Güle güle Corona,
Güle güle eve kapanma,
Güle güle hastalıklar,
Güle güle üretimsizlik,
Güle güle verimsizlik,
Güle güle kapasitesizlik,
Güle güle uzaklıklar,
Güle güle dijitalin soğuk yüzü.
Hoş geldin sefalar getirdin 2021. Umarız “gelen gideni aratmaz”.
Merhaba dostlar. 2021’e çıkabildiysek ne mutlu bizlere, sizlere.
Evet, 2020’de yaşadıklarımızdan çıkartacağımız birçok deneyim ve dersler olduğuna hepimiz hemfikirizdir diye düşünüyorum. Sizi bilmem ama ben kendi adıma çok dersler çıkardım. Hani meşhur “Ölmeden Önce Yapılacak 100 Şey” kitapları vardır ya, yapılacak çok şey var ama ben ölmeden öncesi için 10 şey sayabilirim sizlere.
Mottolarım;
Öncelikle kendine dürüst ol. Samimiyetle yaptığın işine sarıl, üret ve inove et. Ülke ve insanlık için dertlen. İstişare et. Şeffaflık.
Dert edin bazı şeyleri. İster küçük bir şey ister devasa bir şey olsun, dert edinmek lazım.
Bu dert, çocuk parklarının temizlenmesi de olur, covid-19’a tedavi bulmakta. Ama dertlenmemiz lazım güzel ülkemiz için. Bu, ülkenin havasını soluyan tüm vatandaşların ortak sorumluluğudur. Her şeyi yetkililerden bekler hep şikâyet edersek sonunda dertlerimiz azalmaz artar sadece. Ama elimizi taşın altına koyarsak taşın yönünü değiştirme imkânımız da olur. Sadece şikâyet edersek o taş yuvarlanır hepimizi ezer geçer.
Eğitim, kurumsal kapasite, kapsayıcı kurumlar, sağlık, deprem, ekonomi, işsizlik, gelecek, yerli üretim, icat, inovasyon, gençlik, yüksek demokrasi standartları, şeffaflık, dış politika, Doğu Akdeniz, Cumhuriyet, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, çevre politikaları, çarpık kentleşme, plansızlık, anayasa, kanunlar, bürokrasi, adalet, 192 kez değiştirilen Kamu İhale Kanunu, DMO’nun KİK mevzuatından muaf olması vb… ne kadar çok dert edinecek meselemiz var, farkında mısınız?
Atalarımızın her duruma uygun deyişleri var:
Böyle gelmiş böyle gider/ Yan gel yat Osman beş dönüm bostan/ Vurdum duymaz kör ayvaz/ Bana değmeyen yılan bin yaşasın/ Üç maymunu oynamak/ Yazın gölge hoş, kışın çuval boş/
Baskısız yongayı yel alır; sahipsiz tarlayı sel alır/ Tarlada izi olmayanın harmanda sözü (yüzü) olmaz…
Bunları daha da uzatmak mümkün.
Asıl soru şu:
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın” mı diyeceğiz,
Yoksa “sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” mı?
Cevabımız, işimizin, aşımızın, ülkemizin rotasını çizecek.
Velhasıl kelam, üretmeyenin sözünün de bir ağırlığı olmuyor bu alemde. Üreteceğiz ki sözümüz olsun harmanda. Dert edeceğiz ki daha iyi standartları yakalayalım dünyada. Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine dertleri çöze çöze ulaşabiliriz. Zahmetsiz rahmet olmuyor. Birden ışık hızıyla muasır medeniyetler seviyesine çıkılmıyor. Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar süren yolculuğumuzda çok savaşlar, ölümler yaşadı atalarımız. Ancak yakaladığımız standartlar çağdaşlarımızın çok gerisinde.
Neden?
Çok basit cevabı: İstişare, basiret, dirayet, adalet. Başka söze ne hacet!
2021 yılı ülkemiz için yeni bir fırsat, herkes için yeni bir beyaz sayfa olsun. Sayfalarımızı dürüstlükle, militarist değil, hümanist bir ruhla dolduralım. Hep birlikte üretelim, ancak hep beraber, adilane bölüşelim. Sadece bireyler için değil, tüzel kişilikler için de adilane bölüşüm.
ICT sektöründe faaliyet gösteren, özel şirketler kamu ihalelerinde büyük problemlerle karşılaşıyor. Bazılarının ihalelerden haberi olmaz iken, bazıları ise haberi olmasına rağmen ihalelere katılamıyor. Örneğin DMO’nun 4734 sayılı KİK’ten muaf tutulması DMO’ya birçok esneklik kazandırmasına rağmen, şeffaflıkla ilgili sorunları gidermiyor. İzninizle çok kısa bir örnek vermek istiyorum: Geçtiğimiz günlerde DMO, bir kamu kurumunun ihtiyacı için ……… adet masaüstü bilgisayar ve …… adet dizüstü bilgisayar ilanına çıkıyor. DMO şartnameye zeyilname düzenleyerek, 4 adet yabancı marka ismini bu zeyilnamede açıkça belirterek, ihaleyi, ilan edilen ihale tarihinden 6 gün sonraya saat 12.00’ye erteliyor. Oysa ihale düzenlenen alanda yerlilik oranı çok yüksek Türk firma ve markaları var. Ve yerli firmaya da bu zeyilname, ihale günü ihale saatinden sonra KEP adresine mail ile düşüyor. Bu ne perhiz bu ne turşu derler böyle bir uygulamaya. Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin yayınladığı bir genelge var. Kamu kurumlarının ihtiyaçlarının temininde yerli ürünlere öncelik verilmesi genelgesi. Bu genelge yürürlükte iken yokmuş gibi davranmak ilginç!... Ayrıca Resmî Gazetede yayınlanan ihale şartnamelerinde doğrudan marka ismi zikretmek (yerli- yabancı fark etmez), eksiltme ihalelerinin ruhuna aykırı.
Hem de kanaatimce Cumhurbaşkanlığı’nın gösterdiği hedeflere aykırı. Şeffaflık nerde kaldı? Basiret nerde kaldı? Yerli firmalara uygulanan pozitif ayrımcılık nerde kaldı? Döviz tasarrufu nerde kaldı? Bu sadece DMO için bir sorun değil. Bu bir anlayış ve bu anlayışın düzeltilmeye ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor. Sizce de Zihniyet değişikliği zamanı gelmedi mi? 2021 de değişmesi dileğiyle.
Biraz slogan gibi oldu ancak gerçeğin bu olması gerekir. İnsanların şeffaflık ve adalete olan inançlarını geri getirmeliyiz. Mevcut yönetim “adalet reformu” için çalışmalara başladı. Başarıyla sonuçlanması en büyük temennimiz. Gerçek adalet reformu için de basiretli, dirayetli, ehil yöneticilerin ve bilim insanlarının, taşın altına ellerini koyması şart.
Ama 2020’de gördük ki; Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayan birinci derece mahkemeleri halen mevcut. Mahkeme başka bir mahkemenin kararına uymazsa, vatandaş niye uysun! İlginç zamanlar… Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayan alt mahkeme hakiminin bu dünyaya bırakacağı “İZ” bu mu olmalı sizce?
Hukuken mükemmel düzenlemeler yapabiliriz ancak uygulayıcıların da aynı ruhu taşıması gerekir. Bu ister anayasa metni olsun, ister Cumhurbaşkanlığı genelgesi olsun, ister bir ihale metni olsun. Hacı Bektaşi Veli’nin dediği gibi; “Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.”
Üretim de, yatırım da, istihdamda, gelir paylaşımı da, ülke refahı da, muasır medeniyet eşiği de hepsi bu zihniyet değişikliğine bağlı.
2021 ve sonraki yılların ülkemiz ve insanlığa esenlikler getirmesi dileğiyle, gelecek sayıda görüşmek üzere.