İnsanoğlu tarih boyunca her dönem bir takım sıkıntı ve sorunlarla boğuşmuştur. Ancak her zaman bunların üstesinden gelmeyi başarmıştır. Çünkü hayatın devamı için insanların önüne çıkan güçlük ve zorlukları bertaraf etmesi gerekiyor. Gündemimizden bir türlü düşmeyen krizin farklı tanımları var. TDK ve Wikipedia’ya göre; bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran; bir şeyin çok kıt bulunması durumu, çöküntü… Yani kriz; “Bir mekanizmanın mevcut konumunu ve geleceğini etkileyen hiç beklenmeyen bir anda ortaya çıkan ve genelde önlem alınmakta geç kalınan olumsuz bir durumdur.” Bu günlerde insanlık olarak bir buhran ve bunalım içerisindeyiz. COVİD19 salgını nedeniyle ülkemiz ve dünya bir krizi yönetmeye çalışıyor.
Kriz dönemlerinin en belirgin yanı ve yaratıcı tarafı belirsizlik olsa gerek. Çünkü dönemin koşul ve kuralları kendine özgüdür. Bilinen kurallar pek geçerli değildir. Krizlerde değişim ve ileriye doğru gelişen bir sonuç ortaya çıkar. Aslına bakarsanız buna da FIRSAT deniliyor. Çünkü krizler, fırsatları ortaya çıkartır. Yani her şerde hayır vardır… Burada ilahi mesajın işaretini de görüyoruz.
Peki biz ülke olarak krizden ne tür fırsatlar çıkartabiliyoruz… Bu ciddi manada hepimizin kendimize sorması gereken soru. Ülkemizden bir unicorn çıktı diye sevinçten oynamadığımız kaldı. Tabi ki mutlu olduk. Ancak esas sorulması gereken neden daha fazla çıkartamıyoruz? PeakGame’yi tenzih ediyor, kendilerini bir kez daha tebrik ediyorum. Bu firmamızı tebrik etmek, onlara ulaşmak için çaba ve gayret sarf eden yöneticilerimiz, aynanın karşısına geçip neden sadece bir tane unicorn çıkardık diye kendileri ile acaba yüzleşebildiler mi?
Ülkemizin siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşüm içerisinde olduğunu, bunun da sürekli olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bir dönüşüme, bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var.
Muhtemelen bu yazıyı okuyan kişi şunu diyordur, eleştiri ve boş lafları bırak çözümün var mı? Evet var… Ama dikkate alır mısınız bilmem!
Türkiye’nin her ilinde hatta büyük ilçelerinde sanayi ve ticaret odaları bulunuyor. Bunlar tam olarak ne yapar, neye yarar bilen varsa bize de söylesin. Her şeyi devletten beklemeye gerek var mı? Bu kurumların güya ticari kuruluşlara destek olmaları gerekiyor. Şahsen bizleri hatırladıkları tek zaman aidat zamanı… Ayrıca kocaman kocaman sendikalarımız var ve üyelerinin maaşlarından yaptıkları kesintilerle inanılmaz bütçeleri kontrol ediyorlar. Bu bütçeleri nasıl yönettiklerini inanın merak ediyorum. Yani bina alım ve yapımı dışında ki faaliyetlerini… Çünkü bina ve makam aracına yatırım kaynak israfından başka bir şey değil…
Bu kurumlarımıza baktığınızda hepsi birer Sivil Toplum Kuruluşu. Kendileri yapmaz ama, acaba kanunla da olsa bir yatırım fonu kursalar, devletin belirlediği stratejik öncelikli alanlarda faaliyet gösteren startuplara bu fonlar üzerinden yatırım yapsalar iyi olmaz mı? Tabiki bir şartla; sıkı denetim ve liyakatli yöneticilerle... Ticari anlamda bir kültürel zihniyet dönüşümünü gerçekleştirsek ne olur? O zaman daha fazla unicorn çıkmaz mı? Dilimize pelesenk ettiğimiz yerli ve milli üretimin kullanımı daha da artmaz mı?
Salgın döneminde bilişim sektörü -sanıyorum çok kazanıyor diye- hiç destek almadı. Veya çok destek alıyor diye yeni desteğe ihtiyaç duyulmadı. Ki ICT sektörü tüm sektörleri yatay kesen onlara dokunan bir sektör. Kalkınmamızı hızlandıracak, müreffeh bir ülke olmamızı sağlayacak bir sektör. Yani en fazla desteklenmesi gereken bir sektör…
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile, savunma sanayinin motoru olan TSK vakıf şirketleri bir yenilik ve değişim içerisinde. STM Genel Müdürü Sayın Murat İkinci, Roketsan Genel Müdürlüğü’ne geçerken, yerine kurum içerisinden bir isim Özgür Güleryüz geldi. Her iki yöneticimize de başarılar diliyoruz.
HAVELSAN’a ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Beş yıl gibi uzun bir süre HAVELSAN’da Genel Müdürlük yapan Ahmet Hamdi Atalay ani bir kararla kurumuna veda etti. Son dönemde hem yurtiçi hem yurtdışı projeleri ile dikkat çeken HAVELSAN Vakıf şirketleri içinde önemli bir misyonu yerine getiriyor. Yerli ve milli çözümler hususunda gayretleri ve çabaları ile bildiğimiz Atalay’dan sonra bayrağı devralacak arkadaşımız inanıyoruz ki şirketin misyonu, vizyonu daha ileriye taşıyacaktır.
Bu sayıda; “Yeni Normal ve Kriz Dönemlerinde Türkiye’nin İletişim Alt Yapısı” konusunu ele aldık. Sektörün önde gelen firmalarının açıklamalarının yer aldığı dosyamız ufuk açıcı değerlendirmeler içeriyor. KVKK İkinci Başkanı Cabir Bilirgen, kişisel verilerle ilgili sorularımızı cevaplandırdı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çolak’la tarım teknolojileriyle ilgili röportajımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Keyifle okumanız dileğiyle…