaptan buldu ve üzerine düşülen notu okudu “Belge eksikliği’’ diye. Ne eksikmiş diye sordum. Biraz dosyayı inceledikten sonra “Diplomanız eksik” dedi, bayan. Ben de “Hayır verdim” diye itiraz ettim. Evrakları bende inceledim. Evet diploma vardı. Ancak e-devlet’den alınmış barkodlu ve geçerli bir belge olmasına rağmen memur duvarımda çerçevelenmiş asılı orijinal diplomayı istiyormuş. İzah edene kadar epey uğraştım, ama benim bilirkişiliğim üç ay sonra onandı.

İşyerlerinde yapılan otomasyonlar işleri hızlandıracağı yerde geciktiriyor. Memurlar uzun süredir telefonlara bakma alışkanlıklarını yitirdiler. Siz bankın önünde olduğunuz için memurun gazetede güncel haberi mi takip ettiğini, yoksa sosyal medyada cevap mı yazdığını anlamıyorsunuz. Bu ve benzeri teknolojik imkanlar maalesef vatandaşa olumsuz yönde yansıyor.

Sözü şuraya getireceğim; Teknolojiyi 2019 yılında da yeterince yararımıza kullanamadık. Geçtiğimiz ay önemli bir organizasyon vardı; “Akıllı Kentler.” Cumhurbaşkanımız konferansta “Şehirlerde yapılacak her adımın, yatırımın akıllı kent stratejisine uygun olacağı” sözünü verdi. Ve “2003-2023 Bilim ve Teknoloji Politikaları Strateji Belgesi’nde yer bulan akıllı şehir çalışmalarını, bugün ileri bir düzeye getirdiklerini, 11. Kalkınma Planı’nda, bu konuda kapsamlı bir yol haritasına yer verildiğini” belirtti. Ancak şehirlerimiz halen pek akıllanmamış gibi. Bakanların memleketine göre birkaç şehir akıllandırıldı. Ancak bakıyorsunuz parklarda bedava kablosuz internet erişimi dışında pek farklılık göremiyorsunuz. Oysa bekliyoruz ki çöpler dolduğunda belediye de ilgili birime mesaj gitsin, araçların gittiği zemin bozukluğu da ona keza. Akıllı trafik lambaları olsun, trafiğin durumuna göre lamba süreleri dinamik ve değişken olsun. İtfaiye, ambulans için yollar trafiğe açılsın istiyoruz ama daha birçok İstanbul sokağına yangında itfaiye aracı giremiyor. Hız sınırını aşan, kırmızı ışıkta geçen aracı önce araba emniyete kendisi şikâyet etsin.

Bir şehre geldiğimizde sanki kırk yıllık o şehrin vatandaşıymış gibi adresleri kolaylıkla bulabilelim, trafikteki en uygun yolu önceden bilebilelim. Tarihi yerleri dolaşırken rehbere ihtiyaç duymaksızın belediyelerin uygulamalarını indirerek merak ettiğimiz her şeyi öğrenebilelim.

Kaldı ise bahçemizde çiçeklerimiz gerektiğinde gerektiği kadar sulansın, evlerimiz akıllı olsun ki binalarda enerji verimliliğini artırabilelim. Hırsıza karşı çaresiz kalmayalım, evden uzaklaşınca gözümüz arkada kalmasın, kapatmayı unuttuğumuz ocağımızı, kapatılması gereken perdemizi, ısı kontrolümüzü uzaktan sağlayabilelim. Ve böylece kullanıcı konforu mümkün olabilsin.

ICT sektöründe pazar son yıllarda çok hızlı büyümekte. Ama biz halen emekleme dönemindeyiz. Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurul Üyesi Dr. Hakan Yurdakul’un Türkiye’de ICT sektörünün durumunu ve sektörün gelişimi için izlenebilecek politikaları anlattığı Bilişim 500 Ödül Töreni’nde yaptığı konuşmada aktardığı bilgilere göre Türkiye bu sektörde 33. Büyük Pazar konumunda. ICT dış ticaret açığı, toplam açığımızın %17,6’sı düzeyinde. Gerek dünyada gerek ülkemizde geleceğin sektörü yazılım sektörü. 26 Avrupa ülkesi arasında yazılımcının nüfusa oranladığımızda sonuncu konumundayız. Onca fedakârlık yapıp yetiştirdiklerimizin büyük kısmı da yurt dışına kaçıyor.

Dr. Hakan Yurdakul beyin verdiği rakamlarına bakılacak olursa devletimiz 2013-2018 yılları arasında 41.142 firmaya 11,3 milyar vergi destekleme 1,5 milyar da nakdi destek vermiş. Toplamda 12,8 milyar destek sağlamış. Ama sonuç öyle çok da başarılı görünmüyor.

Bir diğer önemli konuda yapay zekâ. Bu konuda geçtiğimiz hafta yayınlanan “Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi Ön raporu”na göre “Yapay zeka eğitimden kamu kurumlarına, sanayiden hukuka kadar birçok noktada hızla kullanılmaya başlanmalı” deniliyor. Yine aynı raporda yapay zekanın eğitim öğretim, yasal hazırlıklar, kamu görevlilerinin yetkinliği, emek dünyasına etkisi, meslek ve sektörlerde değişim, insan ve yapay zekâ ilişkisi, ekonomi ve kalkınma, insan hakları, etik ve hukuk, genel yapay zekâ ve vatandaşlık geliri gibi birçok farklı alanlarda nasıl kullanılacağı noktasında düşünceler paylaşılmakta.

Burada da en büyük handikap kullanılan yapay zekâ programları. Yapay zekâ programları ülkemiz ve ülkemiz insanının yapısına dönük olmalı. Bir bankanın çağrı merkezindeki yapay zekâ ürünü bayanı aradığınız da karşınıza çıkan ses’in sunduğu alternatiflerin çoğu bizim ülke insanının sorabileceği soru formatına uygun değil. Tercüme yazılım programları yerine öncelikle halkımızın iyi analiz edilmesi gerekir diye düşünüyorum

Yazılım sektöründe hakikaten ülkemizde bir kıpırdanma var ancak yetersiz. Özellikle finans ve bankacılık sektöründe bunu yaşıyor ve istifade ediyoruz da. Buna sağlık sektörünü de ilave edebiliriz. Sanayi ve Teknoloji Bakan yardımcısı sayın Mehmet Fatih Kacır’ın ICT Media’ya verdiği röportajda 2023 yılına kadar ileri teknolojide en az 23 marka çıkaracakları sözünü veriyor. İnşallah sözde kalmaz.

Son konu ise teşvikler konusu. Teşviklere sadece parasal takviye anlamında bakarsanız beklediğiniz sonuçları şimdiki gibi alamayabilirsiniz. Teşvikler öncelikle kamudaki bürokraside kolaylık yönünde olmalı. İkincisi devlet yönlendirici olmalı. Yatırımı nereye yapması gerektiğini, açık olan alanları belirlemeli, profesyonel montörler vasıtasıyla yol haritası çıkarımlarına yardımcı olmalı. Ve en önemlisi de çıkan ürünü en başta kamuda pazarlamasında yardımcı, yönlendirici olmalı.