TELEKOM SEKTÖRÜNDE YERLİ ve MİLLİ ÜRETİM-1

Sayın ICT Media okurlarının iyi bildiği gibi uzun bir süreden beri yazılarımda 6G konusunu işlemekteyim. Buradaki temel amaçlarımdan biri, en azından ülkemiz için telekom sektöründe ileriye yönelik AR&GE faaliyetlerinde benim de biraz olsun katkımın bulunması. Dünyada en hızlı değişen ve gelişen sektörlerden birisi olan telekomünikasyon sektörü ve özellikle de kablosuz sistemler, bu tür faaliyetlerin hep ileriye yönelik olarak gerçekleştirilmesini bir ölçüde gerekli kılmaktadır.

Özellikle yazımın başlığı parelelinde doğrudan konuya girmek yerine öncelikle günümüze kadar yerli telekom sistemlerinin üretimi ile ilgili olarak neler olup bittiği ve neler yapıldığı hakkında genel bir bilgi vermek istiyorum. Yerli üretim konusunda pek çok yazı yazıldı, rapor hazırlandı ve inceleme yapıldı. Ama sonuç hep aynı, elde yine fazla bir şey yok. Herkes tavsiyede bulunuyor hamasi laflar ediyor, yapılacak çalışmaların nasıl olacağı ile ilgili genel açıklamalar yapıyor. Ancak ben bugüne kadar Telekom sektörümüz için yerli üretim konusunda detaylı, ayrıntılı, hedefleri belirliten ve hakikaten gerçekci bir rapor veya çalışma göremedim şimdiye kadar, belki de ben rastlamadım, bilmiyorum.

Kendim açısından belki bu boşluğu doldurabilirim diye düşünerek yazmaya başladım, ne de olsa 41 yıldan fazladır bu sektördeyim ve sektörde olan biten tüm süreçleri bizzat yaşadım. Bu nedenle yeni yazım biraz uzun soluklu ve detaylı olacak, belki de sektörde bir çoğumuzun bugüne kadar bilmediği ve duymadığı bilgi ve açıklamalar da bulunacak. Dilerim bu yazım hem sektör ve hem de konuyla ilgilenenler açısından yararlı olur.

Şimdi biraz geriye doğru bakalım ve yerli üretim ile ilgili olarak ülkemizdeki çalışmalara ve projelere bir göz atalım.

Bu konuda verilebilecek en gerçekci, en güzel ve en eski örnek PTT-ARLA’nın hikayesidir. PTT-ARLA (PTT Araştırma Laboratuvarı), Sayın Fikret Yücel tarafından 1965 yılında PTT Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulmuştur.

ARLA’nın kurulması, Türk elektronik ve iletişim sanayisinde önemli bir başlangıç ve dönüm noktası teşkil etmiştir. 1983 yılında adı TELETAŞ olarak değiştirilen bu kurumumuz, ülkemizde uzun yıllar kullanılan ve uluslararası standartlara uygun çok sayıda analog-sayısal çoklayıcı (multiplex), yine analog ve sayısal radyo-link sistemleri, sayısal santral vb gibi dönemin son teknolojik haberleşme cihazlarını üretmiştir.

Daha önceki yazımda da anlatmış olduğum gibi 1979 yılında PTT genel Müdürlüğü Uydu Haberleşme Grup Başmühendisliğinde çalıştığım dönemde uzun yıllar yurtdışı uydu bağlantılarımızda PTT-ARLA’nın kuranportör sistemlerini kullandık. Ama ne yazık ki bu güzide kurumumuz siyasi ve bazı yabancı firmaların baskıları ile 1993 yılında elimizden kayıp gitti.

Yerli telekom ürünleri ile ilgili diğer önemli bir kuruluş da Netaş Şirketidir. Ülkemizin ihtiyacı olan otomatik telefon santralları ve telefon makinelerini yerli olarak üretmek üzere, PTT Genel Müdürlüğünün 1963 yılında açtığı uluslararası ihaleyi kazanan Kanada’lı Northern Electric Company Firması ile PTT arasında 1967 yılında bir sözleşme imzalanmıştır. Şirketin kuruluş sermayesinin %51’i yabancı ortak, %49’u da PTT tarafından karşılanmıştır.

Öncelikle X-bar santral üretimine başlayan Netaş, 80’li yılların sonunda sayısal santral üretimine dönmüştür. 1973 yılında Türkiye’nin ilk özel telekom Ar-Ge’sini kuran Netaş, tümüyle yerli olarak tasarlanarak üretilen ilk ürünü PBAX (Private Automatic Branch Exchange: Özel Otomatik Telefon Santralı) ile büyük bir başarı elde etmiştir.

Ülkemizde toplam 12 milyon hatlık onbinler dolayında santral üreten Netaş, 2008 yılında klasik santral üretimini durdurarak donanım ağırlıklı teknolojiden yazılım ağırlıklı teknolojiye geçmiştir.

Daha sonra sıkıntılı bir döneme giren Netaş Şirketi hisselerinin %53,13’ünü 2010 yılı aralık ayında JPMorgan Chase'in özel ticari bir bankacılık kolu olan One Equity Partners satın almıştır. 2017 yılında da One Equity Partners şirketine ait olarak kalan %48’lik hisse Çinli ZTE Firmasına satılmıştır.

Bu yazımı hazırlarken yaptığım araştırmalarda İTÜ’nin, ülkemizin elektronik sanayisine ve bana göre telekomünikasyon sektörüne yerli üretim konusunda geçmişte (70’li ve 80’li yıllarda) çok büyük katkıları olduğunu öğrendim. İTÜ’de öğretim görevlileri tarafından 1975 yılında kurulan mütevazi bir mikroelektronik laboratuvarında Türkiye’de ilk kalın film tekniği ile entegre devre üretilmiş. İTÜ’nün bu laboratuvarında eğitim alan bir elemanı sayesinde de 1976 yılında TELETAŞ’ta da bir kalın film ünitesi ve üretim hattı kurulmuş. TELETAŞ’ın kalın film üretim hattı, uzun yıllar Avrupa'nın en verimli kalın film üretim hatlarından biri olmuş. 1977 yılında İTÜ’nün bu laboratuvarında MOS (Metal Oksit Yarıiletken) transistör de üretilebiyormuş.

Aynı yıllarda ASELSAN’dan gelen bir mühendis, İTÜ laboratuvarında öğrendiği bilgilerle ASELSAN’da da kalın film altyapısının kurulmasını organize etmiş. Daha sonra kalın film teknolojisi zaman içinde gündemden düşünce, TELETAŞ’ta o teknoloji ile üretim durdurulmuş. ASELSAN’daki ise gelişerek, askeri ihtiyaçlara cevap verecek şekilde devam ettirilmiş.

Ülkemizde elektronik sanayi ile ilgili diğer önemli bir proje ise rahmetli Necmettin Erbakan’ın sanayi projelerinden biri olan ve 1981 yılında kurulan TESTAŞ-Türk Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’dir. Ankara’da kurulan bu şirketin ülkemizde her türlü elektronik cihazı ve yarı iletkenler, direnç, kondansatör gibi bileşenleri üretmesi öngörülmüş. Bütün bunlar için kurulacak fabrikaların Erzurum, Aydın gibi farklı yerlerde olması planlanmış. Erzurum’daki fabrika iptal edilmiş, Aydın’da kurulacak yarı iletken fabrikası da Ankara’ya aktarılmış. Direnç ve kondansatör fabrikasını Aydın’a kurmuşlar, sonradan 1995 yılında bu fabrikayı özelleştirmişler ancak eskiyen teknolojisi dolayısıyla bu fabrikanın faaliyeti devam edememiş. Yarı iletken imalatı için ise ABD’li EXAR Firması ile lisans anlaşması imzalanmış ve bir üretim hattı ithal edilmiş. Ankara’da olan bu tesis hiç çalıştırılmamış ve 1999 yılında ODTÜ’ye bedelsiz devredilmiş.

TESTAŞ’ın bu talihsiz hikayesinden kalan tek faydalı şey ABD’nin EXAR Firmasından alınan know-how’ın TESTAŞ’ın Ar-Ge birimi olarak TÜBİTAK-MAM’a (Marmara Araştırma Merkezi) verilmesi suretiyle YİTAL-Yari İletken Teknolojileri Laboratuvarı’nın 1983 yılında kurulmasına katkısı olması. Halen YİTAL Türkiye’nin ilk ve tek CMOS ve SiGe entegre devre üretebilen kurumudur.

1989 yılında Avrupa Topluluğundan alınan mali destekle, İTÜ ETA Vakfı yani İleri Teknolojiler Araştırma-Geliştirme Vakfı kurulmuş. Vakfın ilk amacı, o tarihlerde çok hızlı bir gelişme içinde olan ve yakın gelecekte elektronik cihaz ve sistemler için vazgeçilmez bir teknoloji olacak “Uygulamaya Özgü Tümleşik Devre” (ASIC) yapımının Türkiye elektronik sanayiine kazandırılmasına yardımcı olmak üzere belirlenmiş. Bu amaçla üniversitede bir VLSI (Çok Geniş Ölçekli Tümleşik Devre) Laboratuvarı, 1991 yılında da sanayiye hizmet etmek üzere laboratuvardan ayrı olarak bir de ETA Tasarım Merkezi kurulmuş.

Ancak bu konuda işler iyi gitmemiş. Başlangıçta TELETAŞ, NETAŞ, Siemens ve BEKO için deneme niteliğinde çip tasarımları yapılmış; fakat firmalar bunları üretimde kullanma düzeyine gelememişler. Sadece ASELSAN, bu potansiyelden yararlanarak çip tasarımı siparişleri vermiş, yani vakfın kuruluş amacına uygun gelişme gösteren yegâne sanayi kuruluşu ASELSAN olmuş.

Yerli üretime ait diğer önemli bir adım ise 2012 yılının temmuz ayında Savunma Sanayi İcra Kurulunun yerli baz istasyonu üretimi konusunda başlattığı Teknoloji Kazanım Projesini olan ULAK Projesidir. (Proje adı: 4 ÜNCÜ NESİL (4G/LTE) HABERLEŞME TEKNOLOJİSİ (ULAK) PROJESİ, tarih ve karar sayısı 17.07.2012/665, Ana Yüklenici: ASELSAN A.Ş.)

Savunma Sanayi İcra Kurulunun bu kararı takibinde nihayet 13 Şubat 2013’de Aselsan ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı, 4G/LTE haberleşme teknolojisi geliştirme (ULAK) projesi için 2016 yılında tamamlanmak üzere 46,8 milyon USD tutarlı bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma kapsamında projeye Netaş, Aselsan ve Türk Telekom bünyesindeki Argela da dahil olmuştur.

Yerli baz istasyonu üretimi için her ne kadar 2012 yılında alınmış bir karar olmasına rağmen, gerek Netaş Şirketi CEO’nun verdiği demeçlerde gerekse de şirket faaliyet raporlarında, Netaş’ın 4G çalışmalarına daha önce 3G lisansları verilirken yani 2008 yılında başladığı bilgisi mevcut. Hatta o tarihlerde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı davet ederek Netaş’ın 4G’yi başardıklarını da Sayın Bakana göstermişler.

Buna ilaveten Türk Telekom’un 2009 Faaliyet Raporu’nda, diğer proje ortağı Argela’nın tamamen 3GPP standartlarına uyumlu olan femtocell cihazını temin edeceği bu cihazın hem elektronik tasarımı hem de üstünde çalışan yazılımın Argela tarafından hazırlandığı ve test edildiği belirtilmektedir. 2010 yılında pazara sürülen bu femtocell ürününün ULAK Baz İstasyonunun temelini teşkil ettiği de diğer bir iddia konusudur.

Ayrıca Ağustos 2013’de Avea’nın AR-GE Merkezinin kuruluşunun 3. yıl kutlamalarında Türk Telekom ve Avea’nın CTO’su Çoşkun Şahin’in “Grup şirketi Argela ile birlikte LTE-Advanced teknolojisine sahip baz istasyonu ve ağ birimleri üretimi yapacak know-how’a sahibiz” demeci de yukarıdaki bilgiyi destekler nitelikte gözükmektedir.

Diğer yanda ASELSAN’ın hem bir radyo-link ve hem de bir baz istasyonu gibi hücresel özelliğe sahip olan ve 2010 yılından itibaren geliştirmeye başladığı ve halen ürettiği tipik bir LTE-A özelliğine sahip GRC-5220 eternet radyo-link cihazını da bu konu içinde değerlendirmek yanlış olmasa gerek bana göre...

Daha sonra ULAK Baz istasyonunun yurtiçi/yurtdışına pazarlanması, satış sonrası hizmetleri ve Ar-Ge projelerinin koordinasyonu gibi işlevleri yerine getirmek üzere SSTEK, Savunma Sanayii Teknolojileri A.Ş. tarafından 20 Nisan 2017 tarihinde ULAK A.Ş. kurulmuştur. Kurulan bu şirkete sırasıyla ASELSAN ve HAVELSAN Şirketleri de bilahare ortak olmuşlardır.

 

Nihayetinde, değişik test ve kontrollerden sonra Mayıs 2018’de ilk ULAK Baz İstasyonu Kars İlimizde hizmete sunulmuştur. Şimdiye kadar üretilen ULAK Baz İstasyonlarının önemli bir kısmı Evrensel Haberleşme Projesi kapsamında (754 saha) kullanılmaktadır. 3 mobil işletmeci için kurulan ULAK Baz İstasyonu sahası sayısı ise 576’dır. (Tarih: 30.10.2020, ULAK A.Ş. web-sitesi bilgisi)

Yazımızla ilgili bir diğer oluşum yani “Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi’ne” geçmeden önce birde şu LTE, 4G ve bunlarla ilgili 3GPP’nin standartları konusunu bir açıklığa kavuşturalım öncelikle, çünkü bu konuda bir ölçüde karışıklık var kafalarımızda galiba;

  • LTE: 3.5G ya da pre-4G olarak adlandırılır, (3GPP Release 8 (2008 yılı) ve 9 (2009 yılı).
  • LTE-A: 4G’dir, 3GPP Release 10 (2011 yılı), 11 (2012 yılı) ve 12 (2015 yılı).
  • LTE-A Pro: 4.5G ya da pre-5G olarak adlandırılır, 3GPP Release 13 (2016 yılı) ve 14 (2017 yılı).

4.5G’ye ait 3GPP Release 13 Standartı çalışmaları 2015 yılı başında başlamış olup 2016 yılının ilk çeyreğinde tamamlanmış, bunu takiben Release 14 Standartı ise 2017 yılının ortasında sonuçlandırılmıştır. Bu bilgilere göre artık hangi mobil sistemlerinin 4G ya da 4.5G olarak tanımlanması gerektiğini anlamış olduk!

4G yani LTE-A, 2004 yılında NTT DoCoMo tarafından Japonya'da önerilmiştir. İlk çalışmalar 2005 yılında başlamıştır. Mayıs 2007'de LTE/Sistem Mimari Evrimi önizleme sürümü geliştirilmiştir. Aralık 2009'da TeliaSonera firması tarafından ilk modem tanıtılmış ve Eylül 2010'da da ilk LTE’yi destekleyen telefon (Samsung SCH-r900) üretilmiştir. 2012 yılında operatörler LTE’ye geçme planı yapmışlar ve nihayet 2013 yılında LTE hizmetleri başlatılmıştır.

Gerçekte pre-4G ile ilgili ilk patent çalışması 1988 yılında Ericsson Firmasının 2 başvurusuyla başlamış ve 2006-2012 yılları ise en yoğun başvuru dönemi olmuştur. Toplamda 4G için alınan zorunlu patent sayısı 1100 civarında olup en çok patent alan firmalar Nokia, Ericsson, InterDigital, ZTE, Huawei, Samsung ve Qualcomm,.. olarak sıralanmaktadır.

Patent ile ilgili bilgileri vermemin sebebi, yerli üretim ULAK Baz İstasyonu sistemlerinin kullanımı için özellikle de yurtdışı satışları için 4G patent izinlerinin alınıp alınmadığı ya da bunlara ait olabilecek ücretlerin ödenip ödenmediği konusunda neler yapıldığıdır. Nitekim, 1997 yılında ASELSAN’ın yerli tasarım ve üretim olduğu söylenilen cep telefonu Aselsan 1919 piyasaya sürülmüş, ilk aşamada satışlar başarılı olsa da telif hakları, patent olayları nedeniyle ASELSAN hukuki bir süreçle karşı karşıya kalarak bu üretimini durdurmak zorunda kalmıştır.

Ayrıca 4G’nin yeni bir nesil olarak gelişim sürecinin yukarıda görüleceği gibi yaklaşık 10-14 yıl olduğunu da siz değerli okurlarımın bilgilerine sunmak isterim. Hatta dünyanın ilk 4.5G (LTE-A Pro) mobil şebeke sistemi de 3 Kasım 2015 tarihinde Huawei Firması ile Hong Kong Telekom tarafından, ilk 4G patent tarihinden tam 17 yıl sonra tanıtılmıştır.

Burada anlatmak istediğim husus, artık bir ekosisteme haiz yeni nesil teknolojiyi ya da ürünü üretmek öyle tek bir ülkenin kısa bir sürede gerçekleştirebileceği bir şey olmadığıdır. Örneğin 4G sistemi 10 yıldan fazla bir sürede farklı ülkelere ait onlarca firmaların, kurumların ve organizasyonların çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. Keza yine 5G sistemi, yukarda 4G patent hakları için belirtmiş olduğum firmaların nerdeyse hepsinin dahil olduğu birçok farklı ülkeden farklı firma ve kuruluşların katılımıyla 10 yıla yakın bir çalışma sonucunda oluşturulmuştur. Yani ortada başkaları tarafından tasarlanarak geliştirilmiş, patent hakları onlara ait olarak üretilmiş ve kullanıma girmiş bir ürün varsa ve siz onlardan sonra bu ürünü yapmış iseniz bu ürün artık milli bir sistem olmaktan çıkmıştır. Eğer o ürünün tüm parçalarını ya da kritik ve önemli parçalarını siz ülkenizde üretebiliyorsanız bu ancak yerli bir üretimdir milli değildir.

Örneğin Samsung 2011 yılında 5G teknolojileri üzerinde çalışmaya başlamış yani bizim yerli 4G-LTE baz istasyonu üretme kararı almamızdan yaklaşık 1 yıl önce. Hepimiz biliyoruz ki artık 5G sistemleri mevcut ve birçok ülkede çalışmaktadır. Şimdi biz eğer 5G sistemlerini ülkemizde önümüzdeki bir kaç yıl içinde üretmiş olsak bile artık bu milli bir sistem değildir, olsa olsa yerli üretimdir. Kaldı ki 5G için 19 Mart 2019 tarihi itibariyle ETSI’ye beyan edilmiş toplam 12000’den fazla patent var, bu patentlerin %71’i 6 büyük firmaya ait (Huawei, LG, Samsung, Ericsson, Qualcomm ve Nokia) kalan %29 ise yaklaşık 65 farklı firmanın elinde. 2020 yılı başlangıcı itibariyle, bu 12000 patent ailesinin 6402 tanesi faal ve izin verilmiş patentlerdir. Bu 6402 patentin de 1658 adeti ana çekirdek “standart temel patent” olarak belirlenmiştir. Yani milli üretim söylemi öyle kolay bir tanımlama değildir, örneğin 5G’yi yerli olarak üretmeye kalkışmamız halinde doğrudan üretim ve kullanım için gerekli olacak onca patent hakları ve bunları elinde tutan farklı firmalardan izin alınması gerekecek.

Şimdi gelelim HTK’ya yani Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi’ne. Yaptığım inceleme ve araştırmalarıma ve bu konuda olayın içinde görev yapmış bazı kişilerlerden aldığım bilgilere göre HTK’nın kuruluşu, Vodafon’nun 4.5G lisans anlaşması kapsamında istenilen yerli üretim şartı koşullarının ülke imkanları ile sağlanıp sağlanamayacağı hakkında KOSGEP’e göndermiş olduğu bir yazı ile ortaya çıkmış gözüküyor.

KOSGEP’in yerli üretim için olumlu bir konumda olmaması sebebiyle olay OSTİM’e taşınmış ve OSTİM OSB Başkanı bu konuyu sahiplenmiş. Bunun üzerine Şubat 2017’de OSTİM’in ev sahipliğinde BTK, sanayi ve ticaret odaları, entegratör firmaları, telekom operatörleri teknokent yönetimleri, akademisyenler ve KOBİ’lerden gelen 110 kişinin katıldığı, Bilgi ve Haberleşme Teknolojileri Sektör İşbirliği ve Yerli Üretimin Geliştirilmesi İstişare Toplantısı yapılıyor.

Mart ayında ise Ankara’da BTK Ana binasında 2. toplantı gerçekleştiriliyor. Bu toplantıya elektronik haberleşme sektörüne yönelik yerli üretim ve ARGE yapan KOBİ’ler davet ediliyor. 22 Mart tarihinde BTK’da yapılan bu ikinci toplantıda, 4.5G yetkilendirme ihalesinde 'yüzde 45’lere varan oranlarda yerli malı belgeli ürünlerden temin ve en az 10’unu KOBİ'den alma' şartı olduğu, bu konuda gerekli adımların atıldığı ancak henüz hedeflenen noktaya gelinmediği belirtilerek, bu amaçla üreticilerle operatörleri bir araya getirerek milli ve yerli ekosistem oluşturmak istendiği belirtiliyor.

Nihayet, Mayıs 2017’de OSTİM OSB Başkanı Aydın: "4,5G ihalesi şartnamesindeki yüzde 45 yerlilik şartının bireysel çabalarla olabileceğine inanmıyoruz. Bu nedenle sektörde gerekli çabayı sarf edecek yerli ve milli bir takım kuruyoruz" diyerek Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesini basına tanıtıyor.

Bu tanıtımı takiben Eylül 2017’de HTK’nın ilk Genel Kurul Toplantısı yapılıyor. Toplantının sonunda Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurullarının belirlenmesine yönelik seçimler gerçekleşiyor ve bu toplantıda HTK’nın Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı da değişiyor. HTK’nın Yönetim Kurulu Başkanı değişikliği kümelenmenin temel felsefesinde de değişiklik yaratıyor.

Yeni başkanın Ocak 2018’de HTK’nın web sitesindeki beyanatı şöyle, “gördüğüm şey şu; bu, uzun soluklu bir yatırım, çalışma, teknoloji, bilim işi ama imkânsız diye bir şey yok! Bir sonraki GSM’in ne olacağı, bunun standartları, kuralları, özellikleri; her şey açık. İşe girip ilerlerseniz siz de o işin bir parçası olabilirsiniz. Biz dolayısıyla yola çıkarken iki şey söyledik. Bir; Türkiye bunu yapmalı. İki; Türkiye bunu yapabilir. 4G-4.5G teknolojisi değil 2020’de çıkacak henüz standartları dondurulmamış tam belirlenmemiş 5G için yola çıktık.”

OSTİM Başkanının mayıs ayında yukarıda da belirtmiş olduğu gibi HTK’nın ilk yola çıkış ve kuruluşunun temel kaynağının, 4.5G lisans anlaşması kapsamında bulunan yerli üretim oranı zorunluluğunu karşılamak olmasına rağmen, bu kavram 4,5G, 5G gibi mobil sektörler ile sınırlı olmaksızın, uydudan, telsize, mobilden sabite kadar elektronik haberleşme sektörünün tümünü kapsayacağı şekline dönüşüyor.

Nitekim Haziran 2018’de, ULAK A.Ş.’nin de dahil olduğu Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi Üyesi olan 17 Firma, 3 Operatör, 10 Üniversite, 6 Teknokent ve OSTİM Organize Sanayi Bölgesi işbirliği ile ve TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları (TEYDEB) vasıtasıyla 253 Milyon TL’lik 5G Yeni Nesil Haberleşme Teknolojileri protokolü imzalanıyor.

HTK’nın kendi web sitesinde bu protokolün amacının HTK tarafından geliştirilen “Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi Projesi” (UUYMHŞ) ile 2020 yılında dünya ülkeleriyle eş zamanlı yerli ve milli 5G teknolojisine geçilmesinin hedeflendiği belirtilmektedir!..

Aynı imza töreninde, proje hakkında bilgi veren HTK Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye’nin iki yıl sonrasında bütün dünya ülkeleriyle aynı yere girmesini planladıklarını ifade etmiş ve 5G’nin birçok alanda her şeyin değişim alt yapısı, dijital platformların temeli olacağını da kaydederek, 2020 ile beraber, Türkiye’yi dünya üzerinde kendi teknolojilerini üreten ülkelerden biri yapacağız beyanında bulunmuştur!..

235 Milyon TL’lik sözleşme ve yukarıda verilen bu söylemlerden, HTK’nın kuruluş sonrası 4.5G’den ziyade daha yoğun olarak 5G’ye yönelik çalışmaları sürdüreceği artık açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu arada ULAK A.Ş.’de, oluşan HTK’ya başından beri dahil oluyor. Diğer HTK paydaşlarından farklı olarak ULAK A.Ş.’nin daha özel bir durumu var. Çünkü ULAK A.Ş. bu kümelenme öncesi kurulmuş ve 4G LTE-A ULAK Baz İstasyonunun üretimini tamamlamış, bu baz istasyonu temeline dayalı ayrıca 5G Yeni Radyo Projesi de mevcut. Şimdi bütün bu çalışmalar ve süreçler sonunda THK’nın Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi Projesi yükümlülüğünü alması şüphesiz ki ULAK A.Ş.’nin yoluna bir sorun olarak çıkıyor, üstelik HTK TÜBİTAK’dan 253 Milyon TL gibi büyük bir kaynağa da sahip.

Her ne kadar ULAK A.Ş., bu kümelenmenin bir paydaşı olsa da HTK ile ULAK A.Ş. belirli noktalarda işlev ve aktivite olarak bir uyuşmazlık içinde gözüküyor. Çünkü ortada bir ürün var, ULAK Baz İstasyonu, halen ülkemizin mevcut 4G-4.5G şebekelerinde bu ürün çalışıyor (öğrendiğim kadarıyla ULAK Baz İstasyonlarının bazı ufak tefek problemleri var ki bu durum neredeyse her üreticinin yeni bir ürünü için geçerli bir olgudur), her geçen gün bu yerli baz istasyonumuz daha da verimli olacak ve hem 4.5G lisans anlaşması kapsamında operatörlerin yerli üretim koşullarını sağlama konusunda bir olanak yaratacak ve hem de bu baz istasyonu temelinde 5G yeni radyo üretimi için bir altyapı sağlamış olacak.

Zaten ULAK A.Ş. kurulmadan önce 2016 Eylül ayında ASELSAN, HAVELSAN ve NETAŞ’ın katılımı ile ileriye dönük olarak “5G Teknolojileri Konsorsiyumu İşbirliği Anlaşması” imzalanmış. Halen ASELSAN ve HAVELSAN bu şirketin ortağı, NETAŞ’da taban bant ürünü sağlayıcısı. Kaldı ki 2016 yılının Nisan ayında BTK tarafından, hem 5G teknolojisine ilk geçen ülkelerden birisi olmak hem de 5G şebeke ekipmanlarının önemli bir kısmını yerli kaynaklar ile üretmek amacıyla kurulan 5GTR Forumuna ULAK A.Ş. ortakları ve NETAŞ ile Argela da üye konumundalar. Şimdi böyle bir durumda şüphesiz ULAK A.Ş.’nin 4-4.5G baz istasyonu üretimine devam ederek bu üretimden elde etmiş olduğu birikim ile 5G konusunda liderlik ve önderlik talep etmesi bence gayet normal bir istek olarak gözükmekte. Hal böyle iken insanın aklına şu soru geliyor; öyleyse HTK’nın amacı ne acaba?

Bu konuda halen HTK’nın Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Bağören’in Şubat 2019’da geniş ve etraflı bir şekilde açıklaması var (17 Şubat 2019 turk-internet.com), bu açıklamada özetle Bağören, ULAK Projesinin savunma sanayinin iş modelinin iyi bir örneği olduğunu, projede sipariş usulü iş (TSK’dan) yapıldığını, ne yapılan işin müşterinin ihtiyaçlarını karşılayacağı, ne de çalışanların maaşlarını ödeme konusunda hiçbir riskin ve satış-pazarlama diye bir faaliyetin de bulunmadığını belirtmiştir.

Bağören açıklamalarına devam ederek, “telekomünikasyon sektöründe ise müşterinin ileriye dönük ihtiyaçları tahmin edilerek ve risk alınarak ürünler geliştirilir.Yaptığınız Arge faaliyetinin bir kısmını devlet destekler, o da 1 yıl sonra harcamalarınızın %60-75’ini alarak. Ürünü bitirdiğinizde alım garantisi de yoktur, o kadar yatırımı batırmış da olabilirsiniz. HTK doğru iş modeli ile yola çıkmıştır. HTK’nın asıl amacı ihracata yönelik baz istasyonu, anten, kablo, anahtarlama gibi bu alanda ihtiyaç duyulan tüm ürünleri portföyüne koymaktır” demiştir. Bağören’nin ULAK ile ilgili bir diğer beyanatı ise şöyledir; “HTK üyesi olan ve 4.5G’de birikim sağlamış ULAK AŞ ile birlikte çalışmak için çok çaba sarfettik, ancak onları savunma sanayinin alt yüklenicilerini insan kaynağı firması olarak kullanıp, ticari hakları sahiplenen geleneksel büyük ağabey modeli dışında çalışmaya ikna edemedik.”

Ancak ULAK Projesinin 2013 yılında imza töreninde, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım; “2016 yılında tamamlanacak ULAK Projesi’yle ortaya çıkacak 4G bağlantı hizmetinin, telefon operatörleriyle kamunun ihtiyacı olan güvenlik ve acil haberleşme hizmetlerine tahsis edilecek, bununla da yetinmeyip bu teknolojiyi satıp, başka ülkelerin ihtiyacını da karşılayacağız” demiştir.

Aynı törende Aselsan Yönetim Kurulu Başkanı Necmettin Baykul da ULAK Projesi’nin Türkiye’de ilk kez 4G baz istasyonlarını, yurtiçindeki yazılım ve donanım bileşenleri ile birlikte geliştirilerek, telekom ve mobil operatörlerin kullanımına sunacaklarını söylemiş. Baykul, konuşmasını şöyle sürdürmüş: “4G iletişim teknolojisinde kazanılacak yetenekler, sırasıyla beşinci ve daha sonraki nesil kablosuz iletişim teknolojilerini de takip edebilmeye imkân verecek.”

Projenin başlangıcında en üst seviyede açıkça belirtilen bu ifadeler, HTK Başkanı Bağören’nin ULAK konusundaki argümanlarını pek destekler nitelikte gözükmemektedir.

Diğer yanda, 2020 Mart Ayında o zamanki HAVELSAN Genel Müdürü Ahmet Hamdi Atalay, kaynakların etkin ve verimli kullanılması için 2 grubun birlikte çalışması gerektiğini ifade ederek, “Bu iki grubun çalışmalarının koordinasyon ve entegrasyon görevi HAVELSAN’a verildi. Bunun uzantısı olarak da şirketin %25 hissesini satın aldık. Böylece Türkiye’de 2 ayrı yapı tarafından sürdürülen 5G haberleşme teknolojileri çalışmaları HAVELSAN bünyesinde tek yapıda birleşmiş oldu” diyerek iki oluşum arasındaki sorunu çözme konusunda olumlu bir adım atılmıştı.

Ancak bu yılın Ağustos Ayında Bağören’in şu demeci ile bu durum tekrar değişmiş gibi gözükmekte, “ULAK ise savunma sanayiinden gelen alışkanlıkla, 'ben müteahhit olurum, sizler benim altımda çalışın' diyor ki bu özel sektörün önünü kapatan bir şey. Biz bunu kabullenmedik. Aynı proje içindeyiz ama bağımsız çalışıyoruz.” ULAK hakkında Bağören ayrıca, Türkiye’nin baz istasyonu şirketi olmak için kurulan ve 5G projesinin ortağı olan ULAK ile istedikleri düzeyde işbirliği yapamadıkları uyarısında bulunuyor.

Bağören’in bu demecinin, iki oluşumu tek yapıda birleştirmeye çalışan Havelsan Genel Müdürü Hamdi Atalay’ın 23 Haziran 2020’de istifasından sonraya tesadüf etmesi, pek emin değilim ama bana biraz manidar geldi.

Bu arada HTK’nın faaliyetlerini ticaretleştirmek amacıyla 2020 Ağustos Ayı başında GTENT (Global Telekom ve Entegre Teknolojiler A.Ş.) Firması kuruluyor.

Devamı var…