Ne demişti büyük Atatürk: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir.” Yazan, yapana sadık kalmazsa, hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.
Ağustos ayı biz Türkler için “Zaferler ayı” olarak da bilinir. Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz’da Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilerek, 9 Eylül 1922'de İzmir'le birlikte Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İlk kez 1924 yılında Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos, daha sonra 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaya başlanıyor… (Küçük bir öneri; Ege tarafına tatile giderken Afyonkarahisar’da bulunan Kocatepe’ye bir saatlik vaktinizi ayırıp uğrayın. Tepeye çıkınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…)
Atatürk’ün tarihe merakını, kurduğu kurumlar ile tescillediğini görüyoruz. Fatih Sultan Mehmet ile ilgili fikrini muhtemelen hatırlayacaksınız: “Çok kereler Fatih'in karşısında kaldığı meseleleri düşündüğüm zaman ben de aynı hâl çarelerine varmışımdır. Yalnız Fatih, benim karşısında kaldığım hadiseleri nasıl hallederdi? Bunu merak ederim. Fatih Mehmet büyük adamdı, büyük…” Yani işin özü; Alparslan da bizim, Fatih’te bizim, Atatürk’te bizim… Tarihi şahsiyetlerimiz de birini diğerinin karşısına koymak gafletten başka bir şey olmaz…
Millet olarak tarihi başarılarımızdan nasıl gururlanıyorsak, geleceğe de o gözle bakıp çalışmamız, üretiyor olmamız gerek. İçi boş hamasi sözleri bırakıp her alanda gerçek manada üreten bir toplum olma yolunda ilerlememiz ve Türk insanına güvenmemiz, ortaya çıkardığı ürünleri satın alıp kullanmamız gerek…
Pandemi döneminde hepimiz işlerimizi sanal ortamında, mekândan bağımsız şekilde gerçekleştirmeyi ve uzaktan çalışmayı öğreniyoruz. Bir de sosyal medya kullanımları sanıyorum dikkatinizi çekiyordur. Yoğun kullanılan sosyal medya mecralarında global bir mücadelenin olduğuna mevzuya devletlerin müdahale ettiğine şahit oluyoruz. Peki devletler buna neden ihtiyaç duyar. Bizim devlet yetkilileri olsun, sektörün önde gelen isimleri olsun uzun süredir verinin önemine dikkat çekiyorlar. Verinin petrol kadar değerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Şu cümleyi kursak abartmış olur muyuz bilmiyorum: Önümüzdeki yıllarda devletler bir cephe daha açıyor olacak, o da sosyal medya cephesi. Bizim verilerimiz kimde ve nerede olacak. Amerika’ya mı güveneceğiz yoksa Çin’e mi, daha ne diyelim… Yerli ve millilik konusunda kuvveden fiile geçmek için hala geç kalmış değiliz…
Salgın sürecinde ICT MEDIA olarak biz de kendimizi geliştirmeye ve öğrenmeye çalıyoruz. Bu anlamda video haber ve programları yapmaya başladık. Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD) desteği ile yaptığımız ‘Teknokentler Konuşuyor’ programını özellikle dikkatinize sunuyorum. Çünkü bu programda gerçekten bu ülkenin insanlarının ürettiği teknolojileri, çözümleri görecek ve gururlanacaksınız. Şahsen ülke insanımızın ürettiklerini gördükçe biz çok mutlu oluyoruz…
Düsturumuz öğrenmenin yaşı yoktur. Geleceğimiz çocuklarımızdır… Hepimiz geleceğe yatırım yapıyoruz. Çocuklarımızın eğitimi olmazsa olmazımızdır. Salgınla birlikte fiili olarak uzaktan eğitim süreci devreye girdi. Bununla ilgili olarak Millî Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, eğitimle ilgilenen her kesim teknolojinin sunduğu imkanları kullanma gayretindeler. Görünen o ki sadece video konferans sistemi kullanılıyor. Lakin bu sistemlerin üzerine başka fırsatları da koymak gerekmez mi? Bu sistemlerin üzerine çocuklarımızın eğitimi alıp almadıkları, aldıkları eğitimden öğrenip öğrenmedikleri, eğitim alanların yeteneklerinin ölçülmesi gibi katma değer konulması mümkün olmaz mı? Yani yapay zekâ bu sisteme entegre edilemez mi? Türk mühendislerinin bu konuda da çalışması vardır diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı Dijital Ofisi yayınladığı genelge ile yerli video konferans çözümlerinin kullanılmasını önermeyip, doğrudan “kullanılsın” diye talimat verdi. Yerli çözümler var mı, tabi ki var…
Sektördeki ETİK değerler yani ticari ahlak konusunu daha önceleri defalarca dile getirdik. Siber güvenlik ve bu alanla ilgili kümelenmede başarılı firmaları ve projelerini görüyoruz… Lakin sohbet ortamlarında dile getirilen fikirlerin, projelerin bir başkası tarafından hemen uygulanmaya başlandığını, firmaların diğerinin pazarına girmeye çalıştığını da gözlemliyoruz. Bunların doğru davranışlar olmadığını söylemekten çok, uygulamalarımızla göstermemiz gerekiyor…
Memleketin meselelerine nereden ve nasıl baktığınızın yanı sıra hangi gözle de baktığınız önemli…
Çalışma hayatına Türk Telekom’da başlayıp sonrasında Telekomünikasyon Kurumu yani Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na geçen, burada uzun yıllar Özel Kalem Müdürlüğü yapan sektörde herkesin saygı duyduğu Pınar Çağlayanel maalesef kanserle mücadelesini kaybetti. Ailesine, dostları ve arkadaşlarına sabır diliyoruz. Mekânı cennet olur inşallah…
Bu sayıda; “Pandemi Sürecinde Siber Güvenlik” konusunu ele aldık. Sektörün küresel oyuncularından Karspersky’nin katkılarıyla hazırladığımız dosyamıza yoğun bir katılım oldu. Bu sayımızda ayrıca Yeni Anadolu Madencilik ve Teknoloji Şirketi’nin Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kazan’la madencilik sektörünü ve bu alandaki yeni gelişmeleri konuştuk. Sektörün gündemini tutan haberler ile yazarlarımızın yorumlarını dolu dolu olan Eylül sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyorum…