OLMAK YA DA OLMAMAK! ÖLMEK YA DA ÖLMEMEK!

“Olmak ya da olmamak” herkese Hamlet’i hatırlatır. “İşte bütün mesele bu!” diyerek tamamlar cümlesini William Shakespeare Hamlet’inde.

Olalım mı ölelim mi?

Coğrafi olarak ülkemizin çevresinde sıkıntılar çok büyük. Hem savaş hem insani dramlar çok sıradanlaştı.

Kasım ayında Karabağ Savaşı’nı Türk İHA’ları kameralarından canlı izledik. Ermenistan Azerbaycan’ın sivil yerleşim yerlerine kontrolsüz füzeler gönderdi. Sivilleri öldürdü. Cevabı Azerbaycan savaş alanında verdi.

Sonuçta kim OLDU kim ÖLDÜ?

Bu sonuç tıpkı insanlar gibi ülkelerin de “Olmak” ya da “Olmamaktan” ne anladıklarıyla yakından ilgili. Bir ülke OLMAYI başka bir ülkenin topraklarını işgal etmekte görmüş ancak bunun ÖLMEK olduğunu anlayamamış. Toprakları işgal edilen o ülkede ÖLMEKTE iken OLMAYA karar vermiş ve 27 yıl, evet tam 27 yıl hazırlık yapmış, Olmuş Olgunlaşmış. Sonuç ortada.

Olalım derken ölen bir ülke Ermenistan!...

Olmak ya da olmamakla ilgili olarak özellikle en canlı en taze örnekle başladım ki yazıma daha iyi aktarabileyim fikirlerimi dostlara.

Olalım da ne olalım. Ülke olarak. İşte bütün mesele bu!

Ülke olarak bazı ana başlıklarımızda Oluyor muyuz Ölüyor muyuz?

Eğitim: Olamıyoruz. Pandemi sürecinde gördük, MEB’in uygulama ve kararlarındaki tutarsızlıkları. Veliler, öğrenciler, okullar, servisçiler, EBA TV, internetten eğitime bağlanma her şey bir keşmekeş ile yönetildi ve yönetilmemeye devam ediyor. Kaybolan bir nesil geliyor maalesef. X Kuşağı, Z Kuşağı, Alfa Kuşağı derken COVİD kuşağı nesiller!...

Sağlık: Olamıyoruz. Pandemi sürecinde, semt hastanelerinin kapatılmasının yanlış bir karar olduğunu, ölerek hatırlattı bize. Ya da sağlık çalışanlarını darp eden vatandaşlar. Diyecek söz bulamıyorum. Ne olacak bizim sağlık alanıyla ilgili sınavımız? Sonucunu çok merak ediyorum.

OLMAK YA DA ÖLMEK. Ortası yok bu Covid virüsünün maalesef.

Ekonomi: OLAMIYORUZ. Tanzimat Fermanı’ndan bugüne bir türlü ekonomide olamıyoruz hep ölüyoruz. 200 yıl. Çağ değişti, savaşlar oldu bitti, sanayi devrimi bitti, bilişim çağı geldi geçiyor biz ekonomide hep ölüyoruz hep kaybeden tarafız. Nedenleri konusunda bilim adamlarının toplumun; ekonomi, üretim, ticaret, ihracat, kur savaşları vb. ilgili detaylı bilimsel araştırmalar yapması ve artık bir teori geliştirmeleri lazım. Böyle gitmez. Sorumlu bakan istifa ediyor ülkede, TL %10 değer kazanıyor. Bir hafta sonra %10 değer kaybediyor. Devamlı volaliteyle yaşayan bir ekonomi. Bu işin bakanla, bürokratla falan bir alakası yok. Bunların değişmesi bir sonuç. Burada 200 yıldır kaybeden bir ülke ekonomisi var. TL’nin USD ile mücadelesi tam bir “Hamster çember çıkmazı”na benziyor. Hamster, koyulduğu çemberin içinde, daha daha üste çıkmaya çalışır ama hep aşağıya düşer. Hep düşer. Düştükçe tekrar çabalar. Öğrenilmiş çaresizlik TL hep düşer. Artık bu çemberden ülke olarak çıkmak lazım. Çözümle ilgili ICT Media dergisinde birçok yazı yazdım. Genel geçer iktisat teorilerinin bizim yapıdaki ülkelere çok faydası yok maalesef. Bünyemize uygun başka bir reçete lazım. Ama temelinde, adalet, hukuk ve güven olan bir reçete.

Deprem: OLAMIYORUZ, ÖLÜYORUZ. Bağıra bağıra deprem geliyor. Bu konuda herkes teşhisi koymuş, tedavi belli. Ama sonuç İzmir depreminde 116 ölü. Bilim adamları İstanbul Tekirdağ çanağı içinde büyük şiddetli bir deprem olacağını basbas bağırıyorlar artık. Duyan var mı! Bence yok. Sizce?!...

Ve halen devletimizin önemli kurumları, ülkemizin büyük şirketleri, sanayimizin büyük fabrikaları, ülkemizin yetişmiş insan kaynağının kreması hepsi ama hepsi İstanbul ve çevresine toplanıyor. Tüm yumurtalar tek sepete konuyor adeta. İstanbul’da beklenen büyük depremi bile bile biz ısrarla her şeyi İstanbul’a topluyoruz. Kasım ayında İstanbul’daki covid vaka artışında hep beraber gördük. İstanbul’u kapatamadık karantinaya alamadık. Neden? Ülkenin tüm ekonomisi İstanbul’dan yönetiliyor. Tüm ana oyuncular İstanbul’da. Kapat kapatabilirsen.

Eee depremde ne olacak? Pardon biz İstanbul’u kapatamayız mı diyecek. İstanbul ve çevresinde yaşanacak şiddetli bir depremde, deprem sorunsalı ülkenin bağımsızlık sorunsalına döner. Kamu bankaları dahil, tüm bankaların merkezi neden İstanbul’a taşındı. BDDK İstanbul’a gitti. TCMB İstanbul’a gidiyor. Darphane İstanbul’da. Ülke nüfusunun %20’si İstanbul’da. Sanayimizin en büyük fabrikaları halen neden İstanbul’da. Çok çok büyük kumar oynuyoruz depremle. Allah sonumuzu hayretsin.

Ve halen İstanbul’a altyapı yatırımları yapıyoruz. Devlet projeleri yapıyoruz. İstanbul dışında memleket mi kalmadı ki ülkede her şey İstanbul’a yapılıyor. Ülke geleceği açısından risklerin dağıtılması için artık İstanbulumuzu diyete sokma zamanı geldi de geçiyor. İstanbul ve civar illerimizi yatırım diyetine sokmamız ve Anadolu’yu geliştirmemiz gerekiyor. Bunun için de öncelikle Sakarya’dan başlayarak İstanbul’a kadarki alanda stratejik sanayi tesislerinin derhal Marmara Bölgesi dışına taşınması gerekiyor. İstanbul’un dış yağlarını erittikten sonra BDDK ve TCMB başta olmak üzere birçok stratejik kurumun asli yeri olan Ankara’ya geri dönmesi ile risklerimizi azaltmış olacağız. Bu işler zor değil. Yeter ki niyet olsun.

Ölmeye değil OLMAYA karar vermiş olalım. O zaman oluruz.

Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!..

NOT: Kötü bir yıl olan 2020’yi geride bırakırken, 2021 yılının ülkemiz ve insanlık için tertemiz beyaz bir sayfa olarak açılması dileğiyle.