AKLIMDAKİ DELİ SORULAR

Herkesin aklına cevabının net olmadığı birçok soru gelir.

Daha doğrusu beynimizin derinliklerinde, yaşadığımız olaylardan, çevresel faktörlerden, haberlerden, gözlemlerimizden ve hayallerimizden, zihnimizde filtrelenerek bu sorular oluşur, mayalanır ve bilinç üstümüze soru olarak çıkar.

İnsan doğası gereği meraklı bir varlıktır. Merak eder, inceler, dokunur, koklar ve sorar. Ve bulduğu cevapları, beyninde imgeler aracılığıyla hafıza kartlarına yerleştirir. Ancak bu bilgiler, cevaplar, kullanım sıklığına göre ön plana ya da arka plana düşer. Arka plana düşen bilgilere ait, beyin nöronları arasında taşıma görevi yapan snapsler(*) körelir. Hafızanın tozlu raflarında kalır. Bu bilgilere bir sentez için ulaşmaya çalışan beyin ulaşamaz, ulaşması zaman alır, harareti artar. Tıpkı bilgisayarlar gibi. Snaps körelmesi, çok değerli bilgilerin hafıza kartlarında yaşandığında sorun büyüktür kanaatimce. İnsan davranışında ve gelişiminde sorunlar yaşar.

Benim soru ebe’si (doğurtucusu) lakabı taktığım Sokrates (M.Ö.469- M.Ö.399), bu hafıza kartlarının kilidini açmak için “soru anahtarı”nı kullanmış idi.

Antik Yunan filozoflarından, Sokrates, öğrencilere sorular sorarak, Sokratik diyalog olarak da bilinen bir yöntem kullanmıştır. Bu yöntem, insanların akıllarındaki her şey hakkında önceden bir bilgi sahibi olma fikrine dayanır.

Sokratik yöntemde, sorular önce kişinin önermesini tartışmak için kullanılır, ardından bu önermeyle çelişen örnekleri ortaya koyacak sorular gelir. Sonra bu yeni bilginin ışığında önceki öncül reddedilir veya tekrar gözden geçirilir.

Birçok insan gibi benimde zihnimde mayalanıp filtre edilmiş ve gün yüzüne çıkmak isteyen birçok soru bulutları geziniyor kafamın üstünde. Sokratik yöntemle bu soru balonlarından bir tanesini patlatalım bakalım ne kadar ses getirecek?

Soru: Türk Astronotlar Mars’a gidecekler mi?

Cevap: Evet.

Soru: Nasıl gidecekler?

Cevap: Uzay mekiği ile.

Soru: Uzay mekiğimiz var mı?

Cevap: Yok.

Soru: Nasıl uzay mekiği sahibi olacağız?

Cevap: Uzay mekiği teknolojisine sahip olarak.

Soru: Bu teknolojiye nasıl sahip olacağız?

Cevap: Üç yöntemle sahip olabiliriz.

Soru: Yöntemler nelerdir?

Cevap: Birinci yöntem: Milli teknoloji geliştirebiliriz. İkinci Yöntem: Hibrit yöntem. Yarı milli yarı yabancı teknoloji. ESA’ya üyelik. Üçüncü Yöntem: Elon Musk’a sipariş verebiliriz.

Soru: Sizce hangi yöntemi tercih etmeliyiz?

Cevap: Elon Musk’a sipariş.

Soru: Neden Elon Musk?

Cevap: Teknolojiyle ilgili birçok aşamayı geçmiştir. NASA’nın uydularını taşıyan çok kullanımlı mekik teknolojisi sahibidir. Halihazırda NASA’da Elon Musk’tan hizmet almaktadır.

Soru: Elon Musk bu talebimizi kabul etmez ise ya da kabul etse dahi ülke olarak güvenlik nedeniyle biz kabul etmezsek ne olur, astronotlarımız Mars’ta kalırsa?

Cevap: Evet, bu büyük bir risk? O halde bu önermeyi değiştirip birinci yöntem önermesi olan “milli teknoloji geliştirebiliriz” önermesini teklif ediyorum.

Soru: Neden Milli Teknoloji. Avantajları ve dezavantajları nedir?

Cevap: Avantajları: Güvenlik, tek sahiplik, hakimiyet, bağımsız bir teknoloji. Konforu yüksek bir yöntem yani. Dezavantajları ise; çok çok yüksek bir maliyet. Ülkemizin kaynakları kısıtlı ve önceliklerimiz farklı. Operasyonun başarısız olma riski. En önemlisi ise diğer ülkelerin bize göre teknolojik olarak önde olmaları nedeniyle bizden önce Mars’a gitme ihtimalleri. Tıpkı Antartika’da olduğu gibi.

Soru: O halde dezavantajları fazla olan birinci yöntemle projenin istenilen vizyonda sonuçlanması zor gözüküyor. Bu durumda İkinci yöntem olan “hibrit yöntem”i nasıl değerlendirirsiniz?

Cevap: Hibrit Yöntem. Yarı milli yarı yabancı teknoloji. ESA’ya üyelik. Uzay teknolojilerinde barışçıl uzay araştırmalarını vizyonuna koyan bir kurum ESA (Avrupa Uzay Ajansı).

Ajans 1975 yılında, uzayın keşfini amaçlayan, hükümetlerarası bir organizasyon olarak kurulmuştur. Şu an 22 üyesi olan örgütün merkezi Fransa'nın başkenti Paris'tedir. Avantajları: Hükümetlararası bir kurum. Bilgi birikimi ve teknoloji sahibi, aynı zamanda sermayesi güçlü bir ajans. Uzay konusunda birçok teknolojik merhaleyi keşfetmiş ve yeni teknolojilerde çok yol kat etmiş bir ajans. Bu nedenle ülkemiz bu ajansa ortak olarak, parayla elde edemeyeceği birçok teknolojinin de doğrudan sahibi ve kullanıcısı olacak. Hem kendi fikirlerini hem de diğer üyelerin fikirlerini bir arada değerlendirip yol alabilecek imkana sahip olacaktır. Aynı zamanda projenin riskini katılımcı tüm ülkeler paylaşacağından riskimiz üye sayısı kadar azalmış olacaktır. Ülkemizde güzel bir söz vardır: Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, dertler paylaştıkça azalır. Tam da bu proje için söylenmiş bir söz.

Dezavantajlarına gelince, milli teknoloji yönteminin konforu olmayacak elbette. Diğer üye ülkeleri de ikna etmek için istişare emeği harcamak gerekecek. Ama en güzel sonuçların da “istişare” ile varılan sonuçlar olduğu unutulmamalıdır. İstişare ve ikna zor bir süreç olmakla beraber, bu süreçte bazı önyargılarımızdan arınmamız gerekir. Üyelere bilim adamlarına güvenmemiz gerekir. Bu güven ortamı sağlandıktan sonra hızlı ilerlenebilir. İşin bilimsel riskleri daha kolay bertaraf edilebilinir. Tek maliki biz olmayacağız projenin. Ama sadece bir ülkenin başarabileceği bir projede olmadığını unutmamalıyız. Dolayısıyla kolektif güç birliği ile başarılabilecek bir proje olması nedeniyle ayağı yere basan bir yöntem ve vizyonla ilerlenmesi, akılcıdır.

Soru: Anlattıklarından ikna oldun mu?

Cevap: Bu pandemi döneminde hayır. Ancak insanlığın kendi arasında ne zaman ki tam güven ortamı sağlanır iş te o zaman bu projeler gerçekleşir.

Soru: İnsanlığın bu güven ortamı nasıl sağlanır?

Cevap: iki yolla. Ya insanlığa ortak bir düşmanın ortaya çıkması. Ya da insanların “homo sapiens”ten “homo deus” mertebesine gelmesi ile sağlanacaktır.

Milattan önce yaşamış olan bir felsefecinin anahtarıyla Mars’a bir Türk Astronot göndermenin cevabına ulaştık aslında. Kısa bir örnekleme yaptık, tam yöntemi kullansak sayfalar dolusu soru ve cevap ortaya çıkardı. Soru soruyu doğururdu. Bu nedenle soru doğurtma yöntemine kısa bir örnek sunmaya çalıştım. Bu yöntemi hayatımızın birçok sorusuna cevap ararken kullanıp, çok farklı ummadığınız cevaplarınızla karşılaşabilirsiniz. Sürprizlerle dolu bir yöntem. En önemlisi ise doğru soruları sormak. Soru sormanın, sorgulamanın da bir değer olduğunu anlayan bir ülke olmamız dileğiyle.

(*) Sinaps, nöronların (sinir hücrelerinin) diğer nöronlara ya da kas veya salgı bezleri gibi nöron olmayan hücrelere mesaj iletmesine olanak tanıyan özelleşmiş bağlantı noktaları.