ŞİMDİLİK 2028’E KADAR!

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Haziran 2020 verilerine göre 5.1 Milyar USD ihracat kapasitesine ulaşan Teknoparklarımıza ilişkin yine ilgili bakanlığımızın verilerini sizlerle paylaşmak isterim.

Haziran 2020 itibariyle; faaliyette olan teknokentlerde Ar-Ge çalışmalarını yürüten firmaların sayısı 5.846’a ulaştı. Bu firmaların %37’si yazılım sektöründe, %17’si Bilgisayar ve İletişim Teknolojileri sektöründe, %8’i Elektronik ve %6’sı Makina ve Teçhizat İmalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. Ayrıca Medikal, Enerji, Kimya, Gıda, Savunma, Otomotiv gibi birçok sektörden firmalar bölgelerde Ar-Ge faaliyetleri kapsamında yer alıyor. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde, 2020 yılı Haziran ayı itibariyle toplam 58.922 personele istihdam sağlandı. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde tamamlanan Ar-Ge proje sayısı 36.535, yürütülen Ar-Ge projesi 36.535 adettir. Faaliyete geçen Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde bulunan şirketlerin, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, Japonya, İsrail, İngiltere ve Almanya gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerine yapmış oldukları teknolojik ürün ihracatı 2020 Haziran ayı itibariyle yaklaşık 5,1 Milyar ABD dolarına ulaştı. Yabancı sermaye açısından baktığımızda; Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde toplam 312 yabancı/yabancı ortaklı firma yer alıyor. Bölgelerde faaliyet gösteren firmalar tarafından tescil ettirilen patent sayısı 1.182 ve başvuru süreci devam eden patent sayısı 2.718.

Ülkemizin en fazla ihracat yaptığı birkaç sektörün verileri ise aşağıdaki gibi:

Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSaD) tarafından savunma sanayi performans verilerine yönelik hazırlanan 2019 yılı raporuna göre savunma sanayi sektörünün ihracatı (yurt dışı satışlar) 3 milyar 68 milyon dolar.

Türkiye'de tarım sektörü ihracatı 2 milyar 38 milyon 948 bin dolar (2020 Verileri)

Sanayi sektörünün ihracatı 10 milyar 47 milyon 876 bin dolar (2020 Verileri)

Baktığımızda rakamlar bize Teknoparkların gerek katma değer gerekse nitelikli insan kaynağı açısından, ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Bu ihracat rakamlarının arttırmak mümkün değil mi? Elbette mümkün. Peki, nasıl? Aşağıda 2017 yılında yayınlanan bir rapora dikkatinizi çekmek istiyorum.

Türkiye’de teknoparkların kuruluş felsefesi üniversite-sanayi iş birliğinin geliştirilmesini hedeflemiş ancak, uygulamada teknoparkların çok büyük oranda sahibi ve/veya hâkim ortağı üniversiteler olmuştur. Üniversite sahipliğinin teknoparkların gelişiminde önemli bir yeri olmakla beraber teknoparkların akademik dünyaya bırakılmış olması ticarileşme gibi alanlarda geri kalınmasına neden olmuştur. (2023'e Doğru Türkiye Teknoparkları, T.C. Kalkınma Bakanlığı, Yayın No:2972)

Bu tespitte yer alan teknoparkların felsefesini üniversite-sanayi iş birliği temeline oturttuğumuz oranda bu ihracat rakamlarını fazlasıyla aşacağımızı düşünüyorum. Özellikle Kamu Üniversitelerinde akademik dünyaya bırakılan teknopark yönetimlerinin bir takım kaygı ve beklentilerinden uzaklaşmaları gerekiyor. Akademi dünyası, akademik yayın yapmalı, kaliteli insan kaynağı yetiştirmeli. Mesela daha kaliteli makaleler üretmeli. Araştırma yapmalı, araştırmacı yetiştirmeli.

Günlük kaygılar ile birçok sektörü ihracat oranlarında geride bırakan teknoparklardan elini eteğini çekmeli üniversite yönetimleri. Gayri ahlaki davranarak, eşe dosta iş imkânı yaratmak, huzur hakkı almak, üniversitenin imkanlarından daha fazla faydalanmak vb. kaygılar ile sektöre engel olmamalı artık akademik dünya.

Bu yazdıklarımı çok abartılı bulanlar olabilir. Ama basında yer alan haberleri takip ettiğimizde, burada belirttiğim konular az bile kalıyor. Kendisini teknoparka müdür atayan rektör, çalıştığı projelerden kesintiyi daha az yaptıran yönetim kurulu başkanı vb. gibi…

Hatta daha vahimi teknoloji ile tek yakınlığı, kullandığı ya da kullandırdığı otocad programından ibaret inşaat müteahhitlerinin teknopark yönetimlerinde yer alması ve söz sahibi olması.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen üreten bir ekosistem. Hem de birçok lokomotif sektörü ihracat açısından geride bırakarak gelişen bir ekosistem.

Bu kadar büyük bir ekonomiyi yöneten teknokentlerimize sağlanan avantajların en son yasa teklifi ile 2028 yılına kadar uzatılması öngörülüyor. Bu yeterli mi peki? Asla yeterli değil elbette.

Yukarıda bahsettiğim hatta bakanlık raporuna da giren olumsuzluklara rağmen, daha fazla pozitif ayrımcılığı hak eden bir ekosistemden bahsediyoruz. Görünen o ki, bu alanları ne kadar çok destekler ve işi ehline bırakır isek, o kadar daha fazla teknolojik ürün ortaya çıkarabiliriz.

Tabi ki destek sadece KDV vb. avantajlar ile sağlanmıyor. Artık ceketimizi çıkarıp, kolları sıvama vakti çoktan geldi. Mangalda köz bırakmadan yerli milli, kavramlarını ağzımıza sakız yapmak yerine bu yerleşkelerde üretilen yerli milli ürünleri kullanmamız gerekiyor. Çünkü teknoparklarımızın yurt içi satışlarına baktığımızda rakamların hiçte iç açıcı olmadığı görülüyor. Şöyle birkaç örnek vermek istiyorum. Özellikle medikal alanda faaliyet gösteren bir firmamızın yurtdışına sattığı bir ürünü hala ülkemiz kamu hastaneleri kullanmıyor. Yine bir güvenlik yazılımı üreten firmamızın ürünü, abartmadan söylüyorum hiçbir kamu kurumunda kullanılmıyor. Batı Avrupa pazarının yüzde 25’ine hâkim bir firmamızın ürünleri, maalesef ülkemizde kullanılmıyor. Yapay zekâ temelli ürün ortaya çıkarılan ve doğruluk oranı yüzde 99,9 olan bir üründen bu oranı, yüzde 105 olmasını talep eden yetkililerimiz var.

Bugün değil ise ne zaman bu ürünlere sahip çıkacağız. Bu kadar söz yeter artık, elimizi taşın altına koyma vakti geldi. Çok geç olmadan…