KUŞAKLARIN DEĞİŞİMİ ve İNSAN

‘’Her nesil kendi döneminin dinamiklerine ayak uydurmak zorundadır’’

Hayata gözlerimizi açtığımız günden itibaren yaşadığımız her anı kayıt altına almaya başlıyoruz. Önce ebeveynlerimizle tanışıyor, sonra onların hayatında yer alan insanları fark ediyoruz. Kendi karar verme zamanımız geldiğinde ise bambaşka çevrelere dâhil oluyoruz. Doğum ve ölüm arasında geçen ama herkesin farklı yaşadığı bir hayatın içinde bulunmaktayız.

Yaşanan her dönemin de kendi şartları olması sebebiyle kuşaklara ayrıldığı görülmektedir. Kuşak kavramına genel olarak baktığımızda; Türk Dil Kurumu’na göre ‘yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğu’ olarak tanımlanmaktadır.

Yakın tarihimizin kuşak sınıflandırmalarını kısaca inceleyecek olursak;

  • 1925-1945 Sessiz Kuşak (Silent Generation): İkinci Dünya Savaşı ve Büyük Buhran’ı yaşayan kuşak olarak genel özelliklerini uyumlu, kanaatkâr ve otoriteye saygılı olarak söyleyebiliriz. Ciddi bir yokluğu ve savaş ortamını yaşayan nesil olarak sessiz kuşak olarak adlandırılmaktadır.
  • 1946-1964 Bebek Patlaması (Baby Boomer): İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra nüfusun patlaması ile birlikte o yıllar arasında dünyaya gelen 1 milyara yakın bebek doğumu sebebiyle Baby Boomer olarak adlandırılmaktadır. Teknolojinin henüz yavaş yavaş geliştiği bu dönemde aynı anda anne-baba ve çocuklarına bakmak zorunda kalan bireyler ön plana çıkmıştır.
  • 1965-1979 X Kuşağı: Kendi döneminden önce gelen Bebek Patlaması ve sonra gelen Y Kuşağı arasında kalması sebebiyle ortanca kuşak olarak da adlandırılır. Geçmiş dönemlerin buhranı sebebiyle şüpheci, rekabetçi ve daha iyi bir yaşam için az çocuk sahibi olunması gerektiğine inanan insanlar yoğunluktadır. Kadınların iş hayatına aktif katılımı bu dönemde artış göstermiş olup dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda teknolojik gelişmelere alışmak zorunda kalan, uyum sağlamaya çalışan nesil diyebiliriz.
  • 1980-1999 Y Kuşağı: Kuşaklar arası farklılığın en fazla hissedildiği nesil özelliğini taşımaktadırlar. Geçmiş dönemlere göre daha bireysel ve bağımsız olmayı seven insanlardan oluşmaktadır. Hem sokakta oyun oynayan hem de teknolojik gelişmeleri yaşayarak çift yönlü olarak daha sosyal bir kitleyi temsil etmektedir. Okuryazarlık seviyesinin yüksek olması sebebiyle sosyal medyada kendini güzel ifade eden bir kuşaktır. 2016 yılı itibariyle dünyada en çok nüfusa sahip nesil Y kuşağı olmuştur.
  • 2000-Günümüz Z Kuşağı: Geçmiş kuşaklardan farklı olarak teknolojiyi temel alan bir kuşaktır. Belirli bir kalıba göre değil her şeyin mümkün olabileceğine inanan bir nesil olarak günümüzde sıkça üzerine konuşulan bir dönemi temsil etmektedirler.

Kuşakları yalnızca doğdukları zaman dilimlerine göre sınıflandırmak doğru olmayacaktır. Aynı kuşakta yer alanların düşünceleri, deneyimleri ve değer yargıları da o kuşağın sınıflandırılmasında önem arz etmektedir. Ancak özellikle son dönemde toplumda nüfus yoğunluğu artış gösteren ve aktif kuşak olan Z kuşağına (2000 yılından sonra doğanlar) bakacak olursak herkesin kendi penceresinde farklı fikirleri var. Dayatılanı yaşayan insanların şanslı gördüğü, tadını alarak yaşayan insanların haline üzüldüğü, yaşamla mücadele içinde bulunan insanların fikrinin olmadığı enteresan bir durum söz konusu. Y kuşağı (1980-1999 yılları arasında doğan) içerisinde yer alan biri olarak ne istediklerini bizlerden daha iyi bildiklerine inanıyorum. Bilgi akışının yoğun olması ve bilgiyi toplama kanallarının fazla oluşu sebebiyle Z kuşağı insandan ziyade teknolojiye daha çok ilgi duyuyor. 90’lı yıllardan itibaren internet kullanımının gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte hemen her evde, farklı platformlar üzerinden dış dünyayı keşfetmek mümkün hale gelmiştir. Her kuşağın kendinden önce bulunan ya da kullanılan imkânlardan faydalandığı ve onları geliştirdiğini düşünecek olursak Z kuşağının öğrenme yelpazesinin önceki nesillerden daha fazla olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Burada tartışmamız gereken ulaşılan ya da öğrenilen bilgilerin niteliği ve onları hayatlarına nasıl uyarladıklarıdır. Kâğıt üzerinde çok şanslı oldukları aşikâr fakat bu avantajın onlarda bir baskı yaratabileceğini neden düşünmüyoruz? Ya da bilginin her dönemde kıymetli olduğunu ve bu dönemde herkesin bilgiye ulaşmasının kolay olması nedeniyle Z kuşağının rekabet ortamının daha zorlayıcı olabileceğini neden görmüyoruz? Belki de mevcut imkânlara kendi dönemimizde sahip olmadığımız için onlara kızıyoruz. Oysa onlar da kendilerinden önceki dönemlerde yaşayanların daha şanslı olduğuna inanabilirler. Böyle bir varsayımı göz önünde bulundurmadığımız için büyüklüğümüze sığınarak empati kurmadan sert yaklaşımlarda bulunmaktan kaçınmalıyız. Hepimizin benzer baskılarla ve söylemlerle geçirdiği dönemleri olmuştur. Ailelerimiz tarafından sıkça duyduğumuz ‘’her şeyimizi sizin için yapıyoruz’’ cümlesi kulağa ne kadar güzel gelirse gelsin herkesin üzerinde fark etmediği bir baskı yaratmıştır. Şimdi bizler de bu gibi yaklaşımlarla hayatın en güzel çağını yaşayan gençlere destek olacağımız yerde onların isteklerine saygı duymadan şanslı nesil diyerek hayatlarını bizim yaşadığımız gibi geçirmelerini bekliyoruz. Bir önceki Y kuşağında yaşayan ebeveynlerine nazaran her şeyi daha iyi bilme sorumluluğu ile baş etmeye çalışan gençlere biraz fazla yüklendiğimize inanıyorum. Dönem şartlarının değiştiği gerçeğinin farkında olarak; o şartlara her zaman ayak uydurmak zorunda kalan insan olmanın verdiği ortak özellikleri kabul ederek anlayış içerisinde geçiş dönemlerini atlatmayı öğrenmeliyiz.

Hayattan neyi, ne kadar istediğimizi doğru tespit edebilirsek bu hedeflere nasıl ulaşabileceğimizi bulmamız zor olmayacaktır. Kendiyle yetinen, toplumla yaşayan insanlar olduğumuzu unutmadan mutlu ve huzurlu bir hayat mümkün.