ENERJİ&TARIM; YAŞAMIN SUTÜNLARI

Evde kaldığımız bu günlerde yazıyı yazarken herkes gibi benimde bol bol boş zamanım oldu. Bütün gündem ve konular virüs üzerine. Her konu eninde sonunda aynı noktaya, virüse bağlanıyor. Bu yazımda salgın hastalık gibi olağanüstü durumlarda hayatımızın önem sırası ne olmalı? Ondan bahsetmek istiyorum. Hayatta kalma güdümüz hepimizi tek noktaya götürüyor, yiyeceğe. Marketlerin yiyecek rafları boşaltılıyor. İnsanlık ve toplumsal içgüdümüz bizleri yiyecek stoklamaya sevk ediyor. Global dünyada her değişimin anlık farkındayız. Herhangi bir ülkedeki kaos toplumun her kesimini zengin-fakir, yaşlı-çocuk, kadın-erkek fark gözetmeksizin etkiliyor. Dünyanın diğer bir ucundaki toplumların davranışları bizleri de etkiliyor. Uzak bir ülkedeki yiyecek stoklanması bizleri de paniğe sürükleyebiliyor. Farkında olmadan dünyadaki bütün toplumlar aynı reaksiyonu gösteriyor.

Özellikle bugün yaşadığımız gibi olağanüstü durumlarda toplumlar tek ihtiyaç noktasında birleşiyor; yiyecek. Geri kalan sahip olduğumuz her şey yavaş yavaş kıymetini yitiriyor. Oturduğumuz lüks evler, bindiğimiz lüks arabalar bin anda kıymetten düşmeye başlıyor.

Dünya çapında oluşan olağanüstü durumlarda her ülke kendi kaynakları ile yetinmek durumunda. Tarım üretimi ve enerjide kendi kendine yeten toplumlar daha uzun süre ayakta kalabilir. Olağanüstü durumlarda sorunu en derin yaşayacak toplumlar ise enerji ve tarımda dışa bağımlı olanlardır. Özellikle dünya çapında meydana gelebilecek olağanüstü durumlarda ülke olarak ayakta kalabilmek için tarım ve enerjide kendine yeten ülke olmak önemli ve gerekli. 2020 yılına girdiğimizden beri yaşadığımız deneyimler önümüzdeki yıllarda yaşayabileceklerimiz hakkında öngörüde bulunmamızı sağlayabilir. Ülke olarak bugün yaşadığımız olağanüstü şartları göz önüne alarak en kötü şartlara hazırlıklı olmamız gerekiyor.

Sahip olduklarımızın kıymetsizleştiğine olağanüstü durumlarda farkına varıyoruz. Ülke olarak olağanüstü durumlarla başa çıkabilmemiz için kendine yetebilen tarım üretimimizin olması şart. Salgın gibi olağanüstü durumlarda en değerli varlığımız ürettiğimiz tarım ürünleri olacaktır. Sahip olduğumuz para ve malın hiçbir değeri kalmayacak. Sahip olduğumuz en değerli şey yiyecek, su ve enerji olur.

Şehirleşmenin korkutucu boyutlara ulaştığı günümüzde enerji sürekliliği ve yiyecek tedariki şehirlerde düzenin devam etmesi için en önemli parametreler olur. Enerjinin sürekliliği en az yiyecek kadar önemlidir. Enerji sürekliliğinin sağlanamaması durumunda yiyeceklerin ulaşımı ve saklanma sorunu baş gösterir. Milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerde yiyecek tedarikindeki en ufak aksaklık kaoslara sebep olur.

Sahip olduğumuz tarıma elverişli her alanı en verimli şekilde değerlendirmeli, elverişli olmayan alanlarında tarıma elverişli hale gelmesi için maksimum çaba göstermeliyiz. Şehirlerde ufakta olsa dikey bahçeler ve teraslar değerlendirilerek metropol insanının da üretime katkıda bulunmasını teşvik edebilecek politikalar geliştirebiliriz. Şehir merkezlerinde yaşayan insanlara tarım üretimi konusunda eğitim desteği vererek teras ve balkonlarda üretim yapmaları teşvik edilebilir. Şehirlerdeki özellikle teraslarda topraksız tarım ile üretimine minik de olsa katkı sağlanabilir.

Dünyanın başına gelen global bir felakette kendi kendine yeten tarım üretiminin ne kadar önemli olduğunu çok daha net görebiliyoruz. Felaket global olduğunda her ülke kendi başının çaresine bakar. İthalat seçeneği yoktur. Her ülke kendi yağında kavrulur. Paranın değersizleştiği ve üretimin olmadığı bir ortamda başka ülkelerden yiyecek bulmak imkansızdır. Kendi nüfusumuza birkaç yıl yetecek tarım üretim kapasitemizin olması önemlidir. Ülkelerin tarım politikalarını bu yönde ve kararlı bir şekilde uygulaması gerektiği gerçeği bütün netliğiyle kendini hatırlattı. İthalata dayalı tarım politikası yerine kendine yeten tarım politikasının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Umarım ki hep beraber bugünden ders alıp gelecek kuşaklar için üretime ve teknolojiye dayalı tarım politikaları uygularız. Bireysel olarak da tarımda üretime destek verebilecek her noktada bilinci olmamız şart.

Şehirlerde yaşasak da köyler ve köylülerimizin hayatımızdaki önemin farkına varmış olmalıyız. Köyden kente göçün had safhaya ulaştığı ve tarım işçisinin azaldığı bu günlerde son olaylar bizlere tekrar tersine göçün, kentten köye göçlerin önemini tekrar hatırlattı. Köylerden büyük şehirlere göçen eğitimli bireylerinde köylerine dönüp tarım yapmaları teşvik edilebilir. Teknolojiyi takip eden ve kullanabilen bireyler tarıma ciddi katkılar sağlar. Aksi taktirde köylerimizdeki tarım geleneksel olarak devam eder.

Artan şehirleşme ve tüketimden dolayı daha fazla üretim için geleneksel tarımdan öteye geçip teknolojiyi daha fazla kullanacağımız yöntemlerle tarım yapabiliriz. Aynı ekili alandan maksimum düzeyde ürün alabilmemiz için teknoloji kullanımı şart. Dünyada örnekleri oldukça fazla. Hepimizin bildiği gibi Konya büyüklüğündeki Hollanda’nın dünya tarım lideri olması kullandığı tarım teknolojileri sayesindedir. Tarım lideri bütün ülkeler kullandığı teknolojiler sayesinde üretimini arttırabiliyor.

Yiyecek haricinde her şeyin değerini yitirebileceğini, salgın döneminde market raflarındaki yiyecek reyonlarının boşalmasından anlayabiliyoruz. Aşırı şehirleşmeden kaynaklı tarım alanları azalmış ve azalmaya devam ediyor. Aradaki farkı kapatabilmek için tarım alanlarının en verimli şekilde kullanılabilmesi için yeni teknolojilerin kullanılması gerekiyor. Tarım teknolojileri odaklı üniversiteler açılmalı ve desteklenmeli. Aynı şekilde tarım üniversitelerinin köylüyle daha entegre çalışmasını sağlayabiliriz. Bu üniversiteler ile beraber üreticiye teknoloji götürebilir ve üreticinin daha ileri düzeyde tarım teknolojilerini kullanması sağlayabiliriz. Bu sayede üreticinin tarımda çıkan yeni teknolojilere daha kısa sürede erişimi sağlanabilir. Böylelikle köylü ve üretici güncel teknolojilerden haberdar edilerek yeni teknolojileri daha çabuk ve verimli kullanması sağlanabilir.

Teknoloji kullanımı ile ürün verimliliğinin artması ile tarım geliri de artacaktır. Tarım üreticisinin gelirinin artması sağlandığında kentten köye ters göçler başlayabilir. Bu sayede tarım üretiminin cazibesi arttırılarak daha fazla kişinin tarımla uğraşması sağlanabilir. Daha fazla alan daha fazla gelişmiş teknolojiler ile tarım üretimine katılabilir. Azalan tarımda çalışan işçi sayısı artarak hem üretime hem de istihdama destek olur. Her alanda olduğu gibi günümüz dünyasında teknolojiye ayak uyduramayan hiçbir sektör yeterli büyüklüğe erişemeyecektir. Tarım sektöründe de aynı güncel teknolojiler kullanılmadığı sürece kendine yeten tarım üretimi yapmamız mümkün olmaz. Dünya çapında meydana gelen olağanüstü durumları atlatabilmek için enerjide ve tarımda kendimize yeten ülke durumunda olmalıyız.