ÇOLPAN ANA –VII- ÇIKMAZ SOKAK

“Dön çocuk dön…”

Rekabeti bir kenara bırak, baştan yenilgiyi kabul ettiğin makine – insan yaşantısında, insan olmaktan utanıyorsun korkarım. Makine kadar kesinlik ve şaşmazlık içermiyor insanın öngörüleri de problem çözme şekilleri de. Bir makine olmadık gitti… Olamadık mı sahiden? Oldukta sanki yaptığımız makineler bizden daha zeki ve kusursuz, bundan dolayı içinden çıkamadığımız korkunç bir dönme dolap ve onun baş dönmesini yaşıyoruz sanki. Oysa dönme dolabın kendisi olup baş döndürmek istiyorduk. Ağrıyan eklemler değil yağlanınca rahatlayan makine aksamlarımız olsaydı; elektrik olduğu sürece hiç durmasaydı parçalarımızın işleyişi, ağlamayı, gülmeyi ve ölmeyi bilmeseydik. Olmasaydı mantığı yerle bir eden duygular, rahatlardık sanırım.

Bu kaldırımlarını, köşe taşlarını, sokak lambalarını yaptığın sokak ey insan! Bu her bir parçasında emeğin olan sokak, sonunda hiçbir yere çıkmayacağını da bildiğin, içinde kaybolmaktan keyif aldığın sokak… İçeriden gelen seslerin, seni durduran, koşturan, susturan enerjinin, sana yük olması ve kurtulmak istemen doğan ile ne kadar uyumlu ve ne kadar gerçek? Bu kendinle girdiğin gurur düellosunda en güçlü tarafından vazgeçiyorsun farkında mısın? Peşine takıldığın bütün sorularda, bulduğun bütün cevaplarda, çözdüğün bütün problemlerde onun parmak izleri var ve gerçek. Ansızın zihnine geliveren bütün cevaplar ve tılsımlı dokunuşlar hep onun marifetiyle. Sen onu aczin, zaafın, kesip atılması gereken tarafın olarak kodladığından beri çürüyorsun, yaşama dair izler siliniyor hayatından. Böyle yaparsan mükemmeli yakalayacaksın, inandırıldın buna inandın, bir makine kadar hatasız olman gerektiğine, ayağına dolananları yok etmen lazım doğru… Bu sokak diyorum, Arnavut kaldırımları, lambaları her şeyi ile senin yaptığın, ısrarda inat edersen sokak lambaları bir daha yanmayacak. Gecesi gündüzünden uzun süren bu sokakta, biteviye kaybolacaksın. Ve sen de çok iyi biliyorsun çıkmaz sokak olduğunu…

Ortak anlamda buluşamadığın dünyada senin anlam arayışından çekilmen sorunu çözer mi? Duyuyorum feryadını; bunca anlamsızsa eğer varoluş, börtü böcekten öte bir performans için çırpınıp kendimi yoramam diyorsun anladım. Peki ya bunca anlamsız değilse… Attığın her adım bir yerlerde başka şeylerin başlatanıysa, çaban ve duyguların dünyanın en kıymetli taşlarından daha kıymetliyse… Şimdi sen çocuk; “Beni bırak Çolpan Ana diğer bütün akranlarım gibi, ekranın karşısına geçip dünyayı huzuruma kabul edeyim, yormayayım kendimi…” diyorsun. Sunulan bu, kabul edip etmemek senin tercihin kocaman yalanların içine hapsetme kendini çocuk. Gerçek dünyanın senin masum gönlünün huzuruna çıkacak yüzü yok… ve gerçek dünya atacağın bir adıma, sağlıklı aklından geçecek bir fikre muhtaç... Sana sunulan sanal dünya bu gerçek dünyayı hiç görmemen üzere resmedildi. Kocaman yalanlardan oluşan bir sokak inşa ettirdiler. Duygularından ve gönlünden vazgeçmen, kendi gücünü küçümsemen ve ona inanmaman son oyunları, bunu yaptığında sokak lambaları bir bir kapanacak. Sana karanlık olan onlara aydınlık… Sen çıkmaz sokağında bir ömür debelenirken, onlar kendi sokaklarını aydınlatıp yol alacaklar. Dön çocuk dön, kök değerlerine, aydınlık sokağına, gündüzü gecesinden uzun süren evine, merhametin çatı kurduğu yuvana dön…