“HİÇBİR MİLLET YOKTUR Kİ, AHLÂK ESASLARINA DAYANMADAN İLERLESİN”

Yazımızın başlığında yer alan söz Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ait.

Başarılı olabilmemiz için doğru işleri yapmamız önemlidir; ama daha da önemlisi konu ne olursa olsun işleri doğru yapmamızdır.

Doğru işleri yapmanın yolu ise Ahlak ve Güven duygusunu özümsemekten geçmektedir. Ahlak ve Güven duygusunu kaybettiğimiz noktada hiçbir iş yeteri kadar verimli ve hedeflerimize uygun bir şekilde ilerlemez.

Mustafa Kemal Atatürk, T.B.M.M. 3. toplanma yılının açılışında yaptığı konuşmada "Hiçbir millet yoktur ki, ahlâk esaslarına dayanmadan ilerlesin." diyerek konuyu özetlemiştir aslında.

Ülkemizi koyduğumuz hedeflere ulaştırmak için stratejiler belirlemek, vizyon çerçeveleri oluşturmak, oluşturduğumuz çerçeve belgelerini uygulamak adına yazılı dokümanlar oluşturmak gayet tabi ki önemlidir. Fakat millet olarak, yapılan çalışmaları da milli hisler ile kabullenmemiz gerekmektedir.

Ülkemiz kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün aşağıda yer alan görüşleri de konuya nasıl yaklaşmamız gerektiğini bizlere göstermektedir.

"Bir işin ahlâki bir kıymeti olması, ayrı ayrı insanlardan daha ulvî bir membadan sadır olmasıdır. O memba cemiyettir; millettir. Filhakika, ahlâkıyet, hususî fertlerden ayrı ve bunların fevkinde, ancak içtimaî, millî olabilir. Milletin içtimaî nizam ve sükûnu hal ve istikbalde refahı, saadeti, selâmeti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi için insanlardan, her hususta alâka, gayret, nefsin feragatini icap ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî ahlâkiyet icapları, o millet efradı tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdanî, hissî bir saikle yapılır. En büyük millî his, millî heyecan işte budur."

"Ahlâkın millî, içtimaî olduğunu söylemek ve maşerî vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlâkın mukaddes sıfatını da tanımaktır. Ahlâk mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir nevi kıymetle ölçülemez. "

Günümüze geldiğimizde yaşadığımız birçok sorunun temelinde yukarıda bahsi geçen Ahlak ve Güven konusunun yattığı görülmektedir. İyi niyetli olarak oluşturulan politikaların, uygulayıcıları ve kullanıcıları açısından nasıl bir harabeye döndürüldüğünü hepimiz görüyoruz.

Gerek politikalardan yararlanıcılar gerekse de uygulayıcılar olarak, işleri nasıl eğip büktüğümüzü, uygulama ve yararlanma konusunda nasıl olması gerekenin etrafından dolaştığımızı, anlatmakla bitiremiyoruz.

İş hayatında; mesleğimizi ister severek ister zorunluluktan yapıyor olalım, kuşku yok ki öncelikli amacımız, çalışmamızın karşılığı elde edeceğimiz para ile belirli bir düzeyde yaşantımızı sürdürmektir. Hepimizin bildiği gibi gelirler her zaman sınırlı, istekler ise sonsuzdur. Daha iyisini ve daha güzelini elde etmek için sürekli çalışıyoruz; ama bu çalışma maddesel olarak bizim için yeterli olsa da tinsel yanımızı ne kadar doyuruyor? Yaptığımız işi ne kadar seviyoruz? İşimizde yeterince başarılı mıyız? Asıl bunları sorgulamamız gerekiyor. Kendi iç dünyamızda bunu dengeleyemediğimiz sürece, mutsuzluk hiç yakamızı bırakmayacak, bu tutku, bilinç dışı da olsa çalışmalarımıza yansıyacaktır.

Martin Luther King’in bu konuda çok güzel bir sözünü hatırlatmak isterim: “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup ’Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş’ desin.”

Kişilerden KOBİ’lere gelecek olursak;

Ülkemizde KOBİ’lere devlet tarafından sürekli destekler sağlanmakta. Özellikle teknoparklarda yer alıyorsanız bu desteklerin neredeyse sınırı yok. Bu desteklerin birkaç tanesini hemen sıralayayım:

Teknoparklarda yer alıyorsanız SGK İşveren desteği, geliştirilen yazılım vb. ürünler ile ilgili KDV muafiyeti, Kurumlar vergisi muafiyeti, nitelikli personel desteği, belge desteği, ARGE desteği, ÜRGE desteği vs. vs.

Teknolojik ürün geliştirmek, ülkemizin ihracat gelirlerini arttırmak, kişi başı gelir düzeyimizi yukarılara çıkarmak gibi amaçlar için oluşturduğumuz bu desteklerde geldiğimiz noktada, KOBİ’lere sağlanan desteklerin ne oranda işe yaradığı, işletmelere nasıl etki ettiği bilinmemekte dolayısı ile verilen desteklerin verimliliği de ölçülememektedir. Bununla birlikte, KOBİ’lerin talep ettiği desteklere ne kadar ihtiyacı olduğu, alınan desteğin işletmenin gelişiminde nasıl bir etki oluşturduğu firmalara sağlanan faydaların kaldıraç etkisinin ne ölçüde olduğu bilinmemektedir.

Sonuç olarak; devletimiz tarafından sağlanan firmalara özel desteklerin, kullanım amaçlarına uygun olup olmadığı, destek veren kurumların ve destekten faydalanan firmaların ahlak ve vicdanlarına kalmış durumdadır.

TeknoKulis:

Ülkemizde Teknoparklarda yer alan teknoloji firmalarına sağlanan desteklerin bitiş tarihi olarak 2023 yılı belirlenmişti. Sürenin bitmesine iki yıl gibi kısa bir süre kalmasına rağmen, bu sürenin uzatılıp uzatılmayacağı hususunda hala bir gelişme yaşanmadı. Ülkemizde faal halde 60’ı aşkın teknopark ve bu teknoparklarda faaliyet gösteren 5 bine yakın firma faaliyet gösteriyor. Dolayısı ile başta teknoparklarda yer alan firmalar olmak üzere Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yönetici Şirketleri ve ARGE Merkezlerinin gözü kulağı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızda.

2020 yılı ile birlikte bazı üniversite rektörlüklerimizin görev süreleri doluyor. Yeni rektör atamalarını bekleyen üniversitelerimizin Teknoparkları da bu atamalara dikkat kesildiler. Önümüzdeki süreç değişimlerin nerelerde ne kadar olacağını bizlere gösterecek. Herkesin hakkında hayırlısı…